Abdullah Avcı ile Rijkaard'ın karşılaşması açısından önemliydi benim için Galatasaray ile İstanbul Belediyespor maçı, yoksa liderlikmiş hiç de umurumda değildi zira ligin bitmesine daha birçok hafta var, ve bu köprünün altından çok sular akacaktır. Peşi sıra alınan mağlubiyetlerle geçen 2008-2009 sezonunda bile gitti denilen şampiyonluk sonlardaki Hacettepe ile Ankaraspor maçlarının kazanılması durumunda Bülent Korkmaz'ın takımının oluyordu neredeyse... Daha ligin başında "koptu" denilen Beşiktaş'ın puan tablosundaki yeri de düşündüklerimi onaylar vaziyette... Böyle bir hal içinde her zaman Galatasaray'ın başına gelmesini istediğim hayalimdeki hocanın Galatasaray'a karşı takımına sergileteceği performansı merak ediyordum. Bir çok eksikle çıkmıştı Abrdullah Avcı, Rijkaard'ın karşısına, ama belli ki iyi çalışmıştı dersini. Aslında, çok da uğraşmasına gerek yoktu, Galatasaray'ın nasıl bir tertiple çıkacağı ve ne yapacağını artık herkes biliyordu. Manisa maçını izlemesi yeter de artardı Belediyesporluların Galatasaray'ı çözmek için, onlar eski maçlardan ders alabilirken, Galatasaray teknik ekibi nedense bu işlere pek kafa yormamışa benziyordu. Ev sahibi olmasından ve elindeki kadronun zenginliğinden Galatasaray baskılı başladı oyuna, golü aradı, sokmadı rakibi ceza sahası içine ama Belediye takımı da buna hazırlıklıydı, onlar da iyi savunma yaptılar, bir kaç kez kaçırdılar Galatasarlılar, o pozisyonlarda da şans yanlarındaydı. İkinci yarıda, daha baskılı başladı Galatasaray ve rakibin 10 kişi kaldığı bir anda, Hasagic'in de hatasıyla Kewell yine her zamanki gibi golü atarak kilidi açtı... Ama sonrası gelmedi, biraz şanssızlık, biraz beceriksizlik, biraz bencillik sonrası farkı açacak gol gelmezken, hocaların farkının ortaya çıktığı dakikalar yaklaşıverdi. Galatasaray teknik direktörü bir bir ilerdeki oyuncularını oyundan alırken, ki Keita'nın 70 küsürde oyuna girmesi "klasik" haline geldi, Abdullah Hoca elinde ne kadar "akıncı" eleman varsa oyuna dahil ediyordu... Ve her zamanki gibi cesur olan ödülünü alırken, korkan ise kaybediyordu...
Beni tribünden olsun, internet dünyasından olsun bilen bilir, tuttuğum takımın formasını giyen futbolcuyu ya da takımı çalıştıran hocayı , istemesem de , savunurum, hakkında tek kelime etmem... Rijkaard için de bu geçerli, sonuna kadar arkasındayız, skora göre konuşmak bize yakışmaz, o işi iyi yapıp, kamyon yüküyle para kazananlar var ama içime doğan bir his diyor ki Rijkaard şampiyon olsa da olmasa da sezon sonu gidecek. Belki yanılırız, bir sezon daha kalır ama iki senelik sözleşme sonrası kesinlikle terk edecek bizim memleketi... Ve yönetim ne yapıp edip yerine Abdullah Avcı'yı getirmeli... Galatasaray'ın içinden yetişmiş, Türk futbolcusunun yapısını bilen, Türk halkının isteklerini bilen bir hoca ile Galatasaray daha da başarılı olacaktır, ikinci bir Fatih Terim olmaması için neyi eksik Abdullah hocanın... İstanbul belediye gibi bütün maçlarını deplasmanda oynayan ve yıllardır belirli bir çizgide giden bir takım yaratan bu hocanın Rijkaard'tan neyi eksik ki? Eksiğini bilmem ama coşkusu ve hırsı benim için Abdullah hocanın Galatasaray'ın başına geçmesi için önde giden özellikleridir...
Aydın'ın son dakikada rakip serbest vuruş kullanmadan topa dokunması da pazar gecenin önemli ayrıntısıdır. Ben futbolda "kelebek etkisine" inanırım. Bir taraftarın bile bir maçı çevirebileceğine, hocanın yandan bir ıslığının bile gole sebep olabileceğine hep inanmışımdır. Aydın'ın pozisyonunu hatırlayalım, Belediyesporlu oyuncu topu alıp, serbest atış kullanacakken, Aydın topa vuruyor, o esnada sarı kartı görürken, bu sefer o topa vuracak oyuncu Galatasaray ceza sahası önüne gelip, kaleci Hasagiç yapıyor ortayı ve "üç bant bilardo" şeklinde seken top Franco'nun kalesine gidiyor... Ne dersiniz Aydın dokunmasa ne olurdu, dokunca gol oldu...
Ve Mustafa Sarp... Geldiğinden beri dikkatle izlemekteyim, maçlarda gol kaçması sonrası içi içini yiyior Mustafa'nın. Hani Fener'e gol atmadan gerçek Galatasaraylı olunmaz derler ya, Mustafa pazar gecesi gerçek Galatasaray'lı oldu... Tebrikler Mustafa... Hep böyle hırslı ol, gol kaçır, penaltı kaçır, isabetsiz orta yap ama formanı terlet, o yırtık formayı da hırsının belirtisi olarak sakla, zaten saklarsın da...
Aslında yazmayacaktım ama blog sayfalarını arşiv olarak da kullanıyorum, hakem hakkında bir kaç kelam edeyim... Hüseyin Göçek, kenbdisini ön plana çıkarmak için maçı rayından çıkardı, Aziz Yıldırım'ın açıklamaları bunda etkili olmuşmudur olmamışmıdır bilmem ama hakemin karakterini ortaya çıkaran maç içinden bir enstantene: Bir faul pozisyonunda top futbolcunun elinde ve rakibine verecekken, Hüseyin Göçek oraya doğru koşup oyunun elindeki topu alıp, kendisi veriyor serbet atışı kullanacak oyuncuya... Bu ne demek, "Beni görün ey ahalı, ben de varım oyunda"... Daha fazla yazmayacağım kendisi hakkında ama yönettiği maçlardaki olaylara bakarsanız, ne demek istediğimi çok iyi anlarsınız...
Stat: Ali Sami Yen
Hakemler: Hüseyin Göçek, Baki Tuncay Akkın, Mustafa İspiroğlu
Galatasaray: Franco, Uğur, Mehmet Topal, Servet, Hakan, Barış, Mustafa, Arda (Dk. 90 Aydın), Elano (Dk. 80 Ayhan), Kewell, Nonda (Dk. 73 Keita)
Büyükşehir Belediyespor: Hasagiç, Rızvan, Cesario, Barbosa (Dk. 82 Metin), Ekrem, Efe, Sylla (Dk. 64 Hasan Ali), Mahmut, Gökhan Süzen, Serhat, İskender (Dk. 69 Ali)
Goller: Dk. 56 Kewell (Galatasaray), 90+4 Hasan Ali (Büyükşehir Belediyespor)
Sarı Kartlar: Dk. 44 Sylla, Dk. 75 Ekrem, Dk. 78 Efe, Dk. 85 Mahmut (Büyükşehir Belediyespor), Dk. 59 Hakan, Dk. 90+1 Kewell, 90+4 Aydın, 90+4 Mustafa (Galatasaray)
7 Aralık 2009 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder