Kupa maçları yıllar geçtikçe eski tadından uzaklaşmaya başlamıştı, hocalar ligte şans veremedikleri oyuncuları oynatıyor, taraftarlar gereken önemi göstermiyor, yönetimler maç biletlerini düşürebildikleri rakamlara indiriyorlardı... Hatta bu maçların takımların lig ve Avrupa maratonunda "yük" olduğunu belirtenlere bile rastlanıyordu. Kupanın tek ilgi çekici yanı kalmıştı, o da herkesin Fenerbahçe'nin 2o küsür yıl sonra ne zaman Türkiye Kupasında mutlu sona ulaşacağını merak etmesyid, onun dışında pek bir espirisi yoktu bu mücadelelerin. Oysa, bu sene işler değişti birden.
Yıllardır şifreli kanallardan yayınlanan maçlar bir andaTRT sayesinde evimize giriverdi. İnsanlar ailesiyle beraberçayını-içkisini "evinde" içerek maç izleme tadına bir kez daha varıyorlardı. Gün içinde yemek molasında Giresunspor-Bursaspor maçını izledikten sonra evine gelen bir çalışan, eşi yemeği hazırlarken Fenerbahçe-Altay maçını izliyor, yemek sonrası da ailecek takımının maçını seyretmek üzere televizyon karşısına kuruluyordu. Şifresiz kanaldan yayınlamak stadlardaki seyirci ortalamasını düşürecek diyenler de yanılıyor, hafta içi olmasına rağmen stadlarda dudak bükülmeyecek ölçüde seyirci yer alıyordu...
Ziraat Türkiye Kupasının son maçı, belki de ilk hafta maçlarının en renklisi ve zevklisiydi. 3 gün önce evinde Fenerbahçe'ye kaybetmiş Trabzonspor, İstanbul'da Galatasaray'dan puan alma hesabı yaparken, yabancılarını noel tatiline yollayan Galatasaray "yerli malı" bir kadro ile Sami Yen'de boy gösteriyordu...
Kalede her zaman tercih ettiğimiz Aykut yer alırken, onun önünde Sabri-Servet-Emre-Alpaslan yer almakta, orta sahayı parsellemek görevi Mustafa-Ayhan ve Arda'dayken, ilerde de Caner-Aydın-Barış yer alıyordu... Arka bölge nispeten beklenilen oyunculardan kurulurken, ilerde sürpriz vardı, zira Rusya'da kanatta oynayan Caner, Galatasaray'a geldiğinden beri sol kanatta Kewell, Arda gibi alternatiflerin arasından sıyrılamayacağı için Hakan Balta'nın alternatifi yapılmak isteniyor, defansif yönü zayıf olduğu için de "göze batan" hatalar yapıyordu. Dün gece Rijkaard kendisini ileriye sürünce, yularından boşanmış taylar gibi özgürce dolaştı yeşil çimde ve de şapka çıkartılan bir gole imza attı... Peki, Kewell dönünce ne olacak, Caner tekrar sol bek için düşünülecek, defansif yetiler kazanması için uğraş verilecek, umarım kendisinden olmayan özellikler kazanmasını beklerken Caner'den, sahip olduklarını da kaybettirmeyiz... "İyi oynarsın sorun, kötü oynarsın gene sorun", garip oyun bu futbol...
Gecenin bir diğer dikkat çekeni Arda Turan'dı... Kaptan, son haftalarda kendisine yapılan tepkilere cevap verircesine, futbol resitali sergiledi taraftara. Topla uzun süre oynaması çok yadırganıyor Arda'nın ama onun özel bir yanı var diğer topu seven topçulardan, başkaları topu ayağında tutup, kendini ön plana çıkarma gayesi peşinde koşarken, Arda'nın tek amacı arkadaşını en uygun ve rahat şekilde topla buluşturmak. Bu ayrıntıya uzun zamandır dikkat ediyorum, kendisine gelen topu sırf pas olsun diye arkadaşının önüne atmıyor, "rahat" pas yaratmanın peşinde Arda Turan, tabii bunu ararken de topu kaptırabiliyor ve tepkiyi üzerine çekiyor, tersi olsa atacağı topu arkadaşı zor pozisyonda kontrol edemese taraftarın gazabına arkadaşı uğrayacak, bir kaptan olarak "gemisini" en iyi şekilde yürütmenin hesabında Arda Turan, "büyük kaptan"...
Ve gelelim Aykut'a... Sevmeyeni, seveninden daha çok Aykut'un ve ben de azınlıktaki grubu ait oluyorum. Yıllardır, yabancı kalecilerin ardında bekleyen Aykut'u artık görmenin zamanı geldi de geçiyor bile. Dün gece yaptığı kurtarışlarla 3 puan alınmasının en önde gelen oyuncularından biriydi. Özellikle 51. dakikada Cale'nin topunu çıkarışı vardı ki Leo Franco o topu sadece izlerdi, buna da kalıbımı basarım.Hata yapmıyor mu Aykut, tabii ki de yapıyor ve onun yaptıkları göze "kazık" gibi batarken, Mondragon'un,De Sanctis'in, Leo Franco'nun yanlışları gözlerde "toz kaçmış" havası şeklinde geçiştirilmektedir. Yabancı hayranıyız toplumca, bunu inkar edersek çarpılırız... Tribüne oynamayacağım, aklımdakini dosdoğru söyleyeceğim, Leo Franco gibi soğukkanlılık kisvesi altında "ruhsuzluk" belirtileri gösteren bir kaleci olacağına kalemizde gerekirse topu ıskalayan ama "canı gönülden" oynayan Aykut olsun bana yeter...
Hırs ve "canı gönülden" oynamak demişken, dün gece Galatasaray'ın oynadığı oyunu beğenmeyen var mıdır bilmem, mutlaka eleştiren çıkacaktır, herkesin futbol zevki ve mentalitesi farklı, kimseyi yadırgamamak lazım. Benim için de önemli olan savaşan bir takımı izlemek, mücadele eden oyucnuları desteklemek. Bu uğurda gerekirse maçlar da kaybedilsin ama maç sonunda hem topçu hem de taraftar sarı-kırımızılı formanın sonuna kadar ıslandığını bilsin, hissetsin... Hatta Sabri gibi olsun, sakatlanacağını bile bile oyunun bırakmasın...
Stat: Ali Sami Yen
Hakemler: Fırat Aydınus, Bahattin Duran, Alpaslan Dedeş
Galatasaray: Aykut, Sabri (Dk. 82 Linderoth), Emre Aşık, Servet, Alparslan (Dk. 76 Berkin), Mustafa, Ayhan, Barış, Caner, Arda, Aydın (Dk. 90 Çetin)
Trabzonspor: Onur, Ömer (Dk. 46 Umut), Song (Dk. 83 Tjikuzu), Giray, Cale, Serkan, Selçuk, Ceyhun, Gabric (Dk. 65 Engin), Alanzinho, Gökhan
Goller: Dk. 40 Caner, Dk. 47 Arda (Galatasaray), Dk. 54 Song (Trabzonspor)
Sarı Kartlar: Dk. 38 Caner (Galatasaray), Dk. 65 Selçuk (Trabzonspor)
2 yorum:
o aykut geçen sene başında steau maçı ile bizim bir senemize mal oldu !!!
2007-2008 sezonu şampiyonluk maçı sivas galatasaray o maç aklıma geldikçe çıldırıyorum biz gol attıkca kalecimiz aykut gol yiyodu yani o gün o golleri atamsak sevgili aykut sayesinde şampiyonluk gidicekti ve o gün aykutun yanlış adam olduğuna inandım bunda kalenin bu kadar boş olduğu dönemlerde yinede formayı alamamasıda var tabi o yüzden lütfen aykutu beğenmek gibi bi hataya düşmeyin diyorum heycanla genç ufuku bekliyorum son zamanlardaki umudumuz o açıkçası
Yorum Gönder