Jean Christophe Grange kitaplarını seversiniz sevmezsiniz ama hakkını vermek gerekir ki yazar her romanında kendine özgü, daha önce işlenmemiş bir konu, cinayet türü, sebebi vs. yazabiliyor. Bir dolu polisiye-gerilim türü romanda farklı şekilde işlenen cinayetler konu alınır ve yazarlar iç organları şöyle etrafa saçılmıştı, kanlar böyle her yere sıçramıştı diyerek olayın vahşetini anlatmaya çalışır. Grange ise romanlarında bu tür alışılagelmiş betimlemelere girmeden, her hikâyesinde özgün bir nokta oluşturabiliyor.
Bu kitapta “Tunus Gülümsemesi” olarak bahsettiği ağzın kulaktan kulağa kadar kesilmesi şeklini ilk burada duydum ve belki biraz sadistçe ama beni o kadar etkiledi ki; bir süre fazla güler yüzlü arkadaşlarımla karşılaştıkça aklıma o sahne geldi. Yaralarından iğne yapılacak yeri kalmayan eroinmana yapılan “son şans iğnesi” kısmını okurken de bir an içiniz ürperecektir. Son olarak da – ki zaten kitabın ana temasını oluşturuyor – insanın kulağına yapılan bir müdahale ile acı çektirip, kalbini durdurarak öldürülmesi fikri, yazarın araştırmalarının ve emeğinin meyvesi olarak duruyor. Bunca yıldır bu tür romanlar okurum hiç böyle bir cinayet şekli okumadığım gibi düşünmemiştim de. Kitapla ilgili ipucu vermemesi açısından bu şeklin ayrıntılarına girmeyeceğim ama hakikaten helal olsun.
Grange’ın bir başka beğendiğim yönü de; romanlarını geniş bir coğrafyaya yayması ve yerküre üzerindeki diğer ülkeler hakkında genel kültür niteliğinde tarihsel ve toplumsal konularda bilgi vermesi. Aynı şeyi, kısmen yanlış bilgilerle, “Leylekler Uçuşu” romanıyla çok az olarak ve “Kurtlar İmparatorluğu” romanıyla bolca Türkiye için yapmıştı. Bu romanda da anlattığı Şili’deki Pinoche diktatörlük zamanları, Fransızların Cezayir ve Kamerun’daki işkenceleri ve başroldeki Ermeni karakter dolayısıyla Ermenistan ve bağlantılı olarak ortodoks-katolik kıyaslamaları gerçekten hoş ve bilgi vericiydi. Baş karakterimizin Ermeni olması ilk başta hassas konulara girer mi acaba diye beni biraz tedirgin etti ama çok ufak 1-2 cümle dışında malum konular konuşulmadı ya da çevirisinde çevrilmemiş.
Bu güzelliklerin yanında ne yazık ki kitabı bayağılaştıran yerler çokça var. Kitabın sonu en kötü kitap sonları listesinde zirveyi zorlayacak klasik Türk filmi kıvamında. Son 20-30 sayfaya geldiğinizde doğrudan son sayfaya geçmenizi bile önerebilirim. Genç polisimizin çocuklarla karşılaşıp dağıldığı sahne de pek oturmamış. İlaveten, kahramanların geçmişleri hakkında çok gereksiz ve kitapta olup olmaması fark etmeyecek, biraz da inandırıcılıktan uzak kısımlar da can sıkıcıydı. Ermeni karakterin oğlunun Ermanistan’a kaçmış olması da kitabın sonlarındaki sürprizden sonra biraz havada kalıyor.
Yine de, hani bazı takımlar için yener yenilir ama her maçında pozitif futbol oynar denir ya, o misal Grange’ın romanları da iyidir kötüdür ama her romanında diğerlerinden farklı bir taraf her zaman olur. Ayrıca bu kadar roman yazmış olmasına rağmen kendisini çok az tekrarlamayı başarabildiği için emeğe saygı duymaktan başka çaremiz kalmıyor. Asgaride bu şekilde devam etmesini umuyoruz.
Kitabın bomba kısmı: İsrailli'nin, Nazilerin işkenceleriyle ilgili hazırladığı bir sunumdan sonraki yorumu : "Başka bir odada, size, İsrail milislerinin Filistinli bir yeniyetmenin kollarını ve bacaklarını taşlarla kırarken gösteren bir filmi izlettirebilirim. Kin, bu dünyada en iyi paylaşılan yetenektir. (...) Asıl üzücü olan, her birimizin içinde bir nazinin bulunması. İstisnasız hepimizin."
Bu kitapta “Tunus Gülümsemesi” olarak bahsettiği ağzın kulaktan kulağa kadar kesilmesi şeklini ilk burada duydum ve belki biraz sadistçe ama beni o kadar etkiledi ki; bir süre fazla güler yüzlü arkadaşlarımla karşılaştıkça aklıma o sahne geldi. Yaralarından iğne yapılacak yeri kalmayan eroinmana yapılan “son şans iğnesi” kısmını okurken de bir an içiniz ürperecektir. Son olarak da – ki zaten kitabın ana temasını oluşturuyor – insanın kulağına yapılan bir müdahale ile acı çektirip, kalbini durdurarak öldürülmesi fikri, yazarın araştırmalarının ve emeğinin meyvesi olarak duruyor. Bunca yıldır bu tür romanlar okurum hiç böyle bir cinayet şekli okumadığım gibi düşünmemiştim de. Kitapla ilgili ipucu vermemesi açısından bu şeklin ayrıntılarına girmeyeceğim ama hakikaten helal olsun.
Grange’ın bir başka beğendiğim yönü de; romanlarını geniş bir coğrafyaya yayması ve yerküre üzerindeki diğer ülkeler hakkında genel kültür niteliğinde tarihsel ve toplumsal konularda bilgi vermesi. Aynı şeyi, kısmen yanlış bilgilerle, “Leylekler Uçuşu” romanıyla çok az olarak ve “Kurtlar İmparatorluğu” romanıyla bolca Türkiye için yapmıştı. Bu romanda da anlattığı Şili’deki Pinoche diktatörlük zamanları, Fransızların Cezayir ve Kamerun’daki işkenceleri ve başroldeki Ermeni karakter dolayısıyla Ermenistan ve bağlantılı olarak ortodoks-katolik kıyaslamaları gerçekten hoş ve bilgi vericiydi. Baş karakterimizin Ermeni olması ilk başta hassas konulara girer mi acaba diye beni biraz tedirgin etti ama çok ufak 1-2 cümle dışında malum konular konuşulmadı ya da çevirisinde çevrilmemiş.
Bu güzelliklerin yanında ne yazık ki kitabı bayağılaştıran yerler çokça var. Kitabın sonu en kötü kitap sonları listesinde zirveyi zorlayacak klasik Türk filmi kıvamında. Son 20-30 sayfaya geldiğinizde doğrudan son sayfaya geçmenizi bile önerebilirim. Genç polisimizin çocuklarla karşılaşıp dağıldığı sahne de pek oturmamış. İlaveten, kahramanların geçmişleri hakkında çok gereksiz ve kitapta olup olmaması fark etmeyecek, biraz da inandırıcılıktan uzak kısımlar da can sıkıcıydı. Ermeni karakterin oğlunun Ermanistan’a kaçmış olması da kitabın sonlarındaki sürprizden sonra biraz havada kalıyor.
Yine de, hani bazı takımlar için yener yenilir ama her maçında pozitif futbol oynar denir ya, o misal Grange’ın romanları da iyidir kötüdür ama her romanında diğerlerinden farklı bir taraf her zaman olur. Ayrıca bu kadar roman yazmış olmasına rağmen kendisini çok az tekrarlamayı başarabildiği için emeğe saygı duymaktan başka çaremiz kalmıyor. Asgaride bu şekilde devam etmesini umuyoruz.
Kitabın bomba kısmı: İsrailli'nin, Nazilerin işkenceleriyle ilgili hazırladığı bir sunumdan sonraki yorumu : "Başka bir odada, size, İsrail milislerinin Filistinli bir yeniyetmenin kollarını ve bacaklarını taşlarla kırarken gösteren bir filmi izlettirebilirim. Kin, bu dünyada en iyi paylaşılan yetenektir. (...) Asıl üzücü olan, her birimizin içinde bir nazinin bulunması. İstisnasız hepimizin."
Orjinal adı: Miserere
Fiyatı: 10 TL
E-kitap: Koloni
Toplam sayfa: 422
Not: 7/10
5 yorum:
10 tl'ye nerede satılıyor merak ettim? arkasındaki fiyat 17 miydi neydi çünkü.
mert
Hepsi güzel de kitabın linkini vermen olmamış.
Kitaplarımı hep Pendik Belediyesi karşısındaki yerel bir kitabevinden alıyorum, fiyatlar hep oranın fiyatlarıdır. En ucuz orası olduğunu düşünürdüm ama bu yaz Ayvalıkta 8,90 TLye satan yerler bile gördüm.
E-kitap linklerini e-kitapları olan tüm kitaplarda veriyorum, ben hiç e-kitapdan okumam ama okumak isteyen buyurabilir.
8.90'a satan yerin %100 korsan olduğuna eminim.
2. olarak o halde mp3 linklerini mp3 olan tüm şarkılarda verelim diyebiliriz, bu doğru bir söylem değil.
Sevgili Ata,
Memlekette herkes D&R fiyatından satacak diye bir kanun yok. Bahsettiğim yer 30 senedir Pendik'te olan ve sahibi de yazar olan bir yer. O kadar eminsen, yeri hemen belediyenin karşısında açarsın bir telefon zabıtaların gitmesi 2 dakika alır. Ayrıca Cağaloğlu yokuşundaki eski İstanbul kitapçılarına uğrarsan etiket fiyatları üzerinden %20-50 arasında indirim yapıldığını göreceksin. O zaman bunlar da korsan oluyor. Dolayısıyla, bilgi sahibi olmadan insanları ve işletmeleri zan altında bırakmayalım.
E-kitap konusunda aynı fikirde değiliz, dolayısıyla blog sahibi için sakınca olmadığı sürece verebilirim.
Bizim amacımız okuduğumuz kitaplar hakkında bilgi alışverişi yapmak iken böyle konuları uzatmak da ayrıca can sıkıcı.
Yorum Gönder