2 Eylül 2011 Cuma

Britanya Galibiyeti ve Litvanya Maçı Üzerine...


İlk günkü antrenman maçından sonra, Britanya maçının biraz daha sert geçeceğini ummuştum. Ancak Britanya tabiri caizse elindeki mazotu idareli kullanmayıp bizim karşımıza tüm depoyu boşaltmış oalrak çıktı. Orhun Ene ve ekibi Britanya'nın ilk gün oynadıkları Litvanya maçını iyi analiz edip rakibin açıklarını tüm çıplaklığıyla ortaya koyacak bir anlayışla hazırladı devleri. Bunun sonucunda da maç daha 2. periyot itibari ile bitip kalan bölüm eğlence havasında geçti. Tüm bu doneler gösteriyor ki bizim milli takımımız gerçekten üst düzey konsabtrasyona sahip ve hazırlık maçlarında onların üzerine biraz fazla gitmişiz. Ancak hazırlık dönemindeki Yunanistan maçını ayrı tutuyorum. O maçtaki görüntülerinin mazereti olamaz.

Milli takımımız Britanya'yı farklı bir şeklide geçerken, gözümüze bir çok güzellik de çarptı haliyle. Öncelikle Emir... Devşirdik ancak bir oyuncu bu kadar bir takıma uyumlu olabilir. Dün Hido'nun erkenden 2 faul alması sonrası sahneye çıktı ve olağan üstü saha görüşü ve oyun anlayışıyla maça damga vurmayı başardı. İlk defa bir Avrupa şampiyonasında oynayan bir oyuncunun, çoğu maçın koparılmaya çalışıldığı bölümde çift haneli skor ve skordan öncelikle sisteme ayak uydurmak için çabalaması sonucu yaptığı 6 asist sanırım herkesin kafasındaki soru işaretini kaldırmıştır. Emir'in attığı sayıların tamamının sistem gereği oluştuğu ve hiçbir zorlama atışa gitmediğini belirtmekte de fayda var. Şu meşhur abilik sistemi ve uzun kamp döneminin yansıması mı bilinmez ama Emir oyunuyla hem kendini büyütüyor hem de beraberinde ter akıtan arkadaşlarının işini kolaylaştırıp takımı için önemli bir opsiyon olma yoluna giriyor. Emir'le birlikte ismini zikretmemiz gereken bir diğer oyuncu da kesinlikle Enes. 19 yaşında ve 2 yıldır resmi maç oynamamış bir gencin bu kadar çabuk takıma ayak uydurması, onun ne kadar büyük bir karakter olacağının en önemli göstergesi. 2 yıldır oynamamasını geçtim, daha yaşı 19. Bu yaştaki bir çocuğun ne kadar maç tecrübesi olabilir ki zaten. Hele ki hayatı boyunca en önemli maçlarına Fenerbehçe forması giyerken 16 yaşında Tanjevic tarafından çıkan bir gençten bahsediyor ve Fenerbahçe'den sonra oynadığı remi maçın toplamı iki elin toplamını anca bulduğunu görüyorsak. Enes'in Nba kamp döneminde fazla ego yüklü olduğunu düşünüyordum. Ancak bu yapının sihri de burada sanırım. Takımdaki üst düzey oyuncuların takıma kattığı sinerji... Dün Ömer Onan'la Kerem Tunçeri arasındaki "sen at - yok vallahi olmaz sen at" tadındaki pozisyon, aslında bu takımın kimliğini özetliyor. Dün İtalya-Almanya maçını izledikten ve İtalyan sözde yıldızlarının girdiği ego yarışını gördükten sonra bir kez daha inandım ki ego denen olgu bizim takımda bir semt adından ibaret. Sözün özü; bu takım bir arada olmaktan, paylaşmaktan, dostukluktan, antrenman yapmaktan, basketbol tabiriyle pis işleri yapmaktan, birbirinin açığını zevkle kapatmaktan ve tüm bunları yaparken keyif almaktan haz ediyor. Geçtiğimiz yıl Dünya 2.si boşuna olmamışız dedirtiyor.

Tüm bu söylediklerim için erken olabilir, ancak 2. günü sonunda favori adı altında mücadele eden takımları da izledikten sonra edindiğim izlenim; şu anda turnuvadaki en hazır, en güler yüzlü, en oldun oyunu ortaya koyan, en mücadeleci ve kağıt üstünde olmasa da mental olarak en iyi kadro olduğumuzdur. Bugünkü Litvanya maçına da bu niteliklerle çıkacağız. Litvanya'nın da bizi hedef olarak görmesinde aslında bu neden yatmıyor mu?

Litvanya demişken konuyu artık bugünkü maça bağlayalım. Ev sahibi ile oynamak her turnuvada zordur. Bu ülke, Litvanya gibi basketbolu bilen, nerede olursa olsun takımını destekleyen ve basketbolu ülkenin en önemli spor dalı haline getirmiş bir ülkeyse bir kat daha zorlaşır galibiyet. Ancak burada bir nefes alıp Litvanya'nın bu argümanlar dışında aslında pek de iyi olmadığını söylemekte yarar var. Geçtiğimiz yıl Dünya 3.sü olan kadrolarına aşağı yukarı benzer bir kadro ile turnuvaya başladı ev sahibi. Geçtiğimz yılki kadroya ek olarak Lavrinovic'lerin Ksistof'u, büyük ego ve büyük oyun kurucu Saras'ı - namı diğer Jasikevicius- Bizim yeni transfer Songaila'yı ve Valenciunas'ı eklediler. Eksiğim varsa affola; karşılaştırmadım kadroları ancak bu saydığım oyuncular sisteme direk adepte edilmesi beklenilen, kariyerleri ve nitelikleri düşünüldüğünde kesinlikle yer verilmesi gereken oyuncular. Kağıt üstünde düşünüldüğünde ise bu takımı 1 değil, 2-3 seviye üste çıkarması beklenen isimler.

Böyle garip bir giriş yapmamın nedeni ise geçen yılki, Kleiza etrafında şekillenen mücadeleci takım ile bu seneki kendini şampiyon olma zorunluluğunda hisseden, bu yüzden kendisini fazlasıyla kasan ve egoların ön plana çıktığı bir takım olgusu. Lavrinovic ve Songaila ne kadar sorun ediyordur bilinmez ama Saras bir takım için büyük sorun olabilir.(ki oluyor da) Bu olguların en büyük getirisi ise savunma zaafiyeti ve skorun krize girdiği dönemde egoların oyunu yönetmeye çalışması olarak karşımıza çıkıyor. Kalnietis'le başladığında hücum gücü düşük oluyor Litvanya'nın. Saras oyuna girdiğinde Mr. Muscle rolüne hemen bürünerek hücumda tüm tıkanıklıkları çözerken, işin savunma kısmına geçildiğinde savunmayı bir göz egzersizi olarak görüyor. Bu da, rakiplere - özellikle bizim tarzımıdaki rakiplerine- yol, su, elektrik olarak geri dönüyor. Yani aşağı tükürsen sakal, yukaru tükürsen bıyık durumu... Takımdaki görev adamları da bu sistem içinde kaybolup gidiyor haliyle... Tüm bu söylediklerimizi maddeleyecek olursak:

* Sert savunma mutlaka bir yerde Litvanya'yı yıldıracaktır. Ön alanda yapılan baskıyı, bizim gibi üst düzey yapan başka bir takım belki de dünya üzerinde yok. Dolayısıyla savunmanın hücum tarafındaki getirilerini, her zamanki paylaşımcı hücum anlayışıyla artıya çevirmek, bu maçın en önemli kilit noktası olacaktır. Yani, hiçbir şekilde seyircinin gazına, skorun durumuna, rakibin tiyatral gösterilerine ve hakemlerin ev sahibi koruma stratejisine aldanmadan, 40 dakika, hatta sahaya çıktığımız ilk andan itibaren konsantrasyonu düşürmemek en önemlisi olacak

* Bizim için kritik nokta olan uzunlarımızı, gerçek anlamda test edebileceğimiz bir maç olacağı kesin. Dolayısıyla Enes'in ilk 2 maçtaki performansının üstüne çıkması, Oğuz'un mücadeleci ve zeka dolu pota altı oyunu ve en önemlisi Ersan'ın kötü görüntüsüne artıya çevirmesi için daha önemli bir maç olmayacağını düşünüyorum. Çünkü kendilerini bu maça iyi hazırlayıp iyi bir performans ortaya koyarlarsa turnuvanın geri kalanında da o özgüvenle daha rahat oynayıp herkese bir mesaj vermiş olacaklardır. Ayrıca şampiyonluk adayı takımların hiç birinde bu kadar hareketli, şutör ve aynı zamanda defosu bol başka bir kadro yok. Litvanya hücumda fazlasıyla can yakabilir ancak savunmada can suyu Javtokas'ın elinde bulunuyor. Hem Litvanya potasını delmeye çalışacak kısalarımızın hem de uzunlarımızın her iki pota altındaki performansı bu açıdan çok önemli. Özellikle Ömer'in serbest atışları...

* Ön alanda baskı sonrası Litvanya guardlarının sıkıntı yaşaması kuvvetle ihtimal. Kalnietis, Kaukenas ve Saras iyi bir savunmaya karşı daha oynamdı ancak Kaukenas'ın çok soğuk kanlı, Saras'ın da belki de Avrupanın en kurt oyuncusu olduğunu unutmamak lazım.(papalukas olmadığı için saha ona kaldı) Sinan formsuz olduğu için Saras, oyuna girdiğinde karşısında yine Ömer'i görecektir. Ömer bu coğrafyanın, belki de bu turnuvanın en iyi savunmacısı. Sezon içinde beraber oynadıkları için Saras'ın tüm numaralarını bildiğini ve üstün savunma zekasıyla Saras'ı devreden çıkarmak içinelinde bol malzeme olduğunu söylemek gerek. Bu arada, hakemlerin tutumu Ömer'in performansını belirleyecektir. Dolayısıyla Sinan'a ise bugün bayağı bir ihtiyacımız olacak.

* Litvanya'nın alameti farikası bilindiği gibi ikili oyunlar. Tamamı şutör bir takım ve uzun kadrosuna da sahip olunca bizim için yeri geldiğinde elzem olan ikili oyun savunmasının, negatif yönde ön plana çıkması ihtimal dahilinde. O yüzden bizim uzunlara yine büyük bir iş ve yüksek konsantrasyon gücü düşüyor. Ayrıca 3 numara pozisyonunda oynayan oyuncuların Jasaitis'e dikkat etmeleri gerek. Turnuvaya iyi başladı ve nereden olursa olsun şut sokma özelliği var. Kalibresi de oldukça geniş.

*En önemlisi ise takım oyununa fazlasıyla ihtiyaç var. Litvanya bize bilenmiş durumda. Sadece takım olarak olsa iyi; organizason, seyirci gibi faktörler de devrede. Bu yüzden çok dikkatli olmalı ve sakin kalmalıyız. İşi şut yarışına dökmek ve erken davranmak, Litvanyanın temposuna ayak uydurmak, harakiri yapmak olur. Hücumda bol bol penetre edip, sabırla topu dolaştırıp, en doğru kişiyle topu buluşturmalıyız. Sakin kalanın, işini yapmaya çalışanın kazanacağı bir maç olacağı kesin. Bunları yaptığımız sürece maç bizim lahimize çok rahat dönecek. Saydığımız bir çok nokta zaten, bizi takım olarak yansıtan özellikler. Dolayısıyla da içimiz rahat olmalı. Onlar düşünsünler bu saatten sonra... Başarılar 12 dev adam...

Hiç yorum yok:

Blog Widget by LinkWithin