Çehov "İnsanın İki Yüzü" adlı öyküsünde bukalemun tipli insanların tavırlarına kızıp şöyle der: " Çağımızda insanın inançlarını yitirmesi eski eldivenini yitirmesi kadar kolaydır."
Basketbol takımı olarak bir süredir kazanamıyorduk biliyorsunuz. Ligde son iki maçtaki yenilgi, Barça deplasmanındaki kayıp derken bu sezon ilk defa dinlenme fırsatı bulduğumuz bir haftadan sonra Telekom maçı geldi çattı. Takım çıktı takır takır basketbolunu oynadı. Yeri geldi tecrübeli oyuncuları ile farkı 20 baremine çekti; yeri geldi genç oyuncularını daha da tecrübeli olmaları için sahaya girdiklerinde fark kapandı. Galatasaray'ın dünkü maçtaki dalgalanmasının benzeri sezonun geri kalan sürecinde yaşanmadı desek yalan söylemiş oluruz. Her profesyonle organizasyon, her takım, her şirket vs. hayatın her kademesindeki kurum ya da kişilik bu dalgalanmayı yaşar. Normaldir. Bazen bir nefes alıp dinlenmek, geriye bakmak ancak takılmadan ders çıkarıp ileriye kafayı çevirmek gerekir. Bu süreçte çevrenizde bukalemun gibi renk değiştiren tipler görmeniz de doğaldır.
Bu tipler kraldan çok kralcıdır, ben merkezcidir, iyi bir şey gördüler mi akbaba gibi çöreklenip sahiplenir, düşen birini gördüler mi de "bir tekme de benden" söylemini eyleme çevirmek için var gücü ile hazırlık yaparlar. Velhasıl bunlardan çok var memlekette. Özellikle spor basınında, spor bloglarında, çevrelerinde... Her fırsatta Oktay Mahmuti'ye, oyunculara saldırıp takımı yıpratmaya çalışıyorlar. Eleştiri yapıyorlar kendilerince ancak eleştirinin iki yönlü yapılabildiğini farkında bile değiller. Her şeyden önce gündem yaratıp ilgiyi kendilerinde toplamaya çalışıyorlar. Kendi anlayışlarına yakın olan takımlara, kulüplere ise her fırsatta methiyeler düzüp subjektifliğin dibine vuruyorlar. En önemlisi ise bu tarz insanlara kanıyor olmamız.
Mesela son örnek Songaila meselesi... Songaila'nın form durumu, katkısı, takım içindeki yeri ve önemi tartışılır. Tartışılamayacak tek konu ise Galatasaray oyuncusu olduğudur. Teknik heyetin iyi niyeti sonucu sonrası Barça maçında oynatılmamış olması sonrası hemen gidiyor haberleri atıverdiler ortaya. Yahu bu kadar çabuk mu başladınız terbiyesizliğe. Oktay Mahmuti ile kavga ettiğinden tutun da takım arkadaşları ile arasının kötü olduğuna dair bir sürü haber gördük sağda solda. Bu haberler, haberi yapanları Galatasaray'ı görmek istedikleri durumun dışa yansımasından başka bir şey değil. Ancak takıma gönül verenlerin de buna çanak tutması noktasında ise yazının başında verdiğim Çehov'un sözü ön plana çıkıyor.
Bu takım 1,5 sene içinde dipten zirveye koşar adım çıktı. Önce bir plan düşünüldü, yönetim tarafından Oktay Mahmuti'ye anlatıldı. Takımını kurdu, yarattı. Günden güne daha iyi duruma gelip, koçun o "her oyuncunun da maksimum verim verebileceği takımlar yarattığı" sisteminin içinde takım önce BBL'de finale kaldı. Sonra bu sezon Avrupa ligine kaldı. Herkes o kadar inanmıştı ki tribünler dolup taşarken oyuncular kaybedilen final serisi sonrası sahada ağlıyordu. Çünkü bir emek vardı ortada. İnancın, çalışmanın, birlikteliğin, emeğin olduğu her yerde başarı vardır ve olacaktır. Bu çocuklar bu takımın bekası için her şeylerini ortaya koyuyorlar. Taraftar da onlara inanıyor. Galatasaray'ın Fenerbahçe'ye yenildiği bir maç sonrası mutlu olduğu kaç maç hatırlıyorsunuz? Tribünü terk etmeyip oyuncusunu bağrına bastığı maç sayısı iki elin parmakları kadar var mıdır? Ya da daha çarpıcı olan basketbol takımının futbol takımından daha üstün tuttulduğu bir süreç hiç gördünüz mü? Oktay Mahmuti yaptıkları ile şu an Fatih Terim'den daha popüler ve inanılası geldiği için mi bu emeğe karşı leke çalma ve linç girişimi? Yanlış anlaşılmasın, Fatih Terim tekrar futbol takımına zirveyi gösterdi ve inanılmaz işler başarıyor yine 15 yıl önce olduğu gibi. Ancak o da her fırsatta basketbol takımını tebrik etmeyi sürdürdü ve onlara destek vermeyi bırakmadı. Oktay Mahmuti, maliyeti takım dengelerini bozacağından Pekovic'i transfer etmediği için mi kötü antrenör peki? Ya da şu an ayyuka çıkan "transfer yapması lazım" tespitlerine, kötü bir uzun almaktansa Furkan'ı daha fazla ön plana çıkartmaya çalışmasıyla ve Sertaç'a, Göksenin'e daha fazla süre vermek istemesiyle cevap verdiği için mi bu ülkenin spor adamı olamıyor?
Soruları istediğiniz kadar artırın, sonuç hep emeğe saygısızlığa çıkıyor. Bu ülkede emeğe her zaman köstek olunmuştur, şimdi Emek Sinemasına yaptıkları gibi. Adında emek geçen her şeye "ana-bacı" muhabbeti yapıyorlar artık. Takımın performansıyla mücadelesi apayrı iki unsur. Neticede insanlar, basketbol takımı ne zaman fark açılıp 20'ye dayansa bile "Galatasaray farkı bir şekilde kapatır geri döner" diye düşünüyor. Takımın antrenörü gençleri önemseyip onları ön plana çıkarmaya çalışıyor. Taraftar Avrupa maçlarına %100 doluluk oranına oynuyor. Dünkü maçta olduğu gibi 32 basketi 29 asist ile karşılıyor. Doğru yapıyor ya da yanlış yapıyor. Her şey tartışılır. Oktay Mahmuti'de tartışılır, tercihleri de. Jaka Lakovic de, Haluk Yıldırım da Hakan Üstünberk de. Ancak Oktay Mahmuti'nin antrenörlüğü, Jaka Lakovic'in oyunculuğu, Songaila'nın kariyeri ve profesyonelliği, Hakan Üstünberk'in yöneticiliği tartışılmaz. Hepsini geçtim, bu insanların bu kulüp için, bu takım için sarf ettikleri emek tartışılmaz. Çehov'un dediği gibi inancı kaybetmek çok basit. Önemli olan onu korumak ve bukalemun gibi her girdiği ortama göre, renge bürünen papağanlardan uzak durmaktır.
26 Aralık 2011 Pazartesi
Ana Bacı Yapmayın!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder