17 Aralık 2011 Cumartesi

Orduspor:0-2:Galatasaray

"İstatistik mini eteğe benzer, çok şey gösterir ama asıl görülmesi gerekeni göstermez." der Sir Alex Ferguson. Bir seneyi aşkın süredir, Galatasaray'ı "kibarca" ve "sinsice" yermek isteyenlerin dilinden düşmüyordu istatistiki rakamlar: tarihinde en az puan aldığı yılmış, bir sezonda en çok yenilgi almışmış, kaç haftadır galibiyete hasretmiş, mişte miş... Fatih hocanın gelişiyle birlikte, galibiyetler gelmeye, puanlar toplanmaya başlandı ve nihayet istatistikler de Galatasaray'dan yana açıklanmaya başlandı: Bilmem kaç dakikadır deplasmanda gol yemiyormuş Galatasaray, kaç haftadır arka arkaya kazanıyormuş... Ne güzel, ama bana ne!...

Maçı tribünden seyreden yahut Lig TV olan bir kahvede veya birahanede Galatasaray için kalbi atan bizlerin elinde istatistik kağıdı yerine bayrak, atkı ya da çay bardağı, bira kadehi bulunurken, neyime lazım "duygusuz" rakamlardan oluşan A4 kağıt parçaları... Hagi'nin Carlos'a attığı çalımı hangi kategoriye sokabilirsiniz, yahut Prekazi'nin Monaco filelerine yolladığı füzeyi? Yan topları zayıf diye "istatistik" destanları yazılan Taffarel'in Kopenhag'ta çıkardığı Henry'nin kafa vuruşunun "etiketi" ne olabilir ki? Hasan Kabze'nin İnönü'de yazdığı efsaneyi, rakamlarla açıklamak kimi doyurabilir ki?

Bu gece de Fatih Terim'in Galatasaray'ı, Ordu deplasmanında kazanırken, spikerlerin binlerce kez tekrarladığı "istatistiki" bilgiler bana hiç bir mana ifade etmezken, Baroş'un Kazım'a attığı ara pas, Kazım'ın Melo ile "eşlerine selam yolladıkları"  dans, Elmander'in Melo'nun rakip ceza sahasında kaldığı bir pozisyonda "sen kal ben orta sahaya koşarım" demesi, Emre Çolak'ın "memleket topraklarında" duygusallaşması, Culio'nun Arda'ya "transfer öfkemizi" depreştiren oyunu, rakip takımdaki eski dostları görme mutluluğu bizim futbola bağlanma sebeplerimizdir, bu böyle biline...



Oyuna dönecek olursak, bu geceki galibiyet de gösterdi ki Galatasaray rotasını çizmiş ve hedefe doğru her gün daha emin adımlarla yürümekte. Bu ilerleyiş saha içi diziliş ve fiziki kondisyonla beraber oyun içinde vücut bulsa da, esas dikkat edilmesi gereken eskilerin deyimiyle "kolej havası" ruhunun takım içinde iyice yerleşmesidir. Zaten Fatih Terim'in en büyük yeteneklerinin başında oyuncularını motive etmesi gelirken, onların arasındaki birlik-beraberlik havasını da yaratmayı çok iyi biliyor hoca. "Paçalının" içindeki 11 futbolcu da üstlerindeki formayı sırılsıklam yaparken, bundan da "çocuklar" gibi zevk duyuyorlar, bir birlerinin hatasını düzeltmekten "gocunmuyor", üstelik şeref duyuyorlar. Koşarken acı çekmeyen, gülümseyen topçu, zaferi de müjdeliyor demektir... Yoksa, bugün Baroş çıkar alır maçı, çarşamba Elmander atar iki tane, toplar yıldızları, başka maç Selçuk 25 metreden çakar, Sercan şeytanın bacağını kırar, hedef tek olduktan sonra, gerisi mühim değildir ki...

Stat: 19 Eylül
Hakemler: Halis Özkahya, Cem Satman, Erdinç Sezertam
Orduspor: Fevzi, Abdurrahman, Garcia, Yalçın, Emre Özkan, Dalmat (Dk. 78 Müslüm), Gosso (Dk. 61 Hakan), Culio, Ali, Ribeiro (Dk. 71 Banahene), Stancu
Galatasaray: Muslera, Eboue, Semih, Ujfalusi, Hakan Balta, Kazım, Selçuk, Melo (Dk. 90 Servet), Emre Çolak, Elmander (Dk. 74 Engin), Baros (Dk. 83 Sercan)
Goller: Dk. 22 Baros, Dk. 67 Kazım (Galatasaray)
Sarı kartlar: Dk. 33 Semih, Dk. 63 Kazım (Galatasaray), Dk. 45 Gosso (Orduspor) 

2 yorum:

QuaresmA dedi ki...

Yalnız o mini etekli lafı Alex Ferguson söylememiş aslında ama niyeyse onun adını sapığa çıkarmışlar.

ultras/Movement dedi ki...

Ben yıllardır onun söylediğini biliyorum...

Blog Widget by LinkWithin