Tarih 17 Mayıs, yıllardan 2000. Danımarka'nın Parken stadı. UEFA kupası final maçı. Rakip İngiliz devi Arsenal. Karşılaşmanın normal süresi golsüz bitmiş, uzatmaların başında 10 kişi kalmış bir Galatasaray ve rakip tüm hatlarıyla galibiyet için saldırmakta. Dakikalar 115'i gösteriyor ve beyaz formalı takımın hocası kenarda kan ter içinde kalmış bir şekilde oyuncularına "saldırın" , "ilerde basın" , "pres yapın" talimatı veriyor... İşte o hoca, maç bitiminde Arsenal'in menajeri Wenger'den " Buyurun bu şampanyalar sizin, galibiyeti hak ettiğiniz gibi, kutlamayı da hak eden sizsiniz" diyerek kutlanan Fatih Terim...
Başarısız Rijkaard denemesinin en kötü miraslarından biriydi "kaybetmeye alışmış bir takım", utanmadan, sıkılmadan kaybediyordu Galatasaray. Yeşil sahalarda boynu bükük ayrılmak bir yana, kimliği ve kültürü de elden uçup gidiyordu. İşte sene başında Fatih Terim'i takımın başına getirirken Ünal Aysal, Galatasaray ruhunu geri getirmek adına bir başkan olarak verebileceği en doğru kararı vermiş, sözleşme töreninde hoca tek laf etmişti: "Taraftarın gurur duyacağı bir takım yaratacağım"...
Biz UEFA'yı memlekete getiren takımla nasıl gurur duyduysak, bu gece Aslantepe'deki Galatasaray'la da o kadar duyduk açıkçası. "Korkaklar kazanamaz"ı felsefe edinen Fatih Terim, 11 sene evvel finalde yaptığı gibi, bu gece de oyuncularına "saldırın" , "ilerde basın", "pres yapın" talimatı verirken, Fenerbahçe'nin hocası ise "bolca" orta saha ile "durdur-olursa vur" hesabını anlatmıştı topçularına. Daha ilk düdükle beraber, taraftarın bile beklemediği bir şekilde rakip ceza sahasının önünden başlamak üzere baskı kuran Galatasaray, derbilerde görülmeye alışık olmadığımız bir şekilde 20 dakikada 4-5 net pozisyon yakaladı. Aslında sene başındaki Liverpool ve Inter maçlarında bunların sinyalleri vardı: Bir topa 2 kişi basarken, üçüncüsü de meşin yuvarlağın gittiği adama koşuyordu. "Sağlı sollu yumruklarla" rakibini kroke pozisyona getiren boksör misali Eboue'nin Arsenalvari golü ile perdeyi açarken, Elmander'in "ekmeğini taştan çıkarması" ile devreye 2-0 önde giriyordu Galatasaray.
Biz hocanın devre arasında içerde neler konuşacağını üç aşağı, beş yukarı tahmin edebilirken, Türk futbolunda "otorite" yapılan Fenerbahçeli "objektif!?" yorumcu Rıdvan Dilmen kendince tavsiyelerde bulunuyordu Fatih Terim'e "Böyle saldırmayı bırakmalı, orta sahaya adam almalı, oyunu kontrol etmeli"... Aykut nasıl korktuysa maçın başında, eski takım arkadaşı da akın akın saldıran Galatasaray'dan ürkmüştü, kendince "keşke tarihi fark olmasa" hesaplarındaydı...
Soyunma odaları çıkışı "son bir gayret" elde avuçta ne varsa sahaya süren Aykut Kocaman, bir kaç dakikalığına topu takımına kazandırsa da, ev sahibi "buranın kralı benim" diyerek tekrar ipleri eline aldı ve sahanın en çok isteyenlerinden biri olan Melo ile de "fişi çekti"... Dakikalar daha 66'ydı ama Galatasaray'ın nasıl baskı kurduğunu maç sonu Volkan şöyle açıklamıştı:"Üçüncü gol sonrası zaten kazanmaktan ümidi kestik"... Melo ve Elmander'in dinamizmi sonradan giren Riera'da da olsaydı, fark daha da açılabilirdi lakin İspanyol, gününde değildi, "Gerçek Galatasaraylı" olma şansını kullanamadı...
Taktik tahtasında rotasyonları çizerken "korkmayan" Terim, formayı dağıtırken de cesur davranmıştı: Gencecik iki filiz Semih ve Emre'yi de sahaya sürmüştü. Semih geçmiş haftalarda bulduğu şansı kullanırken, Emre Çolak da Ankara'daki çalışkanlığını bu gece de devam ettirip, takıma büyük dinamizm getirdi, bir sağ kanat, bir sol kanat sahada basmadık yer bırakmadı, hocası onu alkışlatırken seyirciye, o da yağmurdan değil, terden sırılsıklam olan formayı gösteriyordu taraftara... Terim'in Galatasaray'ı böyleydi, böyle olmalıydı... Emre alt yapıdan Galatasaray ruhu ve kültürü ile yetişmişti ya Melo'ya ne demeli? 2000 senesinin Galatasaray'ında Hagi neyse, Melo da odur: Takımın abisi, takımın ruhu, takımın herşeyi... Hagi ve Melo'ya güvenerek her kavgaya girersin ve de kazanırsın... 10 numaralar benzer de 9 numaralara ne demeli: Elmander, İmparatorun kafasındaki oyunda Hakan Şükür değil mi? Ujfalusi'nin soğuk kanlılığı Pope'ye az mı benziyor? Hocanın maç sonu "aklımdaki takımdan pasajlar" cümlesi de bunu anlatmıyor mu? Ya şu görüntüler... Memleket içinde Galatasaray-Fenerbahçe rekabetini bilmeyen yok, yerli topçular için bir Fenerbahçe galibiyeti bir çok manalar ifade etmekte ama maç sonu stadı en son terk eden, çılgın gibi kutlayan takımın yabancılarının olması bu galibiyetin şifresi değil mi?
Maç öncesi yapılacak koreografinin açığa çıkmasını "üzülerek" eleştirmiştik sabahki yazımızda ama ultrAslan'ın önde gelenlerinin bulunduğu kale arkasındaki gösteri sürpriz oldu. Şike olayları patlak verdiğinde Federasyon maçlarda bu konuyu dile getiren pankart ve tezahürata yasak getiren bir karar almıştı. Galatasaray taraftarı da zekice bir koreografi ile hem rakibine taş atmış, hem de yasağı deliverdi: Bye Bye Birdie. It's time to go! Ünlü Broadway müzikalinden alıntılanan sözlerle, seneye büyük ihtimal Bank Asya'da mücadele edecek rakibe veda ediliyordu...
Stat: Türk Telekom ArenaHakemler: Fırat Aydınus, Serkan Ok, Alexks TaşçıoğluGalatasaray: Muslera, Eboue (Dk. 85 Servet Çetin), Semih Kaya, Ujfalusi, Hakan Balta, Melo, Kazım Kazım, Selçuk İnan, Emre Çolak (Dk. 87 Ayhan Akman), Baros (Dk. 69 Riera), ElmanderFenerbahçe: Volkan Demirel, Gökhan Gönül, Bilica, Yobo, Ziegler, Selçuk Şahin, Emre Belözoğlu (Dk 46 Semih Şentürk), Cristian, Caner Erkin (Dk. 73 Özer Hurmacı), Bienvenu (Dk. 46 Stoch, AlexGoller: Dk. 33 Eboue, Dk. 41 Elmander, Dk. 66 Melo (Galatasaray), 90+2 Alex (Fenerbahçe)Sarı kartlar: Dk. 3 Eboue (Galatasaray), Dk. 56 Caner Erkin, Dk. 64 Selçuk Şahin, Dk. 75 Semih Şentürk (Fenerbahçe)
3 yorum:
resimler muhteşem. eline sağlık...
Çok güzel yazı olmuş, sondaki 'Bye Bye Birdie. It's time to go!' kısmı ayrıca hoşuma gitti, içeriği kendi blogumda kullanıyorum izninle, teşekkürler.
oynanan futbol güzel , koreografi güzel , Galatasaray herşeyden güzel :)
Yorum Gönder