21 Kasım 2011 Pazartesi

Beşiktaş:0-0:Galatasaray


Beşiktaş derbisinde, gerçeği söylemek gerekirse pek de "kalbimin çarpma ritmi" değişmiyor, maç günü sabah tarif edilmez bir heyecanla uyanmıyorum, gün içi saniyeler saat ağırlığı ile geçmiyor, zaten Federasyon yetkilileri ve Kulüp temsilcileri sağ olsun o heyecanı azaltmak adına elinden geleni de yapıyor (Bkz. Deplasman yasağı). Hal böyle olunca maçın havasını yakalamak için bloga eski maçlardan "anlar" da taşısak, televizyon karşısında saatler evvel "çilingir sofrası" da kursak, sıradan bir maçtan öteye gidemedi Beşiktaş deplasmanı bu gece. Bu yavanlığa arttıran da beklenilen gollerin gelmemesi, derbinin "alamet-i farikası" kırmızı kartın olmaması ve hepsinden önemlisi karşılıklı seyirci "atışmalarını" duyamamış olmamdır. Öyle ya da böyle İnönü'de 11. hafta karşılaşması yapıldı ve ligin tepesinde kalıcı olup ( Federasyonun Play-Off saçmalığı sonrası"şampiyonluk" diyorum ne kadar acı) play-off bileti kapmak isteyen iki takım da birbirlerini incitmeden sahadan ayrıldılar.
Maça "sağlamcı" başlayıp, orta sahada kaybetmek istemeyen Fatih Terim, Selçuk, Ayhan ve Melo ile sahne alırken İnönü deplasmanında, "evdeki hesap çarşıda şaşınca" 90. dakikada hakem son düdüğü çaldığında elde tek Selçuk kalmıştı "zor işleri" yapacak. Milli maç aralığının getirdiği gevşeme mi desek, Beşiktaş taraftarıyla arasındaki süregelen sıkıntı mı desek, Ayhan, son haftaların aksine verimsiz bir 45 dakika geçirince, Beşiktaş'ın eline geçen orta sahayı Fatih hoca Sabri'nin inadı ve çalışkan karakteri ile tekrar ele geçirmeyi planlasa da "sakatlık belası" bir çizik atıvermişti "taktik tahtasına". Bunlar yetmezmiş gibi hakem Melo'ya daha 16. dakikada sarı kart gösterince, "pitbullun" ısırganlığı bitti ve iyice yumuşadı Galatasaray'ın "karnı". Bu durumda ev sahibi topa daha çok hükmetti, ortadan başlayan sağlı sollu ataklarla geldi ama Muslera'yı geçemedi, tabela değişmedi...
Uruguay'lı kaleci Başkan Aysal'ın "Dünyaca tanınmış bir kaleci alacağız" vaadi sonrası transfer edilince, kendisinden beklentiler de büyük olmuştu doğal olarak. Bir de "çuval yükü" ile para verilince, kaleye kilit vurması beklenmişti Muslera'dan ama sezon başı maçları pek de öyle olmamış, yediği gollerin yanında, hanesine bir de kırımızı kart yazdırmıştı. Büyük turnuvaların başarılı oyuncuları, liglere dönünce 1-2 ay bir "rahatlama" sendromu yaşarlar, Muslera da bu "hastalıktan müzdaripti" geçtiğimiz aylarda, bir de kaleci önünde oynayanların dilini-karakterini-futbol stilini en iyi bilen oyuncu olmalıdır, bu süreci de yavaş yavaş atlatıyor Uruguaylı. Bu gece Galatasaray adına 5 yıldızlık bir performans sergilerken, önünde oynayan "çaylak" Semih ile "tecrübeli" Ujfalusi'ye de güven verdi duruşuyla. Muslera kurtarışlarıyla 1 puanı kurtarırken, ilk derbisine çıkan Semih de yerinde müdahaleleriyle hocasını verdiği karardan dolayı pişman etmedi. Florya havasını solumuş, Galatasaraylılığı bilen topçuların sahada olması taraftara büyük haz verir, Semih'i de yıllarca "parçalı" ile görmek istiyoruz ama bu yolda kendisine çok iş düşüyor. Fatih Terim gibi forma dağıtırken "adalete" önem veren bir hocanın yanında çalışmaktan usanmayacak Semih, toplu idman dışında, bireysel antrenman da yaparak eksiklerini giderecek zira spor yazarlarının çok sevdiği o deyimi kullanacak olursak hala "fandımentıl" eksikliği var.
Ev sahibi gol için Muslera'ya takılırken, Galatasaray ise ilk yarıda Ayhan ve Kazım, ikinci yarıda da Hakan Balta ile skoru değiştirecek pozisyon buldu ama bunlarda da "bireysel beceri" eksikliği ön plana çıktı. Özellikle Hakan'ın Melo'nun ara pasıyla Cenk'le karşı karşıya kaldığı pozisyonda, biraz cesaret, biraz da yetenek, gol sevinci yaşatabilirdi İnönü'deki konuk takıma. Selçuk'un serbest vuruş plasesi ise pastanın kreması niteliğinde olacaktı ama ...
Misavirlikten söz açmışken, Van için soyunup, "acınız acımızdır" diyen Beşiktaş taraftarı, pek de konuksever davranmadı sahada mücadele eden Galatasaraylılara. Soğuk kış günlerinde çadırlarda yaşamak zorunda kalan Van'lı vatandaşlarımızla empati kuran tribünler doğuya güneşi yollarken, Eboue'ye de taş, çakmak ve koltuk parçası yolluyordu. Fiziksel saldırı yetmemiş olacak ki, bir zamanlar "Hepimiz Eto'oyuz" pankartı açanlar, küfürlerle uğurladı Fil Dişili topçuyu...
Stat: Fiyapı İnönü
Hakemler: Cüneyt Çakır, Bahattin Duran, Tarık Ongun
Beşiktaş: Cenk Gönen, Hilbert, Sivok, Egemen Korkmaz, İsmail Köybaşı, Quaresma, Ernst, Mehmet Aurelio, Veli Kavlak (Dk. 60 Necip Uysal (Dk. 66 Mustafa Pektemek)), Simao, Almeida
Galatasaray: Muslera, Eboue, Ujfalusi, Semih Kaya, Hakan Balta, Melo (Dk. 64 Baros), Kazım Kazım, Selçuk İnan, Ayhan Akman (Dk. 46 Sabri Sarıoğlu (Dk. 57 Riera), Engin Baytar, Elmander
Sarı Kartlar: Dk. 8 Semih Kaya, Dk. 17 Melo (Galatasaray), Dk. 50 Almeida (Beşiktaş)

2 yorum:

Anonymous dedi ki...

Popülerlik amacıyla yaptıkları çoğu zaman basın tarafından takdir edilse de halkın takımı diye tabir edilen takımlarının maçlarında yaptıklarıyla halkın gözünü boyamayı pek beceremiyorlar. Altı kaval üstü şişhane.

kafsinkaf dedi ki...

Yapma be abi Eboue bu kadarmı masum bu kadarmı zulüme uğradı

Blog Widget by LinkWithin