Turnuva boyunca taraftarının takımıyla her an birlikte olacağı bir ülke varsa o da tabii ki Hırvatistan'dır. 4.4 milyonluk nüfusuyla Hırvatlar, Avrupa Futbol Şampiyonası boyunca takımlarını en kalabalık şekilde ve en coşkulu olarak destekleyeceklerdir. Her tarafta kırmızı-beyaz kareli formalar ve bayraklar görmeye kendimizi hazırlamamız gerek, zira Hırvatlar takımları şampiyonada var olduğu sürece "uyku nedir bilmeyecekler" ve gruplarındaki İrlanda, İtalya ve İspanya maçları onlar için korkudan ziyade, kendilerini gösterme şansı olacaktır.
Aslında futbol Hırvatlar için memleket kelimesiyle eş anlamlı çünkü 90lı yıllarda Yugoslavya'dan ayrılma sürecinde ayak topu milli duyguları ifade etme aracı olarak kullanılmıştı. Şimdi milli takımın teknik direktörü olan Slaven Bilic, o zamanlar savunma oyuncusu olarak milli formayı terletiyordu ve takım 1998 Dünya Kupasında üçüncü olarak büyük bir başarıya imza atmıştı. Hoca, o takımla şimdiki takım arasında karşılaştırma yapmaktan hiç de çekinmiyor: "Ben ve teknik ekibimdeki bir çok arkadaşım o yılları futbolcu olarak yaşadık ve açıkça söylemek gerekirse 98'deki başarıyı tekrardan yaşamak oldukça zor ama benim oyuncularım topla daha becerikliler. Biz maçın kontrolünü hakimiyetimize alıp, oyun anlayışımızı rakibe dikte etmeye çalışıyoruz ve çoğunlukla da başarılı oluyoruz bu işte" diye belirtiyor aradaki farkı.
Her ne kadar isteseler de, rakip kendilerinden ne kadar güçlü olsa da, defansif oynayamadıklarını belirten Biliç, takımın gücünün oyuncularının teknik kabiliyetleri olduğu ve sürekli dikine oynamaya çalışmaları olduğunu söylüyor. Takımın oyun kurucusu Tottenham'lı Luka Modric, topla tam bir sihirbaz. Oyun zekası ve alan görüşüyle, Barcelona'nın pas trafiği bolca olan takımında kendine kolayca yer edinebilme potansiyeline sahip ve 18 Haziran'daki Hırvatistan-İspanya maçında Xavi ve Iniesta karşısında takımını ayakta tutmaya çalışacak en önemli oyuncu olacak.
FIFA'nın milli takımlar arasında yaptığı sıralamada 8. sırada olması Hırvatlar'ın hiç de küçümsenecek bir takım olmadığını gösteriyor, zaten Vedran Corluka'da BBC'ye verdiği demeçte bunun özgüveniyle yanıtlıyor muhabirin sorularını: "Tek ihtiyacımız olan sahaya çıktığımızda taraftarlarımızı tribünde görmek"
Modric ve Niko Krancjar ile Tottenham'da birlikte forma giyen Corluka: "Konuşmamıza gerek yok, formayı görmek yeterli. Milli marşı duyduğumuzda, her şeyimizi verecek hale geliyoruz." diye mili duygularını dile getirirken, Hırvatistan'a bağımsızlığını kazandıran politikacı Franjo Tudman, 98 Dünya Kupası "kahramanlarını" karşılarken, "Futbol zaferleri, ulusların kimliklerini savaşlar kadar şekillendiriyor" diyerek bir futbolun ülkedeki önemine dikkat çekiyordu.
Ülke ve onun spor kültürü yıllarca değişmeden el ele nesilden nesile varlığını devam ettiriyor. Şimdinin teknik direktörü Biliç, turnuva sonrası 6 yıldır çalıştırdığı ulusal takımı bırakıp Lokomotiv Moskova'yı çalıştırmaya başlayacak ama genç yetenekleri keşfedip, yetiştirme sorumluluğu başka birine geçecek lakin takımın ruhu ve futbol biçimi asla değişmeyecek.
"Doğduğunuzda babanızın size ilk verdiği şey futboldur. Bu oyun bizim genlerimizde var. Her sokakta top oynayan çocuklara rastlarsınız ve çocukken tek amacınız gol atmaktır, bundan dolayı her çocuk golcü olmak ister. İşte bu sebepten Hırvatlar bir çok ünlü golü yetiştirmiştir." diye Corluka sözlerine devam ederken, ilk akla gelen golcü de Davor Suker oluyor. 69 milli maçta 45 gol atan Suker'in şimdiki veliahtı da Eduardo.
Aslında ismi, oyuncunun milliyeti hakkında ipuçları da veriyor. Dinamo Zagreb'in scoutları tarafından keşfedilip, 15 yaşında Rio de Janeiro'dan Zagreb'e getirilen golcü oyuncu, kendisine güvenenleri yanıltmadı ve uzun yıllar Hırvatistan'da kaldıktan sonra, 19 yaşında vatandaşlığa da geçti. Genç yetenek avcısı Arsene Wenger Eduardo'yu takımına aldı, genç oyuncu da gün be gün parlarken, Birmingham maçında gelen bir tekmeyle hayatı karardı. Sakatlık sonrası eski formunu bulamadığı için milli takımdan kaptanı Darijo Srna'nın yanına Shakthar Donetsk'e yollanan Eduardo, oynadıkça kendisine güveni tekrar geldi ve ulusal takım adına şimdiye kadar 46 maçta 22 gol kaydetti ve artık Eduardo demek Hırvatistan demek oldu... Peki, bir tek Eduardo mu sürükleyecek takımı? Glasgow Rangers'tan Everton'a geçen Nikica Jelavic de "golcü olarak büyüyen" Hırvat neslinin bir diğer yeteneği.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder