6 Nisan 2008 Pazar

Ankarafobya


Fatih Terim'de olduğu gibi ikinci Feldkamp devri de hüsranla bitti, bir sabah ansızın istifa heberi ile uyandık Alman teknik direktörün... Hem de ligin bitmesine daha 6 hafta kalmış, takımın şampiyonluk şansı kendi elindeyken... Polat geldiğinde pek mutlu olmamıştım, "yaptıkları yapacaklarının garantisi" sözü aklıma gelmişti, tutarsız davranmıştı Adnan Polat yöneticiliğinde, medyaya göre, taraftara göre, etrafındakilere göre, topçulara göre kararlar alıp veriyordu, maç çıkışı bir gazla basın önünde İliç'i "hain" ilan etmesi bunlardan biriydi, Hakan Şükür'le de basın aracılığı ile karşılıklı atışması vardı akıllarda kalan... Şimdi de topçularla toplanılmış ve "nereye gidiyoruz" muhasebesinin arkasından fatura Alman antrenöre çıkmıştı... Kalli de gerekeni yapıp, istifasını yollamıştı Başkan Polat'ın ofisine... Günahları sevaplarından çoktu belki de Feldkamp'ın ama sezonun en kritik yerinde yollanması "hatanın en önde gideni" oldu... Kalan haftalarda yitirilecek puanlar ve kaybedilecek Türkiye Kupasının hesabını kim verecek... Almanın arkasından sallanılacak tabii, "enkaz bıraktı gitti" diye, cevap verecek birinin olmaması işleri kolaylaştıracak... Kalli'nin gittiği yetmezmiş gibi, Ahmet hoca da gönderildi, bakalım takımı kim çalıştıracak, "Adnan Sezgin - Burak Dilmen – Nezih Ali Boloğlu ve Cevat Güler" diye bir grup bırakılmış geriye, aslında keşke Hakan Şükür-Hasan Şaş da eklenseymiş... Köprü geçerken, at değiştirmek yakışmıyor Galatasaray'a, yakışmaktan da ötesi zarar verecek... Şimdi yeni çalıştırıcı derdine düşmüş yönetim, inşallah Lucescu gelmez, ikinci gelişler nedense pek hayırlı olmuyor, Lucescu ismi "başarı" çağrıştırıken, "kabus" çağrıştırmasın... Bülent Korkmaz da umarım ateşin içine atılarak "harcanılan" öz değerlerden biri olmaz... Kim getirilecekse getirisin takımın başına, yapılacak olan tek doğru "transferi de yeni hocaya bırakmak" olmalıdır. Adnan Polat'tan tek beklediğimi belirtmiştim "Galatasaray'ı halka açmak"gerisine karışmasın, beceremiyor... Bu arada iki kez Ankara'ya hastalığı nedeniyle gitmeyen Kalli'nin, yine bir başkent deplasmanı öncesi istifa edip, takımın başında bulunmaması da rastkantının böylesi dedirtecek cinsten... Yoksa Alman'da "Ankarafobya" mı var?

Hiç yorum yok:

Blog Widget by LinkWithin