Sene başı... Steaua Bükreş maçı, kalede Aykut var... Bir hata ve yenik duruma düşüyor takım... Sonra gelen ikinci gol... Arkasından Galatasaray'dan gelen 2 gol ve Sami Yen'deki maç beraberlikle bitip Romanya'ya tur için gidiyoruz. Orada da kaybedilen maç sonrası elveda Şampiyonlar Ligi... Fatura da Aykut'a kesiliyor... Kale yüzü görmüyor Erçetin Aykut... Bir de filozof ilan ediliyor ettiği laflardan sonra... Ve Perşembe gecesi... Galatasaray'a geldiği günden beri, ayağına her topu aldığında içimin cız ettiği adam Servet, korkulanı yapıyor... Oysa ki bir defans oyuncusu olarak tek yapması gereken topu en yakın arkadaşına en "basit" şekilde vermek... Ama Türk futbolunun hastalığı burada hortluyor... Amatörden en yukarıya kadar, bizler topu ayağımızda bir iki yuvarlamadan arkadaşımıza aktarmayı "beceriksizlik" görüyoruz, sadelik görüyoruz, yavanlık görüyoruz, lakin günümüz futbolunda çabuk oynamak tek gerçektir. İki pasla da gol attığında skor tabelasına 1 yazarlar, bütün takımı "çalımlayıp" meşin yuvarlağı içeri bıraktığında da 1 yazarlar... Galatasaray'a karşı oynayan bir takımın hocası olsam forvetimden isteyeceğim şudur: Servet'e göstermelik pres yap ve seni geçmesini sağla. Sonra da forvet arkasındaki arkadaşının topu kapmasını izle... Yürekli topçu, çalışkan topçu Servet ama haddini bildiği müddetçe... Şimdi artık "maske düştü", bakalım Aykut'a yapılan Servet'e de yapılıp, kızağa çekilecek mi? Hiç sanmıyorum ya, neyse...
29 Kasım 2008 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder