Stat: Ibrox
Hakemler: Serge Gumienny, Mark Simons, Frank Bleyen (Belçika)
Glasgow Rangers: McGregor, Broadfoot, Weir, Bougherra, Papac, Whittaker, Davis, McCulloch, Edu, Naismith, Miller (Dk. 87 laffeerty)
Bursaspor: Ivankov, Ali, Ömer, Stepanov, Vederson, Volkan, Svensson, Batalla (Dk. 72 Nunez), Ivan Ergiç (Dk. 39 Insua), Ozan, Sercan (Dk. 72 Turgay)
Gol: Dk. 18 Naismith (Glasgow Rangers)
Sarı kartlar: Dk. 42 Ömer, Dk. 85 Stepanov, Dk. 88 Ali (Bursaspor), Dk. 85 Stepanov, Dk. 80 Papac (Glasgow Rangers)
30 Eylül 2010 Perşembe
Rangers FC:1-0:Bursaspor
29 Eylül 2010 Çarşamba
Galatasaray Cafe Crown 69 - 58 Spartak Saint Petersburg
Dün yapılan röportajda ve maç öncesi yapılan röportajda Koç Mahmuti’nin tek bir sözü vardı: “Performansımız iyi olmayabilir, ama bu savaşmayacağımız anlamına gelmez.” Maç aslında bu eksende gelişti desek yeridir. Tribünlerin yarısının dolmuş olması ve gelen seyircinin verdiği destek ile başladı oyuncular maça. Oktay hoca Rochestie- Shipp –Caner- Rancik- Andric beşiyle başlamayı tercih etmişti. Rakibin kağıt üzerinde iyi bir takımının olması, sezonun ilk maçı olması ve atmosferin de güzel olmasının da etkisiyle maça tutuk başladı Galatasaray. Misafir ekip Popovic ile 2 basket bulurken takımımız 3 hücumda boş döndü. Ardından Rado’nun mücadelesi ile başlayan savunma direnci üzerine Caner’in 3’lüğüyle defteri açtık. Maçın başında 6 sayı bulan Rus ekibi bir anlamda bizim basketçilere işin kolay olmayacağı mesajını verir gibiydiler. Ancak o mesaj o an içinmiş. Ardın Shipp’in 2 orta mesafe şutu ve savunmanın dozunu artırmasıyla birlikte kazanılan hızlı hücumlar sonrası Galatasaray Cafe Crown, önce rakibini yakaladı ve ardından farkı açmaya başladı. İlk 2 dakikada 6 sayı yiyen Galatasaray savunması kalan 8 dakikalık bölümde vidaların da sıkılmasıyla birlikte 5 sayıya izin verdi. Özellikle bu bölümde Shipp’in sakatlığına rağmen ekstra hücum performansı, Shumpert’in de aynı dertten muzdarip olmasına rağmen gösterdiği gayret ve takıma yeni katılan Evren’in geçen sene bıraktığı yerden devam eden en azından bir savunma anlayışı maçın sonucunda hangi renge daha yakın olduğunu belirtiyordu. Maç öncesi benim maçın kırılma noktası olarak düşündüğüm ve maçın kaderini etkileyecek unsur olarak gördüğüm konu bench performansıydı bizim açımızdan. Sakatlıklar, çeşitli nedenlerle takıma geç katılan oyuncular ve EuroCup’ın son anda müjdelenmiş olmasının getirdiği hazırlıksız yakalanma durumu bu konuda etkin faktörlerdi. Ancak şunu gördük ki hazır olunmamasına rağmen bir arada oynamayı becerebilen,takım kimliğine fazlasıyla bürünmüş, mücadelenin hat safhada olduğu, gücünü savunmadan alan bir takım vardı sahada bizim adımıza. Bench’den gelen Tutku, Ermal ve Shumpert ekstra bir oyun sergilediler bugün. Ermal’i uzun süreden sonra bu kadar iyi gördüğümü söyleyebiliri. Özellikle 2.periyotta Tutku ile birlikte sahadayken olağanüstü bir hücum performansı sergilediler. Üst üste Tutku-Ermal ikili oyunları izledik bu dönemde. Tutkunun üst düzey basketbol zekası hazır olmayan kondisyonunu kapatmaya yetti. Ermal’ de sezona çok iyi hazırlanmış ve girer girmez hemen istatistik kağıdını doldurdu ve farkın açılmasında çok önemli rol oynadı.Galatasaray’lı oyuncular oyun her zorladığında hep içeriyi zorlayıp uzunların birebirleri ile yakın ve orta mesafeden sayılar bulmayı tercih edip çok akıllı bir anlayış ortaya koydular. Galatasaray’lı oyuncular çok iyi olan savunmalarına gayreti de ekleyince devreye 36-29 önde girmeyi başardı.
Maçın geri kalan bölümü Rus ekibinin kovalamacasıyla geçti. Fark git gide açılırken önce 10’u sonra 16’yı gördü. Bu dönemlerde konuk ekip birkaç defa farkı kapatmak için atak yapsa da sonuçsuz kaldı. Son periyotta oyuncularımızın yaptığı tam saha baskı karşısında bocalayan St. Petersburg takımı bir 8 sn ihlali ve 3 top kaybı yaparak teslim olma görüntüsü veriyordu ki son bölümde birkaç hamle yapıp farkı 11 e düşürdüler ve maç 69-58 lehimize sonuçlandı. Tabi farkın 15 civarında kalması daha işimize gelirdi ancak dediğim gibi takım olarak daha hazır değiliz. Tüm bu faktörlere rağmen bugün gözümüze çarpan en önemli şey bu takımın git gide sisteme ayak uyduruyor olması. Oyuncular tam bir Oktay Mahmuti takımını yansıtan bir performans ortaya koydular. Savunma da her ne kadar oturmuş olmasa da oturduğunda neler yapabileceğini bizlere gösterdi. Hazır bir Galatasaray takımının bugün maçı en az 20 sayı farkla bitirmesi içten değildi. Ancak bu skorun bile bugünkü savunma anlayışını, gayreti, takım kimliğini, her top için savaş veren, savunmada her topa elini sokan oyuncuları gördükten sonra fazlasıyla yeteceğini düşünüyorum. Maç sonunda Tutku formsuz olmasına rağmen 6 sayı 6 asist 4 ribaunt, Shipp ve Evren 12’şer sayılık katkı sağlayarak dikkat çektiler. Ayrıca Rochestie de Hücumda formsuz olmasına karşın 5 asist yaparak bu alanda rüştünü ispat etti. Ancak şuna değinmeliyim ki zamanla ilk 5’e yerleşip daha fazla süre alacak olan oyuncu Tutku olacaktır. Shumpert az oynamasına karşın nasıl bir joker oyuncu olduğunu bir kez daha ispatladı. Takımda yeni üç sayı mesafesine en çok onun alıştığı gördük. Ayrıca geçen sefer değindiğim orta mesafe şutununda ne kadar çok kullanıldığı ve uzunların ne kadar ön plana çıktı aşikar. Bu çerçevede Andric hücumda formsuz olsa da ayaklarının çabukluğu ve ikli oyun oynama becerisiyle dikkat çekti. Birde hücumları bitirebilse daha güzel olacaktı. O da hücumdaki tutukluğu savunmaya yansıtmayıp çok etkin bir görüntü çizdi. Zaten takım halinde hücumların hale oturmadığı açıktı. Ama savunmanın oturmuş olması beni çok mutlu etti ve izleyenleri de sevindirmiştir diye düşünüyorum. Son olarak Galatasaray’ın 29’u hücum 48 ribaunt aldığını, ribauntlardaki etkinliğimizi ile agresifliğimizi ve Ermal’in yaptırdığımız bir top kaybı sonrası sevinçten çılgına dönüp Tribünleri ayağa kaldırdığı güzel görüntünün verdiği hazza değineyim. Takımımızın bu turu geçememesi için Rusya’daki maçta olağan üstü şeyler olması gerekiyor. O da bu görüntünün ardından çok zor diye düşünüyorum.
Salon: Ayhan Şahenk
Hakemler: Miguel Perez Perez xx (İspanya), David Champon xx (Fransa), Igor Draojevic xx (Karadağ)
Galatasaray Cafe Crown: Rochestie, Shipp 12, Caner 3, Andric 6, Rancik 6, Evren 12, Ermal 12, Shumpert 10, Haluk 3, Tutku 5, Hüseyin
Spartak Saint Petersburg: Ponkrashov 1, Domercant 6, Dragovic 6, Thompson 9, Popovic 10, Kolosnikov, Zupan 14, Antik 4, Kotishevskiy 8, Korchagin, Bashiminov
1. Periyot: 15-11
Devre: 36-29
3. Periyot: 51-41
4. periyot:69-58
Protestonun Kralı VAK410'dan
Yazı: ultras/Movement Saat 14:02 2 Yorum Var / Bi' De Sen Yaz
Dosya: Mevzu, Taraftar, Ultras Manifesto, Video
Don't Bomb Iraq
Aziz Yıldırım Kupa Gördü!
Celtic Tipi Formanın Motivasyonu
"Giyilen forma tipi rakibe ekstra motivasyon verir mi?" sorusu son günlerde bizim medyamızı meşgül eden sorulardan biri. Bursaspor, bugün Glasgow Rangers'a karşı Şampiyonlar Liginde ilk deplasman mücadelesine çıkacak ve İskoç takımının ezeli rakibi Celtic'in giymiş olduğu formaların bir benzerinin giyilip giyilmemesini tartışıp duruyordu medyamız ki, Mehmet Demirkol'un öncülüğünü çeken grup "Rangers takımını durduk yere 'gazlamanın' manası yok, Bursaspor Celtic tipi formayı giymemeli, yoksa hüsranla döner Ibrox'tan" diyerek yeşil-beyaz yatay çizgili formayı veto ediyordu. Bu sözler Ertuğrul Hocaya da mantıklı gelmiş olmalı ki, Bursaspor teknik direktörü yaptığı açıklamada "Bizim için kritik olan bu mücadelede tansiyonu arttırmanın gereği yok. Geçen yıl Bursaspor sadece Türkiye ligi şampiyonu olmadı, aynı zamanda Türkiye Ligi Fair-Play şampiyonu da oldu, bu sebeple Celtic tipi formayı giymeyeceğiz" demecini verdi.
28 Eylül 2010 Salı
Yükseliyor Sesimiz
Şifresiz Maçlar
Galatasaray:3-1:istanbul B.B. vol2
26 Eylül 2010 Pazar
Galatasaray:3-1:İstanbul Büyükşehir Belediyespor
27 Eylül 2008... Yaklaşan bayramın hazırlıklarını yaparken, MSN'de bir arkadaştan gelen "Alpaslan abi vefat etmiş" iletisiyle dona kalmıştım. "Şaka gibiydi", olamaz dedik, ona yakıştıramadık bizden uzak kalmayı, bir kaç yerden daha doğrulattık gelen haberi ama hepsi de ağız birliği etmişçesine duymak istemediğimiz cevabı veriyorlardı... Galatasaray tribünlerinde artık Alpaslan Dikmen olmayacaktı, her zaman orada olan "abimiz" bundan sonra sarı-kırmızının peşinden gidemeyecekti, onsuzluğa alışmak zor ama zor olacaktı.
Yarın o kara eylülün Alpaslan Abiyi bizden almasının ardından iki sene geçmiş olacak ama hala dolmayacak Alpaslan Abinin boşluğu bizim tribünlerde. Bugün de Galatasaray-İstanbul B.Belediyespor maçı bir anlamda Alpaslan Dikmen'i anma günü anlamı taşıyordu ve Alpaslan Abinin en fazla önem verdiği tribünlerden olan Eski Açık "gelin" gibi süslenmişti pankartlarla, tabii kapalı tribünde de asılan pankartlar o değerli insanın asla unutulmayacağı mesajları veriyordu. Bir de uzun zamandır arzuladığımız "Alpaslan Dikmen Tribünü" için yönetime de gerekli göndermede bulunulmuş oluyordu...
İlk iki haftayı puansız geçip, devamında da göz doldurmayan oyunlar sonrası puanları üçer üçer toplayan Galatasaray, galibiyet serisini devam etmek üzere Sami Yen'deydi. İzmir Atatürk Stadının bozuk zemininden dolayı geçen haftaki Bucaspor maçını oyun yönünden değerlendirme dışı bıraktıktan sonra Abdullah Avcı'nın takımına karşı Galatasaray'ın vereceğe sinyaller takımın gelişimi hakkında aydınlatıcı olacaktı.
Kaleyi artık Ufuk'a iyice emanet eden Rijkaard, Lucas Neill ve Servet'i de stopere sabitlemişken, son haftaların başarılı bekleri Serkan ile Insua da kanatları kollamakla görevliydiler Belediyespor'un ataklarına karşı.. Arjantinli şimdilik uyum sürecinde ve kendisi hakkında uzun uzadıya yazmak yanlış olur lakin defansif görevindeki doyurucu oyunun yanında sürekli ileriye yüklenme arzusu sol kanadın değişmezi olacağı sinyallerini veriyor. Ters kanattaki takım arkadaşı Serkan ise yükselen formu ile hocasının yüzünü güldürürken, bugüne kadar neden Ali Turan'da o bölgede ısrar edildiği sorusuyla karşı karşıya bırakıyor hocasını. Mücadeleci ve hırslı yapısıyla beğendiğimiz Sabri'nin, ortalardaki isabet oranı Neskens'i çıldırtırken, Serkan'ın bugün asistleri ve yaptığı isabetletli ortalar ilerisi için forma şansını da arttıracaktır genç oyuncunun.
CV'sine rağbet edilerek Galatasaray'a geldiği günlerde büyük sansasyon yaratan Cana, sakatlık ve formsuzluk sebebiyle kadroda yer bulamazken, bu gece ilk onbirde Ayhan ve Misimoviç'in yanında şans buldu ve taraftarların kendisinden bekledikleri oyununun sinyallerini verdi lakin 19. dakikada gördüğü sarı kart sonrası mücadelenin dozundaki "sertliği" azaltınca, verimi de düştü. Yeniler her geçen gün takıma ısınırken, Misimovic hala istenilen oyunu sergilemekten oldukça uzak bir mücadele sergiledi. Onun oynadığı mevkideki topçuların arkadaşlarını tanıması ve onlarla birlikte oynama süresinin uzunluğu futbolcunun verimini arttıracağından dolayı, haftalar ilerledikçe Misimovic'ten Galatasaray'ın oyununa gereken katkı gelecektir ama yine milli maç arasının yaklaşacak olmasından dolayı Misimovic'in takımdan ayrı kalacağa göz önüne alınırsa, Boşnak topçunun takıma ısınma süresinin uzayacağı da bir gerçek...
Ve ileri uca geldiğimizde Kewell bu gece kenarda beklerken, hızlı kanat ataklarla rakibi bozguna uğratmayı amaçlayan Rijkaard, Aydın ve Pino'yu sağlı sollu sürmüştü Baros'un arkasına ve onlardan gelecek katkı ile Baros gol atmakla görevliydi ve Çek oyuncu da hattrick yaparak bu işini de başarıyla tamamlamış oldu.
Maçın başında iç sahada oynamanın avantajıyla kanatları kullanarak hızlı başlayan Galatasaray, ilk 15 dakikada 2-0 öne geçince zor geçmesi beklenilen maçı da kolaylaştırmış oldu. Geriye düşen Belediye takımı geçen dakikalarla beraber yavaştan oyuna ortak olmaya başlarken, Baros'un "jeneriklik" golüyle soyunma odasına 3-0 mağlup gitmek durumunda kaldı.İkinci yarı Galatasaray hem skorun getirdiği avantaj hem de sene başından beri göstermiş olduğu temponun düşmesi "alışkanlığını" hatırlayınca deplasman takımı sazı eline aldı, oyun Galatasaray yarı alanında oynanmaya başladı ve bu dakikalarda Tum ile de aradıkları golü kaydettiler. Golden sonraki tehlikeli dakikalarda Belediyespor'lu topçular daha dikkatli olmuş olsalar belki de maçı Galatasaray adına sıkıntıya sokacak golü de bulabilirlerdi lakin bu konuda başarılı olamadılar.
*Sakatlığı nedeniyle takımını yalnız bırakan Arda Turan, tribünde Tugay Kerimoğlu ile beraber otururken, Guardiola'ya benzer bir imaja bürünmüştü. İlerde hocalık yaparsa, acaba Guardiola gibi de olur mu?
*Adnan Polat'ın, maçın devre arasında ayak üstü Güvenç Kurtar ile görüşmesini "taraflı" basın bakalım ne zaman "yeni arayışlar" olarak nitelendirecek?
*Elano, iyice kulübeye mahküm oldu ve bu durumdan da oldukça rahatsız. Baros'un sakatlığı sonrası hocanın Barış'ı oyuna alması ile oldukça mutsuz ve sinirli bir şekilde daha maç oynanırken, kramponlarının bağcıklarını çözüyordu. "Satsan satılmaz, atsan atılmaz" durumuna bir an evvel bir çözüm bulunmalı yoksa Elano'daki mutsuzluk takıma sıkıntı yaratabilir.
*İlk yarı 3 gol yiyen Hasagic, ikinci yarı formasını değiştirdi, yeni forma uğurlu geldi ve gol görmedi kalesinde...
Stat: Ali Sami Yen
Hakemler: Bülent Yıldırım, Serkan Ok, İsmail Şencan
Galatasaray: Ufuk, Serkan, Neill, Servet, Insua, Ayhan, Cana (Dk. 60
Kewel), Pino, Misimovic, Aydın (Dk. 60 Mustafa), Baros (Dk. 73 Barış)Büyükşehir Belediyespor: Hasagic, Rızvan (Dk. 61 Kus), Can, Metin, Ekrem, Holmen (Dk. 61 Tevfik), Mahmut, Gökhan Süzen, İbrahim Akın, İskender (Dk. 74 Efe), Tum
Goller: Dk. 5, 13 (Penaltıdan) ve 41 Baros (Galatasaray), Dk. 66 Tum (Büyükşehir
Belediyespor)Sarı kartlar: Dk. 12 Rızvan, Dk. 58 Ekrem, Dk. 58 Metin, Dk. 82
İbrahim Akın (Büyükşehir Belediyespor), Dk. 19 Cana, Dk. 58 Pino, Dk. 65 Ayhan,
Dk. 81 Barış, Dk. 90 Serkan (Galatasaray)
25 Eylül 2010 Cumartesi
Evren Büker'le Yeniden
Rixos Kupası sonrası takımımızı değerlendirmek için yazdığım yazıda Evren ayarında bir oyun kurucunun eksikliğinden söz etmiş ve kulübüyle yaşadığı sorunlar sonrasında gündeme gelebileceğini söylemiştim. Öyle de oldu. Yönetim, sene sonunda Evren'i elinden kaçırmasından sonra bu sefer işi sağlama alıp 3 yıllık imza attırmış. Evren'i Bursa yıllarından tanıyıp bildiğim için tekrar sevinmedim desem yalan olur. Geçen sene yaşanan tüm sıkıntılara rağmen ortaya koyduğu performans da ortada. Oktay Mahmuti'nin sistemine de direk adapte olabilecek bir yapısı ve oyun anlayışı da var. Bu kadar güzelliğin üzerine bir fal daha atıp yakın arkadaşı, bildiğim kadarıyla hiç bir takımla anlaşmayan "Jasaitis" de gündeme gelebilir diyeyim. Hayırlı olsun ve şansın bol olsun Evren Büker
23 Eylül 2010 Perşembe
Galatasaray ve Beşiktaş'ta M'Bolhi Savaşı
22 Eylül 2010 Çarşamba
Lothar Matthaus Bulgaristan Milli Takımında
Fileyi Elleriyle Örenler
Sevgili blog okurları... Sizlere canım memleketimin çok övünülesi olduğu kadar çok ihmal edip de unuttuğumuz taraflarından birinden bahsedeceğim. Yukarıda gördüğünüz şirinlerin fotoğrafına bizim Kadın basketboluna ciddi katkıda bulunan sarayınsultanlarıblog'da rastladım. Hayallerini gerçekleştirebilmek için öğretmenleri Şırnak'tan Ntvspor yazarı Barış Gerçeker'e ulaşmış. ve birazdan okuyacağınız çok çarpıcı ve bir o kadar da içimizi yakan bir derdi paylaşmış. Ben fazla konuşmayayım mektup konuşsun.orjinali burada
-----------------------------------------------------------------------------------
Ntvspor-Barış Gerçeker
Geçen hafta yazdığım '2010 Hayali' yazısının yayınlandığı akşam e-mail'ime bir okuyucu yorumu geldi. Gönderen okuyucunun adı Murat Çavdar, e-mail'in başlığı "Bizi de uçurun lütfen"di. E-mail metni şöyleydi:
"Türkler uçuyor sevindik, gururlandık ama burada, benim görev yaptığım köy okulumda çocuklar bırakın uçmayı zıplayamıyorlar bile. Burası damsız evlerin diyarı. Köyün ve öğrencilerin durumunu anlatmak istemiyorum, aynı bilindik manzaralar. Çocukların spor adına yaptıkları, patlak topları, terlikleriyle okul bahçesinde futbol oynamak. Okulumuz, tahtamız, kitabımız var, biz de buradayız, kısacası eğitimde sorunumuz yok. Fakat biz Hidayet’in üçlüklerine, Semih’in bloklarına, Kerem’in asistlerine özendik, biz potaya, yani basketbola özendik. Demiyoruz ki bize parlak cilalı parkeli spor salonu yapın, bize 2 tane pota yapın yeter, çemberin filesini biz öreriz. Hadi, yapın bir asist biz de uçalım...
Okçu Köyü İlköğretim Okulu – İdil/Şırnak"
Tesadüf bu ya, hemen hemen aynı tarihlerde sevgili dostum Serdar Gürel de kendi internet sitesinde "Her Mahalleye Bir Pota" diye yazı yazıp konuya şöyle değinmiş:
"2010 Dünya Şampiyonası’nı 2. sırada bitirip rüya gibi bir dereceye imza atmak bir rüyanın sonu değil başlangıcı olmalı, Sırbistan gibi, Litvanya gibi, Yunanistan ve İspanya gibi bir basketbol ülkesi, bir basketbol ekolü olmak elimizde…
Başarı mı dediniz, popülerlik mi dediniz? İşte şimdi en alası var basketbolda. Hadi madem öyle görelim bunu nasıl değerlendireceğiz…
Bir deli kuyuya bir taş atıyor ‘Her Mahalleye Bir Pota’ diye ve bu konuda da en az okunan blogdan, en çok takip edilen basketbol sitesine, en politik köşe yazarından, en küskün basketbol insanına kadar herkesten yardım bekliyor… Bu treni de kaçırırsak bir daha yakalamak zor olabilir zira…"
Turnuva sırasında olanca sempatiklikleri ve samimiyetleriyle oluşturdukları havayı, turnuva sırasında sonunun buralara varacağını tahmin edemediğimiz "Maddddiii maneviiii" geyikleriyle oldukça soğutan 12 Dev Adam ve onlara ülke tanıtımına katkılarından dolayı layık görülen primin tartışmaları daha bitmemişken "İki pota yapın yeter, filesini biz öreriz" diyen mektup canımı acıttı, ne yalan söyleyeyim.
İspanya’nın futbol ve basketbolda milli takımlar ve kulüp takımları düzeyinde yakaladığı başarılar sonrası çeşitli basılı yayın organında bu ülkenin spor politikalarıyla ilgili yazılar gördük, okuduk. İşin arkasında büyük bir organizasyon ve irade olduğu çok net şekilde ortadaydı. Devletin konuya olan yaklaşımı ortadaydı, bunun yanı sıra spor kulüpleri de böyle bir hamlenin seve seve parçası olmuşlardı. Benzeri şekilde, kendi ülkesinde, futbol liginde yabancı kısıtlaması olmayan Almanya’nın başka ülke kökenli oyuncuları milli takımlara kazandırmak yoluyla da olsa sergilediği performans dikkat çekti. Yine bunda da, o yabancı serbestliğiyle birlikte altyapılarda uygulanan kimi devlet ve federasyon politikalarının önemi yüksek.
Bizde ise tamamen kulüplerin eline bırakılmış durumda bütün bunlar. Devletin spor politikası diyince benim aklıma gelen tek şey futbolda olan ranttan dolayı burada devletin hakimiyetini arttırma çabaları. Ama sürekli 75 milyonluk nüfusunun çoğunu gençlerin oluşturduğu bir ülkeden bahsetmeyi de ihmal etmiyoruz.
Murat öğretmenin e-mail'ini paylaştığım andan itibaren şimdilik Fenerbahçe ve Galatasaray taraftarlarının oluşturduğu basketbol forumları ve çeşitli blog yazarlarının çabalarıyla harekete geçmiş bulunuyoruz. Bu tür konularda laf kalabalığına fazla yüz vermeyip doğrudan harekete geçmeyi tercih eden bir diğer dostum Barış Eymen, Murat öğretmenle de temasa geçti. Bahçelerinin müsait olduğunu öğrendi. Şimdi iş pota yaptırmaya kaldı. Bununla da kalmayıp okula forma, top göndermeyi de planlıyoruz.
Ancak bir avuç basketbolsever yazar ve taraftar olarak sadece Okçu Köyü İlköğretim Okulu’nu basketbola kavuşturmakla bu işin bitmemesi gerektiğini de düşünüyoruz. Bu furyanın giderek büyümesi, katılımın hızla ve hevesle artması gerekiyor. Bir noktadan sonra münferit katkı ve yardımların sadece önayak olmakla kalması, 12 Dev Adam’a desteklerini eksik etmeyen sponsorların yanına yeni sponsorların eklenmesi ve söz konusu kalkınmanın çok daha büyük boyutlara ulaşması gerekiyor. Zamanında sokak basketbolu turnuvaları düzenleyen, All-Star Show’a sponsor olan Reebok, semt parklarına potalar yapan Pepsi Cola, yine halen sokak basketboluna destek veren Burger King aklıma ilk gelenler. Bu isimler çoğaltılabilir, hatta birbirleriyle rekabet etmeleri bile gerekir ortada böyle bir konu varken.
Murat öğretmenin e-mail'iyle bu fitili yaktık. Arkasını getirmek için yardım edebilecek herkesten yardım bekliyoruz. Bu iş Şırnak’la kalmasın. Bu iş, iki pota dikip, 3-5 top gönderip unutup gitmekle kalmasın. Turnuva sırasında milli takım sponsorlarından birinin reklamında milli takım formalarıyla basketbol oynayan ve 12 Dev Adam’a formalarını vermek istemeyen o çocukların arasında her ilden bir çocuk olabilsin gerçek hayatta.
Enzo Zidane
Galatasaray-İstanbul BB Maçına Bilet
1-Bileti kazanacak talihli yorum bölümüne tahmini ile beraber GSBilyoner hesap numarasını da yazması zorunludur. Aksi takdirde cevabı kabul edilmeyecektir... GSBilyoner hesap numarası almak için buraya tıklayın...
ultrAslan'ın Aslantepe'deki Yeri
2010-2011 sezonunun 2.yarısından itibaren, yeni stadımızda tüm alt gruplarımızla birlikte, Pegasus Kuzey Kale Arkası Tribün (Eski Açık-Alpaslan Dikmen Tribün) 1.kat (en alt kat) da yer alacağız.
Öncelik olarak, Pegasus Kuzey Kale Arkası Tribün (Eski Açık-Alpaslan Dikmen Tribün) 1.kattan kombinelerimizi alacağız.Bu tribünün diğer katlarından da imkanı olanlar kombinelerini alabilirler.
Pegasus Kuzey Kale Arkası Tribün(Eski Açık Alpaslan Dikmen Tribün)’de yerlerin tükenmesi durumunda diğer öncelikli tribünümüz Güney Kale Arkası Tribün 1.kattır.
Ayrıca, ekonomik durumu iyi olan ultrAslan’lar da diğer tribünlerden kombinelerini ayırtmaktadırlar.
Galatasaray’ımızı daha iyi destekleyebileceğimize, tribün performansımızı etkili bir şekilde gösterebileceğimize, tribünün sahaya olan yakınlığının da bu koşullara artı olarak eklenebilmesine olan inancımızdan dolayı bu kararı almış bulunmaktayız.
Ekonomik anlamda herkesin bütçesine uygun bir şekilde kombine alabilme imkanı da Pegasus Kuzey Kale Arkası Tribünü (Eski Açık-Alpaslan Dikmen Tribünü) tercih etmemizdeki en önemli sebeplerden biridir
Ayrıca, diğer tribünde deplasman seyircilerinin bulunacak olmasından dolayı oluşacak yaklaşık 2500 kişilik bir tribün boşluğu ve buna bir de güvenlik boşluğunun da eklenmesiyle birlikte oluşacak yaklaşık 4000 kişilik boşluk da bu kararı almamızda en önemli etkenlerden biridir.
Alınan bu kararın hepimize hayırlı olmasını ve yeni stadımızla birlikte, Galatasaray’ımızı en iyi şekilde destekleyerek yine en büyük zaferlere birlikte imza atmayı diliyoruz.
Saygılarımızla
ultrAslan
Ateşi Yakalamak / Suzanne Collins
2.kitap da ilki gibi yavaş tempoda başlıyor. Ne zamanki Şampiyonlar Ligi kıvamındaki yeni Oyunlara geçiyoruz o zaman hareketlenme başlıyor. Peeta da yine ilk kitapta Oyunlardan önce yaptığı gibi, burada da bombasını patlatıyor. Eleman ilk başlarda elinden doğru düzgün iş gelmeyen süt çocuğu kıvamındaydı ama işin sonunda tam bir fırlama oldu çıktı. Ondan bir bomba da 3.kitapta bekliyorum. Bu seferki haraçların her birinin kendine has yeteneklere sahip olması işe Fantastik Dörtlü havası veriyor. Eski kurt Haymitch de bu kapışmaya katılsa fena olmazdı ama yine kurgu gereği katılamadı. Yalnız, her şey bir yana Katniss’in yayını kullanma biçimi bir yana. Resmen hayran bırakıyor adamı, insanın okçuluğa başlayası geliyor.
Bu seferki Oyunlar da ilki gibi yaratıcı bir platforma oturtulmuş olsa da, kesinlikle ilk kitaptaki Oyunların tadını alamıyorsunuz. İlk kitaptaki oyunlar gerçekten değişik karakterlerin gözünden tekrar tekrar okunabilecek ayrı bir keyfe sahipti. Tabii bunda ilk kitabı okurken hiçbir beklentimizin olmamasına karşın, 2.kitabı okurken beklentimizin tavan yapmasının da etkisi var.
Genel olarak ele alırsak 2.kitap tek başına bir kitap olarak yetersiz ama serinin devamı için gerekli bir yerde duruyor. Kesinlikle ilk kitap kadar heyecanlı değil; ilk kitap hareketlilik bakımından zengindi, bu kitap ise olayların gelişmesini ve bağlanmasını işleyen 3.kitaba bir geçiş kitabı olmuş. Tam olarak bir aksiyon sahnesi diyebileceğimiz tek sahne olan bobin kısmı kitabın bitimine ancak 50 sayfa kala gerçekleşiyor. Bu 2 kitabı birleştirip kalınca bir kitap haline getirebileceğimiz kadar gereksiz kısımlar var. Öte yandan, hani askerden dönenler tam askerliğe alışmıştım askerlik bitti derler ya; o biçim bu 2 kitapta da tam hızımızı yeni almış giderken kitabın sonuna geliyoruz.
Ek bilgi olarak, bu serinin filminin çıkacağı söylenedursun, bir arkadaşım Battle Royal adlı bir filmde de buna benzer bir konunun işlendiğini söyledi. İlk fırsatta izleyip, sinemada nasıl duracağının provasını yapmayı düşünüyorum.
Kitabın bomba kısmı: "Düşmanın kim olduğunu aklından çıkarma" dedi Haymitch. "Hepsi bu."
Etiket Fiyatı: 20 TL
Toplam sayfa: 407
Not: 7/10
Tanıtım filmi:
21 Eylül 2010 Salı
Şifresiz Maçlar
20 Eylül 2010 Pazartesi
"Senin Mersinli Olduğundan Biz Utanıyoruz"
Futbolun Katili
Aşağıdaki görüntüler yukarıda resmi yer alan adamın eseri. Şu güzel oyunun güzel topçusunu bu halde görmek içimizi acıtıyor... Biri demişti "Messi bir şekilde durdurulmalı" diye, durdurdular işte. Yarın yapılacak kontrollerde sakatlığın ciddiyeti hakkında kesin bir açıklama yapılacakmış ama Messi'nin 2 ile 4 hafta sahalarda uzak kalacağı belirtiliyor İspanyol basınında. İyi haber, ayakta kırık yok...
Slavia:1-0:CSKA Sofya
19 Eylül 2010 Pazar
Galatasaray Cafe Crown'ın Sezon Öncesi Hazırlıkları
Dünya basketbol şampiyonasının yoğun gündemi bizleri bayağı sevindirip o ölçü de yorsa da birkaç günlük aranın ardından yine düştük klavyenin yoluna. Biz oraya odaklanmışken, blogun rengine sahip kulübümüzün basketbol takımları da hazırlık sürecindeydiler. Bugünkü konumuz Cafe Crown isimli Erkek Basketbol takımımız olacak.Takımımız sezona Florya'da başlayıp Bormio'da bir dağ havası aldıktan sonra Güney'e geçiş yaptı. Burada da 3.sü düzenlenen Rixos Kupası'na katıldılar. Antalya’nın otellerle çevrili Turizm çerçevesi içerisinde yıllardır hem futbolda hem de basketbolda ve diğer spor dallarında da istediği başarı ve istikrarı yakalayamaması da bizim ülke sporunun makus talihinden, üstlenmesi gereken misyondan biri. Aynı sanayi şehri İzmit ve İzmir’deki durum gibi. Bu konu aslında başka bir gündem maddesi olmalı. Buradan Rixos kupası özeline geleceğim ama belirtmek istediğim böyle potansiyeli yüksek şehirlerdeki yanlış yapılanma ve anlayış farkının getirdiği olumsuz sonuçlara o kulüplerin geçmiş yıllardaki başarıları düşünüldüğünde üzülmemek imkansız. Örneğin Antalya şu an tek takımla Beko Basketbol liginde temsil edilecek ve Rixos kupasının yapıldığı organizasyonun salonunun sahibi Kepez takımı 2.ligde yer almakta. Her ne kadar potansiyeli yüksek bir şehirde 2 takımın bir kulvarda koşmaya çalışması imkansız görünmese de bizde Elvan Abeylegesse-Alemitu Bekele çekişmesi yaratmıştı ki testinin biri yarı yolda kırılmak zorunda kaldı. Bu saatten sonra Antalya’lı seyircilerin yapması gereken ligde kalan tek takımlarını desteklemek ve onu bir cevher gibi koruyup kollamaktır. Şimdi İzmir 3 takımla mücadele ediyor diye bir soru gelirse cevap da kısa süreli başarılar olarak geri dönebilir. Çünkü İzmir’in gururu olan, yıllardır belli bir misyon çerçevesinde başarılı olmaya çalışan Karşıyaka kulübü bile geçtiğimiz sezon başarılı bir sezon geçiremedi maalesef. Futbolda bunu yapmakta zorlansak da Basketbol’da takımlarına sahip çıkan şehirler ve organizasyonlar varken onları kaybetmek yerine Bandırma, Ereğli gibi iyi örnekleri baz alıp abiyane tabirle “kafaya oynamak” gerekiyor. Bu açıdan Rixos gibi bir çok organizasyonun hem kendi reklamını yapıp hem de bulunduğu toprakların fidanlarına sahip çıkıp onu yeşertmesi gerekiyor. Bunların hepsi bir araya getirildiğinde ortaya bir ürün mutlaka çıkıyor ama iş gelip “Yönetme” kapısına dayanıp duruyor.
İşi iyi yönetemediğimiz konusunu Dünya Basketbol Şampiyonası Final yazısında değerlendirirken yaşanan gelişmelerin başarının önüne geçmemesini dilemiştim. Geçti bile sizlerinde takip ettiği gibi. Bundan sonrası için inşallah her şey güzel şekilde gelişir ve alt yapıdaki gençlere olumlu yansır. Yapı çerçevesinde hem misyonunu hem de anlayışını değiştiren takımımızın sezon başındaki hamlelerini şu yazıda değerlendirmiştim. Geçen süre zarfında erkek basketbol takımı hazırlıklara başlarken ilk hamlelerine Telekom'un genç yıldız adayı Sertaç Şanlı ve Türkiye’deki en kurt oyuncu diyebileceğimiz Efes Pilsen’in önceki sezonun şampiyonluğunda yükü çeken oyuncu olan Preston Shumpert’i kadrosuna kattı. Yine “gelecek” hamlesi çerçevesinde Ümit takımın bir diğer yıldızı İlkan Karaman Tofaş takımından transfer edildi. Ancak o halihazırda takımında oynarken ve ciddi süre bulurken Oktay Mahmuti onun daha da tecrübelenmesi için bir yıl daha kulübünde kalması gibi ondan beklenecek çok akıllı bir hamle yaptı. İlkan mutlaka seneye çok hazır bir halde monte olacak ekibine. İlkan’dan sonra da Hırvat milli takım'da Ante Tomic’le birlikte Pivot pozisyonunu paylaşan Luksa Andric transfer edildi. Andric hızlı ve çabuk ayakları, uzun boyu ve atletik ve sert oyunuyla takıma cuk oturacak bir oyuncu. Andric’in 25 yaşında olduğunu da hatırlatalım.
Takımımız Rixos Kupasına katılana değin yaptığı 5 hazırlık maçının tamamını kazandı. Ancak bunlar tv’den yayınlanamadığı için izleyemeyip sadece resmi siteden sonuçları takip etme zorunluluğu oluştu. Ancak güzel haberi her fırsatta takımını taraftarlarına izletmeye ve haberdar etmeye çalışan Galatasaray Televizyonu verdi ve bu turnuvayı canlı yayınlayacağını duyurdu. Bu hamlelerin devamın diğer hazırlık maçlarında da bekliyoruz kanalımızdan. Çünkü benim gibi( Ben Düzce’de oturuyorum) takımını uzaktan desteklemek zorunda kalanlar için bulunmaz bir nimet bu yayınlar. Bizde bu jest üzerine kurulduk televizyonun başına.
Galatasaray Cafe Crown Turnuva çerçevesinde oynadığı 3 hazırlık maçında sırasıyla Güçlü Rus ekibi Dinamo Moskova, Murat Didin’in takımı Gloria Giants Duesseldorf ve Ligimizin yeni ve iddialı ekibi Medical Park Trabzonspor’la karşılaştı. Bu 3 maçı da farklı kazanan takımımızda görünen en net özellik ise takıma Oktay Mahmuti’nin dokunuşu oldu. Mahmuti gibi bir antrenörün nasıl hava getirdiğini daha hazırlık aşamasında görmüş olduk. Memleketimin alt yapılarında yıllardır öğretilmeye çalışılan ve üzerinde en çok durulan savunma anlayışının baş mimarlarından olan ve bu anlayışla bir çok başarı kazanmış koçumuz Mahmuti ilk geldiğinde gücünü savunmadan alan ve gelenek sahibi bir takım yaratmayı planladığını söylemişti. Gelenek ve savunma… Çok tanıdık geliyor değil mi? Eşittir milli takım diyebiliriz aslında. Yani Mahmuti bir anlamda Milli takımdaki anlayışın en azından savunma kısmında yıllardır çalıştığı takımlarda oturtmaya çalışan, didinen ve başarılı olmasına rağmen değerinin bilinmemesi ya da oyuncuların buna rağbet etmemesi sonucu şimdi “gördünüz mü biz boşa uğraşmadık” diyordur illa ki. Gerçi demez koçumuz son derece bilinçli, ayakları yere basan, mütevazi ve ben demiştim havasına girmeyen biridir kendisi. Bu açıdan onunla çalışan oyuncular farkına varmalı koçlarının. Zaten varmış olacaklar ki takımda 3 maç sonunda en dikkat çekici özelliğin savunmamın yerleştirilmeye çalışılması ve mücadele kısmında ortaya çıktığını gördük. Uzun rotasyonu açısından değerlendirecek olursak, elde Ermal, Andric, Rancik, Sertaç ve 2-3-4 numara pozisyonlarında oynama gibi bir hüviyeti olan Shumpert’ı gerektiğinde 4 numara pozisyonun oynatma gibi bir jokere sahip Mahmuti. Özellikle uzun savunması konusunda pek sıkıntı yaşayacağını düşünmüyorum. Rancik ve Ermal’le önceden çalışmış olması, Andric’in iyi bir savunmacı olması önemli. Sertaç’ı sakatlığından dolayı izleyemedik. Diğer uzunların ise özellikle savunmada fazla aktif olması ve ikili oyunların savunmasında etkili bir görüntü çizmesi 3 maçta da dikkat çekti.Uzun rotasyonu hem savunmada hem de hem de hücumda oldukça dengeli ve zengin. Burada Sertliği ön plana çıkaracak tek uzun ilk etapta Ermal gibi görünüyor.
Rado daha çok hücumdaki etkinliği ve savunma ribauntlarındaki katkısı ile bilindiği için burada Ermal’e, Andric'e ve onun yedeği konumda oynayacak olan Sertaç’a çok iş düşecek gibi görünüyor. Hem hücumda hem savunmada bir zenginlik söz konusu. Hücumda 3 sayı çizgisinin 50 cm geriye çekilmesi sonucu bana göre kaybolmaya yüz tutan ve tekrar ön plana çıkmasını beklediğim orta mesafe şutu tekrar oyun planlarına girecektir. Bu kapsamda hem oynanan 2’li oyunlarda hem de pozisyon gereği oluşacak orta mesafe şut tehditlerinde Andric, Ermal ve Rancik hücumdaki bu özelliklerini fazlasıyla gösterecektir sezon içinde ve bu 3 maçta da uygulamaya çalışıp bolca şut atılar orta mesafeden. Ayrıca bana göre ligin en iyi orta mesafe şutu olan forveti Shumpert’i takıma kazandırmak ve onu takıma monte edilmiş görmek çok iyiydi.
Shumpert’de hazır olmamasına rağmen bu özelliklerini gösteren bir performans çizdi. Ayrıca Oktay hoca savunma anlayışının tabiatında olan 2’li sıkıştırmaları bolca çalıştırmış olacak ki oyuncuların bunu bolca uyguladığını gördük. Savunma dışında hücum anlayışı açısından gözümüze çarpan bir diğer özellik ise oyuncuların bolca 2’li oyun denemesiydi. Bu nokta takımda atmaktan çok oynatmaya yönelik 2 oyun kurucuya sahip olmaya olmak sezon içinde çok işe yarayacak gibi görünüyor. Rochestie’yi ilk defa canlı izledim. Tutku'da tam hazır olmamasına rağmen asistleri takımı oynatma anlayışı içinde çok sırıtmadı şu an. İkisi de koşan uzunları ödüllendirme bakımından çok iyi performans gösterdiler. Ayrıca gerekmediği sürece şut yarışına girmediklerini gördük ki sistemin içinde oynamaya çalıştıklarının bir göstergesi bu. Tutku ve Rochestie ceza atışlarında bayağı etkili olacak gibi görünüyor. Tutku tam hazır görünmese de Rochesti’nin 3 maçtaki hücum performansı dikkat çekiciydi. Ancak savunma konusunda ikisi de aksıyor gibi geldi bana. Bunu şimdilik hazır olmamalarına bağlayayım ancak tutku’yu bildiğimiz ve Rochestie’yi de takip ettiğimiz kadarıyla onlardan bir “Kerem Tunçeri” performansı beklemek hayalcilik olur. Her ne kadar ikisi de vasatın üstünde olsa da üst düzey bir savunma anlayışına sahip değiller. Galatasaray Cafe Crown’ın savunma anlamında tek sıkıntısı bu noktada yani oyun kurucu noktasında olabilir. Ligde bu durum sırıtmayabilir belki ancak hazır EuroCup müjdesi verilmişken oynanacak maç sayısının artmasıyla bu konuda eksiklik olabilir. Evren, Trabzon’dan olaylı bir şekilde ayrılmışken tekrar gündeme gelebilir mi bilmem, ancak onun kalibresinde savunma anlayışı yüksek bir oyun kurucuya ihtiyaç duyabilir takım. Tabi bunlar tamamıyle öngörü ve takımın tamamı dahil hala hazır değil. Ayrıca savunma anlayışı bir zaman işi ki milli takım 3 turnuva da anca oturtabildi. Özellikle de oyuncuların bundan zevk alması gerekir. Hali hazırda Milli takım gibi iyi bir örnek varken oyuncuların daha da iştahlı olabileceği ve savunma anlayışının piri olan bir hoca ile çalışmanın onları bu konuda daha da motive edebileceği kanısındayım.
Shipp ve Göksenin’i sakatlıklarından dolayı fazla izleyemedik. Shipp hazır görünen bu kadroya sakatlığı sonrası kolay uyum sağlayacaktır. Göksenin ise hala gelişme aşamasında ve çalışmaya devam etmesi gerekiyor. Melih ise gençler içinde belki de en çok süre alacak oyuncu. Melih genel anlamda iyi göründü ancak savunmada daha iştahlı olması gerekiyor. Hem savunmanın hem de hücumun önemli bir parçası olacak şüphesiz ancak onun da bu konuda kafaya bir şeyi takmayıp oyununa bakmasından başka bir şeyle uğraşmaması çok önemli. Görünen o ki Oktay hoca ona çok fazla güveniyor ve bu onun için büyük şans. Çünkü Gelenek sahibi olmaya çalışan ve adım adım büyümeye çalışan bu takımın ileride çok büyük silahı olmaya aday bir oyuncu kendisi. Takımın bu iyi görüntüsü içinde o da sivrilecektir diye umuyorum.
Genel anlamda baktığımızda takım kimyasındaki uyum ve oyuncuların üst düzeydeki istek beni fazlasıyla memnun etti. Ancak hala eksik çok ve zamanda çok. Şimdilik benim gözüme çarpan artılar ve eksiler bunlar. Oyuncuların hala hazır olmadığına da tekrar değinmek istiyorum. En çok sevindiğim nokta ise hem camiadaki hem de takımdaki Oktay Mahmuti etkisi. Onun gibi bir değerin kulüpte olmasını görmek bizlerin umutlu olması için yeter de artar bile.
Bucaspor:0-1:Galatasaray
Stat: Atatürk
Hakemler: Halis Özkahya, Cem Satman, Muhittin Gürses
Bucaspor: Carlos, Koray, Tomas, Orhan Ak, Mulemo, Mendy (Dk. 80 Emre), Ragıp, İbrahim Dağaşan, Leko (Dk. 61 Dahmane), Erkan (Dk. 72 Musa Aydın), Manucho
Galatasaray: Ufuk, Serkan Kurtuluş (Dk. 86 Gökhan Zan ?), Neill, Servet, Insua, Pino, Ayhan, Mustafa Sarp, Kewell (Dk. 63 Aydın), Misimovic (Dk. 80 Cana), Baros
Gol: Dk. 69 Ayhan (Galatasaray)
Sarı Kartlar: Dk. 28 Erkan, Dk. 65 Ragıp, Dk. 90+3 Emre, Dk. 90+5 İbrahim Dağaşan (Bucaspor), Dk. 42 Insua (Galatasaray)