31 Mart 2011 Perşembe
Sana Söz
30 Mart 2011 Çarşamba
Arda da Bizimdir, Kewell da Bizimdir...
"Arda'ya, daha doğrusu bir oyuncuya tavsiye veremezsiniz. Sonuçta herkes çocukken futbola başlar ve ilerlerken kararlar verir. Yönetim Arda'yı kaptan yaptıysa bunu kabul edeceksiniz. Dünyada birçok genç kaptan var. Arda'nın çok iyi bir kaptan olduğunu düşünüyorum. Bu kulübe de kaptan olarak çok yakışıyor bence. Zor bir sezon geçirdi, çok sakatlık yaşadı. Arda bence buranın 1 numarası olduğunu gösterdi. Bu arada Arda çok da komiktir. Beni de ilk geldiğimde çok güldürüyordu. Mutluluk çok önemli. Mutlu olduğunuzda iyi olursunuz. Arda'nın da mutlu olmaya ihtiyacı var. Arda'ya yapıştırılan etiket ne olursa olsun, Arda kendi olmak zorunda. Arda çok yetenekli bir isim. Her an her şeyi yapabilecek bir oyuncu Arda."
"ARDA AVRUPA TECRÜBESİNİ YAŞAMALI"
"Bence yapabiliyorsanız, kesinlikle her zaman Avrupa'ya açılmalısınız. Arda'da da Avrupa'ya giderek o tecrübeyi yaşamalı. O fırsat kaçmamalı. Avrupa, futbol için en iyi noktadır. O tecrübeyi yaşamalı."
29 Mart 2011 Salı
Şapka Çıkartalım Şapka
28 Mart 2011 Pazartesi
Huzur İçinde Uyu "Çarli"
Adının Kazım olduğunu bilmezdik, zaten bilen de pek azdır herhalde, herkes onu Çarli diye bilirdi Nevizade gecelerinde. Bir masa ortamı olduğunda, hele hele sarı-kırmızıyı yan yana gördüğünde elinde bir kadeh uğrardı Çarlı, "Cim Bom için şerefe" tokuşturmaya. Hani bazı mekanların adamları vardır, o hep orada kalacak zanedersiniz ya, Çarli de öyleydi, Sami Yen'den çok İstiklal'in, Nevizade'nin, Beyoğlu'nun adamıydı o benim için, belki de bir çoğumuz için. Nasıl Alpaslan Abinin hep Sami Yen'de bulunduğuna inanıyorsak, Çarli de bizim için hala Nevizade'de elinde kadehi ile dolaşmaya devam edecektir. Huzur içinde uyu "Çarli" Kazım Dalga...
Bizim gibi adı Ramses'e çıkmış taraftarlar tanır hepsini. Hiç kimse kimsenin adını bilmezdi, hiç bir iletişim yoktu aralarında. Her biri bir takımın militanı, fakir, okumamış, varoş çocuklarıydı. Semt kahvelerinde takılırlardı en fazla, maç olmadığı zamanlarda. Maç; nerde olursa olsun gidilecek olan savaş alanıydı onlar için. Kavga etmeden, dayak yemeden, dayak atmadan geçirilmiş maça maç demezlerdi. Tribünlerde, büyük maçlarda, bir metre daha fazla yeri daha işgal edebilmek için en ön saflardaydılar. Kimi, Peygamber'di, kimi Öcü, kimi Limoncu'ydu, kimi Ölü.
Dönemin Kurtlar Vadi'si tribünlerdi. Şu resimdeki Çarli'ydi. Hepimiz çocuktuk, aynı yaşlardaydık ama Çarli o zaman adamdı. Yani yaşı büyük manasında, en cesaretlisi oydu, en önce o yerdi copu. Deplasmanlarda idi asıl hüneri. Gidilen şehrin takımının taraftarlarıyla dalaşırdı. Hiç sebep yokken bile kavga ederdi. Ankara'ya bir tren dolusu deplasmana gidiyorduk, koskoca tren Eskişehir'e gelmeden durduruldu onun yüzünden. Trenden inip kaçtı, kaçtığı treni Ankara Garında karşıladı. Eskişehir deplasmanından dönerken Çarli'nin çıkarttığı kavga yüzünden binlerce taraftar Bozüyük'te bekletildik. Metin Oktay kurtarmıştı.
Bir ömürünü tribünlerde verdi denir ya, Çarli kelime manasında bütün organlarını verdi. Yazmaya kalksam sadece benim hatırladıklarım 3-5 sayfa sürer, Sakarya'da sıcaktan iti gibi kavruluyorduk, tuvaletlerde bile su akmıyordu, Çarli tel örgüleri aştı, sahanın içinden diğer tribünlere daldı, kasalarca suyu attı bizim tarafa. Coplar yetişmeseydi, at sucuklu sandöviçleri de atacaktı. Dövdüler, sürüklediler, kurtuldu, koştu Sakarya tribünlerinin önüne, malum cinsel hareketini yaptı.
Yabancı takımlar geldiğinde işi takımın kaldığı otelin etrafında konuşlanmaktı. Sabaha kadar gürültü çıkarırlar, aklı sıra futbolcuları uyutmazlardı. Hele ki yabancı takımın taraftarı gelmişse vay hallerineydi. Leeds United taraftarı, Galatasaray taraftarlarının arasında Çarli namlı biri yaşadığını bilse İstanbul'a gelirmiydi. Gelse bile Taksim'de gezermiydi, gezse bile içip içip bizimkilerle dalaşırmıydı. Çarli'nin Kazım Dalga olduğunu o olaydan sonra öğrendik. İşin içinde varmı yokmu bilemiyorum ama gözaltına alınmıştı. Alınmamış olsa o büyük olayda ben nasıl yoktum diye gücenirdi.
Çarli, tribünlerde telef olanlardandı. Ciğer içkiye, uyuşturucuya dayanamadı. Verem oldu, siroz oldu, kanser oldu. Son maçta gördüm kendisini, 5 kuruş parası hiç olmadı zaten, şimdi yatacak hastane parasını toplamak için maçlardan önce mekanlarda geziyor. Bir tanıyan olursa yancılık ediyor, bir bira bir duble rakı veren çok olur nasılsa böyle ortamlarda.
Bu Çarli, Galatasaray'lı bir berduş, gariban, sürünüyor, sağlığı el verdiği an maça geliyor, gördüğümüz an anılara dalıyoruz. Öyle bir geçmiş zaman ki, dediğim aynıyla vaki.
27 Mart 2011 Pazar
"Kazansaydık Linç Edilirdik"
Basketbola ne zaman ve nasıl başladın?
Aslında 15 yaşına kadar futbol oynuyordum. Santrfordum ve penaltıları çok iyi kullanıyordum.. Daha sonra Skopje takımının basketbol hocası bir gün idmanıma gelerek "Sen futbolda değil, basketbolda daha başarılı olursun." diyerek benim aklımı çeldi.
Türkiye'ye yolun nasıl düştü?
Ben Türkiye ile ilk olarak Jugoplastika'da oynarken tanıştım. O dönem G.Saray ile eşleşmiş ve İstanbul'a gelme fırsatı bulmuştum. Fakat takım olarak Aksaray civarında kaldığımız otelin çok kötü olması ve maçı oynadığımız Spor Sergi Salonu'nun tahtadan yapılmış tribünleri, bakımsız hali beni hayal kırıklığına uğrattı. Daha sonra 1992 yılında Efes'ten teklif geldi. Bu kez İstanbul'un biraz daha geliştiğini, en azından Aksaray'daki otellerden daha modern otellerin de İstanbul'da var olduğunu görünce teklifi kabul ettim.
Daha ilk yılında (1993) Efes'le Avrupa Kulüpler Kupası'nda finale çıktınız ve Torino'da Aris'e 50-48 yenilerek kupayı kaybettiniz. Ne oldu da maçı kazanamadınız?
Genç bir kadromuz vardı. Buna rağmen finale çıkmayı başardık. Final maçından önce hocamız Aydın Örs, bir toplantı yaptı ve, "Finale kalarak büyük bir iş başardık. Kaybetsek bile önemli değil. Yeter ki fark yiyip rezil olmayalım." şeklinde bir konuşma yaptı. Ben ise bu konuşmaya çok içerledim ve Aris'i yenebileceğimizi, korkmadan oynamamız gerektiğini söyledim. Zaten maça da son saniyeye kadar ortaktık. Fakat belki de Aris'e kaybetmemiz bir bakıma iyi oldu. Çünkü maçı kazansaydık 6 bin fanatik Yunanlı taraftar sahaya inip bizi linç edebilirdi. Bizi ise seçkin insanlardan oluşan küçük bir taraftar grubu desteklemişti. Zaten Arisliler maç biter bitmez bize sandalyelerle saldırmıştı.
Senin kendine has özelliklerin ve stilin vardı. 30 saniyelik hücum süresinin 25'ini tek başına kullanırdın. Yine terini formanın askılı tarafıyla silmen hâlâ akıllarda...
İnanın bunlar için herhangi bir özel çabam olmadı. Örneğin 30 saniyelik sürenin ne kadarını kullanacağımı Aydın Örs belirlerdi. Ben sadece onun sahadaki beyniydim. Ayrıca çok terlediğim için alnımdan akan ter damlaları gözüme girerdi. Ben de terimi en kısa yoldan silmek için formamın askılarını kullanırdım.
Namık Polat adını alıp Türk vatandaşı olmana rağmen neden Ay-Yıldızlı formayı giymedin?
Aslında bu sorunun direkt muhatabı ben değilim. Zira bana Türk Milli Takımı'nda oynamam için ne kimse bir teklifte bulundu ne de böyle bir düşünce içindeydi. Halbuki o zamanki kurallar gereği 3 yıl aralıksız Makedonya milli formasını giymeyip Türk Milli Takımı'nda rahatlıkla oynayabilirdim. Bu da bana büyük onur verirdi.
Türkiye'nin dünya ikinciliğini nasıl değerlendiriyorsun? İkincilik seni şaşırttı mı?
Doğrusu çok şaşırdım. İlk 5'e gireceğini tahmin ediyordum fakat madalya alacağını hiç ummuyordum. Tabii burada oyuncular kadar Tanjeviç'in de büyük bir özverisi vardı. Bence takımın genç oluşu ve en önemlisi başarıya aç oluşları dünya ikinciliğinde büyük rol oynadı. Ancak bundan sonra Türkiye'nin aynı başarıyı tekrarlayacağından pek ümitli değilim. Çünkü oyuncular doyuma ulaştı.
Efes ve F.Bahçe Ülker'in Avrupa'daki performansını nasıl buluyorsun?
Her iki takım da beni hayal kırıklığına uğrattı. Aslında zengin bir kadroya sahipler. Aynı şekilde iki kulübün de geniş imkanları var. En azından Fenerbahçe Ülker'in ilk 8'e kalması gerekirdi.
Senin bir de ülken Makedonya'da milletvekilliği yaptığını öğrendik. Neden siyasete girdin, politikayla şu an aran nasıl?
Evet, 2002 yılında hatırını kıramayacağım bir arkadaşımın partisinden Üsküp'ten milletvekilliğine seçildim. O zamana kadar siyasetle hiç ilgim yoktu doğrusu. Meclis binasının, politikanın bana göre olmadığını gördüm. Çünkü milletvekillerinin mecliste neredeyse kavgaya tutuşmalarına rağmen dışarıda sanki hiçbir şey olmamış gibi birbirine sarıldıklarını görünce siyasetten soğudum. Zaten 4 yıllık milletvekilliği süresince sadece 7 kez gittim.
Seni ne zaman tekrar basketbolun içinde göreceğiz? Bu yönde teklifler alıyor musun?
Ben Efes'te dolayısıyla Türkiye'de Naumoski oldum. Bu yüzden Türk halkına kendimi hâlâ borçlu hissediyorum. Hedefleri olan bir kulüpten teklif gelirse bu defa sportif direktör veya genel menajer olarak Türk basketboluna katkıda bulunmak isterim. Teknik adamlık bana göre değil. Antrenörlük çok farklı meziyetler istiyor ve benim yapıma ters geliyor.
En Çok Kazanan Futbolcular
Çatalcaspor:2-1:Beşyüzevler
26 Mart 2011 Cumartesi
25 Mart 2011 Cuma
Bülent Ünder
Vă Mulţumesc Hagi
vă mulţumesc Hagi
24 Mart 2011 Perşembe
"Ama Sen de Haç Çıkaracaksın"
"Kıçı Tekmelenecek Gazeteciler Var"
Toprak Sahalarda Bu Hafta
23 Mart 2011 Çarşamba
Karıncaezmez Şevki ve Hagi
Ayakta Maç İzlemek Hakkımız
ingiltere ve galler genelinde 180,000'den fazla taraftarı temsilen faaliyet gösteren, futbolu yöneten ve gözeten resmi kurumlarla sürekli iletişim halinde olan the football supporters' federation (futbol taraftarları federasyonu), ayakta maç izleme hakkının taraftarlara sağlanması için imza topluyor. bilinenin aksine ayakta maç izlenildiği için değil, kapasitesinden fazla bilet satılması ve polisin yeterli kontrolü sağlayamaması nedeniyle yaşanan hillsborough faciasından günümüze, uefa kuralları gereği resmi maçların sadece, tamamı oturma düzenli stadyumlarda oynanabilmesi nedeniyle maçları ayakta izlemek isteyenlerin bu keyfi ve hakkı ellerinden alınmış durumda. ayakta maç izlemenin, oturarak izlemeye nazaran kapasite olarak daha ucuz bilet imkanı ile taraftarlar arası bağları kuvvetlendirici bir etki sağlamasını da bu "tercih"in yasallaşabilmesi için önemli bir argüman olarak ortaya koyuyorlar. imza ve destek vermek için: http://www.fsf.org.uk/petitions/safestanding.php
22 Mart 2011 Salı
Polat İstifa Etti
Carlos'a Muz
I Love You Hagi
21 Mart 2011 Pazartesi
20 Mart 2011 Pazar
Flamengo'lu Obama
Sen De Çok Şımardın
Bulgaristan'da Maç Boykotu
Galatasaray:1-2:Fenerbahçe
Bir sezonda yaşanılacak ne kadar aksilik varsa, hepsini yaşayan Galatasaray için, İstanbul derbisinde Fenerbahçe ile oynanacak karşılaşma sezon finali anlamı taşıyordu ki önde götürülen Ankaragücü maçının kaybedilmesi çabucak unutulup, herkes Arena'daki derbiye konsantre olmuştu. Maça ilgi o kadar fazlaydı ki, kale arkası biletleri daha GS Bonus sahiplerine açılan özel satış başlar başlamaz bitmiş, diğer tribün biletleri ki fiyatları 200 liradan fazla olmakla beraber bir kaç gün içinde tükenmişti. Ali Sami Yen'de son maç oynanıp, Türk Telekom Arena'da da bir çok maç oynanmasına rağmen Cuma gecesi derbiye gelenlerin bir çoğu ilk kez ayak basıyordu yeni mabede. Metro girişindeki heyecandan tutun da, metro yolculuğu sırasında yapılan "acemice" tezahüratlar ve aktarma sırasında gidilecek yönün toplu halde şaşırılması "çaylaklığın" belirtisi olarak gözüme çarparken, metro çıkışı sonra tam heybetiyle karşılarına çıkan Türk Telekom Arena'nın büyüsünü yakalamak isteyenlerin fotoğraf makinelerinin flaşları aydınlatıyordu geceyi...
Galatasaray
Zapata, Neill, Servet Çetin, Gökhan Zan, Hakan Balta, Culio, Cana, Kazım Kazım, (Arda Turan Dk. 61), Yekta Kurtuluş, ( Ayhan Akman Dk. 85), Milan Baros, Bogdan Stancu (Kewell Dk. 68)
Yedekler
Ufuk Ceylan, Aydın Yılmaz, Barış Özbek, Arda Turan, Ayhan Akman, Kewell, Pino
Fenerbahçe
Volkan Demirel, Gökhan Gönül, Lugano, Yobo, Santos, Özer Hurmacı, Mehmet Topuz, Selçuk Şahin, (Semih Şentürk Dk.45) Baroni, Alex, (Bekir İrtegün Dk. 89), Niang (Stoch Dk. 73)
Yedekler
Bekir İrtegün, Stoch, Semih Şentürk, Uğur Boral, Caner Erkin, Dia, Fehmi Günok
Sarı Kartlar: Kazım (Dk. 14), Selçuk (Dk. 30), Servet (Dk. 32), Gökhan (Dk. 33), Özer (Dk. 42), Baros (Dk. 70), Culio (Dk. 71)
Goller: Kazım Dk. 14, Semih Dk. 75, Alex Dk. 88
16 Mart 2011 Çarşamba
Real Madrid'in "Yeni" Forması
Hristo Stoichkov Röportajı
15 Mart 2011 Salı
Sen de Artık Herkes Gibisin
Bugün bir arkadaşımın uyarısıyla okudum Kadir Çetinçalı'nın yapmış olduğu haberi Milliyet gazetesinde... Bir dostumu kaybetmiş gibi hisettim, oysa çoktan benim hayatımdan çıkmıştı o çocukluk dostum... Ne mi yazmıştı da beni bu kadar üzmüştü, beraber bakalım, dilimiz döndüğünce yorumlayalım satır satır" diyerek Ekim 2009 tarihinde Galatasaray'ın Ankaragücü mağlubiyeti sonrası Kadir Çetinçalı'nın Milliyet'e yazmış olduğu haberle ilgili bir şeyler karalamıştık blogta.
14 Mart 2011 Pazartesi
Galatasaray Şampiyon
13 Mart 2011 Pazar
Ankaragücü:3-2:Galatasaray
Stat: 19 Mayıs
Hakemler: Halis Özkahya, Ali Saygın Ögel, Volkan Narinç
Ankaragücü: Özden, Uğur, Rajnoch, Zewlakow, Klukowski, Gabriç (Dk. 65 Bednar), Adem, Sapara, Serdar (Dk. 65 Özgür), Sestak, Fatih (Dk. 79 Doğan)
Galatasaray: Zapata, Neill, Servet, Hakan, Çağlar (Dk. 80 Mustafa), Aydın, Stancu (Dk. 66 Barış), Cana, Ayhan, Pino (Dk. 82 Arda), Kewell
Goller: Dk. 32 Aydın, Dk. 62 Pino (Galatasaray), Dk. 52, Dk. 86 ve Dk. 88 Sestak (Ankaragücü)
Sarı kartlar: Dk. 33 Adem, Dk. 83 Uğur (Ankaragücü), Dk. 44 Cana, Dk. 74 Çağlar, Dk. 89 Ayhan (Galatasaray)