6 Ekim 2009 Salı

Kim Bu Yöneticiler?



Çocuk yaşlardaydık, internet girmemiş hayatımıza, gazeteleri de tavşan ürkekliği içinde girmemiz yasak olan kahvehanede hızla okuyup, beklerdik akşam televizyonda yayınlanacak "spor haberlerini" sanki gurbete giden evladından haber bekleyen ana misali... Çoğunlukla Fenerbahçe ile başlar, sonra bizim takıma geçilirdi, Beşiktaş ise bizden sonra yayınlanırdı. Galatasaray haberlerini anlatan kişi Kadir Çetinçalı olurdu, bizden biriydi, Galatasaraylıydı herhalde, herhaldesi bile fazla, kesindi yoksa neden Galatasaray muhabiri olsundu ki... O bizi tanımazdı elbet ama Kadir Çetinçalı bizim dostumuzdu, hem Galatasaraylıydı, hem de bize takımdan her gün haber verirdi, daha ne istesindi ki sarı-kırmızı çarpan bu kalp... Sonra biz büyüdük, o da yaşlandı, değişti zaman, şartlar koşullar farklılaştı, internet girdi hayatımıza, uydu sayesinde biz bilgiye daha kolay ulaşabilir olduk, çalıştık para kazandık, futbol kitabı aldık, spor kültürü üzerine dergiler okuduk, Ali Sami Yen'e gittik tek başımıza, o kesmedi deplasman yaptık, yönetici tanıdık, pankart hazırladık, bunlar yetmedi, uzaktan "ağzımızın suları akarak izlediğimiz" medya dünyasına girdik... Özetle, o çocuk toyluğumuz gitti, hayatın gerçek yüzünü gördük, parayı öğrendik en basitinden, babamızdan bir ricayla, olmadı biraz mızmızlıkla kolayca aldığımız kağıt ve demir paraların, insan hayatına nasıl yön verdiğini öğrendik... İğrendik ertafımızı saran kokuşmuş düzenden, ısmarlama yapılan haberlerden, masa başı hayali senaryolardan... İzlemez olduk televizyonları, para vermez olduk gazetelere, çünkü o çocukluk heyecanımızı alıp götürmüşlerdi bizlerden...
Bugün bir arkadaşımın uyarısıyla okudum Kadir Çetinçalı'nın yapmış olduğu haberi Milliyet gazetesinde... Bir dostumu kaybetmiş gibi hisettim, oysa çoktan benim hayatımdan çıkmıştı o çocukluk dostum... Ne mi yazmıştı da beni bu kadar üzmüştü, beraber bakalım, dilimiz döndüğünce yorumlayalım satır satır:

Galatasaray'da Ankaragücü yenilgisi bardağı taşırma noktasına getirdi. Sezona mükemmel bir başlangıç yaparak, taraftarlarına ve camiaya büyük ümit veren sarı kırmızılı takımın, 10 gün içerisinde 3 maçta aldığı 2 beraberlik ve yenilginin şaşkınlğı yaşanıyor.

Biz sessizliğimizi korurken, hep sizler yazmadınız mı Rijkaard ve ekibini... Ortalama 3 gol attığını, 4-3-3 mucizesini, Total Futbol sihrini ve bunun gibi bir çok şeyi... Bizim tek isteğimiz vardı, parçalı formanın hakkını veren mücadelecei futbolu izlemek Ali Sami Yen'de... Şaşıran biz değiliz aslında, sizin yazılarınızla bir futbol takımını insanlıktan çıkarıp, makineleştiğini zanneden sözüm ona taraftarlar...

Ali Sami Yen'de Eskişehirspor ve Sturm Graz beraberliklerinin ardından Ankaragücü karşısında son 10 dakikada yediği 3 golle hezimete uğrayan sarı kırımzılı takımda bu düşüşün nedenleri tartışılmaya başlandı.

Evet, bu anı bekleyenler gizlendikleri deliklerden çıkıp, kaynatmaya başladılar kazanı... Bakalım gelin mi yanacak kaynana mı, bunu bilmiyor hiç kimse...
Galatasaray Başkanı Adnan Polat da büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor. Kazanılan maçlarda bile oynanan futbolu tam olarak beğenmeyen Adnan Polat, Ankara'da takımın yediği 3. golden sonra tribünü terketti ve hiç kimseyle uzun süre konuşmadı. Medyaya hiçbir açıklamada bulunmayan başkan Polat'ın dönüş uçağında da futbolcular ve teknik heyetle konuşmadığı öğrenildi. Adnan Polat'ın bu hafta Florya Metin Oktay Tesislerine gelip, teknik heyet ve futbolcular ile toplantılar yapmasına kesin gözüyle bakılıyor.

Ve başlıyor hayali, kurgu, masa başı haberler: öğrenildi, bakılıyor... Yüklemlere dikkat eder misiniz, başkasının ağzından aktarılma ifadeler... Kaynak kim, belli değil!

Farklı Ankaragücü yenilgisi ile hüsrana uğrayan sarı kırmızılı yöneticiler ise alınan kötü skorun yanısıra, takımın futbol olarak geriye gitmesi üzerine endişeye kapıldılar. Bir yönetici takımda birçok aksaklığın olduğu öne sürerek, kaptan Arda'nın son günlerde Hasan Şaş'a benzediğini belirtip, şu ilginç yaklaşımda bulundu; "Arda'ya ne oldu? Anlamak mümkün değil. Kendini geliştireceğine Hasan Şaş'a benzemeye başladı. Aynı adama, üç kez aynı çalımı atıyor. Orta yapacağı yerde yine çalım atıyor. Kendine oynamaya başladı. Arda böyle giderse işimiz zor."


Komediye devam: Bir yönetici Arda'ya sallamış... Peki kim bu yönetici? Kaynak kim, belli değil!

Arda'nın yanısıra teknik direktör Frank Rijkaard ve ekibine de eleştiriler artmaya başladı. Yönetim içerisinde bazı isimler Frank Rijkaard'ın, Baros ile Nonda'yı aynı anda oynatmamasını büyük şaşkınlıkla izlediklerini ima ettiler. Yine isminin açıklanmasını istemeyen bir yönetici "Rijkaard, karbon kağıdın kopyası gibi aynı değişiklikleri yapıyor. Oyuncu günündeyse ne ala, yoksa rakipler Arda ve kanatları iki adamla kapatıyor. Sonra takım tıkanıyor. Galatasaray gibi bir takım yeri geldiğinde neden iki golcü ile ayna anda oynamaz" ifadelerini kullandı.

Bitti mi zannediyorsunuz, haber sürüyor, perde arkasındaki yöneticiler konuşmaya devam ediyorlar. Bu sefer Rijkaard'a saydıran "isminin açıklanmasını istemeyen bir yönetici"... Hatta bu yönetici kişi, hocaya da tatktik konusunda akıl vermeye kalkışmış, eski futbolcu herhalde kendisi...
Galatasaray'ın kötü futbolunu bir yönetici ise disiplinsizliğe bağladı. Oyun içerisinde birçok oyuncunun mevkisinin dışında zorlama işler yaptığı vurgulayan sarı kırmızılı yönetici ise "Bütün oyuncuların kafası sanki başka bir yerdeydi. Arda pas vereceği yerde çalım atıyor ya da kaleye gereksiz şut atıyor. Servet savunmayı bırakmış sağ açıkta top taşımaya çalışıyor. Baros bomboş pozisyonda topu içeriye sokamıyor. Sezon başından beri en kötü futbolumuzu oynadık. Takımda bir disiplinsizlik olduğu açıkca görülüyor" şeklinde konuştu.

Yazı uzadıkça uzuyor, artık kaçıncı olduğunu unuttuğumuz başka bir yönetici alıyor sazı eline ve başlıyor dem vurmaya disiplin problemlerinden. Arda'dan girip, Servet'e dokundurup, en son Baroş'un topu kaleye sokamamasını disiplinsizlik olarak vurguluyor, ne alakaysa... Sanki adam kaleciye de çalım atıp, boş kale yerine topu "lakayıtça" dışarı vurdu...
Sarı kırmızılı bir yönetici ise takımın maç günleri öncesinde kampa alınmamasının daTürkiye'de bugüne kadar görülmeyen bir uygulama olduğunu belirtip, teknik direktör Rijkaard'ın bu uygulamasının yanlış olduğunu şu sözlerle dile getirdi: "Türkiye İspanya değilki. Bizim futbolcularımızın kendileri bile kamp olmamasına şaşırdıklarını söylüyor. Takımın son zamanlarda fiziki düşüş içinde olduğu açıkca görülüyor. Sağdan soldan kulağımıza gece gezmelerinin artttığı söyleniyor. Gerekirse bazı futbolcuları özel olarak kontrol edeceğiz."

Yöneticiler susmak bilmiyor tabii Kadir Çetinçalı'ya göre, bu kez başka bir tanesi kamp sorununa el atmış, ve" hesap ver ey Rijkaard, neden kamp yapmıyorsun?" diye inletmiş ortalığı...

Haber böyle devam ediyor, Galatasaray'daki stoper sıkıntısından bahsediliyor, yine yöneticilerin ağzından Emre Güngör ile sözleşme yenilenmeyeceği aktarılıyor okurlara...

Bu haberi okuyup, şöyle derin bir nefes alıp verdikten sonra sormazlar mı sana ey Kadir Çetinçalı, sen yönetim kurulu toplantısında mıydın diye... Bu kadar yöneticiyi nereden buldun? Hatta nasıl yöneticilermiş ki onlar, isim vermeden demeç veriyorlar? Kimden korkuları var? Senin üçüncü paragrafta belirttiğin doğruysa, Başkan Adnan Polat'ın da beğenmediği takımı ve hocayı neden isim vermeden eleştiriyorlar, kimden çekiniyorlar?

Ve son iki soru:

Mehmet Helvacı, Meral Mercan, Yiğit Şardan, Mümtaz Tahincioğlu, Ali Haşhaş, Murat Yalçındağ, Işın Çelebi, Faruk Bil, Cemal Özgörkey, Sinan Kılıç, Haldun Üstünel, Nejat Uygur, Ahmet Dedehayır, Tunca Haznedaroğlu, Adil Emecan, Metin Karakaya, hangileri bu yöneticiler sana takımı şikayet eden?

Ya da sen masa başında oturup, hayali diyaloglar yaratıp, bizlere mi atıyorsun yem niyetiyle Rijkaard'a karşı gazlanalım diye?

Olmadı be Kadir Çetinçalı, olmadı... İki soru demiştim ama gene de soruyla noktalamak istedim yazıyı;
Bilmem senin süper kahramanın hiç öldü mü, bizimkisi pek çok defa öldü de...

2 yorum:

özgür dedi ki...

Bu yazı beni Adnan Polat'ın sezon başındaki basın toplantısına götürdü. Soru-cevap kısmında Çetinçalı soru sormak yerine, uzun uzun basının antrenmanları çok az izleyebildiğinden yakınmıştı. Devamında da utanmadan tehdit etmiş ve şuna çok benzer birşeyler söylemişti: 'bize daha iyi koşullar sağlayın ki biz de uydurma haber yapıp hayali sorunlar çıkarmak zorunda kalmayalım.'

herhalde bunu hatırladığımdan olacak, bu haber beni hiç şaşırtmadı..

aksilaz dedi ki...

Bu gibi isimler o kadar çok ki. Düşünüyorum da bizde o yerlerde olsak bu gibi hayali haber yaparmıydık. Böyle bir spor medyasından dolayı ciddi ciddi gazete yerine blog okuyorum ve kendi çapımda yazıyorum. Günlük hayattan kişilerin yazıları o meşhur ve kahraman görünen kişilerin yorumlarından kat kat üstün.

Blog Widget by LinkWithin