Zihniyet bulanıklığı İyi yazmasını bilen yazan yazsın. Burada kimse beyin cerrahlığı yapmıyor. Halkın beğenisi belirler işi. Ercan Saatçi de yazsın. Yazılarını sayfaya koymaya değer bulanlar varsa koysun. Bunda bir mesele yok. Mutlaka Saatçi’nin yazılarını da merakla bekleyenler vardır. Ama onun sahip olduğu bu hak pazartesi yazısında işlediği ‘suç’u da gizlemiyor. Galatasaray tribünlerinin gayet başarıyla uyguladığı tribün gösterisine attığı çamur maalesef suçtur. Konuyla hiç ilgisi olmayan hoş bir şovda yeşil zemini canlandırmayı bile manalı bulan bulanık bir zihniyettir bu. Fazla fanatizmin zihin bulanıklığı yapması bir vakadır. Fazla fanatik olanların maç günü yazı yazmamasını tavsiye ederim. Öte yandan Attila Abi’nin çok hoş yaklaşımın da altını çizmem gerekir. ‘Bütün renkler masumdur’ yaklaşımını... Evet, sarıyla kırmızı ne kadar benim rengimse yeşil de o kadar rengimdir. Terör örgütü uydurması değil ki o renkler. O renkler güneydoğunun kültürü zaten. 30 yıl önce bir terör örgütü çıktı diye, bin yıllık renkleri mi yasaklayacağız? Biliyoruz ki bu ülke ne çektiyse renkleri reddetmekten çekti. Renkleri kabul etmek kendi varlığının da tescilidir. Ve Saatçi unutmasın ki çok sevdiği Fenerbahçe’nin de armasında sarı-kırmızı ve yeşil yan yana durur.
Yukarda Mehmet Demirkol'un yazmış olduğu satırların muhattabının yeni görevi nedir biliyor musunuz? Hemen söyleyeyim: Hürriyet Gazetesi Spor Koordinatörü! Bu sıfatı ilk defa duyuyor olabilirsiniz, zira kayınpederi Ertuğrul Özkök tarafından icat edilmiş bir görev. Ne mi yapacak "damat" Ercan, gazetenin spor müdürü Esat Yılmaer'ın üstünde olacak. Yılların gazetecisi Esat Yılmaer, her sabah "kasetçi" Ercan'a rapor verecek...
Gün ve gün dibe vuran medyanın batağa saplandığının en büyük kanıtı bu gelişme değil mi sizce? Gençler, dershane-kurs peşinde koşup basın yayın bölümlerine zor bela girebiliyor, arkasından bir çok staj, ders, koşturmaca sonrası üniversitelerini bitirip, "yol-yemek parasına"bir gazeteye ya da televizyona girebilenler kendilerini şanslı kabul ediyorlar, bir çok arkadaşı işssizler ordusuna kayıtlarına yaptırırken. Sonra, gecesi belli değil, gündüzü olmayan zaman dilimlerinde çay getirmekten tutun, arşivlerde toz yutmaktan bunalmayıp, mesleklerini icra etmeye gayret sarf ediyorlar, bir gün köşe yazarı olabilme ümidiyle... Oysa, Ercan efendi, "hoop" diye köşe sahibi oluyor, "huup" diye de Spor Servisinin en yetkilisi haline gelebiliyor... Bu kadar kolay mı bu işler diye sormazlar mı adama? Babasının malı mı Hürriyet gazetesi Ertuğrul Özkök'ün? Gazeteciler sendikası varmıdır bilmiyorum ama eğer böyle bir örgütlenme bulunuyorsa çalışanlarının hakkını korumak adına onlardan bir atılım bekliyorum kendi adıma, TSYD kınama dışında bir şey yaparsa, onları da bu satırlarda alkışlarız...
10 Ekim 2009 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
4 yorum:
Kendilerinin calip kendilerinin dinledigi bir sarkidan oteye gecmeyecektir. Zaten iyice guvenilirligini, okunulurlugunu yitiren bir gazetenin Ertugrul Ozkok'un ciftligi oldugunu bir kez daha ortaya koyan bir resimdir. Hayatinda bir kez olsun muhabir olup, haber pesinde kosmadan, muhtemelen haber nasil yazilir bilmeden, (haberlerin tarafsiz olmasi gerektigini goz onunde bulundurup, Ercan Saatci'nin yazilarindaki tarafsizligi goz onunde bulundurarak varilmis bir yargidir.), her ne kadar gazetede bulunmasini damatligiyla bagdastiranlara "hayir" cevabi verse de, damatligi disinda sozde basinin amiral gemisinde yazacak hicbir vasfi olmayan bir adamin, getirildigi gorev yapilan isin ciddiyetini de ortaya koymaktadir. Karda-yagmurda-camurda uc kurus paraya haber pesinde kosan gercek gazetecilerin de gelecege dair umitlerini kiracagini dusundugum bir gelismedir. Hurriyet Gazetesi'nde yukselip bir yerlere gelmek, okumak-calismak eksenli degil, tanidik eksenli imis bir kez daha gormus olduk. Tebrikler Ertugrul Ozkok, Basarilar Ercan Saatci, ve "Hadi Ordan Hurriyet"
Ben de bu Ercan Saatçi ne kadar kötü yazılar yazıyor, niye tutuyorlar ki gazetede diyordum, meğerse damatmış. Türkiye'de her yerde en yüksek diploma tanıdık diploması.
En çok yakışacağı yerlerden birisi olacaktır Hürriyet gazetesi. Artık bıkkınlık vereceğim belki ama yine de hatırlatacağım Peyami Safa'nın şu sözlerini:
“Geçen gün bir davette salondan içeriye, moda mecmualarından birinin renkli kapağından fırlamış, genç, güzel ve süslü bir kadın girdi. Tavuskuşu kadar süslü ve kibirliydi. Fikir bahislerine karışmıyor, karışmak zorunda kalırsa yavan şeyler söylüyordu. Fakat sinema, Hollywood, moda, Amerika ve sevişme bahisleri açılınca, şirin bir mahalle kadını gibi bülbül kesiliyordu. Çiklet çiğnediği için Türkçeyi ağzında yuvarlayarak Amerikan şivesiyle konuşuyordu.
Onun süslerini, bütün vücudunu kaplayan cici bici donanmasını, fikir seviyesinin düşkünlüğünü ve amiyane sevimliliğini görünce hatırıma Hürriyet gazetesi geldi. Bu kadın onun canlı sembolü gibiydi.”
bu adam galatasaraylı olsaydı bu yorumlar yapılmayacaktı, yazık.
Yorum Gönder