30 Haziran 2012 Cumartesi

Koç Savaşları ve Galatasaray'ın Tuhaf Hikayesi


Son dönemde bir hayli gündemi meşgul eden en önemli nüveydi 4 büyük takımın (basketbolda tabi) koç tercihleri. Ligin en iyisi ve Avrupa'da toplama vurduğumuzda belkide en başarılı ekiplerinden Beşiktaş Milangaz (bu adla tarihin tozlu sayfalarında da yer alacağı kesinleşti) sponsor krizi ile karşı karşıya kalmıştı. Kalacağı en baştan belliydi. Takımda 6-7 en üst seviyede oyuncu vardı ve Ergin Ataman bunlardan iyi bir mini takım yaratmış rotasyon ve maçların yoğunlaşmasıyla yorgunluk, sakatlık gibi skıntılarla karşı karşıya kalsa da, bu sıkıntıları yaşayacağı en son etap olan Lig şampiyonluğunu Efes'i yenerek elde edebilmişti. Arroyo, Erceg, Bonsu, "İlah" Hawkins müthiş karakter ortaya koydular ki Hawkins'i ortaya koyduklarını tarif etmek için Türkçe sözlüğü bir hayli karıştırmak gerekebilirdi. Konuyu fazla dağıtmadan özete geçelim: Bu oyuncuları tekrar bu seviyede tutabilmek en başta Ergin Ataman gibi bir koça, Beşiktaş gibi basketbola fazla karışmayan bir yönetime, tıkır tıkır yatan paralara ve en önemlisi bu seneki bütçenin 1,5 katı fazlası bir sermayeye ihtiyaç vardı. Kulübün içinde bulunduğu mali kriz Ayyuka çıkmış ve tek umut Milangaz firmasına bağlanmıştı. Onlar da bu sene böyle bir niyetlerinin olmadığını açıklayınca pusuda bekleyen Galatasaray Ergin Ataman'la anlaştığını aynı gün içinde duyurmuş oldu. Yani Perşembenin gelişi Çarşamba'dan belliydi ya neyse.

Bu sebeple koçsuz kalan Beşiktaş "Feda" projesi kapsamında kulübün değerlerine yönelmişken, bana gören yılın transferini yaptı ve Erman Kunter'i takım başına getirdi. Bu süreci Fikret Orman'ın çok iyi yönettiğini göstermiş oldu. Kulübe bir sene içinde 10 milyon dolar para verip geçici başarılarla avunmak yerine, o parayı 3 seneye böler atırarak uzun vadede şampiyon olur, ekibin başına da bu işin pirini getiririm diye düşündü.  Zaten halihazırda alınmış bir şampiyonluk var ki seneye şampiyon olmasa takım kaç Beşiktaş taraftarı üzülür ki. Zaten dediğim gibi Feda anlayışı iyi oturmuş durumda ve o fedakarlığı yapacak çok önemli bir taraftar grupları da var. Sonuca gelecek olursak; bu yeni yapılanma içinde Kunter ile çalışacak yönetim, oyuncular ve onu destekleyecek taraftar her zaman "balın iyisini "yiyecektir. Erman hoca'nın başarıları ortada ve Cholet'de yaptıkları her antrenöre ve kulübe nasip olmayacak başarılar. Ben bir basketbol oyuncusu olsam veya genç olsam parayı marayı bir kenara bırakıp o ekibin içine girmeye çalışırdım. Bu arada Erceg Cska'ya gitti. Arroyo hayatta az paraya durmaz. Bonsu'nun akıbeti belli değil. Hawkins de Galatasaray rotasına yelken açmış durumda. Bakalım, bu noktada denizin durumu ne gösterecek.

Koç savaşlarının bir diğer yakasında Fenerbahçe Ülker bulunuyordu. Avrupa'nın en önemli antrenörlerinden birine sahipti Fener. Ancak Spahija'nın düşündükleri ile kulüp, yönetim ve oyuncuların düşündükleri bir türlü uymadı. Spahija'nın da yanlışları var elbet. Ancak 2 yıllık bu sürecin ilk yılı gayet başarılı iken, ikinci yılı boşanma evresi şeklinde gelişti. İlk celsede olmasa da sona kadar beklem kararı alındı ve BBL'ye ilk turda elenilmesiyle Spahija ile yollar ayrılmış oldu. Ardında da kulübün ve türk basketbolunun en değerli ismi Aydın Örs basketbol koordinatörlüğünü bıraktı. Galatasaray'ın Oktay Mahmuti ile bozuşması sonrası Önce Mahmuti ile görüştüler. Ardından Avrupanın en önemli iki koçu Obradovic ve İvkovic ile... Obradovic ve Fenerbahçe'nin kimyası tutardı tutmasına ancak Obradovic'in karakteri ile yönetim zıtlaşabilirdi. Aynı şekilde İvkovic ile. Bu antrenörler ile aynı zamanda Pianigiani ile görüşmeler olduğu belirtildi. Bir Galatasaray'lı olarak rakibinin başına gelmesini istemeyeceğin isimleri say deseler Fenerbahçe'nin görüştüğü bu koçların hepsini sayardım. Pianigiani benim çok saygı duyduğum bir koç. Basında "Ergin Ataman'ın yardımcısıydı" minvalinde haberle piyasaya tanıtılmış olsa da Ergin Ataman sonrası kulübü 7-8 senedir Avrupa Liginin en iyi takımları seviyesinde tutmayı başarması, en silik oyunculardan müthiş verimler alması, kurduğu her takımdan maksimum verim alacak yapıyı oluşturması yeterli örnekler benim adıma. Siena gibi Eurolig kurmayları için küçük bir şehirden müthiş bir organizasyon yaratması da cabası. Bavulunda bu kıyafetlerinin hepsi olacak. Fenerbahçe için çok büyük bir adım. Daha fazla adım atabilmesi için yönetimin işine karışmaması gerekir. Ayrıca mevcut kadrodan Engin Atsür Galatasaray'la anlaştı. Mirsad'a jübile önereceklermiş ki onun da bu öneriye olumsuz cevap verdiği ve Ergin Ataman ile olan samimiyetinden dolayı Galatasaray'a abilik yapmaya geleceği söyliyor.

Savaşın yaşandığı bir diğer kulüp Avrupa'nın en yüksek bütçeli kadrolarında birini kurup hayak kırıklığı yaşayan, yolun yarısında direksiyonu Zouros'a emanet eden Anadolu Efes . Zouros hamlesi, takımın dağınık havasını toparlamakla kalmadı ve BBL finalinde belli bir duruş ortaya konmasını da sağladı. Zouros en azından takımdaki Türk oyuncuların performansına güvenip sistemini onun üzerine kurmuştu ki sezona felaket başlayan Kerem Tunçeri play-offlarda gözlere ve beyinlere ziyafet çekecek performanslar ortaya koydu. Sakatlıktan dönen Kerem Gönlüm'ün skorer yönünü kullanması, Final serisindeki 0.9 saniye mucizesinde Kerem Tunçeri ve Doğuş Balbay ikilisine oyunu çizmesi( Takımda fazlasıyla atletik oyuncu bulunmasına rağmen) Doğuş Balbay, Cenk Akyol ve Sinan Güler'e daha fazla süre vermesi, Batista'yı kullanma konusunda ısrarcı olması ne kadar akıllı bir koç olduğunu gösteriyordu. Ancak Batista ve Savanovic dışında yabancı katkısı alamayışı, takımı kendisinin oluşturmaması gibi faktörler Efes kariyerinin final serisinin sonuna kadar olmasına neden oldu. Bence her Efes taraftarının Zouros'a bir teşekkür borcu var. Gelelim Zouros sonrasına...

Zouros'un ayrılması sonrası Fenerbahçe için adı geçen tüm antrenörler Efes için de aynı paragrafta anılmıştı. Obradovic, İvkovic, Pianigiani, Mahmuti... Lafı fazla uzatmanın anlamı yok çünkü Efes'in yönetimsel bazdaki ego anlayışı zaten bu koçların hiçbiriyle anlaşabilecek yapıyı oluşturamazdı. Ancak benim için sürpriz olan gelişme Oktay Mahmuti ile anlaşılmasıydı. Sürpriz derken; birincisi Avrupa'dan çok ciddi teklifler olduğunu biliyorduk Mahmuti'ye. İkincisi Efes yönetimiyle geçmişte yaşadığı sıkıntılar vardı. Ancak Oktay Mahmuti'nin çok büyük bir yüreğe ve anlayışa sahip olduğunu unutmuşum ki düşününce hem Efes hem de kendisi için yine Efes kariyerinin daha iyi olacağını anladım. Hem kesenin ağzını açmış bir Efes buldu karşısında hem de eski Mahmuti'nin olmadığını daha iyi bir şekilde döndüğünü Benetton ve Galatasaray senelerinde kanıtlamış oldu. Yazın  bir diğer bomba transferi de Efes adına gerçekleşmiş oldu. Bu saatten sonra takımın durumu çok önemli olacak sevgili koçum adına. Büyük kontratlarla nasıl savaşacağı, transfer politikası, -yine duramayacağım ama- yönetimin politikası koçun 2. Efes dönemi için belirleyici unsurlar olacak. Ayrıca Kerem Gönlüm'ün Galatasaray'a gitme ihtimali (ki bence Oktay Mahmuti'nin Efes'e gitmesiyle bu ihtimal sona erdi) Kerem Tunçeri ve Cenk Akyol'un da adının bizimkilerle anılması sürecin içinde önemli gelişmeler olacaktır. Unutmadan Jamon Gordon'ı alarak en önemli transferi yaptı. Jamon'ın gidişi bana çok koydu desem siz de anlasanız.

Başlığın tuhaf hikaye kısmı bize aitti bildiğiniz gibi. Beşiktaş serisi ile başlayan süreçte o kadar çok şey oldu ki hangisinden başlasak bilemiyorum. Benjamin Button'ın tuhaf hikayesi filmindeki gibi yaşlanmış ama içindeki enerjiyi keşfedecek bir çocuk bulmuştu Mahmuti buraya geldiğinde. Cem Akdağ'ın hakkını teslim etmek de gerek unutmadan. Ancak devrimin en önemli kıvılcımını Oktay Mahmuti ve Adnan Polat yönetimi çakmıştı. Mahmuti bir sene önce son hafta lige tutunmak zorunda kalan takımı alıp o bir senelik süreçte BBL'de final oynayan yenilse bile ortaya koyduğu mücadele ile taraftarına inanılmaz duygular yaşatan bir takım yaratmış, uzun yıllar sonra basketbol Galatasaray'da bir numaralı spor olmuştu. Her maçın tam doluluk oranıyla oynandığı play-off serisi ve müthiş Fenerbahçe final serisi takıma olan inancı iyice artırmıştı. Galatasaray BBL finaline çıkarak Eurolig için bir Wild Card elde etmiş ve eleme oynamaya hak kazanmıştı. Oktay Mahmuti'nin akılcı transfer hamleleri, yardımcılar Recep Şen, Emir Alkaş ve diğer kurmayların özverileri, Haluk Yıldırım'ın takıma yaptığı abilik ve gösterdiği performans, Hakan Üstünberk'in gösterdiği örnek ve Baskebol yöneticiliği için ders kitaplarına girecek anlayışı, taraftarın desteğiyle en yüksek seviyeye ulaşmış ve Galatasaray basketbolu zihinsel anlamda ulaşabileceği en üst seviyeye ulaşmıştı. Başka takımların ulaşmak için yıllarca uğraştığı bu zihniyet başta Oktay Mahmuti'nin meziyetleri sayesinde oluşmuştu. Takımın önce Eurolig elemesinde yenilgisiz bir şekilde elemeyi geçip Futbol deyimiyle devler ligine kalması, Abdi İpekçi'nin gelen her takıma dar edilmesi, Avrupa liginde 2. tura kalması, burada gösterdiği muazzam performans, Olimpiakos ve CSKA galibiyetleri o zihinsel eşiği öyle herkesin ulaşamayacağı bir noktaya çıkarmıştı. Olimpiakos deplasmanında oynanan tamam mı devam mı maçından sonra Avrupa ligine veda edilmiş, bütçe-süreklilik- başarı- taraftar ekseninde bakıldığında Galatasaray 2011-2012 Eurolig sezonun  en başarılı takımı olmuştu. Oynadığı maçlarda en yüksek doluluk oranına sahip takım olarak da dikkatleri çekmişti. Aslında bunların hepsini biliyorsunuz ama ben bir daha hatırlatmak istedim çünkü ne olduysa bu süreçten sonra oldu. Hakan Üstünberk'in -tam zamanının hatırlayamıyorum affedin- nedeni bilinmeden basketbol şubesini bırakması, Avrupa ligi maçları süresinde her maça gelen yönetimin daha tribünlere uğramaması, ilk etapta ayrıntı olarak bile görünmese de sıkıntı da oluşturmamıştı. Galatasaray lige döndüğünde hala birinciliği garanti değilken Beşiktaş, Fenerbahçe, Efes, Banvit gibi rakiplerini de yenerek bilmem kaç yıl sonra lig birinciliğini de tamamlamıştı. Her şey hala yolunda gidiyordu ancak yönetimsel anlamdaki boşluk günden güne de kendini hissettirmişti. Patlak verdiği nokta ise Beşiktaş serisi oldu. Öncelikle şunu belirtelim. Oktay Mahmuti öyle çevremde şu olsun, bu olsun, diye yan çizecek bir antrenör değildir; olmamıştır da. Ancak Beşiktaş serisinde sahada adeta dayak yemeye başlayınca o ayyuka çıkan küfür hadisesi oluştu. Denilene göre Oktay hoca başkanı arıyor ve Turgay Demirel'i arayıp hakemlerine çeki düzen vermesi konusunda serzenişlerini belirtmesini istiyor. Başkan da şike muhabbetlerinin döndüğü bir ortamda aramak doğru olmaz diyor. Bunun üzerine Oktay hoca peki deyip telefonu kapatıyor ve "hay ben böyle yönetimin" ile başlayan bir küfür sallıyor ortaya. İşgüzarın biri de bunu hemen yetiştiriyor tabi. "İşgüzar" lafına alınacaklar alınsın baştan söylüyorum. Yıllardır bu kulüpte "kol kırılır yen içinde" muhabbeti yapılır ve her şey örtbas edilirdi. Bu anlayışla kulübe ne zararlar verildiği ortada. Kaldı ki yaşanılan süreci etüt etmek, takımı ne kadar yalnız bıraktığını düşünmek yerine 10 gün önce 4 yıllık sözleşme imzaladığın antrenörünü "Galatasaray'ın etik değerleri" kisvesi altında hemen yargılayıp dar ağacaına çıkaran anlayışa sormak lazım hala Felipe Melo'yu almak için niye uğraşıyorsunuz ya da neden affetiniz diye? Onlar da etik değerlere zarar vermedi mi ya da sizlere... Bunları yaparak o hergün eleştirdiğiniz, internet sitenizde kınadığınız gazetelerden, yorumculardan ne farkınız kaldı. Bu yazıyı okuyan taraftar arkadaşlarım da kızmasınlar bana. Yenildiğimiz, kötü oynadığımız veya bunları geçtim hiç mi bir Galatasaray maçı sonrası küfür etmediniz? Etmedim diyeni kendi vicdanı ile başbaşa bırakıyorum. Oktay Mahmuti' de bir insandır. Küfür de eder, söver de. Ama ne için o küfürü ettiği ve serzenişinin neden bu boyutta olduğunu iyi düşünmek gerekir. Sonraki süreç zaten tamimiyle Oktay Mahmuti'yi yıpratma politikası olarak geçti. Oktay Mahmuti elindeki yapı bozulmasın diye alacağı paradan bile vazgeçmişken 2 gün sonra sözleşme imzalanacağı taahhüt edilip 10 gün sonra kulüpten ayrıldığı açıklanırken en büyük ayıbı Galatasaray yönetimi yapmıştır. Oktay Mahmuti de onurlu her insanın yapacağını yapıp istenmediği yerde durmamıştır. Şimdi aynı politika 2 senedir bu takıma her şeyini veren Tutku Açık'a yapılıyor, Jamon Gordon zaten akıllı adam olacakları görüp gitti. En azından inandığı şeyin yanında olmayı tercih etti. Yönetime bu yüzden büyük kızgınlığım var. Geçen sene sahanın ortasında alnının teri gözyaşına karışanlardan, takıma kimlik kazandırmaya çalışanlardan, elindeki potansiyel gencin gelişimini ve takıma katkısını düşünüp yıllık 3 milyon dolar alacak olan bir oyuncudan vaz geçen bir antrenörden söz ediyorum. Bilmem herkes bunun farkında mı? Blog aleminde özellikle Fenerbahçeliliği ve Avrupa basketboluna hakimliğiyle tanınan bir gönül dostum var; o beni tanımasa da. Yaşanan süreci onun sözü ile tamamlayayım: "Bir Fenerbahçeli olarak bana rakibine zarar verecek bir hamle geçti eline al kullan deseler Oktay Mahmuti'yi çeker alırdım" Olaya mikro düzeyde bakacak olursak ezeli rakiplerinizle yarışma konusunda geriye düştüğümüzün göstergesidir tüm bu yaşananlar. Galatasaray yönetimi Melo-Riera krizini ne kadar iyi yönettiyse Oktay Mahmuti olayını o kadar acemice yönetmiştir.

Ergin Ataman'a gelecek olursak. Bu kadar karamsar şeylerden bahsetmiş olmam sizi yıldırmasın. Ataman ile Oktay Mahmuti aynı tedrisattan geçmiş yoğurt yiyişleri farklı olan iki farklı antrenör. Ergin Ataman için Galatasaray bir fırsattı ve bunu iyi kullandı. Geçmişi, başarıları ortada. En yakını geçen sezon kazandığı üç kupa. Bir de elinde Oktay Mahmuti'den kalan iyi bir yapı var ve özellikle Beşiktaş'da yaşadığı savunma krizini yaşamayacak. Oyuncuların büyük çoğunluğuyla çalışmışlığı da var. İlk hamle olarak Engin Atsür takıma dahil edildi. Jamon Gordon'un gidişine ağıtlar yakma aşamasındayım. Kerem Gönlüm, kariyerini Galatasaray'da sonlandırmak istiyordu. Efes'le sözleşmesi bitti. Ancak Mahmuti faktörü Efes'te kalması yönünde karar almasına neden olabilir. Beşiktaş'ın her şeyi ve Ergin Ataman'a büyük saygı duyan David Hawkins büyük ihtimalle Galatasaray forması giyecek. Yeni bir oluşum yeni bir yapılanma ve bu yapılanmaya Basketbol şubesi koordinatörü olarak Murat Özyer getirildi. Kulübün sportif direktörü de zaten Lütfi Arıboğan olmuştu. Galatasaray böylece  yıllar öncesinin Ülkerspor yapısını çatısında toplamış oldu. Mutlaka iyi bir şeyler çıkacaktır ama hangi seviyede olduğunu zaman gösterecek. Unutmadan yönetimin Ergin Ataman ile anlaşma sürecinde gösterdiği "üzerine atlama" mantığı hoş durmadı. Ayrıca Ergin Ataman'ın çenesi de pek durmaz, hatta hiç durmaz. Tanımayanlara hatırlatmış olalım. Transferler bir gerçekleşsin, yeni sezonu ve gelişmeleri değerlendirmiş oluruz.

2 yorum:

ultras/Movement dedi ki...

Kalemine sağlık Gürkan...
Basketbolda gerçekleşen tuhaf hareketlere hala akıl sır erdiremiyorum... Bu arada Mirsad ne iş? Onu da alsınlar da tüy diksinler artık...

gürkonas dedi ki...

Ergin'le Mirsad'ın arası her daim iyi olmuştur abi. Mirsad bir de deli bir tip. Bir şey dikte edilirse sinirlenir. Açık açık bırakmak istemiyorum demiş. Dedikodu da çabuk yayıldı tabi. Düz mantığı kurup servis etmişler. Bakalım daha ortalıkta bir şey yok. Hawkins ve Cenk bitti diyorlar. Yunan "Big sofo" Schortsanitis de imzaya yakın diyorlar ama bana pek mantıklı görünmüyor. Yurolig'de oynayan bir takımı tercih edecektir.

Blog Widget by LinkWithin