2 Ocak 2010 Cumartesi

Futbol Hep Güzel Kalsın



Sporların en güzeli futbol, oynayanı da çok, izleyeni de çok... İllaki ölçülü bir alan gerekmez top koşturmaya, maç oynamaya, iki taş, bir duvar, bir kaç çubuk dikerek de kale yapılır, koşulur topun peşinden, sahi top da gerekmez futbol için, bir teneke kutu, bir bez yığını, toparlak yapılmış gazeteler de yeter o heyecanı yaşamak için... Ama yeşil sahada oynananı da cezbeder bizleri, maç öncesi, maçı ve maç sonrasıyla hayatlarından koca bir günü futbola ayıran binlerce insan yaşar bu gezegende... Her hafta sonu, yağmurdur, soğuktur ya da güneşin tepede enseleri kızarttığı bir anda hiç birşeye aldırmadan meşin yuvarlağın peşinden koşmaktadırlar, koşanları seyretmektedirler... Kimisi bu işten para kazanır, kimisi de sevabına oynar futbolu. Kimi taraftar rant sağlar, kimi izleyici de cepten yer her defasında maça geldiğinde... Profesyoneli olduğu kadar, amatörü de vardır futbolun, hani bu işin cefasını çeken tarafı... Bir çift ayakkabıya tav olan o genç çocuklar... Ama mutludurlar hallerinden, gönülsüzce gitmezler idmanlara, heyecanla çıkarlar her hafta sahaya, topun peşinden koşmak değil midir esas olan... İzlemek için onları, tribünlere de gelir anneleri, babaları, ahbapları ya da hiç tanımadıkları kişiler... Güzel oyunun sergilenmesini beklerler merakla ve heyecanla... Sahadakiler de yaparlar mücadelesini ellerinden geldiğince, dedik ya en nihayetinde amatördürler, acemidirler ama yine de verirler coşkuyu onları seyreyleyenlere... Bazen birbiriyle tartışırlar, bazen de hakemle ama maç biter, herkes aynı tünele girer, aynı kapıdan çıkar, yedikleri köfte ekmek bile aynı köftecidendir, bir farkla, galip gelene başkna ısmarlar, mağlupsan cepten çıkar köfte-ayranın parası... Bu güzel oyun bu saflığıyla bizi çeker, bağlar kendine, kapılırız rüzgarına...

Lakin bazen bu güzelliği elimizden almaya çalışanlar çıkar, sebebi anlaşılamaz halde, bugün olduğu gibi... Amatör kümenin iki amaçsız takımı, ne düşme dertleri var ne de yükselme karşı karşıya geliyorlar, hava soğuk, bazen yağmur yağmakta, bazen de güneş açmakta ama kulaklar kıpkırmızı şapkasız olanların... Takımlar da oynadıkları oyunla ısıtmaya çalışmakta onları seyreden 30-40 kişiyi... Karşılıklı saygı da var oyuncılar arasında, sahayı terk eden hem maçın hakemiyle hem de rakip kaptanla tokalaşmakta, zaten ev sahibi de 2 farkla galip, misafirler de bitse, sıcak duşa koşsak hesabında... Ve birden bir atak olur, ev sahibinin topçusu topu sürer ama çizgiyi geçmeden yakalayamaz, orta yapar öylesine, rakip topu alır, atağa kalkar, ortasahayı geçerken, yan hakem son çizgiden bayrağı sallandırır, kimse bir şey anlamaz, orta hakem de durdurur oyunu, koşar yanına, dedik ya amatör bunlar telsiz-kulaklık ne gezer... Misafir takım oyuncuları da, başta kaleci olmak üzere oraya yönelir, topa sahipken atağı neden kestiğini sormak üzere, baş hakem aut atışı için kaleciye verecekken topu, yan hakem hala yerindedir, korner istemektedir ısrarla ve inatla... Topu çizgiden çeviremeyen rakip forvet de en son kendisinin topla oynadığını belirtmesine rağmen, kornerde diretince yan hakem, güzel oyun bir anda çirkinleşir, ayaktopu izlemeye gelenler Amerikan güreşi izlemeye başlarlar merakla... İtiş kakışın arasında kartlar da havada uçuşur, 1-2-3 kırmızı kart gelir arka arkaya, teknik direktör tribüne yollanır, kaçar tadı maçın... Sonrası da bir oyuncu daha atılır ve tartışmalar sırasında hakem düdüğüne üç kez üfler, süre de daha vardır bitmesine oyunun, sahada 7 oyuncu da... Biter güzel oyun, biter düşü kulübede oturan ve son beş dakikada kendisine şans verileceğini bilen 16 yaşındakı gencin hayali... Oysa bir hafta boyunca merakla beklemiştir o maçı, hocasından da söz almıştı oynayacağına dair, uyku girmemişti gözlerine yeni yılın ilk gecesi, sabah da annesini dualarıyla uğurlanmıştı maça, babası da tribündeydi izlemek için oğlunu... Ama dedik ya, her güzelliğin bir kıskananı vardır, bozmak isteyeni vardır, hatta bugün olduğu gibi bozanı da vardır...

Bu yazının amacı hakemleri eleştirmek değildir aslında, derdini çekendir onları amatör liglerin, her maç sonrası tebrik edilesi kişilerdir, üst liglerde maç yöneten meslektaşlarına bakınca ama... Ama işte, her mesleğin içinde olduğu gibi aralarında da "çürükler" var, aralarında da "kötü niyetliler" maalesef bulunmakta...

Şimdi rapor yazılacak, tutanak tutulacak, kırmızı kart gören topçular suçlanacak, küfür ve hakaretten ceza alacaklar, iki ya da üç maç oynamayacaklar, lakin esas suçlu hem bu maçın ücretini alacak, hem de haftaya, belki hafta içi de maç yönetmek için çıkacak sahaya...
Peki 16 yaşındaki gencin hayal kırıklığını kim ve nasıl onaracak...
Başta dedik ya, futbol güzel oyun, bırakın da güzel kalsın...

Hiç yorum yok:

Blog Widget by LinkWithin