25 Ocak 2010 Pazartesi

Galatasaray:1-0:Gaziantepspor


"Zürefanın düşkünü beyaz giyer kış günü" diyordu Barış Manço o sevilen şarkılarının birinde. Bizim çocuklar da beyaz formalarla yer alıyorlardı bu kar kış içinde Ali Sami yen stadında, oysa Rijkaard'ın takmakta usanmadığı mor atkının aynı rengi mor formalar ne güne duruyordu... Gerçi kırmızı formayla oynamak istemişler ama rakibin forma renginden dolayı kırmızıya onay çıkmamış, o nasıl bir şeyse, zira Antep'te oynarken de beyaz giyiyor bizim takım, Sami Yen'de oynarken de...

Her tarafın beyaz olduğu gecede beyaz formaların içindekilere baktığımızda, kalede Franco yer alırken, geri dörtlüye bu maçta "yepisyeni" bir oyuncu monte edilmişti: Lucas Neill. Galatasaray'a transferi sonrası "yeni Popescu" olacak iddiasını ortaya atmıştım ve bir maçta çok şey belli olmasa da beni doğrular nitelikte oynadı Avustralyalı oyuncu. Rakip ataklardaki soğuk kanlı ve risksiz müdahaleleri, "fanteziye" kaçmadan oyunu basit oynaması, Servet'in en büyük eksikliği olan orta sahayı unutup, forvete asist yapma düşüncesine sahip olmayıp, en yakınındaki Mustafa sarp, Arda ve Elano ile topu buluşturması Galatasaray savunmasına artı değer katacak özellikleri Neill'in. Bu özellikler yanında, liderlik tarafından da yararlanacak Galatasaray bu topçunun, zira karakter olarak bu vasıflara sahip olduğu belli oluyor. Arkadaşlarını saha içinde motive etmesi, maç sonu yaptığı röportajda sürekli gülümseyen ifadesiyle, tez zamanda takım içinde sözü dinlenen bir oyuncu haline gelecek Neill... Avustralya'lının yanında oynayan Servet'de bu maçta göze batan hatalar yapmadı ama hala topla vedalaşmayı beceremiyor, iki kere topu dürtmeden pas atabilmeyi hallettiği anda daha üst düzey savunma oyuncusu haline gelecek... Geri dörtlünün kanat tarafında oynayan Uğur ve Hakan beklerinden Uğur Uçar için kolay olmayan bir gece olsa gerek. Bundan iki sene evvel böyle bir sahada ayağı kırılan bir topçu, acaba aynı hava koşullarında oynamadan evvel kendini nasıl motive etmiştir. Kendimden bilirim, ortaokul yıllarında bir ikili mücadelede kolum kırılmış ve alçının çıktığı günden sonra tekrar topun peşine düşmüş ama ikili mücadelelerden hep sakınmıştı uzun bir müddet hep o kötü günü hatırlayarak... Uğur dün gece pek sırıtmadı ama ortadaki toplara müdahale ederken, bilinçaltı, gösteriyordur Konya'daki korku filmini... Sol tarafa geçtiğimizde ise önünde Caner gibi "deli danalar" misali koşan bir topçunun olması Hakan'ı oldukça rahatlatmışa benziyor.
Rijkaard'ın tertibindeki orta üçlüde ise Mustafa-Elano-Arda yer alıyordu. Arda ve Elano'nun ofansif meziyetleri düşünülüp, savunmaya yardım etmeyecekleri tezini dün çürüttü bu ikili. Arda'nın zaten pres yapıp, top kapma yüzdesi oldukça yüksek, Elano da fiziki kapasitesini arttırıp usanmadan "adam kovalama" işini iyi yapıyor, Gaziantep orta sahasını iyi durdurdular. Kötü hava şartlarına rağmen iyi bir maç çıkaran Elano, maç boyunca hatasızdı ama oyundan çıkarken yaptığı "Ben mi?" hareketi sinekten yağ çıkarmak için pusuda bekleyen gazetecilere soğuk kış gecesinden sımsıcak bir hediye olmuş oldu. Zaten maçtan sonraki yorumlarda Rıdvan Dilmen, "Rijkaard'a rağmen Galatasaray kazandı" derken, Ahmet Çakar da "Bunun adı disiplinsizlik" diye bağırıyordu Kanaltürk ekranlarında...


Ligin ilk haftalarındaki Kewell-Keita-Baros üçlüsünün yerine dün gece Caner-Barış ve Nonda almışlardı ki, aralarında en göze batanı Caner oldu. Sibirya soğuklarında CSKA Moskova formasıyla maç oynamaya alışkın olan Caner'e Ali Sami Yen'deki karlı hava ilkbahar gibi gelmiş olmalı ki, hiç zorlanmadan hem dripling yaptı, hem orta yaptı, hem de mücadele etti... Ligin son haftalarında yakalamış olduğu yüksek formunu, devre arasındaki kupa maçlarında da sürdürmüş ve hala devam ettiriyor Galatasaray'ın sarışını... O iyi oynadıkça, başkan Polat da kara kara düşünüyor tabii, sene sonunda satın alma opsiyonunu nasıl kulanacağız, zira fiyat borsa misali tavan yapacaktır... Caner'in ters köşesindeki Barış da Keita usulunce belki asist yapmadı, belki "bel kırmadı" ama zaten kendi futbol karakteristliğine özgü mücadeleci futboluyla hocasının verdiği görevi yerine getirdi...


Gecenin tartışılanı ise Nonda oldu... Hakan Şükür, futbolculuk zamanlarda bolca gol kaçırmasını yaptığı presle savunmak adına sürekli "Bir futbolcu kötü oynar ama kötü koşamaz" der her çıktığı yayında. Dün gece de Nonda şanssızdı, iki net gol kaçırdı ama kötü koşmadı, üstüne düşen görevi fazlasıyla yerine getirdi. Devre arasındaki istatistiklerde sahanın Galatasaray adına en fazla koşan ya birinci ya da ikinci futbolcusuydu... Bu ağır zeminde pozisyon bulmak için o kadar koşup, topa istediği gibi vuramaması da eski günler adına hoş görülmeli kanaatimce... Zaten taraftar-kaptan-teknik direktör üçlüsü de böyle düşünmüş olmalı ki Kongo'luya gereken desteği verdiler... Tribünler Nonda lehine bağırırken, bir kısım "laylaycı" hariç, Arda penaltıda moral kazanması için Nonda'ya veriyor topu, Rijkaard ise Nonda'yı oyundan almak üzereyken, kaçan penaltı sonrası oyuncusunu "kurtlara yem etmemek" adına sahada tutuyordu... Benim bir hocadan beklediğim bu tip insani yönlerini ön plana çıkarması, yoksa 4-3-3, 3-5-2, 4-4-2, çift ön libero, üçlü forvet oynatmış, pek de umurumda değil...

Ve merakla beklenen Jo... İstanbul'a geleli, 2-3 gün olmuş ve "kurtarıcı olarak maça giriyorsun"... Herkesin harcı değil bu, ama Brezilyalı elinden geleni yaptı, hiç de yabancılık çekmedi, ne zemine ne de sahaya, zaten o da Caner gibi alışık bu koşullara... Uzun süre izleme şansımız olmadan satırlarca yorum yapmak, hayalcilik olur ama bir kaç pozisyonda topla buluştuğunda yaptığı kontrol ve attığı paslar, kumaşını gösteriyordu...
Neill ve Jo'yu "kargolayan" Haldun Başkan, hala İngiltere'de, belki de başka diyarlarda transfer peşinde ve yeni gelecek yabancıdan sonra kimin gideceği merak ediliyor, kimisi Nonda diyor, kimisi de "Nasılsa sakatlar, Kewell ya da Baros'un sözleşmesi dondurulsun" diye fikir beyan ediyor... Oysa benim söz hakkım olsa Franco derim... Ufuk ve Aykut'tan fazlası ne ki Leo Franco'nun... Tecrübesi... Ama biz o tecrübeyi pek de göremedik bu kadar maç içinde... Franco'nun olmadığı Galatasaray ne kaybeder ki gücünden?
Düne özgü bir ayrıntı da Galatasaray'ın şorta da reklam almış olmasıydı, sene başında federasyonun belirlediği sırta, kola ve şorta reklam alınabileceği belirtiliyordu, Galatasaray, GSBonus reklamı ile şorta da reklam alarak para kazanmak için bir olanağı da kullanmış oldu. Jo'nun, Neill'in parasını çıkarmak lazım tabii diyerek bitirelim yazıyı...


Stat: Ali Sami Yen
Hakemler: Aytekin Durmaz, Mustafa Emre Eyisoy, Erhan Sönmez
Galatasaray: Franco, Uğur, Neill, Servet, Hakan, Barış (Dk. 84 Ayhan), Mustafa, Elano (Dk. 63 Jo), Caner, Arda (Dk. 89 Emre), Nonda
Gaziantepspor: Mahmut, Cenk, Correia, Deumi, Ivan, Ahmet, Serdar, Zurita (Dk. 88 Beto), Olcan (Dk. 88 Ümit), Erman (Dk. 75 Murat), De Souza
Gol: Dk. 75 Mustafa (Galatasaray)
Kırmızı Kart: Dk. 33 Ahmet (Gaziantepspor)
Sarı Kart: Dk. 23 Ahmet (Gaziantepspor

6 yorum:

Adsız dedi ki...

Formalardaki reklamlara karşıt biri olduğunuzu düşünüyordum heleki şortta hiç istemediğiniz gibi bi yazılar hatırlıyorum ama arama yapmayı bilmediğimden tam emin olamadım :) kısacası demek istediğim "Jo'nun, Neill'in parasını çıkarmak lazım tabii diyerek bitirelim yazıyı..." şu lafı endstryl futbola kaybedilen 3 puan olarak görüyorum :)
B.A

Adsız dedi ki...

kırmızı forma giyememizin sebebi g.antepten ziyade hakemin forma rengi olmasın :)

saygılar,güven..

Adsız dedi ki...

bir de mor renk giyilmemesinin sebebi rakip kaleci mahmut'un forma rengidir muhtemelen,hatta siyah ve mor'un koyu olmasından da kaynaklanıyor aynı zamanda. bir de tv de söylendiği kadarıyla yazıyorum,antep tek tip formayla gelmiş.bu durumların hepsi birleşince beyaz giymek farz olmuş bence.

Güven.

ultras/Movement dedi ki...

Sevgili B.A...
O cumle aslında kinayeli bir cümleydi ama sonuna ünlem koymayı ihmal ettik tabi, aslında blog takipçileri benim ne kadar endüstriyel futbola karşı olduğumu bilirler, senin de iyi bir takipçi olduğun belli...
Evet, karşıyız reklamın her türlüsüne, bunun uğruna transfer yapılmasa da...

@Adsız,
Galatasaray'ın yerine hakem formasını değiştiremez miydi? Fosforlu formalarından giyebilirdi mesela, ya da mavi...

Adsız dedi ki...

fosforlu olabilirdi evet,sanıyorum bizim giydiğimiz renkten ziyade hakemin üniforma seçimini eleştirmek daha doğru olacak,zira renk seçim işi hakemde başlıyor.

Adsız dedi ki...

tamam ozman şimdi daha iyi anladım o cümleyi teşekkürler :)
B.A

Blog Widget by LinkWithin