27 Şubat 2011 Pazar

İstanbul BB:3-1:Galatasaray

İki devrelik bir mücadele olarak ele almak lazım dünkü İstanbul Büyükşehir Belediyespor, Galatasaray karşılaşmasını aslında. Klasik maçların aksine bir devresi 60 dakika, diğeri de 30 dakika oynanan bir oyun vardı dün Olimpiyat stadındaki rüzgarın etkisi altında.

Maçın başındaki yazı tura atışı sonrası rüzgarın yardımıyla 12 kişi oynayacak olan Galatasaray'dı ve ilk yarı da hava şartlarına alışmakta sıkıntı çektiği ilk 10 dakika haricinde golü de buldu, rakibi de ceza sahasına hapsetti, kendilerini desteklemeye gelenlerin de yüzlerini güldürdü... Tribünler de mutluydu, soğuktan dışarı çıkmayıp, televizyondan maçı takip edip, internette yorum yapanlar da...

Oyunun ikinci yarısında rüzgara karşı başlayan Galatasaray, akıllı ve bilinçli de başlamıştı oyuna. Topu gelişigüzel şişirmek yerine, sürekli yerden pas yaparak, hem rakibi hem de rüzgarı alt etmek amacındaydılar. Bunu yaparken de gelecek ikinci bir gol ile Belediye takımının oyun disiplini bozulup, belki de farka gidecekti Galatasaray ki, plan Kazım'ın pasında Stancu'nun ıskasına kadar tıkır tıkır işledi. O pozisyon belki de maçın kırılma anıydı ki, devamındaki dakikalarda Galatasaray'lı stoperlerin gol bulmaya gittiği bir korner vuruşu sonrası defansı boş yakalanan Galatasaray, beraberlik golünü görmekteydi kalesinde. İşte o andan itibaren bambaşka bir 30 dakikalık devre başladı ve parçalı forma içindeki topçuları tanıyamaz duruma geldik. Bireysel hatalara, hakemin de penaltıdaki hatası eklenince maçın skoru birden 3-1 Belediyespor lehine dönüverdi. Zaten psikolojik olarak kötü durumdaki topçulara maça gelen taraftarlar da tepki gösterince, maçı çevirme şansı sona erdi ve Galatasaray bir mağlubiyet daha almış oldu.

İlk 60 dakika her türlü desteği gösterip, sonrasında gelen gollerle futbolcuları yuhlayan taraftara diyecek söz bulamıyorum. Özellikle "Misimoviç" diye yapılan tezahüratların anlamı nedir? Ne yapmıştır Misimoviç Galatasaray formasıyla ve 3-5 maç oynamış bir adam için Hagi'nin yaptıklarını bir kalemde silmek ne kadar doğrudur? Özellikle, kimsenin bu Galatasaray'ı çalıştırmayı istemediği bir dönemde işini gücünü bırakıp "ateşten gömleği" giyen Hagi'yi, her kötü sonuçta suçlamak neyin nesidir? Hani "yenilsen de yensen de taraftarın senleydi"...

Fatih Terim'i severim, sevgim de asla bitmez lakin Rijkaard sonrası kendisine yapılan teklifi İmparator da kabul etmedi, Manisa'nın şovmen hocası Hikmet Karaman da, zira oynayacakları ilk karşılaşma Fenerbahçe maçıydı ve Galatasaray 10 küsür yıl kazanamıyordu Kadıköy'de. Bu durumda taşın altına elini koyan Hagi'yi, sırf bu cesareti için desteklemek lazımken, Serkan'ın yaptığı hatalardan sorumlu tutuyoruz, yenilen golde eleştiriyoruz... Hatta işi abartıp, öyle bir hale geldi ki Galatasaray taraftarı, takım maç kaybetsin ve hocaya yüklenelim diye fırsat kollanıyor... Sonrasında da utanmadan sıkılmadan "başarılar gelir geçer, asaletin bize yeter" diye bağırılıyor...
Sözlerimizde, davranışlarımızda, yazılarımızda ne kadar samimiyiz ki? Önce kendimizi eleştirelim sonra Hagi'ye döndürelim eleştiri oklarını. Bu takımın bu duruma düşmesinde yönetim, futbolcu, taraftar üçgeninin hiç mi suçu yok da tek hatalı Rumen hoca?

Olimpiyat stadını Trabzonspor taraftarı tıklım tıklım doldururken, "bu soğukta orada ne işim var?" diyerek evde oturan, facebookta-twitterda lakırtı yapan taraftarın; maça gidip, takımı sonuna kadar destekleyeceği yerde yuhlayan taraftarın; sahada hocasının taktiğini uygulamayan, adamını unutan, golü kaçıran, formayı ıslatmayan topçuların; iç çekişmelerle takımı rezil eden yönetim kadrosunun hiç mi hatası yok Galatasaray'ın bu kötüye gidişatında? Onu almış, bunu oynatmış, değişiklikte geç kalmış geçiniz bunları, Hagi'nin tek suçu bu dönemde "saflık" yapıp Galatasaray'ın teknik direktörlük görevini kabul etmesidir, o kadar...


Stat: Atatürk Olimpiyat
Hakemler: Fırat Aydınus, Orkun Aktaş, Adil Sinem
İstanbul Büyükşehir Belediyespor: Oğuzhan, Kus, Can, Metin, Ekrem, Cihan, Mahmut (Dk. 77 Efe), Holmen, Gökhan Süzen (Dk. 67 Ali Güzeldal), İbrahim Akın (Dk. 85 İskender), Gökhan Ünal
Galatasaray: Zapata, Serkan, Cana, Servet, Çağlar, Sabri (Dk. 76 Yekta), Mustafa, Culio, Kazım (Dk. 90+1 Emre Çolak), Stancu (Dk. 80 Pino), Baros
Goller: Dk. 32 Baros (Galatasaray), Dk. 61 Holmen, Dk. 66 ve 76 (penaltıdan) İbrahim Akın (İstanbul Büyükşehir Belediyespor)
Sarı kartlar: Dk. 30 Kus, Dk. 59 Holmen, Dk. 78 Ali Güzeldal (İstanbul Büyükşehir Belediyespor), Dk. 85 Serkan, Dk. 90+2 Pino (Galatasaray)

2 yorum:

Metehan dedi ki...

evet hagi çok zor durumda geldi.. taraftarın ikiyüzlülüğü ayrı mesele zaten. ama hagi'nin yaptığı bariz hatalar var gibi ? mustafa sarp'ı oynatmak, yekta varken. cana-neill değişikliği. bunlar düzelse en azından daha iyi bir takım izleyebiliriz sanırım.. tabi ki bu durumda tek sorumlu hagi değil, ama sorumsuz da değil..

Başar Uçar dedi ki...

Yazı güzel hoş da Mustafa Sarp denen adamın oynatılması sizce normal mi? Futbola nalet ettiren bu adamı Hagi değil babam oynatsa yine de söver sallarım. kimse kusura bakmasın. Mustafa Sarp bu takımdan gidene kadar maç izlememek en iyisi. Hagi'ye zaman tanıyalım kabul. Ama Sarp'ı oynatmak devrimse, çareyse, her neyse bunu kabullenmek imkansız. Hagi altyapıdan gençlere şans verse bu saatten sonra kimse gık demez. ama rijkard ile aynı hataları yapmak düşündürücü. hele ki iki gol yedikten sonra bari fark yemeyelim diyerek yarı alanına hapsolan bir takımı ve onun hala mustafa sarpı oynatan hocasını ben desteklemiyorum. taraftar misimovic'e bağırcağına adnan polat, adnan sezgini sağlam şekilde protesto etmeli. yoksa ne hagi ne rijkard çözemez meseleyi yeter artık!!!

Blog Widget by LinkWithin