30 Mart 2019 Cumartesi
Ronaldo'yu Özlüyorum
2019 yılına harika bir giriş yapan ve oynadığı futbol ve attığı gollerle Barcelona'yı hem ligte hem de Şampiyonlar Liginde zaferlere taşıyan Lionel Messi, ülkesinde bir radyo kanalına verdiği röportajda Juventus'a transfer olan Cristiano Ronaldo'yu özlediğini belirtmiş. "İspanya'da Ronaldo'yu özlüyorum" diyen Messi, "Her ne kadar Ronaldo'nun kazandığı kupalar beni mutsuz etse de onunla aynı ligte oynamak zevkliydi. Keşke hala burada olsaydı" diye Arjantin C5N radyosu muhabirinin "ezeli" rakibi konusunda ne düşündüğü hakkındaki sorusunu cevaplandırır.
2014 Dünya Kupasında uzatmalarda Almanya'ya kaybettikleri maçı hala unutamadığını ve o günü hatırladıkça acı çektiğini dile getiren Lionel Messi, "Bu finali kendi kendime kaç defa tekrar tekrar oynadığımı ve yakaladığımız pozisyonları gözümde canlandırdığımı bilemezsiniz. O pozisyonlardan biri gol olsaydı her şey çok farklı olurdu." diye üzntüsünü belirtirken, futbolda emeklilik tarihini mümkünce gerilere attığını ve yeşil sahalara veda etmeden önce mutlaka Newell's Old Boys forması giymek istediğini açıklamış.
Newell's taraftarı bu müjdeli habere sevinirken, biz de Messi'yi uzun bir zaman daha seyredecek olmanın keyfindeyiz...
29 Mart 2019 Cuma
Eden Hazard Röportajı
Memleketinden HLN gazetesine soru-cevap röportajı veren Eden Hazard hayatı ve tercihlerine dair bir çok hayranının bilmediği gerçekleri dile getirmiş. İşte Hazard'ın röportajının tamamı.
- Bir günlüğüne kardeşinin yerinde olmak ister miydin?
Hazard: Thorgan harika biri ve ben sadece bir gün değil, bir çok defa onun yerinde olmak isterdim.
-Ya Cristiano Ronaldo?
Hazard: Tabii ki. Onun ulaştığı mükemmelik seviyesinde olmayı kim istemez ki? Harika olurdu öyle bir şey olsa.
-Maçlarda savunma yapmayı sevmiyorsun değil mi?
Hazard: Haklısınız, sevmiyorum.
-Bira mı şarap mı tercih edersiniz?
Hazard: İllaki seçim yapmam gerekirse bira derim ama kırmızı bir Bordeaux şarabna da hayır demem.
-Üç hamburger yiyebilir misin?
Hazard: Eğer küçüklerse, tabii ki yerim ama hamburgerler büyükse üçüncü hamburgere hayır derim.
- Hiç sigara kullandın mı?
Hazard: Evet, sigara içtim.
-Tottenham Hotspur mu Arsenal mı?
Hazard: Çocukken Thierry Henry hayranıydım.
-Real Madrid mi Barcelona mı?
Hazard: İkisi de büyük kulüp...
-Lille mi Paris Saint-Germain mi?
Hazard: Lille
-Kylian Mbappe mi Neymar mı?
Hazard: Mbappe'yi seçerdim çünkü onu çok iyi tanıyorum.
- Kariyerini MLS'te sonlandırmak ister misin?
Hazard:Hayır. Gelecekte neler olacağını kimse bilemez ama Amerika'da oyanayacağımı düşünemiyorum.
-Kariyerini Belçika'da sonlandırmak ister misin?
Hazard: Evet ama bilirsiniz bu işler değişiklik gösterebilir.
- Bir gün Ballon d'Or kazanacak mısın?
Hazard: Evet, kesinlikle...
-Politikayla aran nasıl?
Hazard: Politikayla ilgilenmiyorum.
-O halde Brexit seni pek ilgilendirmiyor?
Hazard: Bu durum beni oldukça ilgilendiriyor çünkü bir çok Chelsea'li çalışan Brexit'ten etkilenecek ve ben her gün onlarla konuşup, neler olacağı konusunda endişeliyim.
- Çin'de oynamak ister misin?
Hazard: Hayır.
- Barcelona bu sene Şampiyonlar Ligini kazanacak mı?
Hazard: Belki... Ama Ronaldo her sene Şampiyonlar Ligini kazanıyor ama bu sene işi oldukça zor.
- Chelsea mavisi mi Real Madrid beyazı mı?
Hazard: Mavi
- Jose Mourinho mu Rafa Benitez mi?
Hazard: Mourinho
-Zamanında gelmek mi yoksa gecikmek mi?
Hazard: Ben her zaman randevularıma zamanında gelirim.
Hamilton'ın Muhammed Ali Dövmesi
Muhammed Ali'nin Sonny Liston'ı yerle bir ettiği fotoğrafı hatırlamayan yoktur. Efsanevi boksörün unutulmayan bu fotoğrafını 5 kere Formula 1 Dünya Şampiyonu olan Lewis Hamilton sağ ayağına dövme olarak yaptırmış. Hamilton'ın ünlü boksörün fena halde hayranı olduğu biliniyordu ki Muhammed Ali'nin hayatını kaybetmesinin ardından kazandığı Kanada Grand Prix'ini Amerikalı boksöre adamıştı Hamilton...
Dövme de fena olmamış, yakışmış...
İhanetin Nedeni
95 senesinde Sporting Lisbon'dan Barcelona'ya transfer olduğunda, Katulunya sınırları içinde "muzaffer bir komutan" gibi karşılanmıştı Luis Figo. Hakkını da vermişti giydiği formanın 5 sene boyunca, kanattan bindirmeleri, yaptığı ortalar ve kullandığı serbest vuruşlarla "bayrak adamlığa" terfi etmişti Nou Camp muhitinde. O kadar seviliyordu ki Barcelona'da Portekizli oyuncu, ezeli rakip Real Madrid'in başkanı Florentino Perez'in Los Galacticos'u kurmak için yaptığı "astronomik teklife" hayır diyemeyince birden adı "haine" çıkıverdi... O artık Katulunya için bir düşmandı ve yeni takımının formasıyla Nou Camp'a çıktığı ilk maçta bozuk para, çakmak ve viski şişesinin yanında kesik domuz başı ile "ödüllendirilmişti"...
Futbol tarihine de geçen bu "efsanefi" transferin sebebini 19 sene sonra Luis Figo şöyle açıklamaktadır: "Bir değişiklik istediğinde, kendin için her zaman en iyisini ararsın. Hayatımdaki ilk mantıklı değişikliği Portekiz'den İspanya'ya geldiğimde yaptım. Gençtim ve kariyerime prestij kazandıracak bir meydan okumaya ihtiyacım vardı. Sonra Real Madrid transferi gerçekleşti. Bu zor kararı almamın bir kaç sebebi vardı, her yönden zirvede olmak istiyordum: ekonomik olarak, kariyer olarak, prestij olarak. Ve sonra İnter'e transferimin sebebi ise sadece ve sadece fyeşil zeminde oynadığım futbolda mutluluğu aramamdı..."
28 Mart 2019 Perşembe
Kadın Hakeme Kaynar Sulu Saldırı
Arjantin futbolunda daha önce görülmemiş bir skandal yaşandı geçtiğimiz günlerde...
Marquesado ile San Martin arasında oynanan Arjantin altıncı lig maçında yardımcı hakem olarak görev yapan Rosana Paz, maçın son dakikalarında birden acı içinde bayrağını sallayarak orta hakeme doğru koşmaya başlar. "Maçı takip ederken, birden sırtımda bir yanma hissettim, tribünlerden biri kaynar su atmıştı üzerime. Orta hakeme doğru koşup, sırtıma soğuk su dökmesini istedim" diyen yan hakem, ev sahibi taraftarın maçı tatil ettirmek amacında olduğunu ama acı çekerek de olsa maçı bitirdiğini belirtmiş.
Maçtan sonra hastaneye kaldırılan Paz'ın yaralarının ciddi olduğu açıklanırken, ev sahibi kulüp başkanı "kaynar suyu" iddalarını kabul etmezken, tribünlerden sadece bir şişe içme suyu atıldığını belirtmiş Arjantin basınına. Öte yandan bu vahşi olayın kurbanı Rosana Plaz ise "Futbolda hakem olmak zor, hele ki kadın hakem olmak oldukça zor ama ben yılmayacağım, sevdiğim bu işi sonuna kadar götüreceğim ve bu hafta sonu da sahalarda yine maç yöneteceğim" diye "hooliganlara" meydan okumuş...
Lewis'in Bayrağı
Bayraklar, atkılar, pankartlar taraftarlar için değerlidir, önemlidir, kutsaldır. Hatta o kadar kıymetlidirler ki, rakip takım taraftarına kaptırıldığında o pankartı çaldıran kişi tribün hayatına veda eder, tribün grubu kendini fesh eder. Hal böyle olunca da maçlar öncesi taraftarlar stat dışında karşı karşıya geldiklerinde birbirlerinden ganimet alıp, maçta onu ters çevirip, rakip tribünü küçük düşürmek istemektedirler.
Avrupa Şampiyonası eleme grubu maçı için Karadağ'a gelen İngiliz futbolseverlere saldıran ev sahibi taraftarlar rakiplerinden ona yakın bayrak alırlar da, kaptıkları bayrak arasında oldukça özel bir bayrak da vardır. Üzerinde "2002 LEWIS 2006" yazan kırmızı beyaz bayrak neden bu kadar önemlidir?
Dört yaşındayken acımasızca öldürülen oğlu için bir bayrak yapan acılı baba ve büyük oğlu, o kara günden bugüne kadar West Ham'ın ve İngiliz Ulusal Takımının tüm maçlarında bu bayrağı tribünlere asıp, çocuk yaşta kaybettikleri evlatlarını anmaktadırlar. İngiliz bir taraftarın twitter hesabından paylaştığı bu hikayeyi duyan Karadağ'lı ultralar, yine sosyal medya aracılığı ile pankartı iade ettiklerini bildirmişler.
"Herkesin kendine göre ganimeti vardır ve bizim coğrafyamız olan Balkanlarda rakip tribünden bayrak almak oldukça önemlidir. Milli maç için ülkemize gelen İngiliz taraftarlardan da küçük büyük bayraklar aldık ama aralarından LEWIS'a ait olanın oldukça özel olduğunu sonradan öğrendik. Bayrağın hikayesini öğrendikten sonra İngiliz Konsolosluğuna gittik ve sahibine teslim edilmek üzere oradaki görevlilere bıraktık."
Facebook hesaplarından bayrağı iade ettiklerini duyuran Ultra CrnaGora grubunun bu jestine Lewis'in babası da "Bayrağın İngiliz Konsolosluğuna teslim edildiğini ve yarın elime geçeceğini öğrendim. Bir kere daha herkese teşekkür ederim" diyerek sevincini dile getirmiş...
18 Mart 2019 Pazartesi
Leroy Sane'nin 4500 Euroluk Koyun Kürkü
Almanya milli takımının Sırbistan ve Hollanda maçları için Wolfsburg'ta toplanan kadrosunda yer alan Manchester City'li yıldız oyuncu Leroy Sane'nin giydikleri Alman medyasının dikkatini çekmiş ve oturmuşlar topçunun kıyafete ne kadar harcadığının hesabını çıkarmışlar... Genç oyuncunun üzerinde renkli grafitilerle süslü koyun kürkü Balenciaga markalı ve 4500 euro değerindeyken, sırtındaki çanta da Louis Vuitton'dan ve fiyatı 18 bin euro... Bild gazetesi muhabirleri üşenmemiş Nike marka spor ayakkabılarının da fiyatını bulmuşlar: 2500 euro... Pantolon ve kapuşonlu sweetshirtün dahil edilmediği "giyim-kuşam"ın toplam maliyeti 25000 euro cıvarında oluyor... Doğal tabii, 100 milyon euro değeri olan bir topçunun da bu kadar pahalı giyinmeye hakkı olsun, değil mi?
Bursaspor:2-3:Galatasaray
Yaklaşık beş sene evveldi Bursa Atatürk Stadında Türkiye kupası yarı final maçının rövanşında karşılaşıyordu Bursa ile Galatasaray. Ev sahibi tribünler tıklım tıklım dolmuş, deplasman tribünde ise 4 yada 5 sarı kırmızılı taraftar vardı, sebebi de asgari ücretin o yıllarda 864 lira olduğu ekonomik iklimde Galatasaray taraftarına reva görülen bilet fiyatı:800 liraydı. Arkasında taraftarı olmayan Galatasaraylı topçular maça fena da başlamamış ama kronik hale gelen "defans hataları" ile peşi sıra iki gol yeyip, mağlup duruma düşmüştü. İlk maç da Sami Yen'de 2-2 bitince ligde şampiyonluk yarışında gerilerde kalmış Galatasaray'ın tek hedefi olan kupada final yapmak için en az iki gol atması gerekiyordu. Olur muydu, olmaz mıydı derken, Bursalılar final düşü kurar, sarı-kırmızılı taraftarlar Mancini'ye söverken, Sneijder diye bir adam çıkıyor ve hakem ilk yarıyı bitiren düdüğü çalmadan skorbordu değiştiriyor, Galatasaray'ın genlerinde kolayca pes etmenin olmadığını hatırlatıyordu dosta düşmana...
Soyunma odasından da sanki Fatih Terim oradaymışçasına çıkan sarı kırmızılılar, önce Selçuk'un penaltıdan attığı golle beraberliği yakalıyor, ardından Burak Yılmaz'la öne geçiyordu. Hal böyle olunca da ev sahibi takım "şoka giriyor", Galatasaray Burak ve Melo'nun atacağı gollerle maçı 5-2 kazanıp final biletini alıyordu. Final mi, onu da yine Sneijder'in golü ile kazanıyordu Galatasaray...
Dün gece Bursa'da maça iyi başlayıp, ardından yediği iki acemice golle yenik duruma düşen Galatasaray'ı seyrederken, uzatma dakikalarında Mariano'nun ortasında Luyindama'nın kafayla yaptığı asistte N'Diaye'nin kafa vuruşu ağlarla kucaklaşırken, birden yukarıda yazdığım maçı hatırlayıverdim... Başakşehir deplasmanda puan kaybetmiş, şampiyonluk rüyasının devamı için mutlaka kazanılması gereken bu maçı neden çevirmeyelim ki? Hele hele geri dönüşlerin ustası olan Fatih Terim soyunma odasında varken, inancım kat be kat arttı...
Beklediğimiz gibi de oldu, Galatasaraylı futbolcular büyük bir inançla çıktılar ikinci 45 dakikaya ve rakibin de dakikalar ilerledikçe fiziksel olarak oyundan düşmesiyle Belhanda'nın liderliğinde oyun hakimiyetini ele alıp, önce Belhanda'nın düşürülmesi ile kazanılan penaltıda Diagne ile beraberliği yakaladılar, sonrasında da Feghouli'nin jeneriklik golü ile öne geçtiler. Bazı futbolcular bazı statları sever, ya da bazı statlar bazı futbolculara uğurlu gelir, mesela Sneijder Kayseri Kadir Has'tan boş dönmezdi, Sofiane Feghouli de Bursa Büyükşehir Belediye Stadyumunda "klas" goller atıyor, geçen sene de ayak içi plaseyle ceza sahası dışından avlamıştı Harun'u...
Maçın birden 2-0'dan 3-2 olması, küme düşme korkusu yaşayan Bursaspor'lu futbolcuları "psikolojik" olarak da oyundan düşürünce, Galatasaray'ın 2014 Nisan'ındaki maça benzer bir skorla sahadan ayrılması "işten bile değildi" ama Feghouli'ye yaptığı asist dışında sahada gezen, sürekli top ezen Onyekuru çaprazda kaleci Okan ile karşı karşıya kaldığı pozisyonda topu Diagne'nin önüne yuvarlamak yerine kaleye vurmayı seçti. "Kasımpaşa'da o kadar gol atan Diagne, bizde niye atamıyor, Kasımpaşa bizi kazıkladı mı?" diye hayıflanan taraftara cevap bu anlattığım pozisyon. Orada Trezeguet olsun, Eduok olsun, gözleri sürekli Diagne'deydi ve golcülerini topla buluşturmak istiyorlardı, bizim sol açığımızın "kafası karışık"... Yazmadan geçmeyelim, Galatasaray'ın galibiyet golünde Diagne'nin yeşil-beyazlı iki savunmacıyı üzerine çekip, Feghouli'ye boş alan yaratması dikkatlerden kaçmasın...
İlk devre Aytaç'ın penaltı noktası üzerinden vurduğu topu Muslera'nın kornere çelmesine kadar özellikle sol kanattan Emre Taşdemir'in enerjisi ile pozisyonlar bulan Galatasaray, Emre'nin yine hücuma gittiği ve ev sahibinin kazandığı bir taç aşında Yusuf'un getirdiği topta Sakho'nun attığı golden sonra "bocalama" dönemine girdi. "Yine mi deplasmanda puan kaybedeceğiz?" sorusu pek çok futbolcunun kafasını sinsi sinsi kurcalamaya başlamıştır eminim. Bırakalım beraberlik golünü, rakip kaleciyi tehdit eden pozisyonları bulamamak, üstelik bir de Saviet'ten haftanın golüne aday olabilecek bir gol yemek, tüm dengeleri bozar... Futbolcu olmak kolay derler bir de, rakibinin bir kaç saat önce puan kaybettiği ve herkesin senin kazanmanı beklediği bir maçta daha ilk devre iki farkla geriye düşmenin baskısını kaç kişi kaldırabilir? Kaç kişi Mariano gibi o dakikalarda adrese teslim orta yapıp, gol asistin "asistini" yapar?
Abdullah Avcı bir kaç hafta evvel "Galatasaray'ın kimyasını bozduk" şeklinde bir açıklama yapmıştı, sahada "öyle böyle" kazanırken, saha dışından da polemik yaratıp Galatasaray'ı "yıpratmak" amacıyla bir söylemde bulunmuştu. Evet, şampiyonluk yarışında haftalar tükenip, Mayıs'a yaklaştıkça "psikolojik harp" da devreye girer de, Galatasaray'ın "son düzlükte" iyi koştuğunu cümle alem biliyor. "Galatasaray bitti demeden bitmez" sözü boşa söylenmemiştir. Bursa gibi taraftarıyla bir olup, rakiplere sahayı dar eden bir takıma karşı deplasmanda 2-0dan dönmek, Galatasaraylı futbolcular için büyük moral olurken, İstanbul dönüşü maçı akıllı telefonları ve tabletlerinden seyreden ve "bir puanla döndükleri deplasmandan puan farkını dokuza çıkarmak hayalleri kuran" Başakşehirli topçulara büyük yıkım olmuştur. Abdullah Avcı milli arada "kağıt, kalem, sayı, istatistik" işlerinin yanında bolca vaktini topçuların "yüreklerindeki korkuyu" silmeye ayıracaktık, ama o iş zor... O vesvese insanın içine bir kez girdi mi, tahta kurdu gibi oyar bünyeyi...
Son üç söz: Önce Bursaspor taraftarının maç boyunca Emre Taşdemir'e olan tepkisini anlayamadım. Samet Aybaba çocuğu istememiş, çocuğun sözleşmesi fesh edilmişti. Galatasaray da boşta olan ve Fatih Terim'in potansiyeline inandığı bu oyuncuyu transfer etti. Hatta hocanın da maç sonu dediği gibi "bu transferden sonra çok papara yedi" Terim kendi taraftarından da. Ama Emre çalıştı ve formayı kaptı, daha da iyisini yapacak... Yeşil-beyazlı taraftarlar ne bekliyordu Emre'den, sözleşmesi feshedildiğinde gencecik yaşta futbolu bırakmasını mı? Eğer ıslıklanacak birileri varsa topçusundaki potansiyeli göremeyen Samet Aybaba ya da "Emre Taşdemir'in sık sık sakatlanmasının dermanını bulamayan" Bursaspor sağlık ve fizik ekibi olmalıdır...
Ve Muslera... Maçlardan sonra futbolcuların verdiği röportajlarda kullandığı sözcüklerden ziyade onların jest ve mimikleri maçın nasıl geçtiği, futbolcunun güne ve geleceğe bakışını daha iyi açıklar. Dün gece Muslera, tercüman Mert Çetin'le çıktığı röportajda uzun uzun konuştu, muhabirin sorduğu sorulara cevap verdi de ben Mert'in çevirisine gerek duymadan Uruguaylının bu seneki şampiyonluğa ne kadar konsantre olduğunu, bir kez daha kupa kaldırmaya ne kadar istekli olduğunu anladım. Son haftalardaki formu da buna işaret ediyor zaten. Umuyorum ki diğer arkadaşları da böyle konsantre çıkar maçlara ve yine Fatih Terim'in maç sonu "Herkes Galatasaray'ın önündeki tüm maçları kazandığında neler olacağını biliyor" dediği gibi, mutlu sona ulaşır Galatasaray...
Hakemle de bitirelim. Maçtan sonra Bursaspor resmi twitter hesabından karşılaşmayı yöneten Suat Arslanboğa'yı suçlayan bir paylaşımda bulundu. Bunların yerine keşke taraftarının yaptığı sopalı pankartları, Fatih Terim'in maçtan önce Çanakkale savunmasına atıfta bulunmak için hemişre kıyafetiyle sahaya çıkan minik kızı mutlu etmesi ve sonrasında Bursaspor kulübesindeki kadın yöneticiye başarı dilemesini vurgulasalardı, zira hakemler konusuna girmek komik oluyor, hele Galatasaray'ın kollandığı iması yaratmak, feci komik. Emre Taşdemir'in eline çarpan top vücudundan sekiyor ki bu sene Başakşehir'in Kayseri'de kazandığı penaltı dışından bu tip pozisyonlarda hiç penaltı verilmedi. Oysa Suat Arslanboğa ve VAR'daki Cüneyt Çakır ilk devre Belhanda'nın ceza sahasında düşürülmesine "kıllarını kıpırdatmazken", Bursaspor'un ilk golü öncesi Emre'ye yapılan faul da güme gitti. Seyirci baskısından etkilenen hakemin de ilk gördüğü Galatasaraylı futbolcuya çıkardığı sarı kartları da eklersek, "totalde" kim hakemden şikayetçi olmalı acaba?
STAT: Bursa Büyükşehir Belediye Stadyumu
HAKEMLER: Suat Arslanboğa, Serkan Ok, İsmail Şencan, Serkan Tokat
VAR HAKEMLERİ: Cüneyt Çakır, Abdulkadir Bitigen
BURSASPOR: Okan, Shehu, Ertuğrul, Chedjou, Umut, Badji (Umuy 78’), Aytaç, Saivet, Onur (Allano 38’), Yusuf (Kubilay 85’), Sakho
GALATASARAY: Muslera, Mariano, Luyindama, Marcao, Emre Taşdemir (Linnes 73’), Donk, Belhanda, Ndiaye, Feghouli, Onyekuru (Sinan 89’), Diagne (Selçuk 78’)
GOLLER: Sakho (15’), Saivet (42’), Ndiaye (45+2’), Diagne (56’), Feghouli (63’)
SARI KARTLAR: Allano (38’) Luyindama (44’), Ndiaye (46’), Marcao (51’), Belhanda (56’), Emre Taşdemir (59’), Chedjou (72’), Onyekuru (83’)
13 Mart 2019 Çarşamba
Schalke 04'un Twitter Hesabı
Geçen gece Schalke 04, İngiltere'de Manchester City karşısında tarihi bir mağlubiyet yaşarken, Alman kulübünün İngilizce yayın yapan twitter hesabı da atmış olduğu tweetlerle kendinden söz ettirdi.
Maçın başında eski topçuları Leroy Sane'yi etiketleyip "Seninle tekrar görüşmek güzel Leroy ama n'olur bizim kalemizden uzak dur" diyen mavi-beyazlı hesabın admini, Aguerro'nun penaltı golünden sonra "Bu geri dönüş olmayacak" diyerek yelkenleri erkenden suya indiriverdi de Arjantinli golcü farkı ikiye çıkarınca iyice karalar bağladı Almanlar. Maç öncesi "kalemizden uzak dur" dedikleri Sane üçüncü golü atınca "Yapma be Sane" demekle yetindiler. Devre üç farklı sona erince, Almanların attığı tweet: "İkinci devre sadece 04 gol gerekli" şeklinde oldu...
Maçta dakikalar ilerledikçe, Gary Lineeker'in Theresa May'ın Brexit sonrası seçim bozgununa atıfta bulunarak atmış olduğu tweeti alıntılayıp, "Leroy Sane karşısında Theresa May'ı görmek isteriz" yazan admin, dördüncü golden sonra "Bu gece bu adamı durduran olmayacak" diye yazıverdi. Goller peşi sıra gelince, Almanlar sadece "Lütfen..." yazmakla yetindiler. Dakika 84'te ev sahibinin 7. golü gelince Schalke 04 hesabını okuyanlar "Bunun kötü bir düş olduğunu söyleyin" mesajını gülerek okudular...
Ve maç felaketle sona erince, resmi hesap bu kötü sonuç için özür dileyip, İngiltere'ye deplasman yapan taraftara şükranlarını iletti...
Galatasaray:5-0:Antalyaspor
İştir, okuldur, yolculuktur, doğum günü kutlamadır derken son haftalarda elimize ajandamızı alıp, Galatasaray maçlarını "adam akıllı" seyredemedik, umarım bu hafta sonu oynanacak Bursa maçına herhangi bir engel çıkmaz... Şampiyonluktaki en yakın rakip Başakşehir'in kendi sahasında mahkum bir oyun oynamasına rağmen hakem desteği ve Fenerbahçeli topçuların yaptığı kişisel hataların yardımı ile kazandığı maçtan sonra puan farkı 11e çıkınca, Galatasaray için Ali Sami Yen'deki Antalya maçı oldukça kritik hale gelmişti.
Fatih Terim de iç sahada oynayacak olmanın ve takımının kendi seyircisi önünde coşkulu oynadığının bilinciyle N'Diaye'yi savunmacı orta saha olarak görevlendirip, ileri uçtaki Feghouli, Onyekuru ve Diagne'ye destek olarak Belhanda ve Emre Akbaba ile başlamıştı maça. Beklenildiği gibi de başladı oyun, Galatasaray Akdeniz ekibinin kalesinde peşi sıra pozisyonlar buldu ve aradığı gol Diagne'nin pasında Feghouli'nin vuruşunda savunmaya çarparak geldi. Daha 20. dakika dolmadan Galatasaray'ın "kapıyı açan" golü bulması, farkın da açılacağı beklentisi yarattı tribündeki taraftarlarda ama ilginçtir pozisyonları bulan Antalyalılar olurken, maçın adamı da kalesini gollere kapatan Muslera oldu.
Evet, bir kaç hafta evvele kadar "sosyal medya ergenleri" tarafından lince uğrayan, "Muslera kulübeye otursun, kaleye İsmail geçsin" diye yazılıp çizilen Fernando Muslera, karşılaşmanın ilk devresinin son 20 dakikası ile ikinci yarının başlarında çıkardığı toplarla, arkadaşlarına moral verirken, rakipte de "bu işi beceremeyeceğiz" havası yarattı. Uruguaylı eldiven pozisyon üstüne pozisyon çıkarınca, Galatasaray taraftarı da coştu, sahadaki topçular da coştu ve goller peşi sıra geldi, fark açıldı... Muslera demişken, Cihad Arslan'ın Uruguaylı için "haksız rekabet" yakıştırmasından sonra ASpor'da Ender Bilgin'in "Muslera maç kazandıran değil, şampiyonluk kazandıran kaleci" yakıştırması pek hoşuma gitti...
Antalya maçı öncesi kadrolar açıklandığında herkes Diagne'nin gol atmasını diliyordu ama golcü futbolcu bir türlü şeytanın bacağını kıramıyordu. Biz golleri Diagne'den beklerken, Onyekuru atıyor, N'Diaye atıyor ama skorbordda Diagne adı yazmıyordu. Aslında, Senegalli topçu belki topu filelere yollayan ayak olmuyor ama rakip stoperleri kendi üzerine çekerek özellikle Onyekuru'ya ceza sahası içinde boş pozisyonlar yaratıyordu. Takım arkadaşları da Diagne'nin gol atmasını bizim kadar istiyordu ki Belhanda'nın Antalya ceza sahası içine taşıdığı topta herkes onun vurup gol atmasını bekledi, gol de oldu lakin pozisyon ofsayttı. "Bu gece de atamayacak galiba" diye dudak bükenlere inat, futbolun ilahları Diagne'den yanaydılar ve maçın son düdüğünün çalmasından saniyeler öncesinde Belhanda'nın ceza sahası dışından çektiği şutta kaleciden dönen topu kafayla Diagne filelere yolladı ve "şeytanın bacağını" kırdı...
Maçtan sonra ise sosyal medyada saha içinden çok saha dışı konuşuluyordu. Maçın ikinci devresinde Doğu Üst 417 nolu tribünün birden sazı eline alıp, eski Sami Yen kapalısı gibi coşkulu tezahüratlar yapması herkesin hoşuna gitmiş lakin "tribünbilmezler" bu coşkuyu ultrAslan'a karşı kullanmaya kalkmaları tam anlamıyla "trajikomik" olmuş. Orada bulunan renktaşlar da, kale arkasında ultrAslan tayfa ile birlikte bağıran taraftarlar da Galatasaray tribününü çok iyi bilen, yıllarca birlikte deplasman yapan, omuz omuza takımın peşinden koşan arkadaşlar. Galatasaray'ın belki de tarihinin en kritik şampiyonluğunu kazanmaya çalıştığı bu günlerde tribünleri bölmeye çalışmak nafile uğraş... Bir maçta Kuzey tribün bağırır, öte maçta takımın uyuduğu anda Güney "gök gürültüsü"gibi bir tezahüratla sahayı inletir, diğerinde 417 coşturur etrafı... Niyet Galatasaray'ın iyiliği olunca, kim bağırmış, kim başlatmış, kim coşturmuş, pek bir önemi yok...
STAT: Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Stadyumu
HAKEMLER: Arda Kardeşler, Mustafa Emre Eyisoy, Kemal Yılmaz, Bahattin Şimşek
VAR HAKEMLERİ: Serkan Çınar, Serkan Tokat
GALATASARAY: Muslera, Mariano, Luyindama, Marcao, Emre Taşdemir (Linnes 75’), N’diaye (Mitroglou 80’), Belhanda, Emre Akbaba (Donk 46’), Feghouli, Onyekuru, Diagne
ANTALYASPOR: Boffin, Diego, Charles (Serdar 73’), Fredy, Doğukan (Drole 62’), Chico (82’ Cissokho), Celustka, Doukara, Hakan, Amilton, Bahadır
GOLLER: Feghouli (17’), Onyekuru (65’, 78’), N’diaye (68’), Diagne (90')
SARI KARTLAR: Charles (32’), (N’diaye 40’), Luyindama (50’)
7 Mart 2019 Perşembe
Taksici Manchester United Taraftarını Bıçakladı
Şampiyonlar Ligi son 16 turununun rövanş maçında Paris'te Paris Saint Germain'i 3-1 yenip sürpriz bir şekilde tur atlayan Manchester United'ın sevincini Fransız emniyetinden gelen haber "boğazında bıraktı". Karşılaşmanın bitiş düdüğü ile birlikte Parc des Princes stadından tezahuratlarla ayrılan İngiliz taraftarlardan bir grup, taksi tutup otellerine giderken, araç içinde de bestelere devam edince, taksi sürücüsü aralarında bir kadının da olduğu gruba dönüp, bu "şamataya" bir son vermelerini ister. Manchester United'li grup uyarıya aldırış etmeden "bağrış çağrışa" devam edince taksici kenarda aracı durdurup, kılıca benzer bir bıçak ile İngilizleri tehdit eder. Bu esnada gruptan bir taraftarın üzerine gelmesi sonrası Fransız sürücü bıçağını üzerine gelen taraftarın göğsüne saplayıp, olay yerinden uzaklaşır. Etraftan geçen araç sürücülerinin yardımı ile hastaneye kaldırılan İngiliz taraftar, ameliyata alınıp yoğun bakımda yaşam mücadelesi verirken, Fransız polisi olaya karışan taksiciyi yakalamış, lakin "kılıç"tan haber yokmuş...
Forvet Almamanız Utanç Verici
Real Madrid'in Hollanda'da 2-1 kazandığı maçın rövanşında kendi taraftarı önünde Ajax'tan 4-1 gibi tarihi bir yenilgi alıp, Şampiyonlar Ligine veda etmesi sonrası "İspanya Krallığında" bazı kellelerin uçacağını tahmin etmiştik ki, maç sonu kulüp başkanı Florentino Perez ile takımın kaptanı Sergio Ramos arasındaki hararetli bir tartışmanın yaşandığı ortaya çıktı. Maçın son düdüğü ile birlikte soyunma odasına inen kulüp başkanı, söz konusu ağır mağlubiyetten dolayı topçuları suçlayıp, "Utanç verici bir oyun çıkardıklarını" belirtirken, kart cezalısı olduğu için rövanşta yer alamayan Ramos, başkana dönüp "Sizce her şey futbolcuların suçu mu? Yaz döneminde takıma forvet almayanların hiç mi suçu yok? Esas utanç verici olan ne biliyor musunuz? Sizin transferde yapmış olduğunuz plansızlık" diye karşı çıkmış. Beklemediği bu tepki karşısında başkan Perez, savunma oyuncusunu "takımdan kovmakla" tehdit ederken, Sergio Ramos'un "Bu forma, bu arma ve hatta sizin için her şeyimi feda ettim, yeri geldi ağzım burnum dağıldı Real Madrid için ama gönderileceksem de sorun değil. paramı verin, hemen şimdi gideyim" dediği yazılıyor İspanyol medyasında... Sergio Ramos'un Real Madrid ile Haziran 2020'ye kadar sözleşmesi bulunuyor...
6 Mart 2019 Çarşamba
Erzurumspor:1-1:Galatasaray
Yıllardır gece maçı oynanmayan ve önümüzdeki haftalar yine gece maç yapılmayacak olan Erzurum'da Galatasaray'ın -10 derecelerde bir soğun olacağı ve futbolcu sağlığını etkileyeceği için maçı erkene alma isteğine karşı çıkıp, saat 19'da buz gibi havada oynanan maç, Galatasaraylılar dışında "herkesin" istediği gibi sarı-kırmızılıların puan kaybı ile sonuçlandı...
Maç esnasında yolda olduğumdan dolayı TRT Radyo 1'den maçı dinlemiş, bir bakıma da nostalji yapmış oldum. Aslında eskiden maçlar aynı saatte oynar, radyodan "Şimdi mikrofonlarımız Erzurum'da" anonsunu duyduğumuzda "Acaba gol mu var?" diye kalbimiz daha bir heyecanla çarpardı. Pazar gecesi radyoda sadece Erzurumspor-Galatasaray maçı anlatılıyordu ve spiker soğuk havayı vurgulamak için Cüneyt Çakır'ın taytla maçta yer aldığını belirtiyordu. Hava belli ki soğuktu, zemin sertti ki iki takım da top yapamıyor, orta sahada bir mücadele olurken, ev sahibinin ani bir atağında spikerin sesi yükseldi, "Rashad Muhammed" dedi, "Rashad Muhammed gidiyor" dedi, "Rashad Muhammed vurdu" dedi ve arka fonda ev sahibi taraftarının uğultusunu duyunca, golü kalemizde gördüğümüz anlaşıldı. Gayri ihtiyarı hızımı azaltmışım ki, arkadan gelen araçların korna sesleri ve selektor yapmaları ile kendime geldim. "Olsun, dönerdi maç" diye bir umut dinlemeye devam ederken radyoyu, tünellere giriyorum, radyo çekmiyor, "cızırtı" oluyor ve ve her dönüşte "Acaba attık mı?" diye umutlanırken, ilk devre Feghouli'nin "ikinci direk" yanından geçen şutu dışında pek bir pozisyona şahit olmadı kulaklarım. Bir de aklımda kalan Selçuk'un, attığı bir topa koşmayan sağ bek oynayan Semih Kaya'yı azarlaması...
İkinci yarıya Linnes'le başlayınca Fatih Terim, Galatasaray'ın rakip yarı sahada daha fazla atağını anlatıyordu radyodaki spiker... Spiker ses tonununu yükseltip, heyecanı arttırdıkça, ben de gaza daha hızlı basar oluyordum, gösterge sürekli yukarılara çıkıyordu ve Akhisar maçının kahramanı Mitroglou'nun pasında Belhanda'nın ceza sahası dışından vuruşunda "Top ağlarda" sesi gelince yol yorgunluğu, üç puan beklentisiyle bitiverdi.
Sonraki dakikalarda kilometreler ilerleyip İstanbul'a yaklaştıkça, Galatasaray'ın atakları da sıklaşıyor ama ya Egemen, ya Sehiç, ya Lokam bir şekilde topun filelerle buluşmasını engelliyordu. Muslera'nın adı pek duyulmadığına göre, maç hep rakip yarı alanda oynanıyordu ama o top kaleye girmiyordu. Emre Akbaba'nın oyuna girmesiyle ataklar ve şutların daha sıklaştığını anlattı spiker de, üç puanı getirecek gol gelmeyince, Erzurum'da iki puan bırakıyordu Galatasaray...
STAT: Erzurum Kazım Karabekir Stadyumu
HAKEMLER: Cüneyt Çakır, Bahattin Duran, Tarık Ongun, Özgüç Türkal
VAR HAKEMLERİ: Mete Kalkavan, Arda Kardeşler
BB ERZURUMSPOR: Sehic, Serkan, Lokman, Egemen (Kone 85’), Leo, Scuk, İbrahim, Obertan, Emrah (Taylan 59’), Eduok (Tshabalala 90’), Rashad.
GALATASARAY: Muslera, Emre Taşdemir, Marcao, Luyindama, Semih (Linnes 46’), Belhanda, Ndiaye, Selçuk (Diagne 69’), Onyekuru, Feghouli, Mitroglou (Emre Akbaba 76’)
GOLLER: Rashad (18’), Belhanda (52’)
SARI KART: Emre Taşdemir (74’)
5 Mart 2019 Salı
Başın Sağ Olsun Ankaragücü
Kara haber tez yayılır ya, deplasman otobüsünün kaza yaptığı, iki "tribün şehidinin" olduğu haberleri de çabuk duyuldu... "Futbol sana ne veriyor?" sorusunu ukalaca soranlara verdiğimiz cevapta dediğimiz gibi "Dostlar veriyor, dostlar", dünün "düşmanları" dostluk duygusuyla koştular Ankara'ya daha önce ne adını duydukları ne de yüzünü gördükleri "arma sevdalılarına" son görevlerini yapmak için... Sakaryalısı Kocaelilisi, Bursalısı Karşıyakalısı, Ankaragüçlüsü Beşiktaşlısı, Galatasaraylısı Fenerlisi kol kolaydı Eren ve Mert'i sonsuzluğa uğurlarken...
Gecekondu tribün lideri Ali İmdat da bu "tribün dayanışmasına" kayıtsız kalmadı ve Ankaragücü tribün grupları olarak diğer bütün taraftar gruplarıyla geçmişten gelen husumeti bitirdiklerini ve bundan sonra herkesle dost olduklarını beyan etti...
Cennete uçan iki melek, bu dünyadan göç ederken, kalpleri gibi dostluk içinde tertemiz tribünler de bırakıp gittiler geride...
Mekanları cennet olsun... Bu dünyadaki son yolculuklarında değişik takımların atkılarıyla uğurlandıkları gibi, gittikleri yerde onları karşılayacak yine her türlü renge ait atkılar takan tribün şehitleri olacaktır...
Başın sağ olsun Ankaragücü..
Başımız sağ olsun tribün camiası...
Hatayspor:4-2:Galatasaray
Hafta içi maçı, bir de karşılaşmanın başlama saati iş vaktine gelince maçı izleme şansımız olmadı pek doğal ki... Yine de ara ara "kaçamak" yapıp, zamanın veli-nimedi "akıllı telefonlar" sayesinde maça göz atma şansımız oldu... Eve geldiğimde maçın tekrarını izleyip, bloga bir şeyler karalamak niyetindeydim lakin Hatayspor'un dördüncü golünü twitterda görünce, nasıl bir "oyun!" oynandığını anlamak hiç de zor olmadı... Galatasaray'ın Emre Taşdemir'in getirdiği topta Muğdat ile öne geçtiğini görmüştüm de, Emre Akbaba'nın farkı açan golünü seyretme şansım olmadı. 2-0'dan maçı 4-2'ye getirmek oldukça zordur da, Başakşehir maçlarına verilmeyen Yaşar Kemal Uğurlu'nun Galatasaray aleyhine iki penaltı düdüğü çalması ve auta çıkan topu VAR hakemleri Ali Şansalan ve Bahattin Şimşek ile birlikte gol olarak geçerli sayması Hatayspor'u tur için ümitlendirdi de Galatasaray'ı kupadan elemeye yetmedi... Hal böyle olunca, maç yazmak yerine, yukarıdaki fotoğrafı koymak yetti de arttı bile...
STAT: Antakya Atatürk Stadyumu
HAKEMLER: Yaşar Kemal Uğurlu, Serkan Çimen, Önder Yılmaz, Atilla Karaoğlan
VAR HAKEMLERİ: Ali Şansalan, Bahattin Şimşek
HATAYSPOR: Ömer, Mehmet, Soner, Sadi, Yasin, Kubilay (Nimaga 61’), Hamidou (Diallo 46’), Selim, Gökhan, Korkishko (Caner 46’), Mirkan
GALATASARAY: İsmail, Mariano, Ahmet, Semih, Emre Taşdemir (Ömer 64’), Selçuk, Donk, Emre Akbaba, Yunus (Gökay 83’), Muğdat (Onyekuru 76’), Sinan
GOLLER: Muğdat (21’), Emre Akbaba (53’), Gökhan (59’, 70’), Mirkan (79’), İsmail KK (87’)
SARI KARTLAR: Yasin (32’), Semih (70’), Mehmet (73’), Emre Akbaba (84’), Soner (89’)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)