Ortega'nın blogunda gördüm yazıyı ve bir solukta okuyup bitirdim, sonra da hareketsizce monitöre baka kaldım... yazı gerçek mi kurgu mu bilemiyorum lakin 55 tl'lik bilet fiyatları karşısında bir çok babanın yaşadıklarını özetler nitelikte... Futbol gittikçe zengin oyun haline gelmekte ve bunun karşında kimse duramamakta, karşı çıkanların da "transfer yaptık, para lazım" biberonu ağızlarını hemen tıkılmaktadır... Bu endüstrieyl futbolun rengi yok, bugün Fenerbahçe'ye 55 yarın bize 65 tl olur fiyatlar, "ne yapalım Elano'yu, Keita'yı izlemenin bedeli bu" denir karşı çıktığımızda, ülkedeki asgeri ücreti bilmeyen yönetici tabakası tarafından... Sözü fazla uzatmadan bahsettiğim yazıyla baş başa bırakayım sizi:
Gün geçtikçe ağırlığından kaybediyordu.Cüzdanındaki bu hafiflikten hiç hoşlanmıyordu.Ama yapacak bir şeyi yoktu.Ayın başında aldığı düşük maaş 10 gün dayanabiliyor,daha sonra ise hafiflemek için diğer etmenlerin girişimlerini bekliyordu. Oğluna sözü vardı."Seni Kadıköydeki ilk lig maçına götüreceğim" lafını unutmak istiyordu.Ancak günler birer birer takvimde yok olurken oğlu bunu hep hatırlatıyordu.Canı sıkılıyordu artık.Verdiği çoğu sözü tutmazdı.Ama söz konusu oğlu olunca sınırları zorlamaya çalışırdı.Bu sefer işi çok zordu. Maç günü gelmişti.Sabah 8de uyandı.3 saatlik düşünceli uykusundan uyanması çok sancılıydı.Cüzdanını masadan aldı.Düne nazaran daha hafifti.İçine baktı.200 Lirası kalmıştı.Biraz ağırlık olsun diye 20 tane 10 Liralık banknotu birbirine kenetlemişti.En azından bu şekilde kendini anlık bir mutluluğa sürüklüyordu.Düşündü.110 Lira demek o yirmi tane banknotun yarısından bir fazlasının bir anda gitmesi demekti.Ay sonuna kadar 90 Lira ile idare edebilir miydi,bilmiyordu.Bunu ödenmemiş faturalara,boş buzdolabına,oğlunun eski ayakkabısına sormak istedi.Gerek duymadı.Alacağı cevap belliydi. Bilet almaya gidemedi.Sadece oğlu evden çıkmış olduğuna inansın diye pijamalarını çıkartıp günlük kıyafetlerini giydi.Salonda otururken oğlu geldi."Biletleri aldın mı baba?" sorusuna emin bir şekilde "evet" yanıtını verdi.Kahvaltılarını ettiler.Evde biraz zaman geçirdikten sonra çıktılar.
Evleri stada yakın bir yerdeydi.Yürüyerek stada giderken oğluna baktı.Gözlerindeki bu parıltıyı hiç farketmemişti.Belki de bunu ilk kez görüyordu.Emin değildi.Stada doğru attıkları her adım onun yüzüne bir damla ter olarak yansırken çocuğun gözüne bir parıltı olarak ekleniyordu."Baba,Fener'e ne kadar kaldı?" diye sordu çocuk."çok az" dedi.Bir mucize istiyordu.Oğlunun,vazgeçtim lafıydı onu o anda hayata bağlayabilecek şey. Maça 10 dakika kalmıştı.Stadın önüne geldiklerinde durdular.çocuk heyecanla babasına döndü.Babasının çıkaracağı o 110 Liralık 2 tane bileti görmek istiyordu.Babası kıpırdayamadı.Oğlunun gözlerindeki parıltı kendisine geçmişti.Ama bu parıltı farklıydı.Nemin gerçekleştirdiği parıltıydı bu.Bir şey diyemedi.Anlamıştı oğlu durumu.Sesini çıkartamadı.1 saat kadar oyalandılar Kadıköy'de.Ağızlarından tek bir kelime çıkmadan yürüdüler bilinçsizce.Oğluna verdiği sözü tutamamıştı.Konuşmaya hakkı yoktu kendince. Evlerine yaklaştıkları anda staddan gol sesi geldi.Bu ses onun kulağına bu düzensizliğin haykırışı olarak geliyordu.Oğluna bakmaya cesareti yoktu.Onun olduğu taraftan bir burun çekme sesi geliyordu sadece."Fener'i ilk ne zaman göreceğim baba?" dedi ufak çocuk.Düzensizliğin haykırışı rol değiştirip bir bıçak olmuştu.Göğsünde bunu hissetmesi hiç de zor değildi.Cevap verebilir miydi,bilmiyordu.Bunu ödenmemiş faturalara,boş buzdolabına,oğlunun eski ayakkabısına sormak istedi.Gerek duymadı.Alacağı cevap belliydi.
yazan: Group CK'dan Arda nam-ı diğer northside
1 yorum:
Bunları iyi oku genç kardeşim,baştan söyleyim biraz sert olucak,yayınlarsın yayınlamazsın sana kalmış açıkcası umurumda değil.
1998/1999 yıllarında GS Tribünlerinde endüstriyel futbola karşı sesler yükselmeye başlamıştı ama maalesef bu insanların sesleri ileriki yıllarda susturuldu.Tribünden kovuldular,dövüldüler,küstürüldüler.O insanlar bu günlerin geleceğini çoktan görmüşlerdi ama kimse kulak vermedi.Şimdi kalkıp timsah göz yaşları dökerek komik oluyorsunuz,bana göre göre hiç biriniz samimi değilsiniz.Hakem iki yanlış düdük çalsın millet sokakalara dökülür ama öğrenciler okul ücretlerine yapılan zamları protesto ettiklerinde yeri burası değil diyerek etrafta posta koyan, tribüncü fenomenler dolaşıyor.
Darılma ama bir yandan forma renklerinin değişimine hoş gözle bakıp sonra böyle yazıları buraya kopyalamak biraz liboşluk olmuyormu? Ultra mentalitesi kafalarda sınırlı kalmamalı,internete gördüğünüz ve seninde eklediğin resimlere hayranlık göstermek yeterli değil,hep bir ağızdan haykırmalıyız sokaklara dökülmeliyiz,tribünlerde her hafta tavrımızı açıkca ortaya koymalıyız.Belki şimdilik sistemi değiştiremeyeceğiz ama bu düzene boyun eğip yaşamaktansa savaşarak ayakta ölmeye razıyım.....
Yorum Gönder