skip to main |
skip to sidebar
- Yeni sezona "merhaba" derken, daha Digitürk'e abone olamamamızdan dolayı maçı yine dışarda seyretmek durumunda kaldım lakin eskiye nazaran temiz bir havanın kapladığı kafede. "Dumansız hava sahası" projesi belki tiryakileri ve mekan sahiplerinin acayıp derecede kızdırmıştır ama özünde yararlı bir uygulama...
- "Saat 19.30'da ve Gaziantep'te sıcaklığın 35 derecenin üzerinde olduğu bir zamanda maç neden oynanır?" diye soranlara verilebilecek tek cevap "Endüstriyel futbol bunu emrediyor". Bütün takımlar maçlarını saat 21.00da oynarken, bir tek Galatasaray 19.30 da oynadı, ardından da fenerbahçe 21.45'te... Lig TV mi yönetiyor memleket futbolunu, Türkiye Futbol federasyonu mu? "Parayı veren düdüğü çalara" sözünü hatırlarsak pek tabii ki Lig TV cevabı daha mantıklı...
- Yavaş yavaş maça geçersek, maç öncesi kale ağlarının yırtık olmasına bulunan çare tam Türk usulu bir pratiklik örneği... Ağlar, kale direklerinin arkasında bulunan kancalara sabitlenir ve çekildiğinde gergin bir hal alırlar. G.Antep'teki arkadaş ise arkada o filenin takılması için kanca olmasına rağmen, bulduğu bir iple direğe kör düğüm bağlayıverdi... Buna mı takıldın şimdi demeyin, hem estetik açıdan çirkin durdu, hem de direğe gelecek bir topun yönü değişebilirdi...
- Maça kalede Franco; savunmada Sabri, Servet, Gökhan, Hakan; ortada Mustafa, Ayhan, Arda; ilerde de Aydın, Keita Baros dizilişiyle çıkan Galatasaray, rakibi daha ne sıcak havaya alışmadan golleri peşi sıra buluşturuverdi Mahmut'un koruduğu kaleyle... Gollerin erken gelmesi sevindiriciydi lakin ikisinin de "çalışılmış" ürünler olması daha da mutluluk vericiydi. Geçen sezonun "kabus" gibi olan son çeyreğini hatırlarsak "şansa" geliyordu Galatasaray'ın golleri, oysa bu sene Rijkaard'ın takıma verdiği derslerin saha içinde yansımalarını görüyoruz. Kaptan Arda'nın attığı golü izlediğimde acaba maç sabahı NTVSpor'da Rıdvan Dilmen Futbol Okulu adlı programı mı izledim dedim içimden. Saat 10 buçuktaki programda Rıdvan çağırmış Tanju Çolak'ı ve eski kral çocuklara gol nasıl atılırı öğretiyordu, özellikle defansı nasıl yanıltabileceğini. Kanattan topu getiren oyuncuyla göz göze gelip, kendini koruyan defans oyuncusunu "yalancı" bir koşuyla terse yollayıp, topla buluşmanın önemini belirten Tanju'nun anlattıklarını dün gece Arda ilk golde kelime kelimesine uyguladı... Futbolu aktif olarak hala oynayan arkadaşlara tavsiye ederim Rıdvan Dilmen Futbol Okulu programını... İkinci gol ise karambol gibi gözükse de yine "alın terinin" ürünü... Tobol maçında buna benzer bir gol atan Mustafa Sarp, bu sefer ayakla ama aynı organizasyonla Galatasaray forması altında ikinci golünü kaydetti. Volkan Yaman da böyle arka arkaya gollerle başlamıştı ama sonra sessiz sedasız eridi, umarım Mustafa'nın kaderi takım arkaşına benzemez... Duran toplarda hala direk kaleye gol bulamasak da, artık yapılan organziasyonlarla gol şansımız artıyor. Servet, Gökhan, Hakan gibi uzunlar defanstan rakip ceza sahasına cıkıp kendilerini marke eden savunmacıları sağ sola çekince arka bölge bom boş kalabiliyor ve orada da ortadan gelen sürpriz oyuncular Barış olsun Mustafa olsun golü kaydedebiliyorlar... Bu planlama içinde adrese top yollayan Arda'yı da unutmamak lazım tabii...
- Ligin en zor deplasmanlarından birinde ve zor fiziksel koşullar altında 2-0'ı bulmuş takım, ister istemez tempoyu yavaşlatınca, ev sahibi de daha cesurca gelmeye başladı Galatasaray kalesine ve yeni transferleri Da Silva'nın uzaktan müthiş golüyle farkı bire indirdiler... Bu golü alkışlarken, Leo Franco'nun bu sene yiyeceği gollerin çoğunluğunun da şekli belli oldu: Aşırma... Arjantinli kaleci sürekli kalesinden ilerde bekliyor, böylece kaleyi daraltmış oluyor ve havadan atılacak toplara boyunun uzunluğunu bir avantaj olarak kullanmak istiyor ama Mallorca'da oynadığı dönem Galatasaray'dan yediği goller ve Atletico Madrid formasıyla filelerden çıkarmak zorunda olduğu topları düşünürsek, ne demek istediğim daha iyi anlaşılır...
- Devre biterken Keita'nın yerde kalması ise Meduna'yı, Foe'yi, Puerta'yı hatırlattı ki, bu sefer şans futbolcunun yanındaydı, Arda'nın, sağlık ekibinin anında yaptığı müdahale ile Keita ayağa kalkabildi... Keita demişken, bir not düşelim, yine "şeytanın avukatlığını" yapacağız ama bildiğimizi söyleyelim: Yaptığı çalımlar, adam geçmesi taraftarı ayağa kaldırıyor ama doğru pas-yanlış pas istatistiğinde ibre negatif yönde... Şimdilik daha takıma ve sisteme alışma dönemleri olması açısından affedilir hareketler bunlar ama Neskeens'in "kara defterine" mutlaka not olarak düşülmüştür...
- İkinci devre iki takım da fiziksel açıdan oyundan düşünce, daha ortada bir mücadele oldu Gaziantep'te... Keita'nın yerine Kewell'in, Baros'un yerine Nonda'nın girmesi takımı canlandırdı gibi oldu ve yine Arda'nın müthiş asistiyle Nonda farkı tekrar iki yaptı... Çocukluğumuzda top oynarken, "pis burun" vurmak kazmalıkla eş değerdi, hep teknik dediğimiz ayak içi plaseler yapmaya çalışırdık Platini misali, dün gece Nonda ayağının ucuyla vurup gol olunca o günlere döndüm birden... Maç böyle bitecek derken Gaziantep'in kazandığı bir penaltı son dakilara heyecan getirdi ama Galatasaray, ilk maçı kazanmasını bildi...
- Maçın adamı Arda hakkında bir kaç saptama etmeden yazıyı bitirmek olmaz... Kaptanlığı aldıktan sonra bu yükün ağır olduğu söylenip duruldu ama genç oyuncu bu işi oldukça başarılı bir şekilde yürütüyor. İkinci eleştiri ise 10 numara pozisyonda başarısız olacağı yönündeydi lakin her maç yaptığı asistler, attığı goller, serbest vuruşlardaki adrese teslim ortalarıyla Hagi'yi anımsatıyor tribündekilere... Üstelik sadece oyunun ofansif yönünü değil, defansif yönde de adam kovalıyor, pres yapıp top kapabiliyor... Elano'nun takıma gelecek olması bakalım Arda'yı nasıl etkileyecek... Arda için maç içinde yaptığım başka bir tespit ise, kafaca da kendini oynayacağı karşılamaya hazırlaması, rakibi analiz etmesi... Gaziantep'in penaltısını kullanmak üzere Tabata topun başına geçtiğinde, Arda kaleci Franco'ya Tabata'nın topa vurmadan önce bir anlık duraklayacağını gösteriyordu (Video koyma şansımız olsaydı da gösterseydim) Profesyonellik denilen olay budur işte... Maç öncesi sadece teknik direktörün verdiği bilgilerle sınırlı kalmayıp, rakibi etüd etmek... "Kadı kızının da kusuru var" derler ya, maç sonu gereksiz gördüğü o kart olmasa, herşey daha güzel sonlanacaktı...
- Rijkaard'ın gollerdeki sevinci ile maç sonu teker teker oyuncuları ve idareci ile antrenörleri soyunma odası kapısı önünde bekleyip tebrik etmesi, Galatasaray adına ilerisi için neden umutla bakmamız gerektiğini gösteriyor...
- Formalara baktığımızda Galatasaray deplasman forması olan beyaz ile şık duruken, ev sahibi de kırmızı üzeri yana siyah şeritli formasıyla asil bir görüntü veriyordu. mahmut2un fıstık yeşili kaleci kazağı, yörenin meşhur antep fıstığına bir atıfta bulunulmak için seçilmiş anlayamadım ama ben beğenmedim, Franco'nun gümüş rengi forması da bir o kadar zevksizdi... Hocalar tarafında ise Rijkaard sıcağa özgü GSStore malı bir "Lacoste t-shirt" ile kenarda takımı yönetirken, rakip hoca takım elbiseyi tercih etmişti...
- Ligin ilk maçına hem ev sahibi hem de Galatasaray taraftarı yoğun ilgi göstermişti, özellikle en uzak deplasmanlardan biri olmasına rağmen İstanbul'dan oldukça fazla seyirci gelmişti, her ne kadar kameralar deplasman seyircisi tarafını çekmese de, ara ara gördüğümüz pankartlardan bunu anlamak mümkün oldu. Yol uzun olsa da böyle bir maç sonrası İstanbul'a dönüş oldukça keyifli olsa gerek...
Stat: Kamil Ocak
Hakemler: Bünyamin Gezer, Asım Yusuf Öz, Hüseyin Fidan
Gaziantepspor: Mahmut, Murat Ceylan, Mehmet Yozgatlı (Dk. 46 Ümit), Zurita, Tabata, Deumi, Olcan, Hakan Bayraktar (Dk. 68 Erman Özgür), Beto, Julio Cesar, Da Silva (Dk. 83 İbrahim Ferdi)
Galatasaray: Franco, Gökhan Zan, Aydın, Arda Turan (Dk. 89 Barış Özbek), Keita (Dk. 55 Kewell), Milan Baros (Dk. 68 Nonda), Mustafa Sarp, Ayhan Akman, Hakan Balta, Sabri, Servet Çetin
Goller: Dk. 7 Arda Turan, Dk. 21 Mustafa Sarp, 84 Nonda (Galatasaray), Dk. 37 Da Silva, Dk. 90 Tabata (Penaltıdan) (Gaziantepspor)
Sarı Kartlar: Dk. 90 Arda Turan (Galatasaray)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder