31 Ocak 2011 Pazartesi

Spor Toto Türkiye Kupası 8'li Final


Lige verilen 3 haftanın iki nedeni vardı. 1.si erkelerin All-Star maçı; 2.si ise Spor Toto Türkiye kupası... Kupa 8'li finali için elemeler sezon başında yapılmıştı ve takımımız da Kayseri'de yapılacak final müsabakalarına katılmaya hak kazanmıştı. Gün itibari ile de çekilen kura ile rakibimiz belli oldu. Rakibimiz bu sezon bizi sahamızda yenen tek ekip olan Olin Edirne... Her ne kadar galibiyet serimizi sona erdirseler de takımımızın da onların kupa ümitlerine son vereceğine adım gibi eminim. Zaten hedefimiz şampiyonluk ve kura çekimine katılan genel menejerimiz Murat Tümer'de kısa konuşup hedefin şampiyonluk olduğunu söyledi. Maçlar 9-13 şubat arasında Kayseri'de oynanacak. Takımımıza başarılarla ve şampiyonlukla ödüllendirilmiş bir kupa yolculuğu dileyerek programı sunalım:

9 Şubat 2011 Çarşamba
18.00 Beşiktaş Cola Turka - Efes Pilsen (A)
20.30 Medical Park Trabzonspor - Aliağa Petkim (B)

10 Şubat 2011 Perşembe
18.00 Galatasaray Cafe Crown - Olin Edirne (C)
20.30 Fenerbahçe Ülker - Banvit (D)

11 Şubat 2011 Cuma
18.00 A Maçının Galibi - B Maçının Galibi (E)
20.30 C Maçının Galibi - D Maçının Galibi (F)

13 Şubat 2011 Pazar
15.00 E Maçının Galibi - F Maçının Galibi

(fotoğraflar ve program resmi siteden)

EuroBasket 2011 Kuraları


Eurobasket 2011'in kuraları dün itibariyle çekildi. Milli takımımız 2. torbadan kuraya katılmıştı. Kura çekimi sonrası gördük ki biz bu kura konusunda ev sahibini çekmede bayağı başarılıyız. Belki de en istemediğimiz şey oldu Litvanya'yı çekmek. Gurubun geri kalanı gördükten sonra da en zor gurup olduğumuzu açıkca söyleyebiliriz. Son Avrupa şampiyonu İspanya, Kadrosu NBA yıldızları ile kurulu Britanya, keliteli oyunculardan kurulu Polonya ve elemelerden gelecek bir takım( Portekiz, Finlandiya ve Macaristan'dan biri gelecek) rakiplerimiz olacak. Bu tarz adalandırmaları pek sevmesem de bizim gurup için "ölüm gurubu" adlandırması çok doğru sanırım. Yine de Dünya İkincisi bir takımsak ve başarımız ev sahibi olmamızla sınırlı değilse gurup pek bir anlam ifade etmemeli bizim için. Ama yine de D gurubunu gördükten sonra ah vah etmiyor değilim. Galatasaray Cafe Crown'a özel davetiye verip şampiyonaya katsalar, İlk iki sırada kendine yer bulup bir üst tura rahatça çıkabilir. Neyse uzun lafın kısası gruplar ve eşleşmeler alttaki tabloda, 12 dev adam yaza kadar kalbimizde...

"Maç Var Dediler Geldik"


İstanbul Büyükşehir Belediyespor'un taraftar grubu Bozbaykuşlar, Beşiktaş maçında...


30 Ocak 2011 Pazar

"Artık Gitme Vakti Geldi"


Bursaspor'un başarılı kalecisi Dimitar Ivankov, Galatasaray maçının ardından Bulgar basınına verdiği demeçte artık Bursaspor'da misyonunu tamamladığını ve önümüzdeki sene futbola başladığı takım olan Levski Sofya'da oynamak istediğini belirtmiş. Aşağıda Ivankov ile yapılan röportaj yer almakta, buyurun:

-Türkiye'de bir kez daha büyük bir takımı yendiniz, Galatasaray'a karşı kazanma istatistiğiniz devam mı ediyor?
-Böyle bir istatistik yok ama biz onları ilk yarıda deplasmanda yendik, şimdi de kendi evimizde kazandık. Fakat, onlar eskisi gibi güçlü değiller, ligte iyi gitmiyorlar ve bence biz kazanmayı hak ettik...

-Trabzonspor'un lider olmasına rağmen, hala şampiyon olma şansınız var. Bursaspor'un tekrar tarih yazacağına inanıyor musun?
-Kesinlikle geçen sene ve bu sene işler iyi gidiyor. Bu sene şampiyonluk zor ama neden olmasın? Biraz şansa ihtiyacımız var ve derbileri kazanmamız gerekiyor. Her şey olabilir...

-Sene sonunda Bursaspor ile kontratın bitiyor. Ne yapacağına karar verdin mi? Kulübünle yeni bir sözleşme için konuştun mu?
-Bu aşamada yeni bir kontrat için konuşmadık fakat benim isteğim Bursa'dan ayrılmak. Seneye burada kalmam bence zor. Birkaç takımla görüşmelerim var ve artık değişilik yapmaktan yanayım zira bir yerde altı sene bulunmak oldukça fazla. Benim dileğim bu yönde ama herşey kulüple yapacağım görüşmelerden sonra belli olacak. Kısaca, ayrılmayı kafama koydum...

-Yani, altı sene geçirdiğin için Türkiye'den ayrılmak istiyorsun...
-Evet, benim dileğim bu yönde. Fakat, önce bu sezonun bitmesini bekleyelim. Yaşantımda değişiklik istiyorum fakat dediğim gibi sezon sonunda daha detaylı konuşabilirim transferi...

-Seninle ilgilenenlerin olduğunu düşünüyorum...
-Evet, benimle ilgilenen kulüpler var ama net bir şey yok henüz. Yaşım ilerliyor ama kaleciler uzun yıllar futbol oynayabiliyorlar. Fiziksel olarak kendimi oldukça iyi hissediyorum, ayrıca oynadığım maçlarda da başarılı performans gösteriyorum ki bir çok teklifin gelmesi şaşırtıcı değil benim açımdan. Dediğim gibi bir kaç takımla görüşmelerim var ve daha iki sene oynayacak gücü kendimde görüyorum...

-Kendinde hala futbol oynayacak gücü görüyorsun demek?
-Zaten bu gücü görmesem bırakırım. Aslında, sevmediğim ve zevk almadığım bir işi de yapmam. Bu aşamada da futbolu bırakmak istemiyorum çünkü dediğim gibi hala kendimde kaleyi koruyacak gücü görüyorum.

-Son olarak doğrudan şu soruyu soracağım: Bundan sonraki takımın Levski mi olacak?
-Her şey mümkün. Saklamaya gerek yok, Levski benim sevdiğim bir takım. Orada oynamak için de elimden geleni yaparım ama bu aşamada ben Bursaspor'un oyuncusuyum ve sezonun bitmesini bekleyeceğim böyle bir transfer için. Büyük bir zevkle Levski'ye dönebilirim ama onların da çok iyi ve genç kalecileri var...

Boksör Ümit!

Ankaragücü taraftarı ve Ümit Özat arasında uzun zamandır devam eden gerilim ve karşılıklı atışmanın bir gün patlak vereceği belliydi ki, bugün oynanan Ankaragücü-Manisaspor maçı esnasında ev sahibinin beraberlik golünü atmasının ardından Ümit Özat taraftara doğru gösterince gol sevincini, tribünden bir taraftar sahaya daldı ve teknik direktörün üzerine doğru koşmaya başladı. Bu esnada Ümit hoca, usta bir böksör edasıyla "nefs-i müdafa" yaparak, saldırganı yere yıktı ve ilk darbeden korunmuş oldu, lakin bundan sonrası hiç ama hiç Ümit hocaya yakışmadı. Bütün demeçlerinde "delikanlıktan" bahseden genç teknik direktör, yerde yatan ve üzerine yedek kulübesinden hocalar ve topçuların çullanmış olduğu taraftara, iki kez tekme attı ki, delikanlılığı bırakın, en hırslı boksör bile yere yığılan rakibine dokunmaz. Kazansa, kaybetse, her maçtan önce ve sonrası kendisine edilen küfürlerden oldukça dolmuştur Ümit Özat, bunu anlayabiliriz lakin son yaptığına asla anlam veremeyiz... Ayıp oldu hoca...

Olay anları aşağıda..

ultrAslan Sahaya İndi

Ali Sami Yen'de Galatasaray son maçı oynadı lakin mabedi sarı kırmızı formalar bir türlü terk etmek bilmiyor. Beypazarı Şekerspor maçının ardından Avea'nın sponsorluğunda taraftarların veda maçı düzenlenmiş ve stad kapılarını kapamışken, yarın çimlerin kaldırılacağının haberinin ardından bugün sürpriz bir organizasyon ile ultrAslan üyeleri sahaya çıkıp, yıllardır tribünden baktıkları sahada gönüllerince koşup, mabede veda etmişler...


Bırak Konuşsunlar


Sen yanımda olunca sanki hayat şahane
Hiç bir çekincem yok benim
Takılma böyle şeylere
Bırak konuşsunlar yorulsunlar biz aşkımıza bakalım
Bırak sevinsinler gülüşsünler biz bize bakalım
Bize bir şey olmaz hiç bir şey olmaz bunu unut bir kere
Bizim sorunumuz varmış yokmuş yoksa da kime ne
Elini tutar yürürüm yürürüm baska işim ne
Bizim yolumuz darmış zormuş yokuşmuş kime ne
İster kapris yap ister
Nenem gibi şekerleme
Her halin çok sevilesi başkalarından bana ne
Bırak konuşsunlar yorulsunlar biz aşkımıza bakalım
Bize bir şey olmaz bi' şeycik olmaz bunu unut bir kere
Bizim sorunumuz varmış yokmuş yoksa da kime ne
Elini tutar yürürüm yürürüm baska işim ne
Bizim yolumuz darmış zormuş yokuşmuş kime ne
Biz aşkımıza bakalım

29 Ocak 2011 Cumartesi

Forma İstekleri


"Pique, Shakira değilim ama waka waka dansı yapabilirim. Lütfen formanı verir misin?" demiş Aliacante'li Tayma. Pique bu isteğini nasıl yanıtlamış bilemem lakin Iniesta'ya yapılan teklife ne demeli: "Arkadaşımın tangası karşılığında formanı verir misin?"

Bursaspor:2-0:Galatasaray


işte ben böyle bir hal içindeyim
aslında derin keder içindeyim
bazen bilmeyerek ne yaptığımı
iyi kötü güzel çirkin her biçimdeyim
bazen isyan edip yalnızlığıma
sana karşı ince bir sitem içindeyim

Bir taraftan Rıdvan "Galatasaray 2014'te bile düzelmez" saçmalığı içinde kendince yorumlarda bulunurken, diğer tarafta Mustafa Denizli , Şansal'dan aldığı gazla Galatasaray'ın kaç maçtır ne hücum ne de savunma yapamadığını anlatırken, Sergen'in yeni programında kim bilir neler yumurtlanırken, televizyon insanları Galatasaray'a saldırmanın dayanılmaz hafifliğini yaşarken, ne güzeldir rakı kadehi elinde Candan Erçetin dinleyip, "ince bir sitem içinde" herkese inat "dayan ulan Galatasaray" diyebilmek...
"Galatasaray varsa ümit vardır" düsturunu yaşam felsefemiz yapan, en zor günde "ateşten gömleği giyen" ve "yenilgiyi asla hazmedemeyen" Hagi'yi Galatasaray kulübesinde görmek bile alınacak puanlarla ve galibiyetlerle ölçülemezken, kalemizin ağlarını sarsan her topta saçımızın bir teli beyazlayıp, "derin keder içinde" kalbimizden bir şeyler kopsa bile kolay mı sana sitem etmek be Galatasaray...

Kırmızı kartmış, kaleci hatasıymış, hakemin takımı katletmesiymiş, bırakalım medyada köşe başlarını tutanlar konuşsunlar sabaha kadar,doldursunlar dakikaları, yayınlasınlar reklamları, biz herkese inat güveniyoruz sana Hagi, inanıyoruz sana Galatasaray... Var mı ki başka çaremiz?...


Stat: Atatürk
Hakemler: Bülent Yıldırım, Gökhan Memişoğlu, Mehmet Cem Hanoğlu
Bursaspor: Ivankov, Ali, Ömer, Stepanov, Vederson, Turgay (Dk.65 Volkan), Svensson, Bekir Ozan, Batalla (Dk. 86 Hüseyin), Ozan İpek, Miller (Dk.79 Sercan)
Galatasaray: Ufuk, Sabri, Barış (Dk.11 Mustafa), Servet, Hakan, Ayhan, Insua, Yekta (Dk. 73 Aydın), Culio, Emre (Dk.46 Stancu), Kazım
Goller: Dk.36 Miller, Dk.45 artı 1 Vederson (Bursaspor)
Sarı Kartlar: Dk.44 Stepanov, Dk.75 Ömer (Bursaspor), Dk.37 Sabri, Dk.62 Servet, Dk.63 Culio, Dk.85 Kazım (Galatasaray)
Kırmızı Kart: Dk.64 Ayhan (Galatasaray)

Cimbom Kimliğini Hatırlayınca: Galatasaray:80 - Karşıyaka 67


Her iki takım da yorgun ve eksikti mücadele öncesinde. Galatasaray mağlubiyet serisi ile Karşıyaka galibiyet serisi ile gelmişti Abdi İpekçi Arena'ya. Arena bugün sarı kırmızı bir gün yaşadı. Önce kadın takımımız derbide Beşiktaş'ı mağlup etti. Ardından zorlu bir mücadele de erkekler ligin en iyi ve en genç takımlarından Karşıyaka'yı 3. periyodun ikinci yarısı ile son periyodun ilk bölümündeki 10 dakikalık zaman dilimi boyunca ortaya koyduğu performansla eli boş gönderdi.
3 maç üst üste kaybetmenin verdiği huzursuzluk maçın başında etkisini gösterdi. Sakat Tutku, Caner ve Gıda zehirlenmesi yaşayan Rancik dışında yabancı kontenjanına takılan Rochestie ile birlikte 4 oyuncusu yine eksikti takımımızın. Ancak yenilgi kotasını doldurmuştuk. Maça huzursuz başladık ve 8-0'lık Karşıyaka serisi bunun göstergesiydi. Takımımız adına ilk sayıda 2.30 geçe gelmişti. sonrasında biraz toparlanma belirtileri göstersek de ilk 5.30 dakikada yediğimiz 15 sayı sıkıntımızı iyice gösteriyordu. Bu noktada gelen Oktay Mahmuti molası bir anda her şeyi değiştirdi. Takımımız savunmayı iyice oturtup hücumda iyi performans gösterdikten sonra maçın başındaki 11-2'lik skor 15-7 lik seri ile lehimize döndü ve ilk periyodu 17-19 ile geride kapattık.

2. periyoda savunmada daha da iştahlı başlayan takımımızda ilk periyotta kötü korku filmleri gibi performans gösteren Göksenin yine ilk beşte devam ediyordu. Oktay Mahmuti'nin iyi yönetmenliğinde oyunculuğunu da yükseltti Göksenin ancak o saat itibariyle şaşkın ördek gibi sahada dolaşıyordu. Allahtan bu çocuğun maça küsme gibi huyları yok. Yoksa ilk periyotta yediği Ben Wallece vari bloktan sonra çoktan sütünü içip uyuması gerekiyordu. Göksenin'le birlikte takım da iyice iştahlandı ve karşılıklı atılan sayılaral periyodun ilk bölümü geçildi. Shumpert'in oyuna girmesiyle tekrar ateşlenen takımımız bir anda 6-0'lık seri yakalayıp rakibini geçti. Bu noktada Shumpert'in liderliği ve elini taşın altına sokması unutulmamalı. Son bölümde Andric'in faule maruz kaldığı Shumpert-Evren-Haluk-Andric merkezli oyun maçın en güzel hareketiydi diye düşünüyorum. Bir de faul basketle taçlansa keyiften uçabilirdik. Son hücumu kötü kullanıp sportmenlik dışı faul yapmamıza rağmen devreyi 38-35 önde kapayıp soyunma odasının yolunu tuttuk.

3. periyoda yine iyi savunma ile başladık ancak yediğimiz 2 ekstra üçlükle 3 sayı öne fırladı Karşıyaka. ilk bölüm karşılıklı basketlerle geçildi ve periyodun bitimine 5 dakika kala 46-46 eşitlik vardı. Johnson'ın el freni görevi gördüğü bu noktada Oktay Mahmuti onu çıkarıp yerine Evren'i aldı. Bu noktada savunma ibresini 150'nin üzerine çıkaran takımımız bir anda 5 sayı fırladı. Bu noktada hala Göksenin'in oyunda olduğunu ve iyi savunması sonrası çaldığı topu smaçla bitirdiğini hatırlatıp çocuğun hakkını verelim. Doğru beşini bulan takımımız, Periyodun son 5 dakikasında rakibine sadece 4 sayı izin verdi ve iyi savunmasını attığı sayılarla ödüllendirdi. Evren'in direksiyonda olduğu bu bölümde 10-2'lik seri ile takımımız 3. periyodu 56-50 önde kapadı.

Son periyoda Haluk'un üst üste iki basketi ile başladık ve 39 yaşındaki tecrübemiz maça ağırlığını koymaya başladı. Haluk'un 39 yaşında olduğuna çoğu zaman inanasım gelmiyor. Haluk bu bölümde 4 sayı 2 asist ile oynayıp farkın 12'ye çıktığı bölümde ön plandaydı. Son periyotta konuk takım Karşıyaka ilk basketini 2.35 geçe bulmuştu. Jerry Johnson'ın olmadığı bu bölümde farkı iyice açan takımımız savunmada ibreyi adete 200'lere vurdurdu ve 25-35. dakika arasındaki 10 dakikalık bölümde 20-6'lık seri yakalayıp maçı kopardı. Son bölümde Haluk'un ekstra gayretleri ile farkı 15'lerde tutan takımımız yediğimiz 2 üçlükle farkın 9'a inmesine izin verdi. İlk maçı 11 sayı farkla kaybettiğimiz için play-off hesabı yapmak zorundaydık. Oktay hoca molayı alıp takımı toparladı ve maç 80-67 lehimize sonuçlandı.

3 oyuncunun çift haneli sayılara ulaştığı takımımızda en skorer oyuncular 16'şar sayı atan Ermal ve Shumpert'ti. Ermal pota altında bolca sayı buldu İzmir ekibine karşı. Furkan'ın olmaması ana etken olsa da Karşıyaka uzunları hem kötü günlerindeydi hem de Ermal'i durdurabilcek görüntüde değillerdi. Shumpert ise çok farklı sözcüklerle birlikte kullanılabilir. Mahmuti'nin sisteminde önemli bir yeri var onun. Andre Smith'i savunabilen tek oyuncuydu bugün kendisi ki Andre Smith Karşıyaka'nın en önemli oyuncusu. Bu yüzden maça da bildiğimizin aksine ilk beşte başladı Amerikalı Türk vatandaşı Shumpert. Oyunun merkezinde olduğu her hücuma ekstra bir güzellik katması çok etkileyici oluyor. Bazen savunmasıyla öne çıkıyor bazen de hücumuyla. Bu ikilinin dışında 14 sayı atan Haluk günün parlayan ismiydi. 7/7 isabetle bulduğu 14 sayıyı mı anlatırsın yoksa en kritik bölümde takıma hem hücumda hem de savunamdaki katkısından mı bahsedersin. Haluk'a kocaman bir alkış gönderip kendisine nazar boncuğu hediye ediyorum. Shipp'in 6 sayı 10 ribaundu ve üst düzey savunmasına da dikiz yapmak lazım. Ayrıca genç Göksenin'i unutmamak lazım. Maça inanılmaz kötü başlayıp galibiyetin senaryosuna ismini yazdırmak önemli iş. Rotasyon kısıtlıyken bulduğu bu fırsatı çok iyi değerlendirdi ve takımın önemli bir parçası olacağını kanıtlamış oldu. Oktay Mahmuti'nin de onu maçın başındaki kötü görüntüsüne rağmen çıkarmayıp kazanmasına da ayrı bir parantez açıp tebrik etmek gerekiyor. Bugün bölüm bölüm Tutku'nun eksikliğini hissettik. Rancik'in çok yönlülüğünü de aynı şekilde. Son söz olarak da Jerry Johnson'ın hızını kendi için değil takımı için kullandığında neler yapabileceğini zaman zaman gösterdiğini, artık takımı tanıdığını ve kötü huylarından vaz geçmesi gerektiğini söylemek gerek. Jerry takıma ve sisteme uyum sağladığında takımımız mutlaka iyice derinlik kazanacaktır. Johnson da karakter olarak bu kimyaya uyum sağlayamayacak biri değil zaten. BBL'ye 3 haftalık bir ara verilecek ve bu ara da takımımıza çok iyi gelecektir. Başarılarının devamı dileğiyle...


Josh Shipp: (31:55, 6 sayı, 10 ribaund, 1 top kaybı, 2/6 şut)
Jerry Johnson: (26:35, 9 sayı, 4 ribaund, 3 asist, 1 top kaybı, 2/8 şut)
Göksenin Köksal: (31:27, 5 sayı, 2 ribaund, 2 asist, 3 top çalma, 2 top kaybı, 1/3 şut)
Preston Shumpert: (28:01, 16 sayı, 5 ribaund, 3 asist, 1 top çalma, 3 top kaybı, 2/4)
Luksa Andric: (16:19, 8 sayı, 7 ribaund, 1 blok, 2/5 şut)
Haluk Yıldırım: (20:32, 14 sayı, 3 ribaund, 4 asist, 7/8 şut)
Evren Büker: (21:30, 6 sayı, 2 asist, 4 asist, 1 top çalma, 3/4 şut)
Ermal Kurtoğlu: (23:41, 16 sayı, 3 ribaund, 2 asist, 1 top çalma, 2 top kaybı, 8/13 şut)

1. ÇEYREK: 17-19
2. ÇEYREK: 21-16 (38-35)
3. ÇEYREK: 18-15 (56-50)
4. ÇEYREK: 24-17 (80-67)

"Maç Kaybedebiliriz, Kimliğimizi Asla"


Oktay Mahmuti basketbol adamlığının yanında bence bir düşünür, filozof... Söylediği her söz, mantalitesi, basketbola ve hayata bakış açısı yıllardır farklı oldu. Bu farklılık zaten onu diğerlendiren ayırıp elit sınıfa soktu. Oktay hoca GSTV'ye 3 maçlık yenilgi serisi sonrası düşüncelerini iletmiş. Ben başlığı ntvspor.net'ten aldım. Birazdan okuyacağınız röportaj ise resmi siteden. Oktay Mahmuti gibi bir değerin kulübümüzün basketol yapılanmasında bir numaralı adam olmasından dolayı son derece mutluyum. Onlar yürüyedursunlar...
-------------------------------------------------------------------------------------
Oktay Mahmuti: "Mücadelemizi ve Rekabetçi Kimliğimizi Kaybetmeyeceğiz"

Galatasaray Cafe Crown Antrenörü Oktay Mahmuti, takımın son durumunu Galatasaray Televizyonu’na değerlendirdi.

Estudiantes maçıyla birlikte üç maç üst üste mağlubiyet söz konusu oldu. Nasıl değerlendiriyorsunuz, siz bunu herhangi bir nedene bağlıyor musunuz?

Bundan önceki iki maça baktığınız zaman, son saniyelerde toplar bizim elimizde olmasına rağmen kaybettiğimiz mücadeleler. Bunlar sporun içinde var olan şeyler. Estudiantes maçındaysa bir türlü oyun kontrolünü elimize alamadık ve kaybettik. Ama hiçbir maçın, hiçbir tanesinde mücadele eksikliği yoktu. Tabii ki bizim içimizde sıkıntılar var, biz bunların arkasına saklanmak istemiyoruz. Mazeretlerde bulunmak istemiyoruz.

Sıkıntılardan kastım, sakatlıklar ve tam kadro çalışamamanın getirdiği durumlar. Bu kadro hep beraber çalışırken bütün olan bir kadro. Bunu son dönemde yaşayamıyoruz. Ama kalkıp da bizim hiçbir zaman maç kaybetmeyeceğimiz söylenmez, kaybedebiliriz. Kaybetmeyeceğimiz tek şey rekabetçi kimliğimiz. Dolayısıyla bundan sonra da böyle devam edecektir.

Açıkçası küçük de bir sitem etmek istiyorum. Estudiantes maçında iyi bir Avrupa Kupası başlangıcından sonra çok az bir seyirci kitlesine karşı önemli bir karşılaşma oynadık. Umarım cumartesi günü seyirci bizle beraber olur ve bizim arkamızda olur.

Yine söylüyorum, biz maç kaybedebiliriz, bundan sonra da kaybedeceğiz, başka maçlar da kaybetmiş olacağız, bunlar sporun içinde var olan şeyler, ama kaybetmeyeceğimiz bir şey var. O da bizim mücadelemiz ve bizim rekabetçi kimliğimiz. Onu her zaman sahaya yansıtacağız. Dolayısıyla bunu gören her Galatasaraylı da bu şekilde bilsin ve bundan sonraki maçlarda bize destek olsun.

Pınar Karşıyaka formda bir takım, Avrupa Kupası ve ligde bir ritm yakalamış durumda. Teknik olarak, takımdaki son durumla beraber Karşıyaka maçını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bizde sakatlıklarda çok büyük bir düzelme yok açıkçası. Problemlerimiz devam ediyor. Karşıyaka takımı oturmuş bir kadroya sahip ve iyi bir basketbol oynayan bir takım. Avrupa Kupası’nda başarılı bir takım. Zor bir maç olacaktır ama biz Türkiye Ligi’nde bütün maçlara aynı şekilde yaklaşıyoruz. Önemli olan bizim sahada neler yapacağımız.

28 Ocak 2011 Cuma

Hafta Sonu Şifresiz Maçlar


29 Ocak 2011 Cumartesi
14.00 Karşıyaka-Çaykur Rizespor/ TRT 1
14.30 Everton-Chelsea/ NTV Spor
16.30 Werder Bremen-Bayern Münih/ TRT 3
17.00 Japonya-Avustralya/ Al Jazeera Sport +10
19.15 Southampton-Manchester United/ NTV Spor
19.30 Kaizerslautern-Mainz 05/ TRT3
19.30 Xanthi-AEK/ ERT World
20.00 Arles-PSG/ Al Jazeera Sport +10
21.00 Hercules-Barcelona/ NTV Spor
21.45 Catania-Milan/ TV8
22.00 Lille-Lens/ Kanal A

30 Ocak 2011 Pazar
13.30 Brescia-Chievo/ TV8
13.30 Tavşanlı Linyitspor-Mersin İdman Yurdu/TRT1
14.00 Arsenal-Hudersfield Town/ NTV Spor
15.30 NAc Breda-Ajax/ Beyaz TV
16.00 Notts County-Manchester City/ NTV Spor
16.00 Inter-Palermo/ TV8
16.00 Genoa-Parma/ Al Jazeera Sport +10
16.30 Stuttgart-Freiburg/ TRT3
18.00 Bordeaux-Nice/ Kanal A
18.30 Eintracht Frankfurt-Mönchengladbach/ TRT3
19.00 Samsunspor-Altay/ TRT1
20.00 Osasuna-Real Madrid/ NTV Spor
21.45 Juventus-Udinese/TV8
22.00 Monaco-Marsilya/ Kanal A

Delev Dörtledi, Sadulla Siftah Yaptı

Bulgaristan'da futbol hala tatiline devam ederken, takımlar da Türkiye, Yunanistan ve Bulgaristan'da hazırlık kamplarına devam ediyorlar. CSKA'nın, Pravets kentinde Sportist Svoge'ye karşı oynadığı hazırlık karşılaşmasının ilk golü devre arasında Kaliakra'dan gelen Türk futbolcu Çetin Sadulla'dan geldi. Delev'in ortasında Sadulla kafayla topu ağlara yollarken, arkasından Delev sazı eline aldı ve dört golle maçı tamamladı. Kırmızı-beyazlıların diğer golü de Yovchev'den geldi. Rais M'Bolhi'yi devre arasında Ruslara satan CSKA, kalesinde büyük miktarda güç kaybetmişken, Spas Delev de Volga takımına gidiyordu lakin genç futbolcu ile Ruslar parada anlaşamayınca, CSKA'lı taraftarlar yeni transfer yapmışçasına kutlama yaptılar Sofya meydanında... CSKA, Bulgaristan A Grupanın ikincisi devresini 26 Şubatta Levski derbisiyle açacak...

CSKA : 12.Ivan Karadjov (46 1.Zdravko Chavdarov) 4.Kostadin Stoyanov 8.Rumen Trifonov, 11.Ivan Bandalovska, 19.Apostol Popov 18.Boris Galchev, 37.Petar Stoyanov 35.Georgi Amzin ( 55 36.Nikola Radulovic, 39.Vladimir Baharov (46 34.Stanko Yovchev) 33.Cetin Sadulla, 7.Spas Delev
Yedek: 1.Zdravko Chavdarov 36.Nikola Radulovic, 34.Stanko Yovchev

Türkiye Kupası Kuraları

Türkiye Kupasında çeyrek final kuraları çekildi ve gruplarda ilk iki sırayı alan takımlar garip bir tesadüf olarak birbirleriyle karşılaştılar. Çeyrek final kuraları başka bir deyişle grupların "play-off"u gibi bir anlam taşır duruma geldi. İşin de espirisine girersek, hocaların rakiplerini etüd etmelerine gerek kalmayacak... Böyle bir tesadüfün olacağı belli ki kupanın şartnamesini hazırlayanların aklına gelmemiştir ama bundan sonraki sene aynı gruptan çıkanların birbirleriyle karşılaşmayacakları şeklinde bir ibare konacaktır... Eşleşmelere bakıp, yorum yapacak olursak, Beşiktaş, Galatasaray, İ.B.B. ve Bucaspor yarı finale çıkıp, oradan da Galatasaray ile Bucaspor'un final oynayacağını düşünmekteyim...


Beşiktaş-Gaziantep Büyükşehir Belediyespor
Gaziantepspor-Galatasaray
İstanbul Büyükşehir Belediyespor-Kasımpaşa
Gençlerbirliği-Bucaspor

Abdi İpekçi Spor Salonu'nda Galatasaray Günü


Başlık resmi siteden... Basketbolda hem kadınlarda hem de erkeklerde maç günü ilan edilmiş Cumartesi. Aynı salonu kullanmanın avantajı bu olsa gerek. Kadınlar şu ara yükselişteler ve bir derbi maçına denk gelmiş durumda bu güzel performans. Erkeklerde de biraz düşüş var ama sakatlar tam anlamıyla iyileşmiş. Pınar Karşıyaka maçını tekrar toparlanma maçı olarak görüyor erkek takımımız. Çocuklara karne sonrası ilk hediyeler verilmiştir ancak karne tatilinin ilk gününde zarfın içinde basketbol maçları bileti olan bir hediye de çok şık durur gibi. Bu güzel günü değerlendirmek lazım. Daha da önemlisi fotoğrafta olduğu gibi salonu dolu ve coşkulu görmek lazım. Her iki takımımıza da başarıla dileyerek programı verelim...

29 Ocak 2011 Cumartesi
Abdi İpekçi Spor Salonu / İSTANBUL

13.00 Galatasaray Medical Park - Beşiktaş Cola Turka (Türkiye Kadınlar Basketbol Ligi)
15.00 Galatasaray Cafe Crown - Pınar Karşıyaka (Beko Basketbol Ligi)

25 Ocak 2011 Salı

Yenik ve Yalnız / Celil Oker

Uzun süren bir ayrılıktan sonra Celil Oker’in kaleminden soğukkanlı dedektifimiz Remzi Ünal’ın bir başka macerasına yeniden kavuştuk. Bu uzun ara, her ne kadar okuyucularını sıksa da, yazarın kitap sonu yazısında ve birçok röportajında dile getirdiği gibi, en azından yazmadığı zamanlarda bir yazarın neler hissettiğini ve yaşadığını anlamamız açısından da değişik bir deneyim oldu.

Roman, yazarın eski hikâyelerinin birinde yan rolde geçen bir kadın karakterin emeklilik hazırlığı yapan Remzi Ünal’dan, kocasının işyerindeki çekmecesine bir zarf koymasını istemesiyle başlıyor. Remzi Ünal bu son işini kolaylıkla yerine getiriyor ama zarfı koyduktan 1-2 saat sonra adamın ölmesiyle işler büyüyor.

Remzi Ünal, genel dedektiflerden farklı olarak kitabın isminden de anlaşılacağı üzere, fazla derecede ezik, önüne gelenden laf yiyen, sevgilisi tarafından terk edilen, bir nevi yardımcı rollerden birindeymiş havasında. Birkaç aikido sahnesini saymazsak, genelde kahramanlarda görmeye alıştığımız karizma ve havadan da yoksun, kendi kendini bile aşağılayan farklı bir baş karakter. Diğerleri tarafından dikkate alınmayan bu tipin katili bulup işin sonunda kendini ciddiye aldırması işe ayrı bir keyif katıyor.

Kitapta ara geçiş olarak tabir edebileceğimiz bölümler sayfa doldurmak adına gereksiz uzunlukta olmuş. Örneğin, Remzi Ünal’ın kendisiyle konuştuğu kısımlar, özellikle de sigara muhabbeti fazla uzatılmış. Son zamanlarda yazılan kitapların yeni modası İstanbul’u ayrıntılarıyla, olayın bir kahramanı gibi anlatma tarzının ara ara kullanılması fena durmamış. Olayın içine biraz daha fazla şüpheli sokmak adına Serra Çolak gibi bazı karakterlerin rol alması biraz zorlama olmuş. Olayın sonuna doğru, Hülya Yaman'ın, polislerin onu evinde gözaltına almaya geldiğinde kaçmasının üzerinden o kadar az süre geçtikten sonra, rahat rahat cenazeye katılması ve herhangi bir polisin cenazeye gelme ihtimali ile orada bulunmaması, kitabın mantık dışında kalan kısmı olmuş. Son olarak da, Remzi Ünal'ın katili bulurken daha önce bir çek üzerinde gördüğü imzadan yararlanması ve okuyucunun çeki görme şansı olmadığı halde, yazarın Remzi Ünal bu çeki gördüğünde bizi o kısımdan haberdar etmemesi “kaçak güreşme” olarak adlandırdığımız okuyucuyu aldatan şaşırtma türüne giriyor. Hepsini toplayınca, yazarın aranın fazla uzamasından dolayı bir an önce kitabı basma telaşı içine düştüğünü düşünüyorum.

Tüm bunların yanında, Remzi Ünal'a alakasız sorular sordurarak, ayrıntıları umursatmayarak, onun dikkatsiz ve boş vermiş hali o kadar güzel aksettirildi ki, bir an için yazarın gerçekten katili buldurmadan hikâyeyi sonlandıracağını düşündüm. Katilin kim olduğunun yanında, Remzi Ünal'ın katili konuşmanın başından beri bilmesi de, az önceki “kaçak güreşme”yi görmezden gelirsek, ayrı bir sürpriz oldu. Bu yöntemi geliştirip yazar, bir gün katilin kim olduğunun bulunmadığı halde yine de heyecan yaratan bir polisiye roman yazarak edebiyat dünyasına farklı bir imza atabilir.

Kitabın bomba kısmı: "Remzi Ünal... Şu Hava Kuvvetleri'nden müstafi, THY'den kovulma, kendisine saygısı olan hiçbir frequent flyer’ın adını bile duymadığı sekizinci sınıf charter şirketlerinde bile tutunamayan, MS Flight Simulator'ın yüklü olduğu bilgisayar dört ayrı kutuya dağılmış, eski pilot, ex-kaptan, nevzuhur özel dedektif Remzi Ünal"
Etiket fiyatı: 20 TL
Toplam sayfa: 287
İlk baskı: Ağustos 2010
Not: 5/10

Takımı İçin Kanını Veren Taraftarlar


Takıma bağlılığını anlatmak adına taraftarın her zaman söylediği bir söz vardır "Gerekirse kanımı canımı veririm bu forma uğruna"... Mecazi anlamda kullanılan bu söz, geçtiğimiz günlerde Bulgaristan'da gerçek hale gelmiş oldu. Pirin Blagoevgrad'lı taraftarlar ekonomik anlamda zorluk çeken takımlarına maddi yönden katkı sağlamak adına kanlarını bağışladılar. Manchester United'da forma giyen Dimitar Berbatov'un da eski takımı olan Pirin, ilk yarısı sona eren Bulgar A Grupada 11 puanla sondan üçüncü sırada bulunup küme düşme potasında yer almakta. Kan bağışlama kampanyası sonucunda 200 bin euro toplayan yeşil-beyazlı taraftarlar, ellerine geçen parayı kulübe sundular ve topçuların maaşları bu sayede ödendi. Tabii ki, bu para Pirin'in bütün borçlarının ödenmesine yetmedi ama en azından futbolcuların alacakları kendilerine verildiği ve takımın borçlarının bir kısmı kapandığı için, yeşil-beyazlılar bu sezon sonunda küme düşmemeleri halinde seneye A Grupada oynamak için lisans alma sıkıntısı yaşamayacaklar...

Manu'lu Bolt


"Dünyadaki en iyi şey, Manchester United formasıyla oynayıp, galibiyet golünü attıktan sonra taraftarların benim adımı bağırmalarını duymaktır."
Usain Bolt
Dünya Rekortmeni

23 Ocak 2011 Pazar

Galatasaray:1-0:Sivasspor


Bütün yolcularını boğaz köprüsünün çaldığı
araba vapurunun boş seferleri
gibi yalnızca rüzgar
gezinir sensiz
yüreğimde

şiiri aklıma geldi Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Arena Satadyumundaki Galatasaray-Sivasspor maçını izlemek üzere televizyon başına geçtiğimde. Devasa ve modern Arena, bütün ihtişamıyla ve çömertliği ile konuk ederken sarı-kırmızının takipçilerini, maalesef yaşatmıyordu Ali Sami Yen stadındaki ruh halini bizlere. Girişler rahattı, koltuklar moderndi, akustiği de fena değildi ama karanlıktı tribünler, sanki sarı-kırmızı yasaktı Galatasaray taraftarına, çıplaktı tribünler, pankartlar yasaklanmış gibiydi tellerde. Stada girer girmez ya da televizyonu açar açmaz maça özgü mesajı okumak için bakmaya aşina olduğumuz "Kapalı" yoktu artık, "Curvalar" yürütecekti tribün ruhunu, ya da en azından uğraş verecekti o ateşi canlı tutmaya "ruhsuz" ve modern Arena'da...

Her acıya alıştığı gibi yürek, buna da alışacağız zamanla elbet, şimdilik ayaklarımız gitmek istemese de yeni Arena'ya, bir gün Galatasaray'ı görme özlemi dayanılmaz olacak ve sıkacağız dişimizi ve ayak basacağız tribünün ruhunu öldürecek o kocaman beton yığınına. O zaman daha detaylı yazarız stadın tribün profilini, şimdi ilk maçın izlenimlerine dönme vakti...

Kabus gibi geçen bir ilk yarının iple çekilen devre arasında yapılan transferlerle takviyeli bir kadroyla çıktı Galatasaray, yeni mekanının ilk resmi maçına. Takım arkadaşlarıyla uyumun en fazla gerektiği bölge olan kalede, iki gün evvel gelmiş Zapata'yı oynatmasını beklemiyordu Hagi'nin doğal olarak, o da Kolombiyalıyı tribünde oturtmuş, Ufuk'a son şanslarını veriyordu. Genç kaleci de Sivasspor'un nadir geldiği dakikalarda öyle toplar çıkardı ki, Zapata'ya "acaba ben forma şansı bulabilir miyim?" sorusunu sordurttu kara kara. Özellikle Servet'in golünden beş dakika önce Mehmet Yıldız'ın altı pastan vurduğu topu çıkardı ki, hem takıma üç puanı getirecek kurtarışı yaptı, hem de yeni stadın ilk resmi golünün sarı-kırmızılı formalı bir topçunun atmasını sağladı...
Kewell ve Neill'in Katar'da olması sebebiyle geri ikilide Servet'in yanına Cana'yı yerleştiren Hagi, onların sağına ve soluna da Sabri ve Hakan'ı koymuştu. Servet o görevde tecrübeli ama Cana, canla başla mücadele etmesine rağmen bölgesini yadırgıyor,hatalar yapıyor, adam kaçırabiliyor. Arnavut topçu savaşan Galatasaray'ın olmazsa olmazı, Neill'in dönmesi sonrası esas mevkisi olan orta sahaya dönecektir. Yeni stadın ilk resmi golünün altında Cana isminin yazılmasını istiyordum o hırslı mücadelenin ödülü olarak ama kısmet partnerine gülecekmiş. Servet Çetin, Ali Sami Yen stadının son maçında da gol atıp tarihe geçerken, yeni Arenanın ilk golünü de atma becerisi gösteriyordu, tebrik ederken "Ayıboğanı", devre arasında kendisine sürekli olarak ileri diklemesine gitmesini söyleyen Hagi'nin de goldeki payını unutmamak lazım...
Devre arasının yenilerinden Culio, Romanya'da bıraktığı yerden devam ediyor bizim memlekette. Hagi'nin 10 numaralı formayı asmasından sonra Galatasaray her sene bir 10 numara arayışına girmiş, Felipeler, İliçler, Elanolar, Lincolnler getirilmiş ama bir türlü "liderini" bulamamıştı Galatasaray. Arda'ya kaptanlık ve 10 numara verilmiş, genç kaptan takımın şefliğini elinden geldiğince yapmaya çalışmıştı lakin şanssız sakatlığı bu senenin Galatasaray adına en büyük kaybıydı. Koşmayan Misimoviç'i silen Rumen hoca, memleketten tanıdığı Culio'ya kefil olup, transferini gerçekleştirdi ve her oynadığı maçla da Arjantinli topçu hocasının yüzünü güldürüyor. Bugün de Ayhan ve Barış'ın kullanamadığı topu, Culio tek başına bir maestro gibi sağa sola dağıtıp, takımını oynatıyordu. İlk geldiğinde "inşaat işçisi" diyerek kendisine dudak bükenler, şimdiden yalamaya başladılar bile söylediklerini...

Yenilerden devam edersek, belki de bugün en fazla merak edilen oyuncu Yekta idi. "Hagi futbolu bıraktığında ağlamıştım" diyen Yekta'ya hocası ilk onbirde şans verince, genç topçu da Galatasaray'a ilk aşık olduğu günden beri Florya'daymışçasına hiç yadırgamadı üzerine giydiği Aslan formayı ve takım arkadaşlarını. İlk gol Cana'dan gelsin istemiştim ama Yekta'nın direği sıyıran topu, filelerle buluşsa, belki daha fazla sevinecektim. Top ayağına geldiğinde rahat davranıp, kolayca rakip eksiltebilse de Yekta, ilk maçı oynamanın ruh haliyle topu göndereceği bölgelerde "garanti" oynamayı tercih edince, performansını maksimuma çıkaramadı. O riske girmedi ama sonradan oyuna dahil olan Stancu, topla pek fazla buluşamasa da genç yaşına rağmen meşin yuvarlak ayağına geldiğinde kendisine güvenilir hareketleriyle ilerisi için umut verdi, özellikle orta sahadan Korcan'ı avlamaya çalışması karakterini yansıtması adına önemlidir. Çekinmeden, korkmadan, tepki alacağını düşünmeden golcü "egoistliği" içinde fırsatı bulunca bol bol kaleye şut atacağını göreceğiz Stancu'nun, bu da gol sıkıntısı çeken Galatasaray adına müjdeli bir haber...
"Her zaman kazanmak isterim, futbolcularımın da böyle düşünmesini beklerim" diye maç sonunda konuşan Hagi'nin bu açıklamayı yapmasına bile gerek yoktu aslında, yarın antrenman öncesi Sivasspor maçını izlerken topçular Servet'in attığı golden sonra hocalarının sevincini seyrederken Hagi'nin kazanma hırsına bir kez daha şahit olacaklardır. Sıcakkanlı yapıdayız, hareketliyiz, duygusalız, mantığımızdan önce içimizdeki sese kulak veren bir toplumun çocukları olarak da bize bizim gibi biri lazımdı, Hagi lazımdı, Fatih Terim lazımdı, Neskeens lazımdı Rijkaard değil...

Stat: Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Arena
Hakemler: Kuddusi Müftüoğlu, Adil Sinem, Muharrem Yılmaz
Galatasaray: Ufuk, Sabri, Servet, Cana, Hakan (Dk. 63 Insua), Ayhan (Dk. 80 Mustafa), Barış, Culio, Emre (Dk. 58 Stancu), Yekta, Kazım
Sivasspor: Korcan, Uğur, Navratil, Hayrettin (Dk. 46 Mehmet Nas), Ziya, Grosicki, Kadir, Rada, Erman (Dk. 75 Eneramo), Mehmet Yıldız, Suarez (Dk. 46 Kamanan)
Gol: Dk. 70 Servet (Galatasaray)
Sarı Kartlar: Dk. 14 Rada, Dk. 29 Ziya, Dk. 74 Navratil (Sivasspor), Dk. 35 Cana, Dk. 37 Culio (Sivasspor)

Burası Sami Yen/This Is Sami Yen

Çok özleyeceğiz Sami Yen'i, çok...

Farklı Renkler Yan Yana




Şiddetsiz, küfürsüz, kavgasız
farklı renkler bir arada...

"El Katil" Harry Kewell


"Ya haram, ya haram, El katil Harry Kewell"
diye üzüntüsünü belirtirken Arap spiker,
biz ise inletiyorduk etrafı:

Harry, Harry Kewellllllll
Harry, Harry, Kewelllll

Avsutralya:1-0:Irak
Gol: Harry Kewell dk.117

Yürüyedur Kewell...


22 Ocak 2011 Cumartesi

Erdemir:75 - Galatasaray:74


Dün içime doğmuş gibi "ismini anarken tahtalara vuracağımız bir takım" olduğumu söylemiştim. İtiraf ediyorum ilk önce ben vurmadım. Sosyo-kültürel yapımızda bu tarz inançlar var, evet. Ancak biz bunları işin nazire kısmı olarak görüp bugünkü maç özeline geçiş yapalım.
Dün maç haberini girdikten sonra öğrendim 3 sakatla Ereğli'ye doğru yol aldığımızı. Kimdi bu isimler derseniz; Caner,Shipp ve Evren... Bunların üstüne Tutku ve Ermal'de eklenmiş bugün. Ermal az da olsa süre alsa da Tutku hiç oynayamadı. Haliyle rotasyon da daraldı. Erdemir gibi sahasında iyi oynayan ve ligdeki konumu da göz önüne koyulduğunda daha da bir maça asılnası beklenen bir rakibe karşı oynadığınız düşünüldüğünde bunlar ciddi eksik. Oktay Mahmuti'nin kadrosu her ne kadar geniş olsa da böylesine önemli bir maçta gençlerin katkısı ön plana çıkmış olacaktı. Gençlerden Göksenin kritik basketlerle katkı verdi ancak Sertaç ve Melih için aynı sözcükleri kullanamayacağız.

Takımımızın savunma sistemindeki önemli dişlilerden Shipp, Evren ve Caner'in yokluğunda savunmada ilk yarıda iyi performans göstersek de 2. devrenin sonunda anlamsız top kayıpları düşen savunma dozajı ile devreyi 47-39 geride kapatmak zorunda kaldık. Biz bu sayfalarda hakemlere fazla yüklenmeyiz ancak; Oktay Hoca'nın itirazına anında teknik faulü çalmaları, faul pozisyonlarını es geçmeleri, ev sahibine tanınan primlerin fazla olmasına da değinmeden geçemeyeceğim. Ancak ilk yarıda yenen 47 sayının da tek sorumlusu hakemler değil tabiki. Bizim savunmada çok ciddi delikler bıraktığımız ayan beyan ortadaydı.
İkinci yarıya toparlanarak başlayan takımımız fark periyodun başında 12'ye çıksa bile adım adım gelerek farkı kapamayı başardı. İlk bölümde 4.30 dakika rakibine sayı şansı tanımasa da sonradan Erdemir koçu Ahmet Çakı aldığı molalarla takımını ateşlemesini bildi. Son periyoda da 64-64 eşitlikle girilmiş oldu. Bu devrede bulduğumuz 25 sayı maç boyunca en yüksek skora ulaştığımız periyot oalrak da kayıtlara geçmiş oldu.

Son periyoda aynı istek ve arzu ile başlayan takımımızda periyodun ortalarına doğru yavaş yavaş yorgunluk belirtileri seziliyordu. Sakat olan Ermal'in bu bölümde attığı 6 sayı ile takımı skorda dengede tuttuğunu belirtmekte yarar var. Son bölümde 2.50 kala Ereğli ekibi farkı 4 sayıya kadar çıkarsa da Ermal'in katkıları ve son savunma arzumuz ile maçı son topa taşımayı başardık. Bu bölümde öne geçme fırsatı elimize geçti ancak bu noktada da şansızlık ön plandaydı. Son topda hakemin Jerry Johnson'a çaldığı faul düdüğü aynı zamanda maçın sonu demekti. Erdemir'li Hakan Demirel ilk serbest atışında isabet bulduktan sonra ikincisini akıllıca bir hareketle kaçırıp Galatasaray'ın mola almasını engelldi ve maç 75-74 aleyhimize sonuçlanarak, yenilgi sayımız 4'e çıktı.

Son topta Johnson'ın faul yapmadığını düşünüyorum ancak; bu durum, maçı hakemler hediye etti anlamına gelmiyor. Öncelikle Erdemir'in hakkını teslim etmek gerek. Ereğli ekibi bugün iyi bir savunma ve hücum karakteri yansıttı sahaya. Erdemir'de Altan 20 sayı ile ön plana çıktı ve attığı üçlükler takımımızın direncini kıracak nitelikteydi. Bizde ise Jerry Johnson 19 sayı-5 asist-4 ribaund ile oynayarak katkı verdi. Bugün en çok aradığımız isimlerden bir Tutku'ydu. Johnson ve Rochestie iyi oynasalar da takımı yönetme konusunda sıkıntı yaşadılar. O noktada yıllanmış şarap Haluk'un büyük katkısı galibiyete yetmedi. Sakatlığın bu kadar bolduğu ve Avrupa kupası maçlarının da etkisiyle maç trafiğinin yoğun olması azizliğine uğradı takımımız. Bu galibiyeti ancak bu şekilde açıklayabiliriz. Sakatlıklar olmasa çok daha etkili bir Galatasaray izleyebilirdik. Çünkü bence bu performansımız gerçek performansımızın yarısı bile değil. Sakatlıklar tam anlamıyla atlatıldığı sürece de ligin geri kalanında çok sıkıntı yaşayacağımızı düşünmüyorum...

SALON: Erdemir
HAKEMLER: Engin Kennerman, Ahmet Ersan Ergüler, Tekin Özübir

ERDEMİR (75): Lamar Johnson 2 (5 ribaund- 2 asist), Altan Erol 20 (1 ribaund), Melih Yıldız, Berent Kavaklıoğlu 3, Eren Beyaz, James Thomas 4 (13 ribaund), Antwain Barbour 15 (3 ribaund- 3 asist), Erkan Veyseloğlu 16 (9 ribaund- 2 asist), Hakan Demirel 9 (3 ribaund- 3 asist), Emre Ekim 6 (1 ribaund)

GALATASARAY CAFE CROWN (74): Jerry Johnson 19 (4 ribaund- 5 asist), Melih Mahmutoğlu (2 ribaund), Göksenin Köksal 8 (1 ribaund), Preston Shumpert (3 ribaund- 2 asist), Taylor Rochestie 12 (4 ribaund- 2 asist), Luksa Andric 3 (1 ribaund), Radoslav Rancik 4 (1 ribaund- 4 asist), Haluk Yıldırım 10 (6 ribaund- 5 asist), Sertaç Şanlı 6 (4 ribaund- 1 asist), Ermal Kurtoğlu 12 (1 ribaund- 1 asist)

1. PERİYOT: 22-23
2. PERİYOT: 25-16
3. PERİYOT: 17-25
4. PERİYOT: 11-10
(fotoğraflar ve istatistikler www.tbf.org.tr'den)

Sen Taraftarsın, Haddini Bileceksin


Bağış Erten, taraftarlığın geçirdiği evrimi yazmış kendine has uslubu ile. Buyrun:

Sen taraftarsın, haddini bileceksin. Görevlerin var, ödevlerin var, sorumlulukların var. Bunları her gün yeniden ezberleyeceksin. Ne söylenirse onu yapacaksın. Biz kimi hedef gösterirsek ona yükleneceksin. Gerektiğinde eline sopa da, bilet de veren biziz, karakoldan alan da. O yüzden yediğin ekmeğe ihanet etmeyeceksin. Sözümüzden çıkmazsan sahaya insen de kurtarırız, yasaklansan da sokarız seni stada. Ama sınırı aşıyorsun bu aralar.
Bak, birkaç senedir başına buyruk bir hava seziyoruz sende. Bize minnetin yokmuş gibi davranıyorsun. Eğitim sistemi bile sorgulama diyor, sen kendince bir şeyleri sorguluyorsun. İnternet senin ahlakını bozdu. Oraya buraya kendince yazılar yazıyor, hikmetimizi kurcalıyorsun. Her konuda fikrin var artık. Kulübün nasıl yönetileceğine de kafa yoruyorsun, malî kongre kayıtlarına da sızıyorsun, yetmiyor basına da sızıyorsun. Sözünün bir değeri var zannediyorsun. Yanılıyorsun. Sana mı soracağız stadın nasıl yapılacağını? Sana mı soracağız kulübün tarihini? Sana mı soracağız stadın adını? Sana mı soracağız yeni yasayı? Sen kimsin? Kendini Spartaküs mi sanıyorsun?
Bak bu günlere nasıl geldik anlatayım sana. İyi dinle ve nereden geldiğini unutma. Bundan 40 sene önce esamin okunmazdı bu memlekette. Evet, statlar bugüne oranla daha doluydu. Ama senin cirmin kadar bile yerin yoktu. O gün de sokaklarda yürüyordu insanlar, ama stada gitmek için değil, siyaset yapmak için. Sonra ortalık karıştı, anarşi bizim de kontrolümüzden çıktı ve Yüce Türk Ordusu olaya el koydu. İşte ilk o günlerde geldin sen aklıma.

2000’ler gelince...
Memlekette ‘toplumsal muhalefet’ denen nifak tohumunu soğurmanın, onun yönünü değiştirmenin bir aracıydın artık. Komşularla gerginlik olurdu, diplomasinin söyleyemediği şeyleri sana söyletirdik. Avrupa sesimizi duyacaksa seni bağırtmasını iyi bilirdik. Düşmanlara ana avrat dümdüz giderdin, iyi de ederdin. Bazen gündem sıkışırdı, sen karambolden bir gol atardın, rahatlatırdın bizi.
Sonra 90’lar geldi, Türkiye karanlığın ortasına düştü. O puslu günlerin ortasında sen tam istediğimiz gibi bir neferdin. Biz ne buyurursak tribünde onu yapardın. Sayende pek çok pürüzü o günlerde temizledik. Nefreti de böyle öğrendin. Küfürde sınır tanımazlığı da. Hatırlar mısın, bölücülere küfredenleri “Statta küfür vardı” diye rapor eden hakemi nasıl cezalandırmıştım? Sonuçta bir ritüeldi o. Önce İstiklal Marşı sonra bölücüye ana avrat küfür. Hatırlar mısın, şovenizmin ateşini nasıl beraber harlamıştık? Hatırlar mısın, seni nasıl gaza getirirdim. İtalyan başbakan da Leeds’li gençler de İsviçreliler de nasıl sinmişti?
Ama 2000’lerin başında sana bir haller oldu. İzinsiz gruplar kurar, sanal muhabbetler eder oldun.
Pankartları yasakladım, gene konuştun. Sulu isyana kalkıştın, aile babalarını bile hapislere atıp aylarca tutuklu bıraktım, gene konuştun. Olmadı, tribündeki kendi adamlarımı üzerine saldım. Gene, gene, gene konuştun. Tribünde hem de Avrupa maçında bıçaklı grupların hedefi oldun. Susmadın, devam ettin. Sen artık çok oluyorsun.
Şunu bil. Biz olmasak ne ‘yürüyedur’abilirsin, ne tek yumruk olabilirsin, ne liseni takarız, ne de semtini. Kızdırma bizi, ipliğini ‘Çarşı’ya çıkartmasını da biliriz. ‘Cefakâr’ mı olacağını, sefa mı süreceğini, üniversitede nasıl okuman gerektiğini de biz belirleriz. Akıllı ol. Haddini ve yerini bil. Yoksa biz yapacağımızı biliriz. Hem senin sesin öyle çok uzun süre yükselmez. Yaparız bir transfer unutursun bu günleri. Biz ‘karizmayı’ elbet kurtarırız.
Biz kim miyiz? Sen iyi bilirsin bizi. Biz lacivert takım elbiselileriz. Biz kravatlılarız. Biz göbeği birbirine bağlı, zincirlerimiz dahil kaybedecek pek çok şeyi olanlarız. Biz sadece sevgiyle değil parayla, itibarın cazibesiyle, iktidarın gücüyle bağlıyız bu koltuklara. Hem iktidarız, hem muhalefetiz. Biz vergi affı peşinde koşanlarız. Biz kendi taraftarımızı dövdürenleriz. Biz ulufe dağıtanlarız. Biz copuz, biz mahkemeyiz, biz biber gazıyız. Protesto edeni hapisle tehdit edeniz. Yasayla fişleyeniz. Siyasi partimiz ne olursa olsun, senin dümenini tutmak için, olmadık dümenler çevireniz biz. Ama hepsinden önemlisi biz bir bütünüz. Bakma arada sürtüşür gibi yaptığımıza. Biz biriz.
Peki ya sen? Farklı renklere gönül verdiğini zanneden, her şeyin bir oyundan ibaret olduğunu sanan, neyse ki birbirine olan kinin yüzünden aynı takımı tuttuğunu göremeyen bir avuç isyancı. 300-500 kendini bilmez. 1000-2000 nifak tohumu. Bu memlekette başka türlü bir futbol olabileceğine inanan 5-10 bin hayalperest. Neyse ki renk körlüğü yüzünden daha fazla çoğalamıyorsun, yan yana gelemiyorsun. Biz de bu sayede saltanatımızı sürüyoruz. Ve emin ol, düzen bu oldukça daha da süreceğiz!

21 Ocak 2011 Cuma

Bağımsız Galatasaray Taraftarları

Türk Telekom Arena stadyumunun açılışında yaşanılanlar ve sonrasındaki gelişmelerle ile ilgili bugün gazetelere Bağımsız Galatasaray Taraftarları adıyla verilen ilan:

BASIN VE KAMUOYUNA DUYURUDUR
15 Ocak 2011 Cumartesi akşamı, uzun yıllardır beklediğimiz yeni stadımıza kavuşmanın heyecanını, gözbebeğimiz Ali Sami Yen Stadını terkedip, Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Arena'ya taşınmanın buruk sevincini tattık.

Tarihimizin mihenk taşlarından biri olacak o gecede yaşananları takip eden bazı hadiseler, Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Arena'nın açılış kutlamalarını gölgelemiştir.

Bu sebeple, müşterek olarak Galatasaray Kulübü taraftarlığından başka hiçbir kurum, grup, örgüt, kişi, veya siyasi hareket ile ilişkisi olmayan bağımsız vatandaşlar ve taraftarlar olarak kamuoyuna seslenmeyi görev sayıyoruz.

15 Ocak 2011 gecesi Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın stada girişi anons edildiğinde, taraftarımızın bir bölümü kendisini alkışlamış, diğer bir bölümü de ıslıklamıştır. Söz konusu tepki, medeniyet sınırları içerisinde kalmış, her hangi bir kötü söz içermemiştir. Tepkilerin boyutunun en üst noktaya çıktığı an, Toplu Konut İdaresi (TOKİ) başkanı Sayın Erdoğan Bayraktar'ın, merhum başkanımız Özhan Canaydın'ı, geçmiş yönetimlerimizi ve Galatasaray camiasını kabul edilemez bir üslupla eleştirerek, tüm Galatasaray taraftarları, kulüp ve kongre üyelerini ağır şekilde tahrik ettiği konuşmasıdır.

16 Ocak 2011 günü Galatasaray Spor Kulübü Başkanı Sayın Adnan Polat, protestocuları yönetim olarak "Galatasaraylı kabul etmediklerini" söyleyerek stadyumda bulunan Galatasaray taraftarlarına ağır şekilde hakaret etmiştir. Ayrıca protestocuları emniyet ile birlikte tespit ederek stada almayacaklarını söyleyerek onları tehdit etmiştir.

Yukarıda özetlenen hadiselerin ışığında Bağımsız Galatasaray Taraftarları olarak aşağıdaki tespit ve taleplerimizi kamuoyuyla paylaşırız:

* Her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının mevcut ya da muhtemel iktidar organlarını övme, eleştirme ve protesto etme hakları, altında Türkiye'nin de imzası bulunan uluslararası sözleşmeler ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın teminatı altındadır.

* Önemle ifade etmek gerekir ki, siyasi liderler bireylerin gündelik yaşamlarına doğrudan etki eden kararların mimarlarıdırlar ve övgüye de eleştiriye de hazır olmalıdırlar.

* Galatasaray taraftarlarının bu protesto sebebiyle devlet kademesi, medya organları ve Galatasaray Yönetimi tarafından hakarete maruz bırakılmasına, tehdit edilmesine ve baskı altına alınmasına Galatasaray Spor Kulübü ve kamuoyu seyirci kalmamalıdır.

* Söz konusu gecede yapılan protestolar neticesinde ortada kamera kayıtlarıyla tespit edilecek bir suç unsuru ve buna bağlı suçlular yoktur. İstanbul Emniyeti'nin güvenlik kaynakları suçla bağlantılı olmayan eylemlerin tespiti için seferber edilemez.

* Galatasaray Başkanı Adnan Polat ve Yönetim Kurulu üyeleri Galatasaray taraftarlarına karşı yapılan tehdit ve hakaretlere karşı kayıtsız kaldıkları gibi, söz konusu eylemleri gerçekleştirenlerle söylem birliğine giderek bulundukları mevkiye ihanet etmişlerdir. Bahsi geçen şahıslar Galatasaray camiasından ve taraftarlarından özür dilemeli ve derhal istifa etmelidirler.

* Galatasaray Kulübü Kongre Üyeleri , Başkan Adnan Polat ve yönetimini kınamalı, haklarında gerekli disiplin cezalarını uygulayacak süreci hemen başlatarak sorumluluklarını yerine getirmelidirler.

* TOKİ Başkanı Sayın Erdoğan Bayraktar, haddini aşan ve tahrik edici konuşması sebebiyle tüm Galatasaraylılardan özür dilemelidir.

* Protesto eden Galatasaray taraftarlarına medya aracılığıyla ve alenen ağza alınmayacak küfürler ve hakaretler savuranlar, onları "nankörlük", ve "teröristlik" ile itham edenler hakkında gerekli yasal işlemler Galatasaray Kulübü ve taraftarlarınca müşterek olarak başlatılmalıdır.

* Bağımsız Galatasaray Taraftarları olarak, Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Arena'nın Galatasaray Kulübüne kazandırılması adına çalışan herkese sonsuz müteşekkiriz. Emeği geçen bütün kişiler ve kurumlar teşekkürü ve saygıyı hak etmektedir.

* Ali Sami Yen Spor Kompleksi'nin yapımıyla ilgili, tarafımızdan teşekkürü öncelikle hak edenler, stadın her köşesine emeklerini harcayan işçilerdir. Stadın yapımına ilişkin katkısı olanlara teşekkür edilirken hayatlarını kaybeden işçilerin anılarına saygı sunulmamış olması üzüntü vericidir.

* Tüm Türkiye'yi defalarca gururlandırmış, ülkenin adını tüm dünyaya duyurmuş kulübümüz, bu tesisleri ve çok daha fazlasını sonuna kadar hak etmiştir. Camiamızın, bu tesisle ilgili hiçbir kuruma veya şahsa en ufak bir borcu yoktur. Unutulmamalıdır ki; Galatasaray Spor Kulübü, arazisi son derece değerli olan Mecidiyeköy'deki Ali Sami Yen Stadyumu üst kullanım hakkı ile birlikte Seyrantepe'deki yaklaşık 384 dekar arazinin 264 dekarlık üst kullanım hakkından feragat etmiştir. Bu arazilerin ihalelerinden devlet ciddi bir kazanç sağlamıştır ve sağlamaya da devam edecektir.Ayrıca bu kazancın yalnızca bir bölümü Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Arena'nın yapımı için ayrılmıştır.

* Konumu ne olursa olsun, hiçbir kişi veya kurum Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Arena'nın Galatasaray'a kazandırılmasını kişisel bir lütuf olarak gösteremez.

* Bu tesislerin Galatasaray Spor Kulübü'ne söz verildiği gibi teslim edilmesinin, şartnamelerle belirlenmiş taahhütlerin eksiksiz olarak yerine getirilmesinin sonuna kadar takipçisi olacağız.



Bağımsız Galatasaray Taraftarları

BBL'de 2. yarının ilk maçı: "Erdemir-Galatasaray"


Süperlig'de de görmeyi umduğum bir durum aslında bu ara vermeden 2 yarıya geçme meselesi. Taraftarı 40 gün futboldan uzaklaştırmanın mantığını kavramak zor zaten. Allahtan basketbol'da böyle bir durum söz konusu değil de bizi bu zevkten mahrum bırakmıyorlar. Resmi olarak ligin ilk yarısı bitti. Tabloda 3. sırada yer bulduk ve 12 galibiyet 3 mağlubiyet gibi çok iyi bir yüzdeyle kapadık. Açık ara ligin en iyi savunma takımı olduğumuzu da sık sık dile getirdik ve bu da sonuca yansıdı. İlk yarı sonunda ligin en iyi savunma yapan takımıyız. Bir de topun kıymetini en iyi bilen, takım oyununu en iyi yansıtan, atmaktan çok attırmaya, boş adamı bulmaya çalışan bir takım görüntüsü vermiştik. Bu da ligin en çok asist yapan takımı olma onuruna erişmemizi sağladı. İçerideki Olin maçı dışında da sistemi makine edasıyla işler halde tuttuk belki de en önemlisi bu. Sonuçta adını anarken "tahtalara vurmamız" gereken bir takıma sahibiz. Maşallah diyerek Erdemir maçı bilgilerini verelim...

Maç: Erdemir – Galatasaray Cafe Crown
Salon: Erdemir Spor Salonu
Tarih: 22.01.2011 Saat: 15.00
Yayın: Spormax (Canlı)

Robinson Zapata Montano Galatasaray'da


Mondragon'dan sonra kaleci kazağını teslim ettiği file bekçilerinden bir türlü istediği verimi alamayan Galatasaray, Hagi'ni referansı ile başka bir Kolombiyalı Robinson Zapata Montano'yu 1.5 yıllığına renklerine kattı. Geçen sene Leo Franco'nun neredeyse her maç yaptığı hatalarla kaybedilen puanların ardından bu seneye yerli kaleciler Ufuk ve Aykut'la başlama kararı alınmıştı lakin takımın kötü gidişatından kaleciler de sorumlu tutulunca, Hagi, Mondragon'un tavsiyesi ile Steaua Bükreş'e getirdiği Robinson Zapata'yı Galatasaray'a da transfer etti.
30 Eylül 1978de Kolombiya'da dünyaya gelen "Rufay" lakaplı kaleci, futbolla tanıştığı çocukluk dönemlerinde orta saha ve defans oyuncularını beğenip, onlar gibi topu ayakla, bilemedin kafayla oynamayı düşler lakin 9 yaşında katıldığı futbol okulundaki hocası takımın kaleci eksikliğinden bizim ufaklığı fileleri korumakla görevlendirir ve o gün bugündür Robinson Zapata kalecilikten ekmeğini kazanır. Futbol okulu, alt yapı seçmeleri derken 98 senesinde America Del Cali takımı ile profesyonel futbola başlayan Zapata, iki sene sonra Real Cartagena'ya transfer olur. Burada oynadığı 83 maç sonrası tekrar eski takımına dönen Rufay, 2004 senesinde Rosario Central takımına imza atarak Arjantin macerasına başlar ve Independiente ile Belgrano takımlarında oynadıktan sonra ufak bir Şili macerasının ardından memleketinin Cucita Deportivo takımına imza atar. Güney Amerika'da sürdürdüğü futbol hayatında Libertadores Kupasında yarı final heyecanı yaşayan Zapata'nın düşlerinde televizyondan maçları izlerken dinlediği Şampiyonlar Ligi müziği eşliğinde stadyuma çıkmak yatar. "Bir insan bir şeyi çok isterse olur" derler ya, Zapata da Avrupa'da olmayı can-ı gönülden dilemiş olacak ki, belki de haritada yerini bilmediği Romanya'dan kendisine transfer teklifi gelir hiç beklemediği sıcak bir temmuz günü. "Romanya'ya gelmem tamamen tesadüftü, Hagi ve Mondragon'a teşekkür ediyorum" diye 2007 senesinin Temmuz günlerini anlatır Robinson Zapata. 2007 de eski takımının başına getirilen Hagi, Steaua Bükreş'in mevcüt kalecilerini beğenmez ve yeni bir file bekçisi arayışına girmişken, eski oyuncusu Mondragon'a danışmadan edemez. Mondi de hem yetenekli hem de maaliyeti "cebe uygun" bir kaleci olan Zapata'yı eski hocasına önerir ve Kolombiyalı Bükreş yolunu tutar.


Rumen ekibiyle 500 bin euroya 4 yıllık kontrat yapan Zapata, uyum sürecini çabuk atlatır, çıkardığı başarılı maçlar sonucu Steaua'lı taraftarlarca 2007-2008 sezonun en iyi oyuncusu seçilir. Tabii, ödülü sadece "subjektif" bakan futbolseverlerden almaz, aynı zamanda çeşitli gazete ve radyolar da yaptıkları anketlerle yeni kaleciyi en başarılı oyuncu olarak plaketlerle ödüllendirirler. Bu dönemde Hagi takımdan ayrılır ama kendisinden sonra gelen Massimo Pedrazzini ve Lakatus da ara ara hatalar yapmasına rağmen Kolombiyalıyı ilk onbirde sahaya sürerler.
Soğuk Romanya topraklarına bir ilk bahar güneşi gibi parladığı ilk sezonun ardından, vasat bir dönem geçirir Zapata mavi-kırmızılı ekipte lakin çok arzuladığı şampiyonlar liginde de o sene forma giyme fırsatı yakalar, hem de daha sonra kalesini koruyacağı Galatasaray'a karşı başarılı bir oyun çıkarıp, Skibbe'nin takımını kupa dışına iterek.
Zapata'nın inişli çıkışlı form grafiğine güvenemeyen Becali, 1500 euroya Tatarusanu'yu Steaua kalesine transfer eder ve bu kadar para vererek aldığı oyuncuyu oynatması için takımın hocası Stoichita'ya baskı yapar ve Kolombiya'lı yedeğe çekilir. Bu dönem Zapata'nın karakterini belirlenmesi adına da önemlidir, Rumen takımının eski kalecisi ve o dönemin kaleci antrenörü Andrei Speriatu öğrencisini şöyle tanımlar:"Bu gibi durumlarda bir çok oyuncu psikolojik olarak tamamen altüst olur, hayata küser, idmana dahi somurtarak çıkar. Ama Robinson hiç öyle yapmadı, hırsı ve sağlam karakteri sayesinde idmanlarda daha fazla çalıştı ve tekrar formayı kaptı. Zapata tam anlamıyla bir savaşçıdır."


Stoichita ile yeniden doğan Rufay, UEFA Kupası gruplarında ve ligde oynadığı 450 dakika kalesini rakip gol ayaklarına kapatarak, Romanya'da tekrar "en başarılı" ile başlayan anketlerde zirveye çıkar. Oynadığı zaman harikalar yaratan bu kalecinin, neden ara ara "saçma" goller yediğini soran Rumen basınına Zapata şöyle verir cevabı: "Hayatta en büyük isteklerimden biri geniş bir aileye sahip olmaktı ve eşimin hamile kaldığını öğrendiğimde dünyalar benim oldu, fakat zamanla sıkıntılı bir hamileleik yaşadık ve bir babayı adayı olarak dikkatimi sahaya vermekte zorlandım"
2009 senesinin Mayıs ayında doğan kız çocuğunu kucağına aldıktan sonra dünyalar Zapata'nın olur ve aynı yıl oynadığı maçlarda tekrar "panterleşir". "UEFA Avrupa Ligi gruplarında gördüğüm en iyi kaleci rakibin kalecisi. Maçı tek gol atarak kazandık ama başkası olsa bir sürü gol atabilirdik" der Fenerbahçe'nin kalecisi Volkan Demirel, Romanya'da Steaua Bükreş'i yendikleri maçtan sonra. Golleri kurtaran Zapata'dır ama golü atanı merak mı ettiniz? Kolombiyalı kalecinin şimdiki takım arkadaşı Kazım Kazım... O sene gösterdiği başarılı grafik sadece Volkan'ı etkilemez, Portsmouth menajeri Avram Grant'ın da dikaktini çeker ve tecrübeli hoca Kolombiyalıyı İngiltere'ye getirmek ister lakin Becali'nin yüksek bonservis istemesi transferi sonlandırır. 2009 senesi sona ererken de Zapata yine "en"ler listesine girer ve Romanya Liginin en iyi yabancısı seçilir.
Güney Amerikalılara özgü olan "memlekette tatil uzatma" alışkanlığı Robinson Zapata'da da baş gösterince takımın yeni hocası Piturca ile "papaz olur" Zapata ve eldivenleri Tatarusanu'ya teslim eder. Kendisi hakkında söylenmeye başlanılan negatif cümlelere kulaklarını tıkayıp "eleştiriler gereklidir, bizi güçlü kılar" sözünü tekrar ede ede forma şansı bulamasa da idmanlarını devam ettirir Robinson...
Haziran 2010da kendisine takım bulması istenir kulüp yönetimi tarafından lakin gelen teklifleri de Becali beğenmez ve kalecisini elden çıkaramaz. Bu dönemde Spor Toto Süper Lige yeni çıkan Konyaspor da Zapata'ya talip olur ama maddi konular Kolombiyalının bizim memlekete gelmesini geciktirir. Piturca'nın Steaua'dan ayrılıp Dimitrescu'nun takımın başına gelmesiyle 2010-11 sezonunda şans yüzüne tekrar güler Zapata'nın, kaleyi devralır, hatta kaptan dahi olur lakin takımın kötü performasına Rufay'ın da yediği hatalı goller eklenince yine satış listesine konur. Becali, oyuncusunu Levski Sofya'ya satmaya uğraşırken, Kolombiyalı Bulgaristan'a gitmeyi istemez ve sene sonuna kadar kulüpten alacakları ile 3 adet Kolombiya'ya gidiş dönüş bileti karşılığında Steaua ile sözleşmesini fesh eder.


85 defa Steaua Bükreş formasını giyen Robinson Zapata, 3 defa da Kolombiya milli takımı kaleci kazağını sırtına geçirmiş bulunmakta. Mondragon'un referansı ve Hagi'nin bildiği ve güvendiği eski öğrenci olması bu transferin Galatasaray adına yeşil zeminde olumlu sonuçlanacak yanları olarak gözükürken, bonservisine para ödemeden de takıma kazandırılması yönetimsel açıdan tebessüm ettiren bir gelişme. Bunların yanında Stancu'nun eski takım arkadaşı olması da iki oyuncunun takıma uyumunu kolaylaştıracak bir avantaj olarak sayılabilir. Memlekete gelen Kolombiyalı kalecilerden yeteneklerini baz aldığımızda memnun kaldıysak da, sezon öncesi kamplara katılmama gibi disiplinsiz davranışlar Zapata tarafından da yaşanılabilir Galatasaray kamplarında, o kadar kusur da kadı kızında bile var diyelim...

Blog Widget by LinkWithin