Sherry Moore ölülerin eline dokunarak, o kişilerin hayatlarındaki son 18 saniyeyi görebilme yeteneğine sahip kör ve oldukça çekici bir kadın. Bir roman yazmak için ne kadar müthiş bir çıkış noktası. Bunu nasıl yaptığıyla ilgili bilimsel bir açıklama gerekirse; insan beyninin ön korteksi insanın o an içinde düşündüğü anıları kaydeden, 18 saniyelik veri kapasitesine sahip bir organizmadır diye mantıklı bir gerekçe sunabiliriz. Neden sadece ölüler diye sorulursa da; canlı bir sinir sisteminin dış uyarılara kendini kapattığını ama ölü durumda gücü kesilmiş kablo bağlantısı şeklinde durduğunu yazarsak her şey dört dörtlük yerine oturur. Buraya kadarki doğru veya yanlış ama akla yatan unsurların üstüne, arka kapakta Stephen King’in övgüsünü de okuyunca bir gazla kitaba sarılıyorsunuz ve sayfaları çevirdikçe hayal kırıklıkları yaşaya yaşaya bitiriyorsunuz.
Böyle bir fikri Adam Fawler yakaladığında Olasılıksız, Trevanian yakaladığında Şibumi, Stephen King yakaladığında Medyum gibi yapıtlar ortaya çıkarken, bu ilham ilk kitabını yazmakta olan emekli bir narkotikçiye nasip olunca ne yazık ki harap olup gitmiş. Bir insanın hayatının son 18 saniyesini film şeridi gibi görmekten yola çıkarak; insan doğası, psikolojisi ve ölümün doğallığı ile ilgili çok çarpıcı tespitler okumayı beklemiştim ama yazar nedense bu fikri basit bir polisiye türün içinde kullanmayı tercih etmiş.
45 bölümden oluşan kitabın ilk bölümü Sherry’nin yeteneğini kullanarak çözdüğü bir olay ile başlıyor. Kitabın ortalarındaki bir bölüm hariç, Sherry’nin şovunu okuyabildiğiniz adamakıllı tek yer burası. Bu kısımdan sonra romana her polisiye romanda görebileceğimiz türde bir polis, bir katil ve kafa karıştırıcı bir takım karakterler dâhil oluyor. Tribündeki seyirci olarak, sahadaki yıldızın yeteneklerini izlemek istiyorsunuz ama ne hikmetse pas bir türlü ona atılmıyor. Bizim Sherry’i başrolde göreceğinizi umarken, olay klasik hırsız-polis işine dönüyor ve yetenekli karakterimiz yan rollerde pısmış şekilde duruveriyor.
Sherry’i bir kenara bırakıp diğer öğelere bakar isek; hikâyedeki katil, zekâsını kullanıp cinayetler planlayan farklı bir tip değil, polisin de kadın olması dışında ilginç bir özelliği yok. Üstüne üstlük, yazar katilin kim olduğunu zaten kitap boyunca afişe ederek, polisiye romanlarda katili bulma güdüsüyle oluşturabileceği heyecanı da kendiliğinden yok ediyor. Diğer tarafta hakkında fiziki ve felsefi kavramlar okumak istediğimiz Sherry, evli bir kanun adamıyla içten içe bir aşk yaşayan fettan bir ev hanımı karakterine bürünüyor. Bir an geliyor – ne alakaysa - Sherry’nin tekmesinin de meşhur olduğunu anlıyoruz. Hatta o kadar meşhur ki, bir sahnede Kelly adlı kadın polisimiz, Sherry’i fazla tanımamasına rağmen bu tekmesini kullanarak bir plan yapıyor. Bu arada, kadın polisimizin de ayrıldığı eşine karşı duyduğu özlem sık sık konuyla alakası olmayan cümlelerle yer kaplıyor, ki eşini kitap boyunca bir kez bile göremiyoruz.
Romanın sonunda ne olacağı ile ilgili merak unsuru o kadar düşük seviyede tutuluyor ki, son 2-3 sayfada açıklanan normal bir kitapta etki bırakmayacak, ufak çaplı sürprizlere heyecanlanmak zorunda kalıyoruz. Kitabın devam serileri de yazılmış. Genel olarak bu kitaptan daha vasat olduğuyla ilgili eleştiriler duysam da; sırf karakterin ve fikrin özgünlüğüne kanıp, kendimi tutamayarak okuyacağımdır.
Kitabın bomba kısmı: Sherry Moore: “Bana son armağanın ne olduğunu biliyor musun? Kendi erişkin yüzümü senin gözlerinden ilk kez gördüğümü biliyor musun?”
Etiket fiyatı: 19 TLOrjinal adı: Seconds 18
Toplam sayfa: 318
İlk baskı: Mart 2006 (ABD), Ocak 2009 (TR)
Not: 5/10
1 yorum:
bence gayet haklısınız yazar özellikle orta kısımlarda sherryi çok pısırıklaştırmış. kelly denen teğmeni one çıkarmış.
Yorum Gönder