13 Ocak 2011 Perşembe

"Bir Daha"sı Olmayan Gece


Bazen heyecanlı, bazen rahat, kimi zaman aceleci, çokça yayarak gittiğim Ali Sami Yen Stadına bu kez tarifi imkansız garip duygularla yol alıyordum dün gece... Bir yanımda mabedi tekrar görecek olmanın bitmek tükenmek bilmeyen heyecanı, bir yandan o heyecanı bundan sonra yaşayamayacağımın üzüntüsü... Karışık duygularla vardığımda Mecidiyeköy'e, son kez ne yapılmak gerekirse yapmanın, hem de doya doya, bol bol yapmanın telaşı sardı bünyeyi. Burger, Meşale önü, Orjin Köfte, Sokak, Match Cafe, eskinin basket şimdinin halı saha önü, Carrefoursa, GSStore ve Ali Sami Yen'in etrafı... Kutsal mabedi son kez tavaf ettim, bir damla göz yaşı gözümde, kalbim paramparça... Bir film şeridi gibi geçiverdi gözümün önünde yaşanılan bayrak-pankart taşımalar, dost sohbetleri, tezahüratlara katılımlar, sayısızca bira "katletmeler", organizasyon planlamalar, üşümeler, deplasman otobüsü beklemeler, umutlar, hüzünler ve sevinçler... Duygu sarhoşu ruha yapılan alkol takviyesi ile daha da melankolleşen bünye, iyice sarsılırken, hiç bitmesini istemediğim son maça doğru dişimi sıkarak, acı çekerek, bir damla göz yaşı daha dökerek giriş yaptım Ali Sami Yen'in turnikelerinden son kez, ömür boyu saklayacağım bileti okutarak...

Her zaman çıkılan merdivenler, görülen tribünler, yeşil zemin bu defa daha da farklı gelmişti, bir daha karşılaşmayacağım her anı yakalamak, hafızama kazımak, fotoğraf makineme saklamak çabasındayken, soluk soluğa kaldığımı fark edip, bir duvara yaslandım ve seyre daldım etrafı. Yağmurlu bir günde Yeni Açık Üst tribünden ilk defa izlediğim Galatasaray-Gaziantepspor maçı aklıma geldi, o gün de stadın büyüsü beni sarmalarken, vaktin hiç geçmemesini dileyip, her anı beynime yazarken, mutluluk ile heyecan birbirine karışmış, son düdükle beraber bir hüzün çökerken üzerime, bir sonraki maça gelecek olmanın ümidi dağıtmıştı kara bulutları... Aradan on yıllar geçmiş olmasına rağmen dün gece de aynı duyguları yaşadım, ama sonu kötüydü işte, "bir daha"nın gelmeyeceğini bilmek yaralıyordu kalbimi... Başkanın konuşması, şöhretler maçı, havai fişekler, dans gösterileri ya da balon uçurtmalar pek de umurumda değildi, son sözü söyleyecek taraftardı mabedinde. Pankartlar her zaman dikkatimi çekmiştir, stada girdiğimde öncelikle tribünlerdeki afişlere bakarım, dün gece de Kapalı ve Yeni Açık tribüne asılan mesaj kaygılı pankartlar, yine geçmişe sürükleyiverdi beni. maçtan günler evvel Alpaslan abinin çağrısı ile dernekte toplanıp, stadı süslemek için Sami Yen'e gelişler, karanlık depolardan tozlu pankartları bulup özenle tribüne asmalar, şampiyonluk maçı süslemeleri, elde ders notları arada finale çalışmalar ve daha neler neler... Besteler de geçmişten izler taşıyordu, rerererarara ile başlayıp, 14 Senelik Bu Çile ile devam ederken Kapalı tribün, topçuların sahaya çıkmasına kadar tribün korosu kapanışın hakkını vermişti Ali Sami Yen'de... Hatta Sebo Reis'in ilk defa olarak sahanın ortasına gelip üçlü çektirmesi de daha önce mabedde yaşamadığım bir olaydı...


Her zaman maç seyretmek için gittiğim Ali Sami Yen'de devre arası gelmesi istemediğim durumlardanken, dün gece oynanan Galatasaray-Beypazarı Şekerspor maçı vedanın arasındaki "sinirbozucu reklam molası" gibiydi. Takım kaptanlarından önce Kazım'ın tribüne çağrılması, kötü oynanan bir ilk devre, hiç bir tezahürata katılmayıp Aykut'u ıslıklamalı boş geçmeyen Yeni Açık seyircisi, Culio'nun ümit veren oyunu, Servet'in rövoşetası, Kazım'ın son golü atan topçu olarak tarihe geçmesi, Galatasaray'ın kazanması, Hagi'nin hamleleri benim adıma ikinci planda kalırken, dakikaların hızla tükenip hakemin son düdüğü çalması ile bir damla daha göz yaşı süzülüverdi yanaklarımdan. Son maç da bitmişti...



"Bir daha"sı olmayan gece sonuna doğru yaklaşırken, Sabri çektirdiği son üçlü ile bizi coştururken, Ali Kırca da okuduğu veda şiiri ile sadece Tugay'ı değil, tribünlerdeki bir çok sarı-kırımızı sevdalısıyla beni de göz yaşlarına boğuyordu ve, ve, ve...



10-9-8 diye geri sayım sayılmaya başlandığında bir yandan göz yaşı bir yandan Hagi'nin Bilbao'ya füzesi, Jardel'in Real'e golü, Ilıç'in ara pasları, Barcelona'nın son dakika beraberliği sağlaması, meşaleli ve sulu Fenerbahçe derbileri hayalimde canlanırken, 7-6-5 sesleri daha da hızlandırmıştı gözümün önünden geçen zaman filmini. Eski Açıkta oluşturan Üni Tribünü çalışmaları, UEFA yolundaki Mallorca, Leeds maçları, gündüz 12de stada girdiğimiz Juventus maçı, "kal bu sene kal bu sene alınacak çok kupa var bu sene" diye salya sümük Fatih hocaya bağırmamız da "kısa filmde" yerini almıştı o "anlık" dilimde ... 4-3-2-1 derken beyin kilitlenmiş, sadece göz yaşı dökebiliyordum, utanmadan ve gururla ağlıyordum gençliğimi verdiğim Ali Sami Yen stadı tribünlerinden çıkış kapısına doğru yol alırken...



"Bir dahaki maçta görüşürüz" diye veda ettiğim arkadaşlarım gene yanımdaydı ama artık "bir daha" olmayacaktı Ali Sami Yen'de... Mecidiyeköy sokaklarında "Elveda Sami Yen, bir gün geri döneceğiz yeniden" diye bağırıyordu ellerinde ve poşetlerinde son geceye ait hatıralarla yol alan taraftarlar, oysaki ben sadece Elveda kısmına katılabiliyordum gözümde yaşlarla...

Elveda Sami Yen, elveda...

Hiç yorum yok:

Blog Widget by LinkWithin