29 Mart 2009 Pazar

İspanya:1-0:Türkiye

  • Maçtan önce rakip ,her nedense, aşırı derecede abartıldı, Tamam, son Avrupa şampiyonu ve hakikaten güçlü bir takım ama bizim kulüp ve milli takımlarımız daha önce de böyle güçlü rakiplerle karşılaştı, hiçbirinde böyle bir hava esmemişti. İş öyle bir duruma geldi ki, genel olarak fark yemezsek kafi düşüncesi hakim oldu.
  • Milli maç haftalarında gösterilen abartı derecede milliyetçi öğeler taşıyan, gaz veren reklamlar artık beni rahatsız etmeye başladı. Özellikle Turkcell’in son reklamındaki sözler çok itici. Tamam, futbol önemli ama sonuçta yenildiğimizde karşıdakilerin tek diyebileceği şey “biz futbolu sizden daha iyi oynadık” olacaktır, ulusça yas günü ilan edecek değiliz.
  • Fatih Terim’in her maç öncesi ilk 11ini açıklamasını kendine ve takıma olan güvenini gösteren farklı bir özellik olarak görüyorum. İspanya maçı öncesi, bu maçı diğer karşılaşmalardan ayırmayarak, bu özelliğini devam ettirmesi en azından Fatih Terim İspanya’yı o kadar da abartmıyor diye sevindirdi beni.
  • Maçtan önce baktığımızda Nihat-Semih-Arda-Tuncay hattına bayıldım, ama Galatasaray’ın mecburiyetten oynattığı defans ikilisinin aynen milli takıma taşınması garibime gitti. Milli takımlar artık 3 büyüklere bağlı kalmamalı, bir oyuncuyu milli takıma almak için illa İstanbul’a transferi beklenmemeli; gerçekten potansiyeli olan, kalabalık bir ülkeyiz. Aynı hoca Vedat’ı ve Hakan Ünsal’ı 2.ligden bulabilmişti. Bu dönemde bulamadığımız için 3 büyüklerin sıkıntıları aynen milli takıma taşındı. Hal böyle olunca solda olması gereken kişi stopere kayıp sola hiç hesapta yokken beni futbolu hiç tatmin etmeyen İbrahim Üzülmez geçti.
  • İspanya’da oynadığımız gerek kulüp gerek milli karşılaşmalar nedense hep böyle geç saatlerde oluyor. Daha önceleri İspanya ile aramızdaki 2-3 saatlik zaman farkından kaynaklandığını düşünmüştüm. Sonra öğrendim ki İspanya ile aramızda topu topu 1 saat fark varmış (İngiltere ile 2 saat fark varken daha batıdaki İspanya ile nasıl 1 saat oluyor o da ilginç). La Liga karşılaşmalarının da böyle geç başladığını düşünürsek sanırım İspanya bunu değişik bir taktik olarak kullanıyor.
  • Maç başlarken dolu tribünleri ile Santiago Bernabéu stadında bir köşede bulunan Türk taraftarları görünce aklıma 2001 senesindeki Real Madrid deplasmanından sonra rahmetli Alparslan Abi’nin “Böyle bir stad görmedim, ne kadar bağırsak da adamlar uğultusuyla sesimizi bastırıyordu” yorumu geldi. Gerçekten fazla bir tezahürat olmasa dahi, o kadar insanın gürültüsü bile yetiyor ambiyansı oluşturmak için.
  • Maça düşündüğümden iyi başladık, Semih-Nihat-Tuncay üçlüsüyle pozisyonlar bulduk. Dakika 25, Arda daha devreye girmedi galiba taktik gereği kendini dinlendiriyor sonra çıkacak ortaya diye düşündüm. Ama Arda kendisini dünyaya göstereceği maçta nedense bildiğimiz Arda gibi oynayamadı.
  • 25.dakikadan sonra kontrol karşıya geçti. Oyuncularda anlayamadığım bir çekingenlik vardı. Topu kapan ileriye değil geriye oradan da kaleciye kadar pas veriyordu. Hatta 50.dakikada bir pozisyonda orta saha yayında tam İspanya atağa çıkarken, Aurelio topu Senna’dan kaptı, kontraya çıkacağız derken Aurelio ilk önce ben nasıl böyle büyük bir futbolcudan topu kaptım diye şaşaladı, sonra geri Emre’ye pas verdi o da Volkan, Volkan tekrar İspanyollara.
  • Yediğimiz gol, evet maça yakışmayacak şekilde pis bir gol. Ama İspanya öyle ya da böyle o golu atacaktı, her şekilde bu belli oldu. Golu yedikten sonra, oyuncularımızın gol yeme stresinden kurtularak gerçek yeteneklerini ortaya koymalarını ümit ettim ama tam tersi İspanyollar gol atamama stresinden kurtulmuş gibi oynamaya başladı.
  • Rakip gerçekten o kadar abartılmış ki, oyuncular bırakın beraberliği, 1-0lık yenilgiye bile razı olduklarını halleriyle belli ettiler. Normal şartlarda yenik olan takım top taca çıkınca koşarak topu alır, kalecisi auta giden topu hızlıca oyuna sokar ama bu bizim takımda görülmedi.
  • 1-0lık skorlarda, genelde galip taraf “usulen” son 5 dakikada geri çekilir, mağlup taraf da hiçbir şey yapamasa topu ceza alanına şişirir. Bunu bile göremedik ne yazık ki, maçın son dakikalarını yabancı birine izletsek bu maç 3-0 olmuş maç bitmiş derdi herhalde. Son yarım saatte Milli takımımızın İspanya karşısında, üç büyükler karşısına çıkmış herhangi Anadolu takımı gibi oynaması açıkçası koydu bana.
  • Fatih Terim basın açıklamasında maçın analizini çok güzel yaptı. En azından hoca işin farkında diyerek biraz moral bulabiliriz.
  • Diğer maçta Bosna Belçika’yı 4-2 yenerek 2.liğe çıktı. Bosna da biz de ne zaman nasıl oynayacağı belli olmayan takımlar olduğumuz için, Çarşamba günkü karşılaşmalardaki hiçbir sonuç beni şaşırtmaz.

"İlk yarıdaki oyundan müthiş derecede memnunum. Çok pozisyonumuz vardı. Sonuçta İspanya ile oynuyoruz, bunlardan birini atmalıydık.Maalesef 55'ten sonra fizik olarak İspanya'nın seviyesine çıkamadık. Takımım yoruldu. Orta sahayı güçlendirmek için hamleler yaptık. Ancak maalesef yine o ana kadar rakibe bir şey vermeyen takımımız, ölü toptan golü yedi."

Fatih Terim - Türkiye Teknik Direktörü

"Türkiye ilk yarıdaki futbolumuzu kontrol etti. Biz biraz tembel davrandık, hem de yorgunluk vardı. Bu demek değildir ki bu sonucu hak etmedik. İlk yarıda Türk Milli Takımı da pozisyonlara girdi. İkinci yarıda biz derinlemesine paslarla rakip kaleye yaklaştık. Daha sonra da oyuna hakim olduk ve bu sonucu hak ettik"

Vicente Del Bosque - İspanya Teknik Direktörü

Hakemler: Massimo Busacca, Matthias Arnet, Francesco Buragina

İSPANYA: Casillas, Ramos, Albiol, Pique, Capdevila, Senna, Xavi, Xabi Alonso, Cazorla (77 Silva), Torres (88 Llorente), Villa (64 Mata)

TÜRKİYE: Volkan, Gökhan Gönül, Hakan, Emre Aşık, İbrahim, Tuncay, Aurelio, Emre Belözoğlu (84 Sabri), Arda (77 Gökhan Ünal), Nihat, Semih (57 Ayhan)

GOL: Pique (60)

Hiç yorum yok:

Blog Widget by LinkWithin