1 Şubat 2010 Pazartesi

Denizlispor:1-2:Galatasaray


Bu hafta üç İstanbullu Anadolu'ya açılmış, deplasmanda 3 puan almak için terk dökeceklerdi. Cuma gecesi ve Pazar öğlen oynanan maçlarda Fenerbahçe ve Beşiktaş kazanınca, Galatasaray'ın da kazanması gerekiyordu kora kor giden yarışın içinde darbe almamak için. Ayrıca, puantajın zirvesindeki Bursa ve Kayseri de haftayı 3 puanla kapatmayı başarabilmişti... Kağıt üzerinde kolay bir maç gibi gözüküyordu Denizlispor karşılaşması, ligin oynayarak hiç maç kazanamayan takımıydı yeşil-siyahlı horozlar, düşmesi kesin Ankaraspor'un da üstündeydi, bir de Galatasaray devre arasında Jo, Neill ve Giovanni'yi alınca maçın mutlaka favorisi İstanbul'ın sarı-kırmızılı takımı oluyordu, ama futbolun sevilen yanlarından biri bu, skorun sahada belirlenmesi, yoksa kar-çamur demeden sahaya çıkılmaz bilgisayar başında menajerlik oynar gibi belirlenirdi neticeleri maçların, kimin daha çok parası varsa, o iyi topçuları alır, maçı kazanır ama öyle değil işte bu güzel oyun, hakem hatasıyla, futbolcu yeteneği ile, taraftar baskısıyla, hocanın cinliği ile maçlar kazanılıyor ya da kaybediliyor... Dün gece Galatasaray da böyle bir maç oynadı Denizli'de...

Kalede her zamanki gibi Leo Franco yer alıyordu Rijkaard'ın takımında... Hafta içi Nonda mı Kewell mı tereddütü içinde pek yer bulmamıştı Leo Franco Galatasaray'dan gidecekler listesinde, oysa sarı kırmızılı taraftarların gidecekler listesinde ilk sıraya yazdıklarıydı Arjantinli kaleci. Biz saha dışından bakanlara göre pek bir farkı yoktu Aykut ve Ufuk'tan, ama kulübün içinde olanlar farklı hesaplar içinde olabilirlerdi, mukavelesindeki ağır şartlardı belki Franco'nun Galatasaray'da kalmasına sebep... Ligin bir devresi boyunca maç kurtardığına rastlamadık Franco'nun, üstelik yediği gollerde de hep topa atlamaya "nazlanır" bir hava seziliyordu, "bunu tutamam zaten, zıplamaya gerek yok" havası veriyordu Franco, dün gece bu imaj tavan yaptı. Yediği golde atlasa topu çıkaracak ama sadece elini uzatıyordu, hani hendbol kalecileri var ya, onlar misaliydi Franco... Kurtarışlarını eleştirdiğimizde "geriden oyunu ilk başlatan adam" savıyla savunulur Arjantinli, belki bunu söyleyenler ondan bir Taffarel yaratmak isterler ama bu sadece bir hayal, bir düşten ibaret kalacaktır, zira Taffarel Henry'nin kafasını Parken'de çıkarırken bir kuş misali havada uçarken, Okan'a Sami Yen'de gol asisti yaparken de ayağıyla bir maestro misali resital veriyordu. Peki zıplamayan Franco, ayağıyla ne yapıyor, geçen hafta topu Neill'e isabet ettirirken, bu hafta da Youla'nın kıçına vurduruyor. Galatasaray'a transfer olduğunda çok büyük umutlar içinde değildim Franco'dan, belki yanılırım diyordum, şimdilik yanılmadım, umarım ilerde yanılırım...
Arjantin'li kaleyi korumaya çabalarken, onun önünde Servet ve Neill, yan taraflarda da Uğur ve Caner görev alıyordu Denizli Atatürk stadında... Stoperdeki ikili belli ki sakatlık ve ceza olmadığı müddetçe Galatasaray kadrosunun değişmezi olacaklar, zaten pek de uyumlu oynuyorlar son iki maç, Gökhan Neill'den formayı zor kapar gibi gözüküyor. "Cim Bom'un yeni Popescu'su olur" demiştik Neill için, Rumen oyuncunun yaptıklarını yapacak gibi gözüküyor Avustralyalı, bir de Hagi'si Kewell gelse... Geri dörtlünün solunda Caner oynuyordu ama sarışın topçu geride değil ilerde Galatasaray'a daha yararlı olmakta. Rakip alana geçtiğinde yabani taylar misali koşan Caner, bek pozisyonunda dizginlenmiş bir tay gibi, üstündeki yularından rahatsız bir görüntü veriyor, bir de ilerde yaptığı adam geçmeleri geride deneyince, kaptırdığı toplar tehlike yaratıyor Galatasaray kalesinde. İkinci devre Rijkard'ın Uğur'u sol beke alıp, Caner'i ileri yollaması Galatasaray'ın hücum gücünü de arttırdı...
Neskeens'in kara kaplı defterinde yazılı olan orta saha ise Mustafa-Elano-Emre Çolak şeklinde oluşuyordu. Mustafa yine "ağır işçilik" yaparken, genç Emre ileriye dönük oynayacaktı. Böbrek tedavisi gören Elano'yu beklemezdim maçta, pek acı verir böbrek taşı dökmek, ama Rijkaard onu sahaya sürmüş, Brezilya'lı da pek varlık gösteremedi, belli ki acıları vardı, yoksa son haftalar pek de fena oynamıyordu Elano... Emre'ye şans vermek Rijkaard'ın hocalığının başarısı, ben taktik-teknik yönle değerlendirmem hocayı, insani vasıfları benim için daha önemlidir, Hollandalı da genç bir çocuğa güvenerek olumlu puanlar aldı dün gece, ne kadar Franco tercihinden dolayı eleştirsem de... Peki Çolak bu şansını kullandı mı, oynadığı sürede yaptığı baskı ve yerinde paslarıyla, gelecek için umut verdi, Arda abisinin yolundan gittiği belli, Kaptan da Emre'ye çok sahip çıkıyor, tek eksiği genç oyuncunun fiziksel yönden zayıf olması, bu da geliştirilebilecek bir özellik...
İleri hatta baktığımızda son vuruşlar Jo'ya kalırken, Arda ve Barış kanatlardan "akacaklardı" Denizlispor kalesine... Keita'nın yokluğunda Barış, mütevazi ama efektif oyununu oynamayı sürdürüyor... Dün gece Arda'ya yaptığı asist fevkaledeyken, rakip kaleyi de yeri geldiğinde çok zorlandı, Türk futbolundaki uzaktan şut atma eksikliğini Almanya'da alt yapıyı almış Barış gidermekte... Kaptan hep bildiğimiz Arda... Attığı gol Şampiyonlar Ligi finalindeki Messi'yi andırırken, kritik anlarda top saklaması ve arkadaşlarını rahatlatması ile Galatasaray'ın galibiyetinde baş mimarlarındandı Arda. Bu maçtan sonra ligin ilk devresinde Arda'yı oyundan alıp, son dakikalarda gol yiyerek puan kaybeden Rijkaard'ı eleştiren bizler ve spor yorumcuları haklı çıktı gibi...
Yeni transfer Jo, dün gece belki golünün attı ama Nonda'yı arayacağımız sinyalleri aldım ben. Zira, CSKA'da Love ile ikili oluştururken, gol vuruşlarını yapan adam Wagner Love olurken, Jo daha çok onun partneri pozisyonundaydı. Denizlispor ceza sahasında Jo, buluştuğu toplarda forvet bencilliğinden ziyade, play maker gibi asist yapmayı düşünüyordu, 45. dakikada dans ederek kaleci ile karşı karşıya kaldığında da son vuruşu yapamaması, bir kez daha "ah Nonda" dedirtti... Nonda gitti, ahlanmaya, vahlanmaya gerek yok, Baroş gelince Jo daha verimli olacaktır...
Son olarak merakla beklenen Dos Santos hakkında bir kaç cümle yazacak olursak, ayağının tozuyla çıktığı maçta pek de sırıtmadı Meksikalı topçu. Bir çok futbolcu milli maçlar sonrası döndüklerinde takımlarında formsuz gözükürken, ilk resmi maçında Gio, hareketliliği ve gol noktalarını sezmesi ile ilerisi için umut verdi. "Sağ kanatta oynarım" demişti ilk geldiğinde, lig maçlarında belki kanatta oynayacak Gio ama Avrupa'da gole en yakın pozisyonu alacak görünümde dünkü maçtan sonra...
Kısaca Galatasaray dün gece Franco'ya rağmen kazanırken, hafta içi kupa maçında Aykut ya da Ufuk'u görmeyi diliyoruz, pek tabii lig maçlarında da...

Stat: Atatürk
Hakemler: Halis Özkahya, Muhittin Gürses, Nihat Mızrak
Denizlispor: Özden, Erkan (Dk. 88 Fatih), Koffi, Burak, Çağlar, Roberts (Dk. 73 Okan), Berberoviç, Braga, Güray, Angelov (Dk. 68 Youla), Engin
Galatasaray: Franco, Uğur, Neill, Servet, Caner, Barış, Mustafa, Emre Çolak (Dk. 58 Dos Santos), Elano (Dk. 63 Ayhan), Arda, Jo (Dk. 70 Emre Güngör)
Goller: Dk. 54 Engin (Denizlispor), Dk. 19 Arda, Dk. 61 Jo (Galatasaray)
Sarı Kartlar: Dk. 80 Engin (Denizlispor), Dk. 27 Emre Çolak, Dk. 82 Franco (Galatasaray)

Hiç yorum yok:

Blog Widget by LinkWithin