28 Mayıs 2019 Salı

Alçaklara Kar Yağıyor Üşümedin Mi, Sen Bu İşin Sonunu Düşünmedin Mi?


Hasan Şaş'ım, Hasan Şaş'ım
Ooooooo

***
Gerisini zaten biliyorsunuz...

2018-2019 Sezonu Şampiyonu Galatasaray

Belki play-off sezonunda kazanılan "çifte" şampiyonluk kadar değerli olmasa da son senelerin en "anlamlı" şampiyonluğunu kazanan Galatasaray, Ali Sami Yen'de yapılan kupa töreni ile kupasına kavuştu... Florya'dan "mayıs aylarında kullandığı" üstü açık otobüsle yola çıkan kafile yol boyunca eğlenceli dakikalar yaşarken, üst geçitlerden geçerken talihsiz bir kaza meydana gelebilir endişesiyle yüreğimiz hoplamadı değil, tabii o anlarda Luyindama'nın arkadaşlarına yaptığı şakalar yüzümüzü de güldürdü. Stadyumda oluşturulan podyumda Ayla'dan Soner Kabadayı'ya, İrem Derici'den Emre Aydın'a sevilen şarkıcılar futbolcuların teşrif etmesini bekleyen seyirciyi coştururken, ultrAslan'ın kurucularından ve ilk başkanı Suat Ateşdağlı'nın lazer gösterileri ve ışık oyunları eşliğinde performansı coşkuyu zirveye çıkarıyordu. Unutmadan Manga grubundan Ferman Akgül'ün de sahne almasını bekliyorduk ama konser nedeniyle gelemedi de, söz verdiği üzere Galatasaray marşı çalışmasını en yakın zamanda bekliyoruz...


Bütün bunlar iyi hoştu ama "ayrıntıydı" zira herkesin beklediği hangi futbolcunun hangi şarkı eşliğinde sahneye çıkacağıydı. Melo'nun sahnede çocuklarıyla pitbull hareketleri, Burak'ın Sneijder bi' şey söyleyecek deyip, Wesley'in Fener Ağlama bestesini başlatması hep akıllarda kalacakken, bu sene ne izleyecektik?...
Kaptan Selçuk, Başakşehir galibiyeti sonrası stadyumu inleten Barış Manço'dan "Yaz Dostum" ile sahne alırken, yine biryerlere, birilerine mesaj yolluyordu inceden inceden... Muslera, Mariano, Fernando, Linnes, Onyekuru, Marcao, Luyindama yabancı rap şarkıları tercih ederken, Kostas Mitroglou'nun sirtaki ile podyumda yer almasını beklerdik ama o da İngilizce rap şarkısı tercih edenler kervanına katılmıştı. Belhanda bilerek mi yaptı, şarkılar mı karıştı bilmem de Belhanda sahneye çıktığında "Fener Ağlama" çalarken, İsmail Çipe de ise ilahi çalıyordu. Kaynağı ve doğruluğu nedir bilemem de sosyal medyada Sneijder'a ait olduğu iddia edilen " Belhanda Galatasaray'a gelip, benden 10 numarayı aldığında ona çok kızmıştım ama kutlamalara benim gibi Fener Ağlama şarkısı ile çıktığı için çok sevindim" demecinde olduğu gibi bizim de içimizin yağlarını eritti Faslı oyuncu. Bundan sonra da gelenek olur artık 10 numaraların şampiyonluk kutlamalarına Fener Ağlama eşliğinde çıkması...


Şampiyonluğun kazanılmasında en büyük pay sahiplerinden olan Feghouli'nin kendi coğrafyasına ait bir şarkı ile taraftarları selamlamasını beklerken, o ise "Türk'ün Simgesi Galatasaray" diyerek bizden biri olduğunu haykırıyordu dosta düşmana... Cim Bom Bom'un çocuğu Emre Akbaba'dan da "Şereftir Seni Sevmek" dışında başka bir şarkı zaten beklenmezdi, gereğini yerine getirdi genç aslan...
Gecenin en neşelisi Donk ise Türkçe rap "Vermedin"'i hem söyledi hem de dans etti podyumda, sahadaki soğukkanlı tavrının aksine. Yuto sahneye çıktığında da Japon topçunun önüne atlayıp, samuray kılıcı ile vurulma dramatizasyonu da Donk'un Oscarlık yeteneğini gösteriyordu.  Muğdat Çelik'ten arabesk bir şarkı ne kadar bekliyorsak, Semih Kaya'nın Bella Ciao'su o kadar sürprizdi. La Casa Del Papel'in son sahnesi ile genç nüfüsa kendini hatırlatan İtalyanların partizan şarkısını diziden mi beğenmiş, yoksa Çekya günlerinde mi öğrenmiş Semih bilinmez de, bu şarkıyla geceye damgasını vuranlardan biriydi başarılı stoper...


Pastanın çileğine geçmeden Ömer Bayram'a bir tavsiyemiz olsun, "mavişim, mavilendim" güzel ve neşeli bir ezgi ama bizim buraların maviye alerjisi var Ömer, bunu aklından çıkarma...

Hocaların tercihlerinde Ümit Davala "Another Day in Paradise" ve Levent Şahin "Beraber Yürüdük Biz Bu Yollarda" ı seçerken, gecenin bombası Hasan Şaş'tan geldi. "Alçaklara Kar Yağıyor Üşümedin mi, Sen Bu İşin Sonunu Düşünmedin Mi?" diyen Hasan "kapakları" koyuyor, "taşları" yolluyordu Ali Sami Yen'den İstanbul'un değişik semtlerine...
Ve Fatih Terim... Adanmış Hayatların Umudu ile giriş yapan hoca, ardından Şampiyonlar Ligi müziği ile hedefi işaret ediyordu bu mutlu gecede...
Şampiyonun gala gecesi güzeldi, eğlenceliydi de başkan Mustafa Cengiz'in Fatih Terim'le sahnede 5 yıllık kontrat imzalama sürprizi hepsinin de önüne geçti.
Ne diyelim "şimdi onlar düşsün", biz eğlenmeye devam edelim...


27 Mayıs 2019 Pazartesi

Demir Grup Sivasspor:4-3: Galatasaray


Hazırlık maçı gibi resmi maç oynadı cuma gecesi Galatasaray Sivas'ta... Bir hafta evvel Ali Sami Yen'de Başakşehir'i yenip, ikili averajla şampiyonluğu kazanmayı garantiledikten sonra Sivas deplasmanı bir formaliteden öteye gitmiyordu. Başakşehir maçı sonrası sosyal medyada yapılan paylaşımların birinde Donk, genç Mustafa Kapı'ya "Hazırlan, haftaya Sivas'ta sahadasın" yazmıştı da Fatih Hoca o kadar "fanteziye" kaçmayıp, sezon boyu çoğunlukla kupa maçlarında görev yapmış "yedek" ağırlıklı kadro ile sahaya çıkardı takımını ligin son maçında... Sadece aslar değildi sahada olmayan, Fatih Terim de tedbirli olarak Disiplin kuruluna sevkedildiği için takımının başında değildi.

İyi de başladı maça Galatasaray, Donk'un asistinde Linnes'le golü de buldu ama ev sahibi kendi seyircisi önünde sezonu mağlubiyetle kapatmak istemiyordu. Beraberlik golü için çok yüklendiler İsmail Çipe'nin kalesine ama topu bir türlü kale çizgisinden geçiremediler. Onlar beceriksiz oladursun, yine Donk'un orta sahadan başlattığı bir atakta kaptan Selçuk'un asistiyle Muğdat takımını iki farklı öne geçirdi. Ev sahibi goller kaçırıyor, Galatasaray "ağır" tempoda oyunu idare ediyor ve rakip kaleye nadir geldiği anlarda goller atıyordu. Bereket versin derken, orta sahada Selçuk ile Sivaslı Muhammet'in çarpıştığı ve hakemin faul vermediği pozisyon sonrası saha gerildi, seyirci heyecanlandı ve Sivasspor birden Galatasaray kalesine daha coşkulu gelmeye başladı. Oyunda temponun artması Galatasaray'ın işine gelmiyordu ama sahadakilerin hiç biri de soğukkanlı davranıp, tempoyu düşürmedi ve ev sahibi devre biterken peşi sıra iki gol atarak beraberliği sağladı. Hatta süre olsa öne de geçecekti ki maçın hakemi Zorbay Küçük maça ara veren düdüğünü çaldı...


İkinci devreye Levent hoca N'Diaye'nin yerine Onyekuru'yu alarak takımını galibiyet için sahaya yolladı ama Galatasaraylılar bitse de gitsek havasındaydı. Öyle ki Sivasspor'un üçüncü golünde yapılan top kaybı sonrası Selçuk eli belinde yürüyerek topun akibetini takip ediyordu. Evet, uzun ve yorucu bir sezon sonrası kazanılan bir şampiyonluk vardı ve takımın rehavete girmesi doğaldı ama bu karşılaşma bir çok futbolcu için önümüzdeki sene Galatasaray'da olup olmayacaklarının belirleneceği maçtı, verilen fırsatı Muğdat dışında pek kullanan olmadı.


Muslera ve Taffarel ile idmanlara çıkmak bir çok kalecinin hayalidir, İsmail bu gıpta edilecek mesai karşısında para da alıyor ama kendini pek de geliştirememiş. Yazık, üzüldüm cuma gecesi yaptığı hataları izlerken. Öte yandan iyi niyetle değerlendirme yaparsak da "paslanmış" diyebiliriz zira kalecilik yetenekleri kulübede oturarak gelişmez, maç oynaması lazım. Sezon başı hazırlık maçlarında izlediğimiz İsmail Çipe ile ligin son maçındaki İsmail tamamen farklıydı. Özellikle yediği 4 golde ceza sahasından gelen topu rakibin önüne "paslaması" bir kaleci için ölümcül hatalardan biridir. Bu sene transfer döneminde İsmail'i "oynayabileceği" bir takıma kiralayıp, Muslera'nın arkasına geçen sene Carrusso'da olduğu gibi futbolunun son baharında olup, yedek kalmayı sorun etmeyecek tecrübeli bir eldiven bulmalıyız.

Galatasaray üç gol atıp, dört gol yiyerek ligin son maçında buruk bir şekilde veda etti taraftarına... Böyle mağlubiyetler can yakmıyor, nasılsa koca yaz "Kupalara layıksın sen şanlı Galatasaray" tezahüratı eşliğinde 22. şampiyonluğu doyasıya kutlayacağız...



STAT: Yeni 4 Eylül Stadı
HAKEMLER: Zorbay Küçük, Erdem Bayık, Murat Ergin Gözütok, Erkan Özdamar
VAR HAKEMLERİ: Serkan Tokat, Abdulkadir Bitigen
DEMİR GRUP SİVASSPOR: Ali Şaşal, Douglas, Bjarsmyr, Braz (Papp 67’), Ziya, Hakan, Özer, Rybalka, Diabate, Erdoğan (Torje 65’), Muhammet (Kone 58’).
GALATASARAY: İsmail, Linnes, Marcao, Semih, Emre Taşdemir (Ömer 57’), Selçuk İnan, Donk, Ndiaye (Onyekuru 45’), Yunus Akgün (Ahmet 76’), Muğdat, Sinan Gümüş.
GOLLER: Linnes (2’), Muğdat (34’, 82’), Rybalka (43’, 77’), Hakan (45+1’), Kone (79’)
SARI KARTLAR: Özer (41’), Onyekuru (55’), Rybalka (89’)

20 Mayıs 2019 Pazartesi

Galatasaray:2-1:Başakşehir


"Geçen sene de 7 maç vardı. İşte fikstürü zor, deplasman fazla derken 6'da 6 yaptık. Allah nasip ederse bu sene de inşallah öyle olur. Ama dediğim gibi ne olursa olsun pes etmeyen bir Galatasaray olacak her yerde. Kazanırız, kaybederiz ama pes etmeyen bir Galatasaray olacak. Kupalara layıksın sen şanlı Galatasaray, diyerek herkese iyi geceler diliyorum." diye bitiriyordu Malatya'da kazanılan Türkiye Kupası yarı final maçı sonrası basın toplantısını Fatih Terim. Bir çok "otoritenin" Başakşehir'i şampiyon ilan ettiği, Türkiye Futbol Federasyonu ve hakemlerin Galatasaray'ı adeta"doğradığı" bir sezonda pes etmeyen ve "kupalara layık olan" Galatasaray vardı, başındaki hocasıyla. Dediği gibi de oldu Fatih Terim'in, bir "dejavu" yaşandı, Galatasaray iç sahada ve deplasmanda kazandıkça kazandı, Başakşehir kaybetti ve iki kupanın alınacağı son "final haftasına" girildi. Önce Sivas'ta Akhisar mağlup edilerek, kupaların biri müzeye kondu ve sıra ligin final maçına geldi: Galatasaray-Başakşehir...

Karşı yakanın sarı-lacivertlileri kulüplerinin kuruluş yılından esinlenerek 19.07 tarihini kendilerine "Fenerbahçeliler günü" ilan ediyorlar ya, 19 Mayıs (19.05) Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı da Galatasaraylılar tarafından "Galatasaray bayramı" olarak da çifte kutlaması yapılamaz mı? Böylesi manidar bir günde de bir kaç yıllık tribün tarihinde bin kişiyi geçmeyen taraftar kitlesi ile yapmış oldukları ilk ve tek koreografide Atatürk'ü "unutan" Başakşehir'lilere Ulu Önderi hatırlatmayı unutmadı Galatasaray taraftarı maç öncesi açtıkları pankartlarla... Talih kalbi güzel olanlara güler derler ya, 19.05'te şampiyonluk kutlama şansı gelmişti Galatasaray sevdalılarının ayağına, bu fırsat tepilemezdi...



Sürpriz bir başlangıç yapmadı Galatasaray maça, beklenildiği gibi 50 bin inanmış ve arzulu taraftarının desteği ile baskı kurdu ilk dakikalarda rakip kalede. Özellikle Mariano'nun keskin ortalarıyla zor durumda kaldı deplasman takımı da kaleci Mert iyi konsantre olmuştu, erken gole izin vermedi kalesinde. Her maç sonrası basın toplantılarında "Top tutuyoruz, topu çeviriyoruz, top bizim ayağımızda şu kadar süre kalıyor, oyuncularım bilmem kaç kilometre koşuyor" gibi istatistiki bilgilerle "farklı" olduğunu göstermeye çalışan Abdullah Avcı'nın o bahsettiği takımdan izler yoktu sahada. Aslında ligin bir çok maçında da, özellikle ikinci devresinde "iyi" top oynayamıyorlardı da, medyadaki Başakşehir "güzellemeleri" bir türlü bitmiyordu. Galatasaray karşısında sıradan bir Anadolu takımı gibi savunma yaparken, kontra ataklarla gol bulmayı amaçlamışlardı ki, Elija'nın başlattığı bir atakta, Bajic'le öne geçtiler... Muslera'nın topu uzaklaştırmak isterken Bajic'e vermesi ve sonrasında da Bosnalı topçunun şutunu çıkarması dışında deplasman takımının maçta başka atağı da yoktu. Devre sonu istatistiklerde Başakşehirlilerin Galatasaraylılardan çok koştuğu gözüküyordu, oysa top %70 oranında Galatasaray'daydı, demek ki neymiş topsuz boş boş koşmuşlar, ya da Galatasaray top çevirirken topu kapmak için "büyük" enerji sarf etmişler ama topu yine de kapamamışlar...



Aradığı sürpriz golü bulan Başakşehirliler, birden futbolun "çirkin" tarafını ortaya çıkarıverdiler.  Bakmayın siz Abdullah Avcı'nın "Attığımız golden sonra bize saldırdılar" demesine, o lafların hükmü bir otobüs dolusu futbolcunun bir gazeteciye saldırdığı günlerden ya da kendisinin Adem Büyük'e tokat atıp kaçtığı maç sonunda bitti... Daha önce Konyaspor forması giyerken Alanyaspor deplasmanında attığı golden sonra evsahibi tribüne doğru gidip, sevinen ve taraftarı tahrik eden Bajic, o gün Ali Palabıyık'tan sarı kart görmüştü ama Cüneyt Çakır bu tahrik için değil, kendisine "had bildiren" Marcao ile kapışmasından dolayı sarı kart vermişti. Ama arkadaşları gole sevinip, Bajic'i kutlamaya koşarken Galatasaray taraftarına doğru büyük bir hışımla topu yollayan Emre Belezoğlu, Cüneyt Çakır ve üç yardımcı hakemin gözünden "kaçmıştı"... İlginç... Geçen sene Donk'un podyum maçı olmuştu Başakşehir karşılaşması, Emre ve Arda'yı tek başına bitirmişti Hollandalı futbolcu. Pazar gecesi de "Merhaba, beni hatırladın mı?" dercesine gölgesi olmuştu Emre'nin de, bücür bu baskıya dayanamadı ve sahayı terk etmek durumunda kaldı, Cüneyt Çakır'ı da rahatlattı, Donk'u da... Fatih Terim de ikinci yarı görevini tamamlayan Donk'u kenara alıp Selçuk'u oyuna sürecekti...


Dedik ya sürekli futbolun güzelliklerinden bahseden, Ajax gibi olmaktan dem vuran Abdullah Avcı'nın kalecisi daha ilk devrenin ortalarında başlamıştı 2 dakikada aut atışı kullanmaya, topçuları da plajda uzanır gibi uzanıyorlardı yerlerde...  Onlar "oynamayadursunlar" Galatasaray beraberlik için yükleniyordu rakibinin kalesine, pozisyonlar da buluyordu da, top bir türlü kale çizgisini geçmiyordu. Özellikle 39. dakikada Belhanda'nın ortasında altı pas içindeki Marcao güreşçi mahareti ile İrfan Can tarafından yere indiriliyor ama Cüneyt Çakır ve VAR'daki Ali Palabıyık'tan "ses seda" çıkmıyordu.
Anlaşılmıştı, bu maçta "hakemleri" de yenmek gerekiyordu...


Golsüz biten ilk yarının devre arasında Fatih Terim'in oyuncularını nasıl motive ettiği ilerde bu tarihi şampiyonluğun anlatıldığı bir belgeselde ortaya çıkar, aslında onların motiveye de ihtiyaçları yoktu ama hocanın verdiği "gazın" ne kadar da etkili olduğunu daha ilk dakikalarda arenaya çıkan gladyatörler gibi rakibe saldırmalarından anlaşılıyordu Galatasaraylıların.  Devre arası vakti büfede, tuvalette uzatanlar daha koltuklarına dönemeden skorbordda Galatasaray:1-1:Başakşehir yazıyordu. Belhanda'nın kullandığı köşe vuruşunda Feghouli kendin pişir-kendi ye golü atmıştı adeta, kafa vuruşu direkten dönmüş, gelen topu bu sefer yarı rövaşeta ile filelere yollamıştı. Beraberlik golü sayıları az da olsa ümitlerini yitirmeye başlamış taraftarı da oyuna sokmuş ve büyük baskı ile Galatasaray rakibini "abandone" etmişti. Önce Gökhan İnler'in ayağının kaydığı ve Diagne'nin kaptığı topla başlattığı atakta, Onyekuru'nun pasıyla Belhanda takımını öne geçirmiş ama Fenerbahçe maçında gözü önünde Dirar'ın Feghouli'yi düşürmesini görmeyip, gole sebep olan maçın VAR hakemi Alı Palabıyık kılı kırk yararak Diagne'nin el temasını göstermişti Cüneyt Çakır'a. Beş dakika sonrasında bu sefer Belhanda asist yaptı Onyekuru'ya, o da Mert'in solundan topu filelere yolladı ama yine VAR'dan gol kararı çıkmadı: Bir çok karşılaşmada dakikalarca süren ofsayt çizgisi belirleme çalışması 30 saniyede tamamlanıvermişti neredeyse... Başakşehirliler ringe yandan havlu atılmasını bekleyen boksör gibi sahada dolaşırken, hakemler size kolay gol yok diyordu adeta Galatasaraylılara. Ve üç dakika sonrasında Sadri Alışık'ın Ofsayt Osman tiplemesiyle akıllara kazınan o meşhur repliğinde "Bu da mı gol değil hakim bey" demesi gibi Belhanda'nın ortasında Onyekuru kafayı yapıştırıyordu. Kolaysa bunu da iptal etsinlerdi bakalım...



Onyekuru'nun attığı golden sonra başta Fatih Terim olmak üzere Galatasaray yedek kulübesinin maçın dördüncü hakemine doğru "gol değil" işareti yapması manidardı. Akıllara ligin ilk devresi gelmiş, neredeyse her maç Galatasaray maç hakemi ve VAR mahareti ile "biçilmiş", İnönü'deki Beşiktaş derbisinde iki üç penaltısı verilmemiş ve VAR'a giden Cüneyt Çakır'a Galatasaraylılar imalı olarak "penaltı yok" işaretleri yapmışlardı.

Galipken nasıl zaman geçirebilirim kurnazlıklarını yapan Başakşehirliler, skor terse dönünce telaşa kapıldı ve kulübede gol atabilecek kim varsa oyuna sürdü ama sahaya girenler de Marcao-Luyindama ikilisi arasında yok oldular gittiler. Deplasman takımı "bir ümit" gol atarım diye Galatasaray yarı sahasına doluşurken, arkada boşluklar bırakıyor, Onyekuru ve Belhanda sürpriz çıkışlarla takımı rahatlatacak pozisyon buluyordu. Belhanda'nın ceza sahası cıvarında düşürüldüğü bir anda kazanılan serbest vuruşta Selçuk topun başına geçti ama Belhanda da vuruş yapmak istedi. Akhisar maçı sonrası Diagne ile olan penaltı diyaloğunu anlatırken Selçuk, Senegalli oyuncunun "iyi hissettiğini ve vurmak istediğini" belirtmişti. Sergen'den, Hagi'den, Prekazi'den çok duymuşluğum vardır bazen kazanılan serbest vuruşta oyuncunun gol yapacağını hissetmesini. Kariyerinin belki de son maçı olan bu karşılaşmada Selçuk da hissetmiştir gol yapacağını, sayısız kez yaptığı gibi. Belhanda orta yapacaktı, Selçuk kaleye vuracaktı, Selçuk vurdu ve top direkten döndü. Ah o tartışma olmasa, belki de daha konsantre vuracak, gol yapacaktı, futbolun ilahları bilir artık orasını... Keşke de gol olup güzel bir kapanış yapsaydı kaptan Selçuk...


Kalan dakikalarda Mahmut'un Belhanda'ya attığı omuza başka bir pozisyonda Faslı aynı şekilde rakibine cevap verip, "iyi mi böyle?" gerginliği sonrası karışan saha kenarı ve Fatih Terim ile Orhan Ak'ın atılması ile devam etti. Ligin ikinci devresinin ortalarında Galatasaray'ın kimyasını bozduk diyerek kendisine "kimyager" sıfatının takılmasına vesile olan ve aslında ligin son haftalarında kendi takımının "kimyası bozulan" Abdullah Avcı, kaybetmelerine bahane ararken Fatih Terim'i suçlayıp, "Bir teknik adam eski çalıştığı oyuncusuna yumruk atacak, sonra da kaçacak, delikanlı olan devam eder" derken kendince racon öğretiyordu da keşke biri ona delikanlılık raconunda arkadaşına yapılan saldırıyı film izler gibi seyretmenin de utanç verici olduğunu öğretseydi. Kenetlenme, takım ruhu demek oyuncusuna, hocasına karşı bir saldırı olduğunda takım halinde olay yerinde olup, müdahale edebilmektir, İsmail Çipe'nin  hocasını kenara alıp Adebayor'u kulübesine "oturtması" gibi. Ama Bülent Timurlenk'in dediği gibi "bunu googleda bulamazsınız"...


Ve mutlu son... Galatasaray kendi sahasında yenilmezliğini devam ettirerek 19 Mayıs günü rahmetli büyük Galatasaraylı Barış Manço'nun "Yaz dostum" şarkısı eşliğinde 22. şampinluğuna uzanıyordu.

"Yaz tahtaya bir daha,
Tut defteri kitabı
Sarı çizmeli Mehmet Ağa
Bir gün öder hesabı"

Koskoca bir sezon bir şarkıyla ancak böyle özetlenebilirdi...
Şimdi avaz avaz bağırmak zamanı: "Yaz dostuuum, yaz..."







STAT: Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Stadyumu
HAKEMLER: Cüneyt Çakır, Bahattin Duran, Tarık Ongun, Halil Umut Meler
VAR HAKEMLERİ: Ali Palabıyık, Arda Kardeşler, Mustafa Emre Eyisoy
GALATASARAY: Muslera, Mariano, Luyindama, Marcao, Nagatomo, Feghouli (Linnes 90+2’), Donk (Selçuk 45’), Fernando, Belhanda, Onyekuru, Diagne (Semih 85’)
MEDİPOL BAŞAKŞEHİR: Mert, Caicara, Mahmut, Kudryashov, Clichy, Emre (Mossoro 29’), Gökhan, Visca, İrfan (Adebayor 70’), Elia, Bajic (Robinho 81’)
GOLLER: Bajic (17’), Feghouli (47’), Onyekuru (64’)
SARI KARTLAR: Marcao (20’), Bajic (20’), Adebayor (22’), İsmail Çipe (22’), Onyekuru (63’), Selçuk (74’), Mossoro (87’)

17 Mayıs 2019 Cuma

Bulgaristan Kupası Lokomotiv Plovdiv'in


Bulgaristan Kupası Finali Plovdiv derbisine sahne olurken, kupayı kazanan Botev Plovdiv'i 1-0la mağlup eden siyah beyazlı Lokomotiv Plovdiv oldu. 21 bin taraftar önünde Vasil Levski stadında oynanan maçta Lokomotiv'e galibiyeti getiren golü 78. dakikada Alen Ozbolt atarken, bu kupanın ilginç özelliği de siyah-beyazlıların kazanmış olduğu tek Bulgaristan Ligi Şampiyonluğu da aynı gün, 15 Mayıs'ta kazanılmasıydı.
Kupayı kazanan Lokomotiv takımı yönetici ve oyuncuları ertesi günü sanki Dünya Kupasını ülkesine getirmiş  gibi kupayı şehrin belediye başkanına götürüp, taraftarlarıyla balkon coşkusu yaşadılar...









16 Mayıs 2019 Perşembe

Akhisarspor:1-3:Galatasaray


Lig lideri Galatasaray ile lig sonuncusu Akhisarspor'un Türkiye Kupasında final oynaması futbolun ne kadar da sürprizlere açık olduğunu gösterirken, Manisa temsilcisinin geçen sene finalde Fenerbahçe'yi mağlup etmesinin ardından bu sene de Galatasaray'ı yenip iki yıl üst üste kupayı alıp peri masalını taçlandırma niyetindeydi. Galatasaray ise Fatih Terim'in o meşhur bestede belirtildiği gibi "kupalara layıksın sen şanlı Galatasaray" diyerek bir haftada iki kupa kaldırmayı amaçlamıştı. Sarı kırmızılı futbolcuların kafaları pazar günü Ali Sami Yen'de oynanacak olan Başakşehir maçındaydı ama kucaklarına kadar gelen kupayı da ellerinin tersiyle itmek istemediler ve kazandılar...


Karşılaşmaya iki takım da aslında açık ve cesur başladı da geçen dakikalarla birlikte oyunun yol haritası ortaya çıktı: Akhisar savunma ve orta saha blokları ile kapanabildiği kadar kapanıp, Manu ile kontra ataklarla gol arayacaktı. Galatasaray ise mümkünce erken golü bulup, devamında gelecek gollerle çok yorulmadan bitirecekti finali. İlk devre sona ererken, iki takım da istediğini alamadan soyunma odasına gitmek durumunda kaldı, Akhisarspor adına tek pozisyon 32. dakikada Rotman'ın pasıyla Manu'nun ceza sahasına girmesi ve Luyindama'dan dönen şutu olurken, Galatasaray ise sol kanatta Linnes'in gayretkarlığı ve Feghouli'nin bireysel çabasıyla Fatih'i zorladı da topu filelerle buluşturamadı. Aslında top filelerle kucaklaştı onuncu dakikada Belhanda'nın ara pası ve Onyekuru'nun vuruşuyla ama Nijeryalı genç oyuncu maalesef topa erken hareketlenmişti, yardımcı hakem ofsayt bayrağını kaldırmıştı.


Karşılaşma öncesi Fatih Terim oyuncularına maç taktiği verirken, kart görmemeleri konusunda öyle "uyarmış" ki sarı-kırmızılıların topa müdahalelerinde çekimser kaldıkları gözden kaçmıyordu. Oyun içinde kırmızı kart görüp hafta sonu takımını eksik bırakmamak için o kadar dikkat ederken, devre bitiminde korner itirazından Luyindama'nın gördüğü sarı kart tek kelime ile acemilik, hatta düşüncesizlikti. Ve soyunma odasında ikinci sarıyı görmemesi için de uyarılmış olacak Luyindama ki, Akhisar'ın golünün başlangıcında Güray topu sağından atıp solundan geçerken rakibine müdahale etmeyip geçmesine izin verdi ve Güray takımının golünün asistini yaptı. Oysa sarı kartı olmamış olsa, Luyindama orada Güray'ın geçmesine asla izin vermezdi.

İkinci yarı iki takımın da peşi sıra kaçırdığı pozisyonlarla başladı, önce Onyekuru ceza sahasına girer girmez ayak içi plase ile uzak köşeyi denedi ama top direkten döndü, sonrasında da Akhisar'ın kullandığı serbest atışta boş pozisyondaki Lopes kafayla topu üç direk arasına değil de auta yolladı. Galatasaray geçen dakikalarla birlikte işi ciddiye alıp, rakip kaleye giderken, Güray'ın asisti ve Manu 'nun attığı golle geriye düşünce, "pabucun pahalı olduğunu anladı" ve daha istekli geldi rakip kaleye. İşte o anlardan birinde Linnes ceza sahasına girerken düşürülünce hakem tereddütsüz penaltı noktasını gösterdi. Diagne her zamanki gibi topu eline aldı da sahada Galatasaray'ın tecrübeli penaltıcısı Selçuk vardı: Kim yapacaktı vuruşu? İki oyuncunun konuşması sonrası topu beyaz noktaya diken Senegalli olurken, herkesin aklına Rizespor maçının son dakikaları Diagne ile Sinan arasında yaşanılan penaltı münakaşası geldi. Maç sonu Selçuk " Kimse benim sorumluluktan kaçtığımı düşünmesin. Penaltıyı tabii ki atmak isterdim ama hoca soyunma odasında tahtaya Diagne'nin adını yazdı ve ben de penaltı vuruşu öncesi ona gidip 'hazır olup olmadığını' sordum, 'evet, kullanacağım' deyince, kenara çekildim" diye açıklama yaparak polemiklere son verdi. Kaptan maçtan sonra ortaya çıkacak tartışmaları sonlandırdı belki ama Diagne'nin penaltıyı kaçırması ile yeni bir tartışma başladı: Acaba bundan sonra penaltıları Diagne atmasa mı?


Önümüzdeki maçlar ne olur bilmem de maçın son 15 dakikasında Diagne'nin Lopes tarafından düşürülmesi ile kazanılan penaltıda topun başına geçen golcü futbolcu değil de Sinan oldu. Önce Süper Kupa'da Gomis'in penaltısını, sonra ligde Rodrigues'in penaltısını ve şimdi de Diagne'nin penaltısını kurtaran Fatih Galatasaray karşısında ilginç bir rekora giderken, istatistiği bozan isim Sinan oldu ve Galatasaray adına beraberliği getirdi.


Cumartesi öğleden sonra oynanan Rizespor maçı sonrası "alakalı alakasız" herkesin Galatasaray ve hakemle ilgili konuşması sonrası maç yazımda bu haftanın zor geçececeğini belirtmiştim, Akhisarsporlular da bu olaylardan o kadar etkilenmişler ki iki bariz penaltı sonrası itirazları öyle abarttılar ki, hakemin sadece Lopes'i kırmızı kartla kenara yollaması onlar için bir şanstı. Linnes'in penaltısında ayağa temas varken, Lopes'in Diagne'yi kıskaca almasında topa ilk temas eden Diagne'ydi. Hatta Akhisarlı oyuncu dahi topa temas etse yeni kural gereği Diagne topu alabilecekken düşürüldüğü için pozisyon yine penaltı olacaktı.



Oyunda bir kişi eksik kalıp, penaltıdan da golü yiyen Akhisarspor kafaca karşılaşmadan kopunca, Fatih Terim'in de Sinan ve Donk'u oyuna alıp orta sahayı daha da güçlendirmesi iplerin Galatasaray'ın eline geçmesi anlamına geliyor ve önce Feghouli ile sonra da Diagne ile golleri bulup Galatasaray 18. kez Türkiye Kupasını müzesine götürüyordu.


İki kupadan ilkini kazanan Galatasaray için artık tek hedef pazar günü oynanacak olan Başakşehir maçı. Lig finali olarak görülüp, kazananın şampiyon olacağı maç beraberlikle biterse, Galatasaray ligin son maçı için Sivas'a gidecek ve on gün sonra Sivas'ta ikinci kupasını kazanacaktır. Güzel tesadüf değil mi?

Bitirken maçın göz yaşartan anlarına değinmeden noktalamayalım yazımızı. Karşılaşma esnasında yedek kulübesinde Emre Akbaba'nın 20 numaralı formasını bulundurmak oyuncuya büyük bir jest olmuşken, Feghouli attığı golü Emre'ye armağan ediyor, kupa seramonisi sonrası ise yöneticiler, doktorlar ve topçular Emre'ye Sivas'taki ortamı yaşatmak için telefonla görüntülü görüşme yapıyorlar, Emre dahil bizleri göz yaşına boğuyorlar... İşte bu ruh Galatasaray'ı şampiyon yapacaktır, kupaları kazandırcaktır...


STAT: Yeni 4 Eylül Stadı
HAKEMLER: Suat Arslanboğa, Serkan Ok, İsmail Şencan, Bahattin Şimşek
VAR HAKEMLERİ: Mete Kalkavan, Abdulkadir Bitigen, Kemal Yılmaz
AKHİSARSPOR: Fatih, Vrsajevic (Aykut 60’), Zeki, Caner, Rotman, Kadir, Lopes, Barbosa, Güray (Bokila 87’), Sissoko, Manu
GALATASARAY: Muslera, Mariano, Luyindama, Marcao, Linnes, Ndiaye (Sinan 67’), Selçuk (Donk 74’), Belhanda, Feghouli (Fernando 90’), Diagne, Onyekuru
GOLLER: Manu (56’), Sinan (80’), Feghouli (89’), Diagne (90+4’)
SARI KARTLAR: Rotman (23’), Vrsajevic (45+1), Luyindama (45+1’), Lopes (78’), Bokila (79’) Güray (80’), Fatih (80’), Feghouli (89’), Sissoko (90+3’)
KIRMIZI KART: Lopes (78’)

13 Mayıs 2019 Pazartesi

Boban'ın Savaş Başlatan Tekmesi


Bir fotoğraf çok şey anlatır derler ya, işte kitaplara, belgesellere, filmlere konu olacak Yugoslavya iç savaşını başlatan anın fotoğrafı. 29 sene evvel bugün oynanan Dinamo Zagreb - Kızılyıldız maçında Zvonomir Boban'ın Sırp polis memuruna tekme atmasıyla başlayan stadyum içi olaylar, şehre de taşınca binlerce insanın ölümü ve acılı olayların yaşandığı Yugoslavya iç savaşı başlamış oldu. Olaylardan seneler sonrası verdiği bir röportajda "Bugün yine olsa, yine o tekmeyi atardım" diyen Boban'a, Galatasaray efsanesi olmuş ve Arnavut olmasına rağmen kendisini Yugoslav hisseden ve Tito'nun oluşturduğu "mükemmel" Yugoslavya'nın dağılmasına sinirlenen Cevad Prekazi "Boban'a öfkeliyim kardeşim. Bilmiyorum neden öyle bir şey yaptı. Boban ilgilendirmiyor ama beni... Mahvettiler ülkemi, ben onunla ilgileniyorum. Şu an Hırvatistan'a pasaportla gidebiliyorum. Orada top oynamıştım. Hiç gitmedim ayrıldıktan sonra. Hiçbir yere gitmedim. Sadece bir kere Saraybosna'ya gittim. Niye gideyim ki? Benim ülkem yok artık." diye tepki gösterir Türkiye'de çıkan kitabında...


Çaykur Rizespor:2-3:Galatasaray


Ortaokula gittiğim senelerdi, sabahçıydık ve öğleden sonralar akşama karanlığına kadar top oynadığımız özlenesi müthiş zamanlardı. Galatasaray için de güzel günlerdi, Show TV reklamlı, Umbro markalı parçalı formalarla Kalli'nin Okan, Mustafa, Tugay, Suat, Hakan, Hamza gibi genç oyuncularla Yusuf, Falko, Stumpf gibi tecrübelileri bir arada buluştuğu kadrosu o sene yüzümüzü güldürüyordu. Yine bir gün okuldan çıkmıştık da, çarşambaları yaptığımız mahalle maçını ertelemiştik, Galatasaray'ın Trabzon'la kupa maçı vardı, şifre filan yoktu o zaman televizyonda, canlı yayın vardı, doyasıya izlerdik maçları. Her zamanki gibi Galatasaray yine iyi başlamıştı, "Papen" Mustafa ile de golü bulmuştu bordo-mavili rakibi karşısında ve rövanş maçında rahatlamak için daha fazlasını ararken o zamanlar "Cim Bom Bomun öz evladı" dediğimiz "bücür" Okan'ın acı feryadı spikerin sözcüklerini boğarak evlerimize kadar yankılandı. Ayağı kırılmıştı Okan'ın, göz bebeğimizin, genç yıldızımızın... Top oynarken, komşunun bahçesinden ayva aşırırken bizim de oramız buramız çizilirdi de "kırık" nedir bilmezdik, o gün ekran başında yaşadık Okan'la birlikteo berbat duyguyu, onun acısı bizim acımız oldu, bugün bile o pozisyon dün gibi gözümün önündedir...

Cumartesi günü Rize'de maçın 67. dakikası oynanırken Emre Akbaba ile Samudio'nun yerde kaldığı pozisyonda hakem oyunu durdurduktan sonra Muslera'nın çırpınışlarını görünce, Tugay ve Yusuf'un Okan'ın ayağını tutup can havli ile doktorları çağırmasını anımsadım. Kaderin cilvesi ya, Emre Akbaba'nın ayağının kırıldığı maçta rakip takımın hocası da "bücür" Okan Buruk'tu, maçı televizyondan yorumlayan da Tugay Kerimoğlu. Pek fazla söze karışmayı sevmeyen Tugay zaten o pozisyondan sonra iyice sustu, onun için maç o dakikada bitti, bu sakatlığın ne anlama geldiğini çok iyi biliyordu. Okan Buruk da saha kenarında pek tabii ki üzülmüştür, kendi yaşadıkları gözlerinin önüne gelmiştir... Yayıncı kuruluşa neler söyledi bilmem de basın toplantısında Emre'ye geçmiş olsun dileyerek başladı ve sonrasında hakem konuştu durdu. Oysa, "Ayağı kırılmış ve belki de futbol hayatı tehlikeye girmiş bir oyuncunun yaşadığı acılar sıcakken, konuşulacak başka bir şey yoktur" deyip o masadan kalksaydı, insani tarafı ile takdir toplayacak, İnter'e transferi öncesi yaşanılanlar ve  Ankaragücü maçında Galatasaray formasına yaptığı vefasızlığı bir nebze bağışlayabilirdik...
Bizim düşündüğümüzü yapmadı, belki kendince başka şeyler konuşması gerekliydi, konuştu... Onun düşüncesi, onun kişiliği...


Gencecik yaşta 1 sene kadar yeşil sahalardan uzak kalacak kadar kötü sakatlanıp, futbol hayatı bitme riski yaşanılan bir sakatlığın olduğu maçtan sonra sahada yaşanılanlar ikinci planda kalıyor, hatta insanın yazı yazası dahi gelmiyor. Ki biz uzaktan bu kadar etkilenmişken, birlikte yemek yediği, aynı odayı paylaştığı, idmanlarda şakalaştığı, boş vakitlerde beraber zaman geçirdiği arkadaşlarının ruh halini hayal bile edemeyiz. Rizespor'un attığı ikinci golde pırpır gibi her tarafa yetişen Mariano'nun fil gibi ağır hareket etmesini, iki adım yanındaki arkadaşına pas atamayacak hale gelmesini başka nasıl açıklayabiliriz ki?

En nihayetinde profesyoneldiler, oynanması gereken bir oyun vardı ve Emre için kazanılmalıydı, hatta sadece Rize'deki maç değil, son iki haftada da galip gelinip, aynı sezon ikinci defa ayağı kırılan Emre Akbaba'ya armağan edilmeliydi şampiyonluk... Çok rahat kazanılacak maçı zora sokup, uzatmalarda da olsa kazandı Galatasaray ve hastanedeki arkadaşının da acısını bir nebze hafiflettiler.

Peki maç sonunda Rizespor-Galatasaray maçıyla alakası olan olmayan yönetici, teknik direktör, gazeteci, televizyoncunun kopardığı fırtınaya ne demeli? "Türk futbolunun kara gecesiymiş", Rizespor'u doğramışmış hakem, lig şaibeliymiş, miş ve miş... Ağzı olan konuşuyordu, akıllı telefonu olan sosyal medyaya veriyordu zehri...

Kötü bir maç yönetmişti Serkan Çınar çünkü koca sezon boyunca bir çok hakemin Galatasaray aleyhine kolayca düdük çalıp, lehine olan anlarda ise üç maymunu oynadığı pozisyonlarda meslektaşları gibi pısırık davranmamış ve cesurca karar vermişti.


Kötü karar da vermişti Serkan Çınar... Diagne'nin penaltı atışı esnasında Senegalli oyuncunun yanına kadar Rizeli bir futbolcu ceza sahasına erken girmişken atışı tekrarlattırmayıp maçın erken kopmasını önlemişti.

Kötü bir karar vermişti Serkan Çınar, Onyekuru'nun ayağını vuran rakibinin hareketine penaltı verirken çünkü Galatasaray-Trabzonspor maçında Marcao aynı şekilde rakibine vurduğunda penaltı çalmadı diye Ümit Öztürk'e düdük astıracak şekilde isyan edenlere şimdi "penaltı değil" diye naralar attırıp, niyetlerini meydana çıkardığı için...



Rizespor başkanı, yöneticisi, topçusu ve taraftarına da soralım, "Nedir bu hırs, bu kin, bu nefret?" Avrupa Kupalarına gitme hedefinizi anlıyorum, maçı kaybedin de demiyoruz, federasyonun vereceği galibiyet primini de biliyoruz da maç öncesi Rizespor başkanının soyunma odasına kadar inip, futbolculara galibiyet primi vaat etmesini, yeşil-mavili taraftarların sokaklarda "Suriyedir Galatasaray" diye tezahüratlarda bulunmasını, futbolcuların sahada ayak kıracak kadar sertleşmesini, bazı Galatasaraylı yöneticilerin tribünde darp edilmesini, kulüp başkanının maçtan sonra "silahım olsa hakemi vururdum" diyecek kadar kontrolden çıkmasını inanın anlayamıyorum...  Geçen sene Trabzon iç sahada Bursaspor'a yenilerek Rize'nin düşmesini sağladı da bu kadar "tehditvari" sözler duymadık televizyon ekranlarında. Nedir bu Galatasaray düşmanlığının sebebi?
"Kendi düşen ağlamaz" derler, Galatasaray'ın şampiyonluk yolunda bir tekme atıp belki de Başakşehir'e "kıyak" yapma amacınız var ama unutmayın seneye de bu ligdesiniz ve Trabzon'un yaptığını pek ala Galatasaray da yapabilir. O vakit hatırlarsınız bu günleri...


Gelelim Diagne'ye... Galatasaray'a transfer olacağı gün Gomis'le Akmerkez'de çekilmiş oldukları fotoğrafı anımsayanlar olacaktır. Bir tarafta şık bir takım elbise içinde filinta gibi giyinmiş Gomis, yanında bel çantalı, "çakma" benzeri Nike eşofmanlar içinde Diagne. Birbirleriyle kıyafet konusunda tamamen zıt olan bu ikilinin, karakter yapılarının da zıt olduğunu fark ediyoruz seyrettiğimiz her geçen maç. Balotteli'ye mi özeniyor, başka bir idolü mü var bilmiyorum ama Senegalli golcünün karakter analizini yapmak oldukça zor. İyi niyetle sahada mücadele ediyor, arkadaşlarına alanlar açıyor, gol için çaba sarf ediyor da kimseyi takmayan ruh haline bürününce hiç de sempatik durmuyor. Rizespor maçında ekranlara yansıyan Sinan'la olan tartışmaydı ama esasen Fatih Terim'e de karşı gelmişti, hoca Diagne'nin kaçırdığı ilk penaltıdan sonra penaltı atmasını istememişti.
"Eğer kendi varlığımı sevmezsem, yaşamaya nasıl devam ederim ki?" diyordu Nikolay Vasilyeviç Gogol, Bir Delinin Hatıra Defteri'nde. "O penaltıyı atmazsam Gomis'in rekorunu nasıl kırabilirim ki" demiş olmalı Diagne ve topu kimseye bırakmamıştı. Kazanmak için cesur olmalısın ve kazanan haklıdır derler, golü atıp, arkasından da galibiyet golünü Rizespor filelerine yollayınca herkesi susturdu. Tam tersi olsaydı, bugün maçın hakemi değil, Diagne konuşur olurdu.
Konya ve Rize deplasmanlarında gördük ki Diagne, Mariao Jardel gibi tek vuruşluk santrafor. İyi orta gelirse vuruşu yapar, Rizespor'a attığı üçüncü gol gibi tabelayı değiştirir ama top sürüp, kaleciyi geçmesini beklemek "polyannacılık" olur. O konuda eksiklikleri maalesef ki var.

Rize'de "kazanmak ya da kaybetmek" Başakşehir maçı açısından çok bir şey değiştirmeyecekti, zira şampiyon olmak için her şartta Başakşehir'i yenmek gerekiyordu, bu galibiyet sadece Galatasaray için Sivas deplasmanına gitmeden şampiyonluk kutlama şansı sağlamış oldu. Lakin pazar gecesi yapılacak olan "lig finalinden" önce Galatasaray'ın Akhisar ile oynayacağı bir kupa finali var ve futbolcular önce Türkiye Kupasını, sonra da lig şampiyonluğunu bir hafta içinde kutlayabilirler. Ama cumartesi günü maçtan sonra yaşanılanları görünce bu haftanın kolay geçmeyeceği ve Başakşehir maçının hakemini etkilemek için rakiplerin dört kolla çabalayacağı açık bir gerçek...



STAT: Çaykur Didi Stadyumu
HAKEMLER: Serkan Çınar, Mustafa Emre Eyisoy, Volkan Ahmet Narin, Emre Malok
VAR HAKEMLERİ: Alper Ulusoy, Ali Şansalan
ÇAYKUR RİZESPOR: Gökhan, Moroziuk, Awaziem, Abarhoune, Melnjak, Azubuike, Musa (Nakoulma 90+10’), Aminu (Saadane 90+7’), Boldrin (Abdullah 83’), Samudio, Vedat Muriqi.
GALATASARAY: Muslera, Mariano, Luyindama, Marcao, Nagatomo, Donk (Emre Akbaba 62’, Muğdat Çelik 74’), Fernando, Feghouli, Ndiaye (Sinan 83’), Onyekuru, Diagne.
GOLLER: Feghouli (9’), Muriqi (45’), Aminu (76’), Diagne (90+2’, 90+7’)
SARI KARTLAR: Aberhoune (37’), Boldrin (49’), Okechukwu (49’), Donk (49’), Moroziuk (55’), Musa (90+3’)
KIRMIZI KART: Samudio (73’)

Blog Widget by LinkWithin