31 Mart 2012 Cumartesi

Galatasaray:2-0:Orduspor

"Schmeichel değil bütün Michael'lar gelse bu golü kurtaramaz" diyordu ya bundan seneler evvel Ümit Aktan, Orduspor'un bu oyununu görünce, kulüp başkanı Nedim Türkmen'e söylemek lazım, Culio değil Culiolar gelse, sizi bu gece kimse kurtaramazdı...
Culio'nu geçen pazar yersiz açıklaması sonrası medyanın "ateşi körüklemesi" ile bir hafta boyunca gereksiz gerilen ortamda başlayan karşılaşmada, deplasman takımı daha sahanın zeminine alışamadan Necati'nin uzun yıllar jeneriklerde kullanılacak golüyle Galatasaray, öne geçiyordu. Erken gol sonrası, bilinçsizce rakibin üzerine gitmek yerine oyunun hakimiyetini iyice eline almak için kontrollü oyunu seçen sarı-kırmızılılar, dakikaların ilerlemesiyle bütün oyunu Orduspor yarı sahasına yıktılar. Fark belki de ilk yarı açılacaktı ama Galatasaray'ın ileri ikilisindeki Baros fiziksel yönden güçsüz kalırken, Necati ile arasında uyumsuzluk gollerin gelmesini engelledi.

Çek golcünün zayıflığını gören Fatih Terim devre dönüşü, belki de bu hafta basına malzeme verecek şekilde Baroş-Sabri değişikliği yapınca, Necati'nin partneri Sabri oldu. İkinci yarı da ilk devrenin bir benzeri yaşanırken, gecenin güzelliği ne yapsa eleştirilen Sabri'nin attığı akıl dolu gol oluyordu. Engin'in sol kanattan yapılan ortasında, Sabri'nin 50 metre bir koşu sonrası topu sağ ayağıyla kontrol edip, yine sağ dışla köşeye vurması maçın ikinci klas golü oluyordu. Sonrası da belki de oğlunun maça ilk gelişi ve babanın evladıyla gol sevinci paylaşması...


Yoğun geçen maratonda sona yaklaşılırken, Galatasaray 3 puan daha yazdırıp hanesine, yarın oynanacak olan Trabzonspor-Fenerbahçe maçını bekleme başladı. Şimdilik fark 10, bakalım yarın akşam sonrası puantajda ne yazacak?


Stat: Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Arena
Hakemler: Tolga Özkalfa, Serkan Gençerler, Ekrem Kan
Galatasaray: Muslera, Eboue, Semih Kaya, Ujfalusi, Hakan Balta, Engin Baytar (Dk. 84 Riera), Selçuk İnan (Dk. 89 Yiğit Gökoğlan), Melo, Emre Çolak, Necati Ateş, Baros (Dk. 46 Sabri Sarıoğlu)
Orduspor: Fornezzi, Garcia, Yalçın Ayhan, Ömer Alp Kulga, Selçuk Şahin, Hakan Özmert, Ali Çamdalı, Gosso (Dk. 32 Onur Tuncer), Dalmat (Dk. 64 Hasan Kabze), Javito, Bruno (Dk. 75 Müslüm Yelken)
Goller: Dk. 8 Necati Ateş, Dk. 66 Sabri Sarıoğlu (Galatasaray)
Sarı kartlar: Dk. 6 Dalmat, Dk. 71 Hakan Özmert (Orduspor)


Arena Kapalı Spor ve Konser Salonu

Başkan Ünal Aysal, bugün kongrede Ali Sami Yen Spor Kompleksi içinde TT Arena Stadyumunun yanına yapılacak olan 10 bin kişilik yeni Spor Salonunun müjdesini verdi. Abdi İpekçi'yi "cehenneme" çeviren Galatasaray taraftarı,bundan sonra bu yeni salonda basket takımının 6., voleybolcuların 7. adamı olacaktır... Zira, her zaman söylemişimdir, futbol stadının yanına yapılacak basket salonu, özellikle de iki maçın aynı güne denk gelmesiyle, tıka basa dolacaktır. Tofaş'ın hem ligde hem Avrupa'da başarıdan başarıya koştuğu dönemde, Bursaspor taraftarı saat üçte basket maçına gider, bitiminde de 20 metre ilerideki Atatürk Stadına gidip Bursaspor'u desteklerdi... Mecidiyeköy'de Ali Sami Yen'in yanındaki Tekel fabrikasının yerine düşlemişimdir eskiden basket salonunu ama Seyrantepe'ye kısmetmiş...
Yeni salon hayırlı uğurlu olsun Galatasaray taraftarına, umarım ulaşım imkanlarını da arttırırlar ki, maçlara gelip giderken sıkıntı çekmez Galatasaray taraftarı...

Emenike'nin Parmağı



Spartak Moskova ile Dinamo Moskova arasında oynanan maçta Dinamo taraftarının maymun sesleri çıkarmasına tepki olarak orta parmağını tribünlere gösteren Emmanuel Emenike'ye Rusya Futbol Federasyonu 17 bin dolar ceza ve sezon sonuna kadar müsabakalardan men (7 maç)cezası vermiş. Oyuncuya ceza gelirken, Dinamo kulübüne taraftarının yapmış olduğu ırkçı davranışlarından dolayı ceza gelmemiş ama iki tribünün futbolculara kar topu atmasından dolayı, Spartak ve Dinamo kulüplerine para cezası verilmiş.
Ruslar, UEFA ve FIFA'dan ırkçılık konulu cezalar almamak adına olayları örtbas etme çabasında. Bu ay içinde Anzhi'li Cristopher Samba'ya da Lokomotif Moskova maçında muz atılmış, Rus emniyeti bu hakareti yapan kişiyi yakalamış ama Rusya Futbol Federasyonu yine Lokomotif kulübüne ceza vermemişti...

30 Mart 2012 Cuma

Anton Karachanakov


Levskili bir babanın oğlu olan Anton, 17 Şubat 1992 günü Sandanski yakınlarındaki Novo Delchevo'da dünyaya gelir. 7. sınıfa kadar doğdu kasabada kalan Anton, 14 yaşına geldiğinde futbol okuluna yazılmak üzere Blagoevgrad'a gider ve ilk hocası İlko Hristov ile tanışır. İlk antrenmanda bu genç çocuğun yeteneklerini gören ve ona inanan Hristov, Anton'un gelişiminde önemli rol oynayıp, Pirin Blagoevgrad'ın o yıllarda hocalığını yapan Kostadin Angelov'a teslim eder bu genç yeteneği. 26 Ocak 2011de Cherno More karşısında son 5 dakika takımı adına ilk kez oyuna giren Karachanakov, daha heyecanını yenemeden maç bitince, kimse bu genç oyuncunun "in mi cin mi" olduğunu anlayamaz. Ertesi maç yine 5 dakika sahada kalan Antov, daha sonra Litex gibi dişli bir ekip karşısında ilk onbirde sahaya çıkar ve ilk golünü de atıverir. Golün ardından taraftarların tribünlerde "Anton Karachanakov" adını bağırmaya başladıklarında kendisini cennetin 7. katında hissettiğini belirtecektir genç yetenek daha sonra Tema Sport'a verdiği röportajda. Takımda düzenli olarak forma giymeye başlayan Anton, takım arkadaşlarıyla Pirin'i A Grupada tutmayı başarırlar ama "para" devreye girer ve kulüp finansal olarak gerekenleri karşılayamadığı için küme düşürülür. Durum o kadar berbattır ki, Anton bir yıl boyunca takımdan sadece iki kez para alır, hatta Slavia Sofya'ya karşı oynadığı kupa maçında giydiği turuncu kramponlarını bile babası 400 levaya almıştır...


Pirin Blagoevgrad küme düşürülünce serbest kalan oyuncularını da diğer kulüpler kapışırken, Anton'un yolu Sofya'ya, babasının pek de istemeyeceği CSKA'ya düşer... "Babam Levski'de oynamamı isterdi ama CSKA transferi olunca benim adıma sevindi. CSKA, bir çok genç oyuncuyu yetiştirip, onların Avrupa'ya transfer olmalarını sağlayan kulüptür." diyen Karachanakov, Radukanov'la çalışacağı için mutlu olduğunu belirtirken, Titan grubunun başarılı hocayı takımdan "kovması" sonrası, Anton da bir kenarda unutulur.

Radukanov sonrası Penev "amcayı" takımın başına getiren ve ilk devrede ligi ikinci bitiren CSKA'da, Titan grubu para kazanmak adına Ziku, Delev, Nelson ve Platini'yi satınca, yeni hoca Mladenov, "elde avuçta ne var" diye çevresine bakar ve bir kenarda "ışıldayan" Bulgaristan U-21 takımında da oynayan Anton Karachanakov'u ilk onbire sürer. Genç oyuncu da hocasını yanıltmaz, Lokomotif Plovdiv maçında bir gol ve bir asist ile galibiyette pay sahibi olurken, Beroe maçında da serbest atıştan müthiş bir gol atarak 3 puanı kırmızı-beyazlı taraftara armağan eder. Bu başarısı da görmezden gelinmez ve 20. haftanın en başarılı oyuncusu olarak ödüllendirilir.


20 yaşındaki genç oyuncu CSKA'da ışıldamaya başladı bile, umarım böyle çalışmaya devam eder, zira Stoicho Mladenov gibi gençlere önem veren bir hocayla birlikte. Biz zaten CSKA'yı takipteyiz, memleket scoutları da listelerine bu genci yazsınlar. Bizden söylemesi...



Gekas'tan Gözyaşlarıyla Veda


Kaç Samsunlu, Samsunspor'u Gekas kadar sevmiştir?



Final 8 ve Galatasaray Taraftar Bildirileri

Galatasaray'ın ev sahipliğinde yapılan Kadınlar Euroleague Final 8 maçları sonrası yaşanılan olaylarla ilgili olarak ultrAslan ve GSBasket.Org birer bildiri yayınlayarak, suçluların bir an önce "gerekeni yapmasını" istemişler... Bu yayınlar üzerine Galatasaray kulübü de az önce "Taraftarımıza yapılan muamele kabul edilemez" başlığı ile bir bildiri yayınladı...

ultrAslan:

29 Mart 2012 Perşembe günü yaşanan olayların ardından ultrAslan’dan tüm kamuoyuna:
Galatasaraylı olan olmayan herkes bilmelidir ki;
Galatasaraylı olma bilinci ve kültürü ile son yıllarda varlığını ve tüm enerjisini Galatasaray’ın başarısına adamış dünyanın en büyük taraftar grubunun sergilediği tüm iyi niyet ve centilmenlik yaklaşımına rağmen en ufak bir yanlışı olmaksızın gördüğü insan haklarına aykırı tutuma sebep olan,
Elindeki her türlü imkana rağmen olayların geleceğini gören, buna göz yuman ve adil olmak yerine taraf olan,
Maç öncesi, sırası ve sonrası ne yapacağı, ne yapmayacağı ilgili merciiler tarafından gayet net bilinen taraftarımızın uğradığı saldırıya rağmen görevinin gereğini yerine getirmek bir yana olayların büyümesini körükleyen,
Bugüne kadar görev başında olanlara yardımcı olmayı vazife bilen, işlerini kolaylaştırmak için elinden geleni yapan Galatasaray taraftarına yönelik orantısız, adaletsiz, sebebi anlaşılamayan ve iyi niyetten uzak tutumu nedeniyle
İstanbul Emniyeti’ne,
ultrAslan olarak HAKKIMIZI HELAL ETMİYORUZ!.
Taraftarımızın Emniyet güçleri tarafından haketmediği şekilde muamele görmesine seyirci kalan, çok değerli ağabeyimiz Abdürrahim Albayrak ve Ali Gürsoy haricinde salonda bulunan Galatasaray Spor Kulübü yöneticilerini ve bu olay karşısındaki pasif tutumlarını da,
GALATASARAYLILARIN VİCDANINA HAVALE EDİYORUZ!
Çünkü taraftarı için en ufak bir şey yapmayı zul kabul eden bu kişiler zamanı gelince kombine satmak, loca satmak, maç günleri bilet satmak,  Galatasaray markalarıyla ürünler satmak, çeşitli kampanyalarla kulübe para kazandırmak için taraftara koşmaktadırlar, bu taraftar artık çok bilinçlidir ve Galatasaray armasına olan sevgisini yöneticilerine karşı duymamaya başlamıştır.
Unutulmamalı ki bizim korunmak gibi bir isteğimiz yok, Galatasaray taraftarı kendisini korumayı çok iyi bilir ama kulübümüze zarar vermemek, ceza aldırmamak adına yaptığımız tribünsel çalışmalar acizliğimizden ve güçsüzlüğümüzden değil tamamen Galatasaray sevgisinden kaynaklanmaktadır, aynı şeyler kulüp başkanımız ve yönetim kurulu üyelerimiz için ne kadar geçerlidir artık görmek ve anlamak istiyoruz.
Bizler taraftar olarak yönetici gibi davranmayı öğrendik ama aynı şeyleri başkanımız ve yönetimimiz için söylemek fazla iyimserlik olacak.
Bilinmelidir ki bizim tepkimiz bundan sonra asla eskisi gibi olmayacak kendi taraftarını ve hakkımızı korumaktan aciz yöneticilerimizin localarında rahat puro içme devri kapanacaktır.
Ya bundan sonra herkes kenetlenecek ve birliktelik sağlanacak yada herkes bildiği ve istediği gibi davranacaktır.
Son olarak önce İstanbul Emniyetine sonra Yönetimimize soruyoruz;
1.  Bize yapılan fair - play telkinleri karşı tarafa yapıldı mı?
2.  Galatasaray taraftarı ayakkabısına kadar aranmışken, karşı tarafı maça topluca geç geldikleri için aramamak ne demektir?
3.  Patlayıcıları ve meşaleleri atan karşı tarafa müdahale etmemek nedendir?
4.  Başta Kulüp Başkanımız ve yöneticilerimiz kendilerini bu rezillik karşısında Galatasaray armasına layık görüyorlar mı?
Yaşanan olaylarda yaralanan, rahatsızlanan tüm adanmış hayatlar ve bu durumun acısını içinde hisseden tüm Galatasaraylılar,
Bilmelisiniz ki bir süredir sistematik olarak gerçekleştirilen psikolojik ve fiziksel şiddete rağmen amacımız ve aracımız belli...
YALNIZ DEĞİLSİNİZ, ASLA KALMAYACAKSINIZ!
İyi niyetlerinden şüphe etmediğimiz Spor Büro ekibine ayrıca teşekkürler...
Oğuz ALTAY
ultrAslan Başkanı

GSBasket.Org:


Kadın basketbolunun Avrupa’daki en büyük organizasyonu olan “Kadınlar Avrupa Ligi Sekizli Finallerine” ev sahipliği yapacağımız FIBA tarafından 2011 Ekim ayında açıklanmıştır. Yapılan deklarasyonunun ardından bu haberi büyük bir sevinçle karşılayan ve kendilerine büyük oranda pay biçen kadın şubesi idarecilerimiz, sözü edilen zamandan günümüze kadar geçen süre zarfı içerisinde gerekli hazırlıkları yapamamakla kalmayıp kendi beceriksizliklerini örtbas etmek adına organizasyonun bütün sorumluluğunu Türkiye Basketbol Federasyonu’na devretmişlerdir.
Organizasyonunun tarafımızca düzenlemesi durumunda, salonun sadece % 7‘lik kısmını rakiplerimize verme hakkımız var iken, idarecilerimiz iş bilmezlikleri sebebiyle biletlerin % 50’sini ezeli rakibimize ellerimizle vermiş olduk. Sayısal anlamdaki taraftar üstünlüğümüzü daha maç başlamadan masa başında kaybeden idarecilerimiz, aynı sebeple salon güvenliği noktasındaki yaptırım gücünü de tarafsız (!) kurumlara teslim etmişlerdir. Kendisi salona girerken olağanüstü güvenlik önlemleri dahilinde kişilik haklarına saldırılırcasına bir muameleye kalan Galatasaray taraftarı, bütün maç boyunca, her ne hikmetse elini kolunu sallayarak salona yüzlerce yanıcı ve patlayıcı madde sokan Fenerbahçe taraftarının saldırılarına maruz kalmıştır. Kendisini korumakla yükümlü yüce Türk polisine bu yöndeki taleplerini ileten taraftarlarımızın nasıl bir şekilde cevaplandığı kamuoyunun takdirindedir. Maç bitiminde Abdi İpekçi Arena etrafında yankılanan ambülans sirenleri de emniyet teşkilatının gövde gösterisinin fon müziğini oluşturmuştur. Son tahlilde, bütün bu olaylara sebebiyet veren, kendi beceriksizliklerinden dolayı haklarımızı elleriyle başkalarına teslim eden, maçın en kritik anlarında Fenerbahçe taraftarı tarafından yapılan saldırılara zemin hazırlayan, çaresiz gözlerle oturdukları yerde olan bitene göz yumarak seslerini dahi çıkaramayan kadın takımı şube görevlilerini toplu bir şekilde istifaya davet ediyoruz. En hafif tabiriyle görevlerine karşı hıyanet ve dalalet içinde olduklarına inandığımız bu isimler için, Galatasaray defteri bir daha açılmamak üzere, ivedilikle ve ebediyen kapatılmadılar. Saygılarımızla
GSbasket.Org
Galatasaray:


TARAFTARIMIZA YAPILAN MUAMELE KABUL EDİLEMEZ
Dün akşam Galatasaray Medical Park – Fenerbahçe Bayan Basketbol takımları arasında oynanan maçtan önce, maç sırasında ve maçtan sonra taraftarımıza güvenlik güçleri tarafından yapılan muamele hiçbir mazerete sığdırılamaz ve asla kabul edilemez.
Maç öncesinde bilet sırasındayken özel güvenlik görevlisi ile münakaşa eden bir taraftarımıza, tehdit veya hayati bir tehlike yokken, bir emniyet görevlisi tarafından silah çekilmiş, taraftarımızın kafasına silah kabzası ile vurularak kafasının yarılmasına sebep olunmuştur.
Maça girerken taraftarımız tepeden tırnağa aranmış olmasına rağmen geç gelen ve kapıyı kırarak giren diğer takım seyircisinin üzeri aranmamış ve bunun sonucu olarak maç sırasında gerek taraftarımızın üzerine gerekse sahaya onlarca yanıcı ve patlayıcı madde atılmış, onlarca taraftarımız yaralanarak hastaneye kaldırılmıştır.
Patlayıcıları ve yanıcı maddeleri atan grubun belli olmasına rağmen güvenlik güçleri yöneticilerimizin ısrarla uyarmalarına rağmen “şimdi alırsak olay çıkar” bahanesiyle bu kişileri engellemekten imtina etmiştir.
Son olarak maçın bitmesine az bir süre kala rakip takım taraftarı arasından taraftarımızın üzerine güçlü bir ses bombası atılmış ve çıkan panikte kol ve bacağı kırılanlar olmuştur. İhmal ve vurdumduymazlık bununla da kalmamış güvenlik güçlerini göreve ve yardıma çağıran taraftarımız coplanmış ve göz yaşartıcı gaza muhatap olmuştur.
Hiçbir olay çıkarmamış, sahaya ve rakip takım taraftarına en ufak bir fiziki müdahalede bulunmamış ve kendisine karşı yapılan tahrike/yaralayıcı müdahalelere rağmen vakarını korumuş olan taraftarımızı korumakla görevli olan emniyet güçlerinin bu tutumu kulübümüzce kesinlikle kabul edilemez.
Güvenlik güçleri bu konuda açıklama yapmak ve bunun bir daha tekrarlanmayacağının garantisini kulübümüze ve kamuoyuna vermek zorundadır.
Görevini yapmaktan imtina eden kişilerle ilgili olarak gerek sayın Valilik ve gerekse Sayın Emniyet Genel Müdürlüğü nezdinde girişimlerimiz başlamıştır.
Bu vesileyle yaralanan ve insanlık dışı muameleye muhatap olan tüm taraftarlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletir, konunun takipçisi olacağımızı tüm kamuoyunun bilgisine sunarız.
Saygılarımızla
Galatasaray Spor Kulübü 


29 Mart 2012 Perşembe

Şalvarlı Balotelli

İngilizler "piknik pantolonu" filan demişler de, Balotelli bas bayağı şalvar giymiş ve çıkmış sokak turuna. Bu arada sadece şalvara takılmayalım, t-shirt'le de yine mesaj vermiş olayların adamı...

Kale Burada!


Kim demiş Almanlarda espiri anlayışı yoktur diye? Bölgesel ligde mücadele eden FC Magdeburg, 5 maç arka arkaya meşin yuvarlağı rakip filelere yollayamayınca, taraftarlar takımlarının gol atması adına "ipleri eline aldı". Mavi beyazlı taraftarlar takımlarının bu Pazar oynadığı Berliner AK '07 maçı öncesi "Üzülmeyin arkadaşlar, biz size kalenin nerede olduğunu göstereceğiz." yazan bir pankart hazırlayıp, ellerinde kartondan yapılmış oklar tribünde yerlerini aldılar. Öncelikle bir araya gelerek devasa bir ok oluşturan FC Magdeburg taraftarı, daha sonra maç içinde tribünün değişik bölgelerine dağılıp, forvet oyuncularına kalenin yönünü işaret ettiler. Peki, bu yöntem işe yaradı mı? 1-0 yenik götürdükleri maçta, bitime 10 dakika kala FC Magdeburg okların işaret ettiği kaleye golü atmayı başardı. Taraftarlar bu başarıyı kutlarken, Berliner AK '07 ikinciyi attı ama bu pek de önemli değildi, görev başarılmıştı...







27 Mart 2012 Salı

Fatih Terim Ayarı


"Federasyon kimlere ceza veremiyor bana mi verecek."
Fatih Terim
Galatasaray Teknik Direktörü

Telegol programında Erman Toroğlu'nun Terim'e ceza verilsin sözleri üzerine

Boz Baykuşlardan Koreografi



3 D koreografi, bütün stad koreografi diye diğer taraftarlar sürekli çıtayı yukarılara çıkaradursunlar, Boz Baykuşlar interaktif bir çalışma hazırlamışlar, önce bulmacının sorularını sormuşlar, ardından da cevaplarını yayınlamışlar...
Oldukça yaratıcı, tebrikler Boz Baykuşlar...


25 Mart 2012 Pazar

Galatasaray:1-1:Trabzonspor


"Orta saha ile ilgili hocamızla ciddi çalıştık. Selçuk ve Melo’ya üstünlük sağlarsak, Emre ve Engin’den onlara gelen yardımı kesersek orta sahanın üstünlüğünü alırdık diye konuştuk. Colman ve Alanzino’nın yardımı ile ilk yarıda üstünlüğü ele geçirdik. Maçın temposu da bu şekilde devam etti” diye sıcağı sıcağına 3 cümleyle bu geceki maçın şifresini açıklıyordu Zokora, Lig TV muhabirine.

Geçen hafta oynadığı Fenerbahçe maçı sonrası Play-Off'a lider gitmeyi garantileyen Galatasaray, kalan 3 maçta da toplayabildiği kadar puan alıp, bu yıl icat edilen "mini ligde" rahat olmak arzusundaydı. Rakibi Trabzonspor ise maç öncesi Gençerbirliği'nin puan kaybetmesiyle ilk dördü garantilemiş bir şekilde çıkmıştı Arena'ya. Zokora, Şenol Güneş'in taktik tahtasında gösterdiği gibi, oyun başlar başlamaz "yapışmıştı" Galatasaray'ın "oyun aklı" Selçuk'a. Aslında çok da yabancı değildik Fil Dişili topçunun bu oyununa, Trabzon'un İtalya'da İnter'i devirdiği maçta da Sneijder'e adım attırmamış, maçın yıldızı olmuştu. Zokora'ya, Colman da "oyun zekasıyla" yardım edince, Galatasaray'ın "can damarı" kesilmiş, pozisyon şansı "şişirme" toplara kalmıştı. Elmander'in yokluğunda forma şansı bulan Baros ve partneri Necati de Trabzonsporlu "uzun" stoperler Giray ve Mustafa'nın yakın markajından kurtulamayınca, Fatih Terim'in takımı en "verimsiz" oyunlarından birini çıkarıyordu. Burada Baros'a bir parantez açmakta fayda var, Çek golcü yedek kaldığı günlerde fizik ve form olarak eksiye geçmiş, bu da öz güvenini sarsmış ve  bir golcüde olması gereken ve kendisine de yakışan "bencillik" özelliğini de kaybetmiş. Baros, kaleye vuracağı pozisyonlarda Necati'ye öyle toplar attı ki, "benden çıksın da ne olursa olsun havasındaydı...


Şenol Güneş, bir satranç oyuncusu misali Galatasaray'ı öyle bir çalışmış ki, "nefes alacak alan" bırakmamaya niyetliydi. Orta saha ve forveti kitlemekle kalmayıp, Volkan ve Olcan'ın baskısı ile beklerin de ileri çıkmasına "taş koyunca", müthiş bir orta saha mücadelesi seyrediyordu Arena'da ve televizyon başında bulunanlar...


Maçın hakeminin hatası ve Galatasaray savunmasının dalgınlığı birleşince, Burak Yılmaz, sevdiği pozisyonda Muslera'yı mağlup ederken, Trabzonspor tarihine de geçiyordu. Devreye yenik giren Galatasaray, dönüşte beraberlik için bütün hatlarıyla saldırıya geçince, deplasman takımı da ister istemez savunmaya ağırlık verdi. Özellikle dakikaların ilerlemesi ve rakibin yorulması sonrası Melo ayakta kalıp, Galatasaray adına farkı yaratan futbolcu oluyordu. Brezilyalıyla birlikte, Engin ve Emre de enerjisini maksimumda kullanıp, güçsüz düştüğü dakikalar gelince Fatih Terim, B planını devreye sokuyor, Sabri ve Yiğit Gökoğlan'ı kanatlara alıp, şişirme toplarda asist yapması için Mehmet Batdal'ı sokuyordu Giray'la Mustafa'nın arasına. Hocanın bu değişikliği takımı da kıpırdatıyor, önce Sabri penaltı yaptırıyor, uzatmada da Mehmet galibiyet golünü Tolga'ya nişanlıyordu.
Kötü oynarken kazanmak önemlidir, şampiyonluğu böyle anlarda toplanılan puanlar getirir, Galatasaray da bu gece kazansaydı, Play-Off öncesi avantajını katlayacaktı, zira haftaya Fenerbahçe Trabzon'a gidecek ve muhtemel yenilgi sonrası fark iyice açılacaktı. Sağlık olsun diyelim, "hiçtense" bir puan da iyidir...


Maçın hakemi Cüneyt Çakır'a gelirsek... Ligin en iyi hakemi yakıştırması, Şampiyonlar Ligi ve UEFA'da bolca maç alması neticesinde gereksiz bir öz güvene kapılmış. Maça "cart-curt" sarı kartlarla jet gibi bir giriş yaptı ama sonrasında kelimenin tam manasıyla "çuvalladı". İki takım lehine ve aleyhine de öyle fauller çalmadı ve kartlar çıkarmadı ki, UEFA'dan bir yetkili bu maçı izlese, Cüneyt Hocanın Avrupa Şampiyonasında muhtemelen alacağı görev "güme giderdi." Ama yine de hakkını yemeyelim Cüneyt Çakır'ın, verdiği penaltı ile 4 gün önce aynı bölgede, aynı pozisyonda düdük çalmaktan korkan Kamil Abitoğlu'na da hakemlik dersi verdi...



Stat: Türk Telekom Arena
Hakemler: Cüneyt Çakır, Mustafa Emre Eyisoy, Tarık Ongun Galatasaray: Muslera, Eboue, Semih Kaya, Ujfalusi, Hakan Balta, Engin Baytar (Dk. 74 Mehmet Batdal), Selçuk İnan, Melo, Emre Çolak (Dk. 72 Yiğit Gökoğlan), Necati Ateş (Dk. 69 Sabri Sarıoğlu), Baros
Trabzonspor: Tolga Zengin, Serkan Balcı, Giray Kaçar, Mustafa Yumlu, Celustka, Volkan Şen (Dk. 86 Adrian), Zokora, Alanzinho (Dk. 90+1 Henrique), Colman, Olcan Adın (Dk. 83 Halil Altıntop), Burak Yılmaz
Goller: Dk. 24 Burak Yılmaz (Trabzonspor), Dk. 82 Melo (Penaltıdan) (Galatasaray)
Sarı kartlar: Dk. 11 Engin Baytar, Dk. 14 Eboue, Dk. 26 Emre Çolak (Galatabaray), Dk. 11 Zokora, Dk. 14 Olcan Adın, Dk. 28 Giray Kaçar, Dk. 84 Colman (Trabzonspor)

Galatasaray-Trabzonspor Denilince

Hagi'nin Sami Yen'de attığı ilk serbest atış da, dört sene sonraki veda golü de, Hami'nin 15 metre gerilerek kullandığı serbest atışlar da, Kevin Campbell'in hattrick yaparak coştuğu maç da, Şaş'ın orta sahadan taşıdığı topla attığı gol de biraz zorlasan hatırlanır ama Galatasaray-Trabzonspor maçları denince Okan'ın soğuk bir şubat günü Soner'in darbesiyle ayağının kırıldığı an gelir önce akla...

Tribünü Bırakmak

Tribün Dergi forumda ışıklar07 nickiyle yazan Yenikapılı Özgür'ün tribün havasını "doya doya ciğerlerine çekmiş" ve ardından bir şekilde "yaşam kaynağından" uzak kalmışların "sonrasını" anlattığı enfes yazısı...
Mutlaka okuyun, mutlaka okutturun, çıktı alın, saklayın...
TSYD, senelik olarak yılın köşe yazısı ödülü verir ya, tribün müdavimleri arasında böyle bir yarışma olsa, oyum gözü kapalı, gönül rahatlığı ile Özgür'ün yazısına gider...
Lafı uzatmayalım, buyurun :


Tribünü bırakmak ..
"Yok aga, oluru yok... Yürümez böyle.."
"Deplasmandı, coptu, sabahlamaydı, parktı, taşlamaydı... Baba bir yere kadar be..."
"Hoca okul gidiyor bir yandan... toparlamak lazım inceden..."
Aga, baba, hoca derken oldu işte, koptum sonunda tribünden..
Aslında bu ayrılışın nedenini de halen tam olarak bilemiyorum.
Tribünün bir takım negatif getirilerinden hiçbir zaman gocunmadım;
Sosyal yaşamda tasvip edilmeme, şiddet olayları, alkol vb. alışkanlıkları daimi kılması, uykusuz geceler, uzun yolculuklar...
Bunlar değildi sorun. Çoğunu da bir ritüel gibi, büyük bir zevkle gerçekleştiriyoruz çoğumuz... Kendi grubumuzda yaşadığımız onlarca yakışıksız olaya günahı yükleyip, nedenler üzerinde durmadan, biraz yansımalardan ve getirilerden bahsetsem daha iyi olacak sanırım.
İlkokul biter, geriye dönersin fotoğraflara bakarsın... güzeldir, hüzünlenirsin...
Ortaokul biter, geriye dönersin fotoğraflara bakarsın... güzeldir, hüzünlenirsin...
Lise biter, geriye dönersin fotoğraflara bakarsın.. güzeldir, hüzünlenirsin...
Tribünü bırakır, geriye dönersin fotoğraflara bakarsın.. güzeldir, KAHROLURSUN!


Çünkü hepsinden farklıdır. Sen yoksundur ama herşey bütün şamatasıyla, canlılığıyla aynen devam ediyordur. Haa aslında aynen devam etmiyordur. Senin yerine hiç tanımadığın, daha önce hiç görmediğin gençler gelmiş, racon keser olmuştur. Seni tanımazlar, "bağırsana abicim, sıraya geçsene alooo" gibi sözleri duydukça sinir bir yandan, hüzün bir yandan alır yürür insanda. Daha dün o turnikede makara koyan sen, daha dün sete çıkıp "bağırın aloo" diyen sen bugün "güdülen" olmuşsundur. Böyle değil midir tribünün diyalektiği? Dün yoktur, bugün vardır. Sen de birilerine aynısını yaptın farkında olmadan. "Biletin var mı" diye iteklediğin orta yaşlı abi kim bilir kaç deplasmana göğüs gerdi de, hayatın dayatmalarına göğüs geremeyerek uzak kaldı tribünden de, senin 'racon kesme yörüngene' girdi...
Tanış olmadıklarının bu biçim hareketleri bir yana, bir zamanlar aynı copa kafa uzattığın, aynı çorbaya kaşık salladığın deplasman yarenlerinin yaşanmamışlıklardan ötürü sana karşı ortaya çıkan yabancılaşması içini acıtıyor insanın daha çok. "Vay biladerim, naber ceylan" yerine; "oo Ahmet sen miydin, nasıl gidiyor" geliyor. Sanki Almanya'dan gelen, 3 senede bir görüşülen teyzeoğluyuz anasını satayım. Benim lan, ben! buranın gerçek sahiplerinden!
Ama öyle değildir işte. Sen yoksundur ve neler neler yaşanmıştır. Ve o "neler neler" yaşanırken, sen diskalifiye olmuşsundur...
Sen yokken tüm yarenler tribün kariyerlerine devam ediyorlardır.. bir zamanlar senin toplam deplasman adedine özenenler şimdi seni üçe katlamışlardır..
3-5 "nasıl gidiyor"lu muhabbetten sonra fısa bağlar mevzu, bunu hissetmek acı. Kesinlikle bir samimiyetsizlik veya kişisel sorunlar değil kastini ettiğim; "misafir muamelesi görmek"ten bahsediyorum.

İlkokulu bitirmek gibi değildir tribünü bırakmak, bir semtten taşınmak gibidir...
yaşam tüm hızıyla sürer o semtte.. Yeni insanlar taşınır belki. Heykelini dikmezler oraya. Durup durup "vay bee bi Mehmet vardı" demezler.

Ortaokulu bitirmek gibi değildir tribünü bırakmak, hapisten çıkmak gibidir...
Sen tahliye olursun ama "içeride" yaşam yavaş da olsa devam etmektedir. Yeni mahkumlar gelir, şunlar olur bunlar olur ve sen artık yoksundur. Tek tük maçlara gidip, eş dost yüzü arar gibi görüşe, ziyarete gitsen de artık "dışarıdan biri"sindir ve mevzu bitmiştir.

Liseyi bitirmek gibi de değildir tribün...
Son zil çalar ve herkes son karnelerini alır, liseyi herkes bitirir, herkes için bir mazidir o artık. Yaşanıyor olanı geride bırakmaktan çok farklıdır bu.

Olanca hızıyla, en önde gelen bireylerinden biri olarak yaşamak birşeyi... Ve sen çekilip gidince de çok fazla sendelemeden yoluna aynı hızda devam ettiğini görmek...

Bu gibi konulara biz tribüncüler Nick Hornby'ye taş çıkartacak kadar çok duygusal ve romantik yaklaşabiliyoruz, cılkını çıkarmak istemem ama;
bir sevgiliyle ayrıldıktan sonra onun yaşamını sensiz de gayet normal biçimde sürdürebildiğini görmeye benziyor bu.
Sen gidersin ve yeni insanlarla tanışır. Gösterime giren yeni filmleri sensiz izler, son kitaplar hakkındaki fikirlerinden yoksunsundur ve en nihayetinde artık bir başkasıyla uyumaktadır...

Ne bekliyor insan bilemiyorum, bencilce bir hüzün belki de benimki... Ne yani, kız senden ayrıldı diye manastıra mı kapansın veya intihar etsin? Yada sen tribünü bıraktın diye grup "tamam arkadaşım, bu kadarmış, kapatıyoruz" mu desin?

Elbet böylesine bir beklenti değil de;
Belki bir iz bıraktığını görebilmek...
Belki gönüllerde bi ince yer ettiğine şahit olmak...
Belki yaşanan bazı şeylerin, yapılan bazı fedakarlıkların unutulmadığını görmek istemek...
Belki geçmişte yaşanan güzel günlerin artık çok geçmişte kaldığının farkındalığı olsa da, minik bir samimi nostalji yaşamak...

Hangisidr, her ne olur, nasıl olur, neden olur bilemiyorum ama;
tribünü bırakmış eski yarenleriniz bir gün çıkıp geliyorlarsa, onlara biraz şevkatle yaklaşın dostlar.
Yada yaklaşmayın anasını satayım!
Tribün lan bu, bırakılır mı?! Bırakmasaymış denyo!


Not: Bu yazı kişisel hikayemi anlatma maksadından öte, bir şekilde tribünden kopmuş tüm insanlarla empati kurup, duygularını yansıtma isteğiyle yazılmıştır.

---
Yenikapılı Özgür


Dayan Ankaragücü


Koskoca kulübe, 25 bin lira yüzünden haciz geliyor, başkanın odasından sandalye-koltuk-masa alınıyor, teknik direktör Hakan Kutlu'nun özel televizyonuna el konuluyor, futbolcuların odalarında haciz edilecek eşya aranıyor ve takımı bu hale getirenler kim bilir nerede, bu gelişmelerden belki haberli, belki de habersiz gündelik yaşamlarını sürdürüyor...
Oysa Ankaragücü taraftarı, her yeni güne acı ve kahır haberleriyle uyanıyor...
Ama olsun...
Öldürmeyen acı güçlendirir ya, dayan be Ankaragücü...
Olmasın paran ziyani yok, başkalarında olmayan o "güçlü" taraftarın var ya,
senin en büyük servetin işte budur...
Nazım ustanın dediği gibi:
Güzel günler göreceksiniz,
güneşli günler...
Yeter ki, vakti geldiğinde,
dostla düşmanı, kurtla kuzuyu ayırt etmeyi bilesiniz...





24 Mart 2012 Cumartesi

Efsane Kadro


Galatasaray, efsanelerini unutmuyor, yarınki Trabzonspor maçında Bülent Ünder, Müfit Erkasap ve Eser Özaltındere taraftarla buluşacak... Kupalarla, zaferler sonrası çekilen çok fotoğrafları var ama bu ülkede bir destan yazmaya başlamadan önce Florya'ya çekilen bu foto oldukça manidar. "El ele omuz omuza, hep beraber UEFA Şampiyonluğuna" der gibi... Darısı aşağıdaki kadronun başına...




Nouma ve Lucescu


Nouma ve Lucescu el öpme sevdasındayken...
Fotoğraf Milliyet arşivinden...

Galatasaray'lı Değilim


"Galatasaray’ın sırtına binme gibi bir hakkımız yok. Hizmet etmek için buradayız. Eğer ki o kulübü, o markayı bir metre ileriye taşımak asıl başarıdır. Ben Galatasaraylıyım diye bağırarak başarı gelmez. Bir şeyler üretmemiz gerekiyor. Bunlar herkes için geçerli. Oyunculara da söylediğim bu, kendi adıma da başlangıç noktam bu. Tekrar söylüyorum ben Galatasaraylı değilim. Çok eskiden Kızılyıldız taraftarıydım. Türkiye’ye geldikten sonra herhangi bir kulübe sempatim yok. Bunu da saklamıyorum. Popülizm olsun diye Galatasaraylıyım diyebilirdim. Burada beni armayı öperken de görebilirdiniz. Bunlar çok önemli değil. Günümüzde Türk insanı artık bunları istemiyor. Önemli olan Galatasaray içine neler yaptığımız ve yapmadığımız. Popülist yaklaşımlardan ziyade realist davranmalıyız, daha üretken olmalıyız. "

Oktay Mahmuti
Galatasaray Basketbol Takımı Başantrenörü

Boşuna demiyoruz ya "adam gibi adam Oktay Mahmuti" diye... Bu samimiyetini, dobralığını, Galatasaray için akıttığı alın terini seviyor bu taraftar... Asıl olan armaya hizmettir, arma öpmek değil.

Territorio Arda

Atletico Madrid'in Beşiktaş'la oynamak için hazır İstanbul'a gelmişken, Arda Turan için hazırladığı kısa belgesel film...
Blog arşivinde bulunsun...

23 Mart 2012 Cuma

Kablosuz Kulaklık


Spor yaparken, fitness salonunda, koşuda müzik bizim en büyük dostumuzdur, ama sağa sola "salça" olan kablolardan da nefret ederiz. Aston Villa'lı Ian Taylor da bizim gibi aynı sorudan muzdarip olmuş ki, kablosuz bluetooth kulaklıkları keşfedince takmış kulaklığı, almış topu başlamış özgürce sektirmeye... Fiyatını merak edenlere de, 149.99 pound diyelim, yazıya son verelim...


Büyükannem İçin


"Çok uzun zamandır yaptığım bir sevinç. Her futbolcunun kendine özgü bir gol sevinci vardır. İki sezondur bu şekilde seviniyorum. Eski kulübümdeyken gol attığım maçlardan sonra büyükannemi arayıp gol sevincimi paylaşıyordum. Takım arkadaşlarımın isteği üzerine böyle bir gol sevinci gösterisi yapmaya karar verdim. O günden beri bu şekilde seviniyorum."

Sebastian Pinto
Bursasporlu Futbolcu

Gol sevincini açıklarken

22 Mart 2012 Perşembe

Sorry Kid!

Jamie Thomas... Geçen pazar takımı Manchester United'ı izlemek üzere babasıyla tribüne ilk defa giden "ufaklık", maç öncesi Rooney'nin ısınırken attığı karavana şutlardan nasibini alır ve bileği kırılır. Bu haberi duyan Rooney de, twitter hesabından Jamie'den özür dilerken, kendisine ulaşmaları halinde ufak hayranına imzalı bir forma hediye edeceğini belirtir. El alçıda ama Jamie mutlu, zira Kırmızı Şeytanlar formasını şimdiden kaptı bile...



21 Mart 2012 Çarşamba

Kadına Şiddete Hayır!

Kadına Şiddete Hayır.
Tamam da, kadınların şiddeti tasvip etmesine ne demeli?


Futbol ve Sigara vol.2



Madrid'li
Fabio Coentrao'nun sigara içerken çekilen fotoğrafları sonrası, sigara içen topçular listesini bir kez daha yenilemekte fayda gördük. Bakalım, kimler bugüne kadar elde "cigara" yakalanmışlar foto muhabirlerine...


Panteliç Guiza Aragones
Zidane Maradona Buffon
Faruk Rooney Tümer
Adriano Balotelli Barthez
Berbatov Biliç Carlos
Cole Cruyff Gago
Hakan Kahn Macheda
Mesut Prosineçki Rijkaard
Romario Serdar Ümit

Blog Widget by LinkWithin