31 Mart 2010 Çarşamba

Güzel Oyuna Dair #7

Image
Havayaaaaa, havayaaaaa
Eller, eller havayaaaa....

Image

Atkı bağlamanın bin bir yolundan biri...

Image

Okur-Yazar Taraftar...

30 Mart 2010 Salı

Rijkaard'ın Refleksleri


"Barcelona'da ilk yılında Rüştü kötü oynadığında kaleyi gözün kapalı Valdes'e teslim eden Rijkaard'ın, demek ki 7 yıl sonra refleksleri Leo Franco gibi zayıflamış!.."

Andone CSKA'dan Gönderildi

Lokomotiv Mezdra maçında taraftarın sahaya girmesi ve oynattığı oyun sebebiyle teknik direktör Ioan Andone'a fiziksel müdahalede bulunarak tepkilerini ifade etmeleri sonrası, Rumen hocaya Levski derbisi son bir şans olarak sunulmuştu lakin oradan da golsüz beraberlikle ayrılıp lider Litex'in epey bir gerisinde kalınca bugün yönetim ile Rumen hoca bir araya geldi ve karşılıklı anlaşarak yollarını ayırdılar. Andone'nin gidişi sonrası takımdaki iki Rumen oyuncu Pancu ve Petre'nin de gönderileceği haberleri dolaşıyordu Bulgar medyasında lakin yönetim kurulu başkanı Zhivkov'un açıklamaları sonrası bu iki oyuncunun CSKA'da kalacağı ve takımı da sezon sonuna kadar Adalbert Zafirov ile yardımcıları Milen Radukanov ile Petko Petkov'un çalıştıracağını belirtti. Rumen hocanın ayrılmasında maaşların zamanında ödenmemesi ve memleketindeki Rapid Bükreş ile Cluj takımlarının Andone'ın aklını çeldiği de gelen haberler arasında...




29 Mart 2010 Pazartesi

Tebrikler Kızlar


Erkekler dün Sami Yen'de kaybederken derbi maçında, siz Fenerbahçe'yi yenerek kupayı tekrardan layik olduğu yere taşıdınız...
Tebrikler...
Şimdi sırada lig şampiyonluğu var...
Haydi elinize kolunuza kuvvet...

Hafta İçi Şifresiz Maçlar



30 Mart 2010 Salı
21.45 Lyon-Bordeaux/ Rustavi2

31 Mart 2010 Çarşamba
21.45 Arsenal-Barcelona/ Rustavi2, Star TV

01 Nisan 2010 Perşembe
22.05 Fulham-Wolfsburg/ Star TV
22.05 Benfica-Liverpool/ CNN Türk

Yiğitlerin Yoğurt Yiyişi

Leo Franco'nun yediği abudik golden sonra birdenbire bazı kesimler Aykut'un bilemedin Manisaspor'da gözümüzle yeteneğini gördüğümüz Ufuk'un neden oynamadığını sormaya başladı en sonunda. Galatasaray'da ,Hayrettin sendromundan olsa gerek, kemikleşen kalecilerde yerliye güvenmeme bilinci varken; rakibi Fenerbahçe ise, tam tersi, milli takımımızın kaleci madeni oluyor. Şöyle ki;
.
Son 30 seneye ait Galatasaray kalecileri:
.
1981-1984: Eser Özaltındere
1984-1990: Zoran Simoviç
1990-1994: Hayrettin Demirbaş
1994-1995: Gintaras Stauce
1995-1997: Hayrettin Demirbaş
1997-1998: Volkan Kilimci
1998-2001: Claudio Taffarel
2001-2007: Faryd Mondragon
2007-2008: Orkun Usak/Aykut Erçetin
2008-2009: Morgan De Sanctis
2009-2010: Leo Franco
.
11 sezon yerli, 19 sezon yabancı iken,
.
Son 30 seneye ait Fenerbahçe kalecileri:
.
1981-1986: Yaşar Duran
1986-1988: Zvan Lukovcan
1988-1991: Tony Schumacher
1991-1995: Engin İpekoğlu
1995- 2003: Rüştü Reçber
2003-2004: Recep Biler/Volkan Demirel (Daum'un sezon başı Robert Enke girişimi başarısız oldu)
2004-2007: Volkan Demirel/Rüştü Reçber
2007-2010: Volkan Demirel
.
25 sezon yerli, 5 sezon yabancı kaleciden oluşuyor.
.
Ama iş hücum hattına gelince Fenerbahçe'nin forvet hattı her sezon cafcaflı yabancı transferlerle değişmiş.
.
Son 15 sezon Fenerbahçe forvetleri:
.
1996-1997: Elvir Boliç/Emil Kostadinov
1997-1998: Elvir Boliç/Saffet Sancaklı
1998-1999: Elvir Baliç/Viorel Moldovan
1999-2000: Elvir Boliç/Viorel Moldovan
2000-2001: Kennet Anderson/Serhat Akın
2001-2002: Kennet Anderson/Serhat Akın
2002-2003: Washington/Tuncay Şanlı
2003-2004: Pierre Van Hooijdonk/Marcio Nobre
2004-2005: Pierre Van Hooijdonk/Marcio Nobre/Nicholas Anelka
2005-2006: Marcio Nobre/Nicholas Anelka
2006-2007: Mateja Kezman /Tuncay Şanlı
2007-2008: Mateja Kezman/Semih Şentürk
2008-2009: Daniel Guiza/Semih Şentürk
2009-2010: Daniel Guiza/Semih Şentürk
.
Fenerbahçe'nin forvetinde yabancının olmadığı sezon yok. Galatasaray'da ise bu hatta daha fazla istikrar var ve Fenerbahçe'nin tam zıttı , bu sezon hariç, forvetinde yerlinin olmadığı sezon yok.
.
Son 15 sezon Galatasaray forvetleri:
.
1996-2000: Hakan Şükür/Arif Erdem
2000-2001: Mario Jardel/Arif Erdem
2001-2002: Ümit Karan/Arif Erdem/Serkan Aykut
2002-2003: Ümit Karan/Arif Erdem
2003-2005: Hakan Şükür/Arif Erdem/Ümit Karan
2005-2007: Hakan Şükür/Ümit Karan
2007-2008: Hakan Şükür/Ümit Karan/Shabani Nonda
2008-2009: Milan Baros/Ümit Karan/Shabani Nonda
2009-2010: Milan Baros/Shabani Nonda
.
Ne diyelim, kimisi atanda kimisi tutanda saplantılı.

Galatasaray:0-1:Fenerbahçe

Bursasporun puan kaybetmesi sonrası beraberlik bile iki takıma yetecekken, hocalar derin hesaplar işine girip, bize tadsız tuzsuz bir derbi izleteceklerini bekliyordum, gerçi bu tip maçlarda ne olur önceden bilinmezdi, daha ilk dakika içinde Mustafa Sarp'ın yakaladığı pozisyonu kimsenin beklemediği gibi... O gol olsa işler başka mı olurdu, hesaplar farklı mı yapılırdı, bunu kimse bilemez ama Fenerbahçe mutlaka bir gol bulurdu, hem de uzaktan atacağı toplarla, zira belki de Daum'un maç öncesi oyuncularına telkini bu yöndeydi. Galatasaray kalecisi Leo Franco'nun koca sezon boyunca yediği gollere bakıldığında, pozisyonu bulanın vurması gerektiği emrini vermişti Alman hoca, öyle de oldu, Vederson 30 metreden vurdu, Selçuk 40 metreden vurdu ve golü yazdı, maçta da başka bir şey olmadı...
Aslında, Canaydın'ın vefatı sonrası oluşan "centilmenlik" havası maça da yansımıştı, Galatasaray taraftarı ilk defa Sami Yen'de Fenerbahçe'yi alkışlıyor, eski başkanları aleyhine yazmadık pankart bırakmayan Galatasaray tribünleri gidenin arkasından methiyeler düzüyordu. Sahada bir derbi oynanacaktı, çok az kişi farkındaydı... Belki Mustafa gol yapsa, işler değişecekti, dedik ya bilinmez ama o pozisyondan sonuç çıkmayınca, ninni dinler gibi herkesin "mayıştığı" bir maç oluverdi... Kimsenin heyecanlanmadığı, hop oturup kalkmadığı ve bırak 90 dakikayı, 360 dakika oynasalar gol olmayacak dediği bir maçta Selçuk "öylesine" vurdu, Leo Franco da yumurtlayıp skor ortaya çıkıverdi...
3 kritik hafta vardı Galatasaray için, güzel oyunu rafa kaldırmıştık, sadece 3 puan alınsın yeter demiştik ama ne güzel oyun vardı sahada, ne de 3 puanlardan eser... "Total Futbol" diyerek bu sene başladık, güzel kelimeydi, değişik geliyordu kulağa, bir de kredisi bol bir hoca vardı ama vakitler geçtikçe iflas etti total futbol da, hocanın taktiği de... Kupada daha çeyrek finalde hedeften sapıldı, Avrupa'da ilk dişli rakibe boyun eğildi ve şimdi de lig şampiyonluğu gitti gidiyor... Kısaca elde var kocaman bir sıfır... Hadi kupalar peşinde değiliz ama ligin ikinci yarısından beri güzel futbol da yok... Hop oturup hop kalkılacak bir oyun da oynamıyor Galatasaray... Oyunu da geçtim, geleceğe dönük olarak bu sene ne ürün çıktı ortaya, bir Emre Çolak bekliyordu A takıma monte olmayı alt yapıdan hazır, o da sene sonu buyuk ihtimal geri yollanacak olan Dos Santos'a kurban gitti, gidiyor... Sene sonunu geldiğinde muhasebe yapıldığında, listenin "kazanç" tarafında ne göreceğiz acaba...
Ligin bitmesine daha vakit var, Hagi'nin öğretisi üzerine "Galatasaray'ın olduğu yerde ümitsizlik yoktur" diyerek sonuna kadar kovalayacağız tabii şampiyonluğu lakin Rijkaard hoca da şunu bilmeli ki, bu taraftar İmparator dediği Fatih Hoca'yı da yuhladı, Hagi'yi de dışladı, Büyük Kaptan'ı da bir çırpıda silmişken, Rijkaard bu isimlerin yanında çok ama çok hafif kalır bizim için...



Sağol be Leo Franco!

Maç hırsıyla yazmayayım dedim, söz ağızdan kolayca çıkar ama yazıya dökmek farklıdır, düşünmek lazım, neredeyse 24 saate yakın düşündüm, ama saatler geçtik, göz göre kaybetmenin siniri ve öfkesi bırak geçmeyi, büyüdü de büyüdü... Kimsenin bir şey oynamadığı oyunda, Franco sağ olsun 3 puanı Fenerbahçe'ye armağan etti... Teşekkürler bir kez daha Franco, bizi hiç ama hiç yanıltmadın... Keşke yanıltsaydın, keşke Volkan değil de sen maçı çevirseydin de ben bu blogta şimdiye kadar senin hakkında yazdıklarımdan dolayı utansaydım, kızarsaydım, insan yüzüne çıkacak durumda olmasaydım ama Galatasaray maçı kazansaydı... Her giden topçunun arkasından üzüldüm, bu Bülent Akın olsa da, 2 maç oynayan Lutu olsa da, tribünde sarı-kırımızı formayı giyen topçuyu bırakın ıslıklamayı, kötü bir söz söyleyenle tartıştım, yetmedi kavga ettim ama ilk defa bu sene Leo Franco diye bir oyuncunun yanında değilim...
Aslında senin suçun ne kadar bilmiyorum, "yeteneğim bu" deyip sıyrılırsın işin içinden, haklısın da, Aykut'a güvenmeyip koca sezon sana para kazandıranlar utanmalı, üzülmeli...
Sene sonunda yollarımız ayrılacak be Franco, son bir iyilik yap bize ve kendine, hoca forma verecekse bile bundan sonra giyme o formayı, bırak Aykut giysin, Ufuk giysin... Hem daha fena goller yiyip, kendi kariyerini rezil etme, hem de dün gece ağlattığın bu memleketin ufak Galatasaraylılarının, bundan sonraki pazartesileri gülerek okula gitmelerini engelleme...
Olur mu be Franco...
Senin memlekette bir derbide böyle hata yapsan "vurulardı" di mi adamı? Biz o kadar ileri gitmeyiz, sadece bizi bırak be Franco, çok mu istedik?


28 Mart 2010 Pazar

Levski Sofya:0-0:CSKA Sofya


Bulgaristan'da yılın derbisinde CSKA ile Levski birbirlerine üstünlük sağlayamadı ve maç başladığı gibi golsüz sona erdi. Geçen hafta taraftarının sahaya dalması sonrası Mezdra maçından hükmen mağlup ayrılan başkentin kırmızılı Ekibi CSKA, hafta içi de Pirin'le de 1-1 kalınca, lider Liteks'i yakalama şansını zora sokmuş ve derbiye "mutlak galibiyet" hesabıyla çıkmıştı. Takipçisi Levski de kötü bir ilk devre geçirdiği Bulgaristan liginde, ikinci devrenin başlamasıyla arka arkaya aldığı puanlarla zirve hesapları yapmaya başlamıştı. Bu ortamda başlayacak derbinin de olaysız geçmesini kimse beklemezdi ki maç öncesi metro çıkışında iki taraftar grubunun çatışması ve içinde rakip taraftarın bulunduğu otobüslerin taşlanması sonrası daha maç başlayamadan 6 taraftar tutuklanıvermişti bile...
Stad dışından saha içine bakıldığında, iki taraftar grubu karşılıklı olarak kale arkalarında yer bulurken, ilk devre ve ikinci devre başlarındaki kareografiler ve meşale yağmuru derbinin havasını daha da "şenlendirmişti"... Özellikle CSKA Sofya taraftarının açmış olduğu "Ultraslar sınır tanımz. Sonsuza kadar Steaua" pankartı ile ultras tribünleri simgeleyen kareografi ultras hareket adına başarılı örneklerdi...
Maça baktığımızda, iki takım da kazanmak isteyince, ortaya heyecanlı bir maç yerine, defansif önlemlerin daha fazla alındığı sıkıcı bir ilk yarı izledi tribündekiler. CSKA Pancu ve Grande ile gelmek istedi rakip kaleye lakin bu iki futbolcu pek de istedikleri pozisyonları bulamadılar.
İkinci devreye CSKA daha baskılı başladı, beraberliğin kimsenin işine yaramayacağını biliyorlardı zira lider Liteks, küme düşürülen Botev'den maç oynamadan 3 puanı kapmış ve arayı gittikçe açıyordu. Bu bilinçle Andone, takımı bütün hatlarıyla ileri yolladı, ligin ilk devresinin yıldız oyuncusu Platini sessiz kalınca, Rui Miguel'i oyuna aldı lakin o da gol yollarında etkisiz kalınca maç nasıl başladıysa öyle sona erdi...
Golsüz ve "heyecansız" geçen derbinin yıldızı tribündeki taraftarlardı... Tribünde yaptıkları gösterilerle yetinmeyen iki takım taraftarı, saha dışında da "mevzuya" devam edince maç sonrası da 24 taraftar polis merkezinde misafir edildi dün gece...
Bu skor sonrası Liteks 48 puanla liderliğini sürdürürken, bir maç eksikle Lokomotiv Sofya 41 puanla ikinci, CSKA 40 puanla üçüncü ve Levski de 36 puanla dördüncü sırada...

Hayırlı Olsun


Adnan Polat ve ekibine yapacakları bütün icraatlarda başarılar...

Chelsea:7-1:Aston Villa


Lampard gol atmaya, Friedel de yemeye doymayınca başlıktaki skor kaçınılmaz oldu...

27 Mart 2010 Cumartesi

Havaya havaya Eller Eller Havaya



Apoel-Nicosia maçından...

Hafta Sonu Şifresiz Maçlar


27 Mart 2010 Cumartesi
17.00 Birmingham City-Arsenal/ İdman TV
19.00 Roma-İnter/ NTV
19.30 Bolton Wanderers-Manchester United/ İdman TV
19.30 Bayer Leverkusen-Schalke 04/ TRT3
21.00 Real Mallorca-Barcelona/ NTV Spor
28 Mart 2010 Pazar
13.00 Spartak Moskova-Lokomotiv Moskova/ ORT Europe
16.30 Hoffenhaim-Freiburg/ TRT3
18.00 PSG-Boulogne/ Kanal A
18.30 Münchengladbach-Hamburg/ TRT3
19.00 Olympiakos-Xanthi/ ERT World
22.00 Real Madrid-Atletico Madrid/ NTV Spor
22.00 Lille-Monpellier/ Kanal A
22.15 Belenenses-Porto/ RTP International



25 Mart 2010 Perşembe

Lincoln'ün Mü Sizin Mi Derbi Yorumunuz

Galatasaray-Fenerbahçe maçına gün be gün yaklaşıyoruz ve başkan Canaydın'ın vefatının getirmiş olduğu bir sessizlikle beraber, Fenerbahçe tribünlerinin de Galatasaray başkanının anısına yapılan saygı duruşunda alkışlarla ve başsağlığı mesajlarıyla cevap verilmesi ortalığı daha da yumuşatması "gerginlikle" beslenenlerin pek işine gelmedi ki başladılar ortalığı geren haberlere. Kimin servis ettiğini bilemiyorum ama gazetelerin internet sayfalarında ve spor haberleri veren internet sitelerinde aynı başlıkta bir haber:" Lincoln'den Kızdıran Derbi Yorumu"... Haberin başlığına bakıp içeriğini okuduğunuzda şöyle bir haber:

Galatasaray'ın hazırlık kampına katılmayınca sözleşmesi tek taraflı olarak feshedilen Cassio Lincoln, derbide gönlünün sarı-kırmızılı takımdan yana olduğunu söyledi.

Bir süre boş kaldıktan sonra Palmeiras'a transfer olan Brezilyalı yıldız, Lancenet'e verdiği röportajda Atletico MGCruzeiro, Schalke-Borussia Dortmund ve Fenerbahçe-Galatasaray derbilerinde oynadığını, bunun kendisine büyük gurur verdiğini söyledi.

Türkiye'de birçok zorlu maçta görev yaptığını ve büyük heyecan duyduğunu anlatan Lincoln, Fenerbahçe derbisinde oynamayı ise şöyle açıkladı:

MOTİVASYONA GEREK YOK
"Hiçbir şey yapmaya gerek yok. Sadece sahada olmak bile hislerinizi harekete geçiriyor. Daha fazla ve iyi oynamak istiyorsunuz."

Röportajı yapan Caio Carrieri'nin bu hafta sonu oynanacak derbiyle ilgili sorusuna ise Cassio Lincoln, "Benim oynadığım Galatasaray'dan daha güçlü bir kadro var şu an. Evinde Galatasaray, Fenerbahçe'yi çok farklı yenecektir. Ben eski arkadaşlarıma çok güveniyorum. Kalbim onlarla" şeklinde yanıt verdi.


Biz Türk milleti olarak araştırmayı sevmediğimizden, biri bize yaptığı habere ya da söylediği söze kaynak da gösterince daha da inanıyoruz. Haberi hazırlayan muhabir de lancenet diye Portekizce haber yapan bir siteyi kaynak göstermiş. Üşenmedim, siteye gittim, sözlükler yardımıyla Lincoln'le yapılan röportajı da buldum ve sonuna kadar okudum... Ve ne gördüm biliyor musunuz:
"Benim oynadığım Galatasaray'dan daha güçlü bir kadro var şu an. Evinde Galatasaray, Fenerbahçe'yi çok farklı yenecektir. Ben eski arkadaşlarıma çok güveniyorum. Kalbim onlarla

Böyle bir cümle ve söz yok... Yukardaki yakıştırmalara tamamen haberi yapan muhabirin duyguları, düşünceleri, sallamaları...
İnanmayanalar için röportajın İngilizce çevirisi aşağıda:

Speech paused does not reflect the the turmoil existing in the Palestra Italia. Midfielder Lincoln, Palmeiras, is expressed in as few Brazilian soccer.

Miner São Brás Suaçuí landed in Palmeiras, in early February, after a long period of litigation with Galatasaray (TUR), his former club, which had stood since May 2009.

Even without acting over ten months, Lincoln showed soon debut the service Verdão: stole the ball and tapped for Arouca Robert scored the thrilling victory over Santos at Vila Belmiro in the last 14 days.

In the next game, scored his first goal for alviverde, paragraph 2 to 1 on Paysandu, the Brazil Cup, and paid tribute to his wife, Rachel, who is about to give birth to the couple's firstborn.

Religious, it carries a third arm received from his mother, fondly called Dona Regina. On the basis of faith or, in this Wednesday against the White River, keeping alive the dream of ratings in Paulistão. And it gives the message to the fans:

- There is something good to happen to me in Palmeiras.

Check out the exclusive interview that Lincoln gave to Lancenet!:

Lancenet!: What is your evaluation of the first two games for the club?

LINCOLN: The evaluation is positive, because it was a long time that I have not worked. In a match (against the Saints), played nearly 30 minutes. In another (before the Paysandu), surprised myself by playing 90 minutes, but of course without being at a steady pace, because we have not got that pace.

L!: What is your projection of developments going forward?

L: My schedule is very well done. I have to thank the staff of the technical committee of Palmeiras, which is respecting that period when I was not playing. It happened, for example, in the last match against Ponte Preta, which I had to be saved by muscle pain, since he had played 90 minutes (against Paysandu). I have to evolve and add to the Palms, but I'm not 100%.

L!: This pain can get him out of the game against the White River?

L: From now on, I intend to be available (Antônio Carlos) in all games, we must be consistent with the planning.

L!: Having worked for nine years in Europe, will need much time to fully readjust to the Brazilian soccer?

L: The style of play changes so much. We some strange things, like the height of the lawn. Here in Europe we play in all the fields in the same way, with grass and squat, although there are good and bad pitch. Here in Brazil there, you play on grass low, as in the Palestra Italia, and others, as against Paysandu, when the grass was too high. Therefore, I felt quite difficult. I am very ready in the shortest period, in order to help me readjust Palmeiras.

L!: On his first goal for Palmeiras, against Paysandu, you put the ball under his shirt in celebration. Son comes around?

L: I made this celebration for the birth of my first child, which should take about 20 or so days, but do not even know the sex yet because my wife, Rachel, is making a surprise.

L!: If you make another goal, will dance the famous "Armeration?

L: It's not conducive little dance I come in, because I can not dance. It is better to keep quiet even for non-embarrassment. The Armero is a case apart, showed that this quality was hidden (laughs).

L!: Against the Bridge on Saturday, you were not on the bench, but the crowd shouted his name. You see this display of affection?

L: I heard, yes, the fans chanted my name. I just watched the first half of the game because he had a flight to Belo Horizonte and left the stadium in the range. I insisted on being with the group. Concentrated with the cast, went to the stadium. It is a great affection for me they are having. I confess that I am very eager to get a little closer to the fans of Palmeiras. I know they have a huge affection for the players, especially when the team is experiencing a good moment.

L!: How you see the crisis through which runs the club? We must prioritize the Brazil Cup?

L: First, everyone should know that when things do not go well, the most affected is always the player because he is coaching, is concentrated. Everyone thinks that the life we have is easy, but there are time when you go a week without being at home with his family. When things do not go, the first to get upset about is the player. Have not given up the Campeonato Paulista. We had a good start against the Saints, went well against St. Paul and Paysandu, but have not put in my head that we must prioritize the Brazil Cup. We are professionals and we have to go through.

L!: You, Cleiton Xavier and Diego Souza can play together?

L: Since I arrived at the Palms, where I intended to play, respecting each and every player in the squad. See full terms of the three play, because the Cleiton for the great player he is, has a total position to function a little further back and Diego can make a function a bit later. If you do an interview with the coaches from Brazil, everyone will say they would like to count on these players to play. It's a good headache for Antonio Carlos. But first we have to play if you know. I am very observant and like to understand how the partner likes to receive the ball. The Cleiton Diego and also have such intelligence.

L!: Why do you never had a chance in Brazil squad?

L: I had the opportunity to be pre-picked for the Copa America 2007, but I do not keep any grief. Whenever I tried to understand the positive side that Brazil has always had many good players. The only reason I was upset was that when I was called, was one of the best players in the German Championship and was national runner-up (at Schalke 04), but there were players who were reserves on the squad that played in clubs. The Dunga is a great coach and is doing a great job in the squad. He even called me to tell me that would not be on the list, but still watching me. It was very nice of him.

L!: Dream of being drafted?

L: Of course if we have a calling, you should consider with care, because we are Brazilians. I would say that I put Palmeiras first and second squad, for I have lived my best time and not had a chance.

L!: What was your primary learning acquired in Europe?

L: I started to understand what is to respect others, the traffic and get the local culture, for example.

L!: Last week, President Luiz Gonzaga Belluzzo spared no words to praise him ...

L: I am very pleased. It's a great person to talk and that in 30 minutes of conversation, you learn a lot from him. Maybe I'm not all that he's talking about (laughs). I want to take to thank Tom (Cecilio, former football manager and currently coach of Gremio Prudente) and Muricy (Ramalho), which were people in my direct recruitment. I also have a very good relationship with (Gilberto) Cipullo (vice president) and the Savério (Orlandi, director).

L!: You lived great rivalries: Atletico-MG x Cruzeiro, Schalke 04 x B. Dortmund x Fenerbahçe and Galatasaray. What was most intense?

L: The classic Turkish. Nothing says it gets to the point of what you feel inside the field in this game.

L!: What is the representation of the rosary tattooed on his left arm?

L: I am very religious and I usually attend Mass once a week, if no training, of course. My mother, Mrs. Regina, is also very religious. The third arm is tattooed on the Santa Terezinha, was that she gave me. He is always beside my Bible in concentration. I asked a friend of mine, tattooist, had as armadillo and demanded that it was just like, why have several roses in the third.


Bu da orjinal sayfanın linki:

Durum böyleyken böyle... Pazar derbide "mevzu" çıkmasını bekleyenler, pek de uslu durmuyor... Lakin, eski başkanlarının anısına saygıda kusur etmeyen Fenerbahçe tribünlerine, Galatasaray tribünleri de gereken jesti yapacaktır, kimsenin şüphesi olmasın...

Derbiye Günler Kala

Bu derbi bizim derbi değil, Bulgarların Sofya derbisi tabii. Biz Pazar gününü beklerken, onlar da cumartesiyi bekliyor solukları tutulmuş bir halde. Tabii, sadece beklemekle yetinmiyor, herkes üzerine düşen görevi yapmanın telaşında. Öncelikle geçen hafta meydana gelen taraftar olayları sebebiyle Vasil Levski stadında cumartesi 1400 polis görev alacak ki bunların 150 tanesi saha içinde bulunacak. Taraftar liderleriyle yapılacak toplantı sonrası da taraftarların stad dışı geliş gidişi hakkında emniyet detaylı bir toplantı yapacak. Bununla beraber 19.45te başlayacak mücadele için stadın kapıları 17.45te açılacak. "Mezdra'daki olaylar bir daha yaşanmayacak" diyen Polis müdürü Mladen Marinov, ihtiyac olması halinde kullanılmak üzere olan bir de su atan panzer bulunduracak stad dışında...
Emniyet güçleri kendince tedbirler alırken, maç bileti derdinde olan taraftarlar da 5 ile 10 EURO arasında satışa çıkan biletleri kendi stadlarının gişelerinden temin edecekler...
Maçla ilgili de bahis siteleri oranlarını belirlediler ve ortalama olarak CSKA Sofya'nın galibiyetine 2.20 verilirken, Levski Sofya'nın oranı 2.35 ve beraberlik de 3.10... CSKA ligte 46 puanlı Litex'in ardından 40 puanla 3. sırada bulunurken, 4. sıradaki Levski'nin puanı 38...
Bahis demişken, maçın hakemi de UEFA tarafından bahis skandalına adı karıştığı gerekçesiyle uluslararası maçlardan men cezası alan Anton Genov. Bulgar hakem, 3-0 Makedonya'nın galibiyetiyle biten Makedonya-Kanada hazırlık maçında iki takıma da 2şer penaltı vermiş ve maçın "üst" bitmesini sağlamıştı. Her ne kadar iki takım da yabancı hakemde ısrar etse de, Bulgar Futbol Federasyonu maça ligin ilk yarısınadki maçı da yöneten Genov'u atadı.

Toprak Sahalarda Bu Hafta

More Than Just A Game

1960’lardan 2010’a/Taş Ocağından Futbola veya Sosyalistlerin Emeği

1961’de Güney Afrika’da sosyalist mahkûmların tutulduğu Robben Adasında başlar hikâye. Taş ocağında kayaları taşa, taşları çakıllara dönüştürmeye mahkûm siyasiler satranç, dama, kızmabirader, kâğıt oyunları ellerinden alınınca önce buruşturdukları kâğıtlarla sonra bezlerden yuvarladıklarıyla koğuşlarda futbol oynamaya başlarlar. Hapishane yönetiminden futbol oynama izni almaya çalışırlar. Bu mücadele ancak dört yılda sonuç verir. Sonunda bir futbol topu edinebilirler. Ve böylece ucu 2010’a varan macera başlar; sosyalistlerin engel tanımaz direnci, inadı ve prensipleriyle…

Zaten belli bir becerisi ve disiplini olan sosyalist mahkumlar bu işi belirli kurallar çerçevesinde yapmaya karar verirler. Siyasal mücadeledeki ilkeler, doğrular Robben Adasındaki futbol organizasyonuna yansıtılır. Titiz, düzenli, kararlı, hakkaniyetli, prensipli olunacaktır.

Makana Football Assocaition/Makana Futbol Derneği kurulur. Başkanlığına da şimdinin (2007) Güney Afrika Cumhuriyeti Adalet Bakanı yardımcısı olan Dikkana Maseneka geçer. İş ciddidir. Öncelikle futbolla orada hayata tutunulacaktır, Hayatın bir parçası olmaktan vazgeçilmeyecektir.

Şöyle ifade eder Sedick İsaacs duygularını: “Futbol sayesinde hem kendimizi daha iyi tanıdık, hem de insanlığımızı ifade ettik.” Antony Suze, “Formaları giyince kendimizi dışarıda hissederdik.” diye hatırlar o zamanları. “Futbol oynarken güneşi hissetmek harika bir duyguydu.” der İndres Naido.

FİFA nasıl örgütlenmişse Robben Adasında da öyle örgütlenilecektir. Bir futbol tüzüğü, kurallar haritası çıkarılacaktır evvela. FİFA kuralları yanında yoldaşlık kuralları da ihmal edilmeyecekti tabi ki. Yoksa futbolu toplumun hizmetinde olan bir organizasyona dönüştürmek mümkün olamayacaktır. Bunu şöyle ifade eder Sedick İsaacs: “Hayat tüm yönleriyle toplumun hizmetinde olmalıydı. Birey de… Toplum da öyle...”

Futbolun tüm komiteleri kurulur. Üç ayrı lig oluşturulur. A Liginde üç takım vardır. Bu, en iyilerin olduğu ligdir. B Liginde de üç takım olacaktır, burası bir alt yeteneğe hitap edecektir. C Liginde ise iki zayıf takım mücadele edecektir. Çünkü herkesin futbol oynamaya hakkı vardır, yeter ki istesin. A Ligindeki takımların başkanı olacaktır, bu bir zorunluluktur. Ve bu başkanlar da üzerlerindeki tek başkana bağlanacaklardır.

Başkanlar eğitimlerinden çok liderlik yeteneklerine göre belirlenir.

İtiraz kurulları itirazları değerlendirir, pozisyonları tek tek tartışır ve en tarafsız kararını gerekçesiyle verir.

Elbette hakemler belirlenir, maç raporları tutulur, hakem kurullarında güzel futbolu korumak amacıyla sert oyuna izin vermeme kararı alınır. Buların başında Haryy Gwala vardır.

Bu arada orada olmalarının “neden-sonuç ilişkisini” unutmadan siyasi tartışmalar ve seminerler de devam eder. Marx, Kapital başucu kitaplarıdır. Ve muhakkak ki hayat bunlardan ibaret değildir, hafta sonları yine futbola geçilir.

Takımların adları, hayranlar, fanatikler, logolar, sloganlar, bayraklar, tribün atışmaları da bir olay örgüsü içinde kendini gösterir. Bu arada mahkûmlar adasının konuklarından Mandela da uzaktan bu maçları arkadaşlarıyla izler. Bizimkiler Mandela’yı fark edince bir başka şenlik olur. Ama sonra Mandela ve arkadaşları bir daha görünmez olur oralarda, hatta araya bir duvar örülür, o kadar korkulur ki o ilgiden...

Taş ocağı ile futbol sahası arasındaki iki ayrı hayat akmaya da devam eder, futbolun tüm halleriyle. Ve futbola bakış orada orijinal ifadelerini de bulur. Örneğin şu saptamayı yapar Lizo Sitoto:”Bir kaleci için en zor şey rakibin topla geldiğini görmek ve sonra o topu kaleden çıkarmaktır.”

Takım listeleri çıkar, bu listelere itirazlar olur tartışmalar hiç eksik olmaz.

Sezon sonunda karma bir lig oluşturulur. Tek ligle yetinemezler, top yuvarlanmaya başlamıştır bir kere. Bu ligde futbolcular karışır. Seçilmiş takımlar ligidir burası. En iyi futbolcular Atlantic Raiders adlı takımda bir araya gelir bir şekilde. Atlantic Raiders burnu havada bir takım olarak nitelenir süreçte. Bir de Blue Rocks diye bir takım vardır bu ligde. Blue Rocks genelde yaşlılardan oluşmuştur ve ligin en zayıf takımıdır. Ve bu iki takım mutlaka karşılaşacaktır. Favori bellidir. Maçın başlarında Blue Rocks tartışmalı bir gol atar ve kelimenin tam anlamıyla etten bir duvar örerek, kale önüne maç sonuna kadar daimi bir baraj kurarak o golün üstüne yatar. Maç sonrasında itirazlar olur, kural hatasından bahsedilir, FİFA kuralları referans gösterilir, maçın tekrarı istenir, protestolar olur, saha işgal edilir, hapishane yönetimi işe karıştırılmaz bu arada, yenilen taraf bunu bir türlü hazmedemez ve bu tatsızlık taraftarın tansiyon hastalıkları, hiddeti, can sıkıntısı içinde, bir ayrışma gerginliğinde 5 ay sürer. En nihayetinde olaylar, bu müthiş organizasyon arıza göstereceği sırada, durulur. Her şey tatlıya bağlanır. Çünkü organizasyonun en önemli ilkelerinden biri ağırlığını koyar gecikmeli de olsa: SAYGI!

Tüm bu mücadeleler taş kırma aylığı olan 25 sentlerin gücüyle olur…

Derken 1973’e gelinir, gözde futbolcular yaşlanır, kimileri yönetici, kimileri hakem olur, hakemliği tercih edenler futbolculuklarında en koyu hakem düşmanı olanlardır.

Bu esnada Güney Afrika’da olaylar devam etmektedir, her ne kadar Robben Adasında sosyalist bir futbol cumhuriyeti kurulmuş olsa da… Tutuklanan devrimci öğrenciler “ada futbolunun” alt yapısını oluştururlar.

Ve kurucu nesil için ayrılık vakti gelmiştir. Yeterince yaşlandıklarından korkulacak bir tehlike arz etmemektedir o zamanın ırkçı Güney Afrika hükümetince. Salıverileceklerdir.

“Sahaya çıktığımda kendimi evimde hissediyorum. Sanki o adadan uzaklaşıyorum.” diyen Antony Suze şöyle noktalar duygularını: “Belki çelişkili gelecek, ama benim için hayatımın en üzücü günü adadan ayrıldığım gündü. Çünkü geride ne çok şey bırakmıştım.”

Bir başkası: “Nereye gidiyorum ve ne yapacağım?” diye kaygılanır. Elbette bu esarete âşık olma değildir. Antony durumu özetlemiştir, geride çok şey bıraktık, diyerek. Diğeri: “Ailem nasıl insanlar oldu acaba, arkadaşlarım yaşıyor mu?” diye sorar kendi kendine.

Mark Shinners uzaklaşırken adadan, şöyle mırıldanır: “Miras olarak futbolu bırakmıştık onlara. Bu az şey değildi.” Elbette ki bu sosyalizmin futbola bıraktığı haysiyetli izlerle olmuştu.

Derken 2007’de FİFA Makana Football Assocaition’a ödülünü ayrıca verir futbola katkılarından dolayı.

Ve en son şöyle bir not düşer perdeye: “Dünya Kupası 2010’da Güney Afrika’da…”

Bir Oyundan Fazlası” diye çevrilmiş bu hikâyenin anlatıldığı yapıt.

“More Than Just A Game”

(2007)

Yönetmen. Junaid Ahmed

Enfes bir belgesel/sinema… Oysa ben bu esere kadar, en güzel futbol filminin sonradan “Zafere Kaçış” diye uyarlanan “Cehennem Arasında İki Devre” olduğunu zannederdim…

Kaplanpenche.com

24 Mart 2010 Çarşamba

Youtube Severlere!


3G'li telefonlar, laptoplar hikaye,
Buyurun canlı canlı youtube'tan taraftar videosu...

23 Mart 2010 Salı

CSKA'da Skandallar Bitmiyor!


Bu hafta sonu taraftarının sahaya girmesi sonrası tatil edilen müsabakanın Bulgar Futbol Federasyonunca 4-0 Lokomotiv Mezdra lehine tescillenip, başkent ekibine de 3 maç tarafsız sahada oynama cezasının şoku daha atlatılmamışken, CSKA Sofya başka bir skandalla çalkalanmakta şu saatlerde. Takımın forvet oyuncusu Orlin Orlinov, cumartesiyi pazara bağlayan gece Bulgaristan'ın "bayan silikon" lakaplı manken ve televizyon sunucusu Catherine Vacheva'yı dövüp, burnunu kırdıktan sonra defalarca tecavüz etmesi sonrası Bulgar Polisi tarafından göz altına alındı. Beyin travması geçiren ve vücüdunun çeşitli yerlerinde yaralar bulunan Vacheva: "Orlin'le Sofya'da buluştuk, bir yemek yedik ve ben eve gideceğimi söyledim ama o beni bırakmadı ve zorla kendi evine götürdü ve dövmeye başladı. Oturma odasının her yeri kan içinde kaldı. Güzel kadınların dövülmesi gerektiğini söyleyip duruyordu. Bu sabah bir fırsatını bulup kaçtım" diyerek olay anını anlatmış. Bu olay sonrası Bulgar polisi CSKA'lı oyuncuyu adam kaçırmak ve tecavüz suçuyla mahkemeye sevk ederken, CSKA yönetimi olayın iç yüzünü bilmeden açıklama yapmaktan kaçındı...

Hafta İçi Şifresiz Maçlar

23 Mart 2010 Salı
21.30 Werder Bremen-Augsburg/ Kanal A
22.00 West Ham United-Wolves/ Idman TV

24 Mart 2010 Çarşamba
20.00 Fenerbahçe-Manisaspor/ TRT1
21.00 Barcelona-Osasuna/ NTVSpor, İdman TV
21.30 Schalke 04-Bayern Münih/ Kanal A

25 Mart 2010 Perşembe
20.00 Trabzonspor-Antalyaspor/ TRT1
21.00 Getafe-Real Madrid/ NTV Spor
21.45 Napoli-Juventus/İdman TV

Güle Güle Başkan

Aynı sevgiliyi severdik lakin sevme biçimlerimiz farklıydı... Biz "Cim Bom Bomum sen çok yaşa canım feda olsun sana" diye bağırırdık, sen ise canını feda ettin sarı kırmızı için... Hani bir zamanlar liseden çıkıp kramponlarını temizlediğin Metin Oktay var ya, hani kaza haberini duyduğunda yanına ilk koştuğun Alpaslan Dikmen var ya, gittiğin yerde onlar seni yalnız bırakmayacaktır inan Başkan... Hadi, liseli değiliz ama, son kez biz de seni onlar gibi uğurlayalım: Güle Güle Özhan Abi...

22 Mart 2010 Pazartesi

Trabzonspor:1-0:Galatasaray

"Bundan sonra güzel futbol istemiyoruz, sadece kazansınlar yeter" demiştik önceki yazılarda, zira lider Bursaspor'un önünde 8 maç kalmışken, bizim 9 maçımız vardı ve biri yeşil-beyazlı takımlaydı... İyi futbolu rafa kaldırdık ama puansızlığı hiç ama hiç istemiyorduk, aklımızdan bile geçmiyordu fakat hoca "yenemiyorsan yenilme" diyerek bile yine deplasman korkusunu salmıştı takımın yüreğine... Zaten ilk dakikalarda yakalanan pozisyonlar gol olmayınca, takım "kazanamayacağız herhal" diyerek çekiliverdi "geriye"... Sonrası klasik korkunun ecele faydası yok hikayesi cereyan etti, gol geldi ve çıkarma telaşındaki Galatasaray, kalesinde pozisyonlar gördü, bereket rakip forvet beceriksizdi...
Galatasaray taraftarı her zaman sabırlıdır, vefakardır, "yenilsen de bazı bazı taraftarın buna razı" demeyi de bilir, "olsun Trabzon'da yenildik ama Fenerbahçe maçına daha hırslı çıkacaklar" diyerek ümitlenmeyi de bilir ama formasını ıslatmayanı, sonuna kadar mücadele etmeyi hiç ama hiç affetmez, bağışlamaz da... Ne korkak topçu sever, ne de korkak hoca ister takımında... Hele hele ruhsuzlarla hiç işi olmaz...
Dünkü maç sonrası hata yapan Emre, maçta olup olmadığı tartışılan Elano, Rijkaard'ın bol kredi verdiği Dos Santos, ne iş yaptığı belirsiz Mustafa Sarp belki bugün medyada infaz tahtasına çıkarılmıştır ama benim ipini çektiğim bir topçu var dünden sonra: Leo Franco... Bugüne kadar yediği "çocukça" gollere yandık durduk, kalesine giden topları bizim gibi izlemesine de alıştık, Aykut oynasın dedi tepki gördük, içimize attık, dün önünden top geçerken seyretmesini de yadırgamadık ama o son dakika pozisyonu yok mu, bazen bir kelime bir sayfa yazıya bedeldir ya, işte bir hareket Leo Franco'yu anlamamıza yetti de arttı bile... Şampiyonluğa oynayan Galatasaray, deplasmanda 1-0 yenik ve gol atmak için uğraş veriyor, maçın 90 dakikası bitmiş ve hakem 3 dakika uzatma göstermiş, hatta o süre de biterken Galatasaray bir korner kazanıyor, futboldan ucundan kenarından anlayan herkes bilir ki o atışın ardından hakem düdüğü çalacak, çalmasa ne olur, o da ayrı mesele... Bütün takım rakip yarı alanı içine giderken, Leo Franco orta sahaya kadar gidip seyrediyor, Onur'un koruduğu kalenin ceza sahasına girmeye tenezzül etmiyor... İnanmıyor bizim Arjantinli gol olacağına, yoksa dönen toptan gol yese ne olur, ne fark eder 1-0 ile 2-0... Ama 1-1 olduğunda 1 puan belki de şampiyonluğu getirecek, umurunda mı Franco'nun... Sarı-kırmızılı formayı giyen her topçuyu hep alkışlamışımdır, desteklemişimdir, hata yapsa da, bu oyuncu Fenerbahçe'de oynadığı dönemde Galatasaray'a "yamuk" yapan Abdullah olsa da, takımı satıp başarısız İnter macerası sonrası "kürkçü dükkanına" geri dönen Okan olsa da, istemeye istemeye de olsa, içim kan akıta akıta da olsa ama son dakikaya kadar mücadele etmeyi bilmeyen adamın ne işi var bizim aramızda ben de soruyorum bu kadroyu yapanlara...
"Neden Servet oynamıyor?" sorusuna "Neden oynasın ki?" diye kontra yapmıştı ya Rijkaard, orda cevaplayamamıştı spor muhabiri. Önümüzde ne Avrupa maçı var, ne de Türkiye kupası, haftada bir oynuyoruz artık, nedir bu rotasyon merakı... Tamam, Servet oynamasın ama o zaman Emre'yle devam et sonuna kadar, bir Emre bir Servet rotasyonu yaparsan, Servet'i kaybedersin, onu biz biliriz, nasıl oynadıkça form tuttuğunu, sen başlarında ne "saç baş yolduran" hatalar yaptığını fakat aylardan mart-nisan olduğunda nasıl "cengaver" olduğunu gel de bize sor, basın toplantısındaki muhabirlere değil...
Dün Trabzon'da kaybedilen puanlarla bu gece yeşil-beyazlılar Denizlispor'u yenerlerse artık ipler Bursaspor'un elinde, Sami Yen'de Galatasaray'a kaybetseler de, avantaj yine onlarda olacak...Galatasaray, 8de 8in peşinde olacak, öyle yada böyle ve bu uğurda ilk sınav ezeli ve edebi rakip Fenerbahçe'yle... Zaten pek bir anlamı yoktu da, artık hiç anlamı kalmadı sistemlerin, 4-3-3'lerin, total futbolların, Arda varsa bir şeyler oluyor, Keita günündeyse bir atıp, iki asist yapıyor maç kazanılıyordu, bu hafta öyle ya da böyle Fenerbahçe maçından 3 puanla çıkılması gerek, yoksa Şampiyonlar Ligi de kayıp hedefler arasında kalacak...
Galatasaray bunu başarabilecek mi? Daha önce nasıl başardıysa, yine başaracaktır, yeter ki bulunduğu kulübün büyüklüğünü henüz kavrayamamış olanlara Galatasaray ruhu öğretilsin, bunda da görev kaptan Arda Turan'a düşüyor...




Stat: Hüseyin Avni Aker
Hakemler: Yunus Yıldırım, Mustafa Emre Eyisoy, Ekrem Kan
Trabzonspor: Onur, Serkan, Giray, Song, Cale, Selçuk, Ceyhun, Colman, Burak (Dk. 66 Engin), Alanzinho (Dk. 84 Teofilo), Umut (Dk. 87 Gabriç)
Galatasaray: Leo Franco, Emre, Barış, Elano (Dk. 57 Baros), Keita, Neill, Mustafa Sarp, Dos Santos, Jo, Sabri, Caner
Gol: Dk. 30 Colman (Trabzonspor)
Sarı kart: Dk. 73 Giray (Trabzonspor)

CSKA Taraftarı Sahada/ Video

Lokomotiv Mezdra-CSKA Sofya Olaylar


CSKA Sofya taraftarı yeşil zeminde "futbolcu avında"

Sen misin "sus" işareti yapan...





21 Mart 2010 Pazar

CSKA Taraftarı Da Sahaya Girdi!


CSKA Sofya'nın Lokomotiv Mezdra ile oynadığı maçta 1-0 yenik duruma düşmesinin ardından CSKA Sofya taraftarı da sahaya daldı ve maçın tatil edilmesine neden oldu. Oyun alanını işgal eden taraftarlar kırmızılıların yeni teknik direktörü Andone'yi de tartakladılar... Aslında iki takım taraftarları arasında önceden yer alan bir husumet yoktu, maçın da çok gergin geçmesi beklenmiyordu zira şampiyonluk yolunda devre arasında önemli transferler yapan CSKA, lider Litex'e her hafta biraz daha yaklaşıyordu ve bu hafta lider 0-0 berabere kalarak 2 puan daha yitirmişti. CSKA'nın kazanması halinde aradaki puan farkı bire inecekti. Bu duygularla Mezdra'ya gelen CSKA'lılara, dakikalar geçtikce istedikleri gol gelmeyince gerilmeye başlamışken, bir de rakibin attığı gol sonrası rakip oyuncu İsmail İsa'nın tribünlere "sus" işareti yapması sonrası iyice "delirdiler". Ev sahibi ekibin güvenliği sağlaması için Bulgar emniyetine istedikleri ücreti ödememesi sonrası sahada da maçın güvenliğini sağlayacak derecede polisin olmamasını fırsat bilen taraftarlar soluğu yeşil zeminde alıdılar. Ellerinde sopalarla futbolcular kovalayan CSKA'lı taraftarlar, bu karambolde de kendi takımlarının çiçeği burnunda hocası Andone'yi de tartaklayıp, rakip tribüne yönelirken, araya giren az sayıdaki özel güvenlik gücü onları durdurmayı başardı ve ek takviye kuvvetin gelmesiyle taraftarlar stadın dışına çıkarıldıktan sonra yeşil alan maçın kaldığı yerden oynanmaya hazır hale getirildi ama "hakem içeri girince çıkmaz" prensibi Bulgaristan'da da geçerli olduğundan müsabaka tatil edildi...
Şimdi herkes Bulgar Futbol Federasyonun vereceği kararı beklerken, iki takım yöneticileri de karşı tarafı suçlayan açıklamalarda bulunuyor. CSKA'lılar olayların baş sorumlusu olarak emniyeti sağlayamayan Lokomotiv Mezdra kulübünü suçlarken, CSKA tribün lideri "Duce" de "Polis olsaydı kimse sahaya giremezdi" diyor. Bulgaristan'da diğer ülkelerden farklı olarak, takımlar stadlardan sorumlu ve stadlarda görevlendirilecek emniyet kuvvetleri için Bulgar Emniyetine para ödemek durumunda, kısaca "para yoksa, polis de yok" anlayışının bu olayların meydana gelmesinde baş aktör olduğunu iddia ediyor CSKA'lılar ve maçın tekrar oynanmasını dile getiriyor. Öte yandan kurallar kitabında da mevzuat çok açık:
"Sahaya taraftarların girmesi sonrası müsabaka oynanmayacak durumda olup, hakem müsabakayı tatil ederse, hangi takımın taraftarı girdiyse o takım eğer gol attıysa, golleri silinir ve diğer takımın attığı gollere 3 gol eklenerek müsabaka sona erdirilir." Bu durumda maç 1-0 Lokomotiv Mezdra lehine giderken olaylar patlak verdiği için skorun 4-0 ev sahibi lehine tescil edileceği belirtilirken, CSKA'ya da 3 maç seyircisiz oynama cezası gelmesi bekleniyor...

Yurt Dışındaki Bir Antrenman...


"Yurt dışındaki bir antrenman, Bulgaristan'daki bir resmi maça bedeldir"

Dimitar Berbatov
Manchester United'lı oyuncu

Bulgarsitan medyası ile savaşı daha da alevlendirirken

Güzel Oyuna Dair #6

Mahallenin En Şık Abisinin Peşinde


Para vs. Emek...
Üst mü alt mı, tercih senin...


Unutulmaya başlanmak...

19 Mart 2010 Cuma

IV.Murat Elsaleh Fotoğraf Yarışması

ultrAslan-UNI kurucularından Murat Elsaleh kardeşimizin vefatının 6.yılında onun adına düzenlediğimiz fotoğraf yarışmasının dördüncüsünü gerçekleştiriyoruz.

Çoğunuz onu “ Foto Murat” olarak tanıyorsunuz. Belki tanımıyor sadece ismini duyduğunuz, resmini gördüğünüz biri. Peki, kimdir Murat? ultrAslan-UNI’nin kurucularından olan Murat, en büyük hobilerinden biri olan fotoğraf çekmeyi tribünlere taşıyan, uzun zaman ultrAslan ve ultrAslan-UNI için fotoğraflar çeken gerçek bir tribün emekçisidir. Adını yaşatmayı bir borç bilen bizlerde bu yarışma vasıtası ile bir kez daha ona olan özlemimizi dile getirmek ve onu sizlere anlatmak istiyoruz.

Arkadaşları onun ismini her maçta açtıkları ‘ ELSALEH ’ pankartlarıyla yaşatmaktadırlar. Sizler de çektiğiniz fotoğrafla yarışmaya katılarak O’nun adının bir kez daha anılmasına vesile olabilirsiniz.

Haydi eller deklanşöre !

Şimdi fotoğraf çekme sırası sizde !

Fotoğraflarda ana tema her sene olduğu gibi bu senede “Galatasaray ve Sarı-Kırmızı”. İlkini geçen yılki yarışmada verdiğimiz Alpaslan Dikmen Özel Ödülü'nü bu yıl yarışmanın ana temasının dışında vermeyi düşünüyoruz.

Alpaslan Abi'nin, Galatasaray Tribünleri dışında tüm tribünlere karşı da olan saygı ve sevgisini yansıtmak ve bu ortamın yaratılmasına yardımcı olmak amacıyla, Alpaslan Dikmen Özel Ödülü için konu; Galatasaray ve Sarı-Kırmızı ile sınırlandırılmamış ve genel olarak Tribün konulu ve her renkten fotoğrafa açık hale getirilmiştir. Bu bağlamda sizlerin de özellikle Tribün temalı fotoğraflarını da bekliyoruz.

Çektiğiniz resimleri adınız, soyadınız, mail adresiniz, yaşınız ve çektiğiniz resmi anlatan bir cümle ile beraber yarisma@ultraslan.com adresine gönderiniz.

Kazanan yarışmacılara çeşitli ödüller verilecektir.

Yarışmanın katılım kuralları:

1- Her katılımcı bu yarışmaya 1 (bir) adet fotoğraf ile iştirak edebilecektir.

2- Katılımcıların resimleri e-mail yolu ile yarisma@ultraslan.com adresine göndermesi gerekmektedir.Farklı yollarla ulaştırılan ve farklı mail adreslerine gönderilen fotoğraflar dikkate alınmayacaktır.

3- Eleme iki etaptan oluşmaktadır.

i. İlk olarak tüm resimler Murat'ın yakın arkadaşları ve ailesi tarafından ön elememeye tabi tutulacaktır.

ii. Finale kalan 10 fotoğraf ultrAslan.com'da oylamaya sunulacaktır..

5- Oylama 29 Mart 2010 tarihinde başlayacak ve 2 Nisan 2010 gecesi 00:00’da sona erecektir.

6- Yarışma sonucu ödül töreninde açıklanacaktır.

7- Ödül töreni, 6 Nisan 2010 Salı gecesi saat 20:00'de Murat Elsaleh'in de okulu olan Yıldız Teknik Üniversitesi'nde gerçekleştirilecektir.

8- Dereceye giren fotoğrafların sahiplerine verilecek ödüller daha sonra açıklanacaktır.

Blog Widget by LinkWithin