29 Mart 2013 Cuma

Sevinmek Ya Da Sevinmemek

Real Madrid-Galatasaray maçı öncesi İspanyollar rotayı Türkiye'ye çevirdiler, başladılar Galatasaray ile ilgili haberlere, Ordusporlu Barral, Riera, Hamit röportajları ardı sıra yayınlandı Marca ve As gazetelerinde. Bizim medya da sever ya atlamaya hazıra, hemen ordan yapıştırdı manşetleri peş peşe... Buraya kadar hikayede "sıkıntı" yok lakin  "bu gazeteciler!?" okuduklarını "bilerek" ya da bilmeyerek yanlış aktarınca kamuoyuna, işin rengi değişiyor. İşte Hamit'in röportajı da medyamızın geldiği noktayı belirten çarpıcı bir örnek. Marca, Real Madrid'in eski oyuncusu Hamit'le bir röportaj yapar, Real Madrid'i, Mourimho'yu, Galatasaray'ı, Burak'ı filan konuşurken Bernabeu'da gol atarsa ne yapacağını sorar, bizimkisi de "Real'e gol attığınızı düşünün, insan nasıl sevinmez yahu?" diye cevaplar. Bu cümle birden "Real'e gol atınca sevinmeyeceğim" diye büyük puntolarla yayınlanır bizim memlekette. Bereket medyamızın "tavrını" bilen ve "Olur mu yahu, adam doğduğu büyüdüğü Schalke'ye gol atınca deli gibi sevindi de, bir sene top oynayıp oynamadığı belli olmayan Madrid'e gol atınca mı sevinmeyecek, bi' git işine" diyen araştırmacı taraftarlar çıkar ve röportajın orjinali "adam gibi" dilimize çevrilir. Hal böyle olunca da yukarıdaki fotoğrafta olduğu gibi  saçma sapan bir durum meydana gelir, manşette "sevinmeyeceğim" fotoğrafta "sevinirim"...  Blog arşivinde buna benzer onlarca tespit yaptık ama görüyoruz ki, memlekette değişen bir şey yok hala... İsteyen istediği gibi yazıyor, çiziyor, kurumsallıkmış, okuyucuya saygıymış, hak getire...

Hamit'in röportajını kelimesi kelimesini ultras/Movement blog için çevirecektik ama bu işi bizden evvel FCN Blog yapmış...Buyurun burdan okuyun... Hatta üşenmemişler, başka yanlış anlamalara mahal vermemek için Riera'nın söyleşisini de tercüme etmişler, kalemlerine sağlık...

Türk İstilası

 
Vakit yaklaştıkça İspanyollar "hafiften tırsmaya" başladı galiba. İşte Marca'nın Riera'nın röportajından alıntılar vererek attığı manşet:
Türk İstilası

Hep Galatasaray'ı Bekledim

 
 "Futbol Şube Sorumlusu olan Adnan Polat, 'Bir sene Kocaeli'de kiralık oyna. Seni seneye alacağım. Bekle.' demişti. Aradan 18 yıl geçti, Adnan Başkan, ben öyle bir söz vermedim demiş.. Ama dün gibi hatırlıyorum. Beni G.Saray'a alacağını söylemişti. Sonuç itibariyle ben her zaman Galatasaraylıyım, ölene kadar da G.Saraylı kalacağım. "
"Papen" Mustafa Kocabey
Galatasaraylı eski futbolcu
Galatasartay sevgisini anlatırken

"Ali Sami Yen'i Özlüyoruz"

GalatasarayIn "reyizi" Sabri Sarıoğlu, Akşam gazetesinden Yasemin Akbulut'a röportaj vermiş, Real Madrid maçından tutun da takımdaki gelişmelere, Burak Yılmaz'dan kendisine takılan lakaplara kadar içtenlikle cevaplamış. Röportajın içinde "Ali Sami Yen'i özlüyor musun?" sualine verdiği yanıt dikkatimi çekti:

"Tabii Ali Sami Yen'in yapısı, atmosferi, sıcaklığı her zaman daha farklıydı. Orayı ben değil hepimiz özlüyoruz ama TT Arena çok modern, seyirci kapasitesi yüksek, sahamıza gelen rakiplerimize daha çok baskı kurmamızı sağlayan bir stat. TT Arena çok iyi ama Ali Sami Yen'in yeri her G.Saraylı gibi benim için de farklı. Unutmam imkansız..."

Taraftarın Ali Sami Yen'i özlediğini biliyordum da topçuların hislerini bilmiyordum,
 meğerse aynı duygulara sahipmişiz, zaten o ortamı yaşayan, o havayı soluyan bir futbolcu kolay kolay unutamaz yaşadıklarını ve başka yer de dolduramaz Sami Yen'in yerini.

Sabri "Reyiz", sadece stad konusunda biizmle pararel düşünmüyor, Real Madrid ve Galatasaray hakkında sarf ettiği şu sözlerle neden "taraftarın" kendisini sevdiğini de açık ediyor:

"Real Madrid sonuçta dünyanın en iyi kulüplerinden bir tanesi. Hem kulüp olarak hem futbolcu kalitesi olarak çok önemli oyunculara, isimlere sahipler. Sonuçta zor bir takımla oynayacağız. Ama G.Saray için hiçbir zaman zor yoktur. Sahaya çıkıp en iyisini vermek zorundayız. Biz de her maçımızda, her yarıştığımız branşta şampiyonluğu hedefleyen takımız. Ben
G.Saray'da bunu öğrendim. G.Saray hangi branşta yarışırsa o branşta şampiyonluktur hedef. Başka bir amaç kesinlikle düşünülemez. Zor olacak ama imkansız da değil. Sonuçta biz G.Sarayız. Avrupa'da söz sahibi olmuş ekibiz."



İnşallah Bernabau'da üçlü çektirirsin bu taraftara be Sabri... Kalbimiz seninle...

28 Mart 2013 Perşembe

Berkant Göktan


NTVSpor.net'te Fatih Demireli'nin Berkant Göktan hikayesi müthiş. Memleketten gittikten sonra pek haber alamıştık Berkant'tan, neler neler yaşamış, özellikle yeni nesil topçulara ibretlik hikaye... Buyurun:


"Merhaba, Ben Berkant Göktan"

2006’nın yazı Almanya’nın son yıllardaki en sıcağıydı. Dünya Kupası için bu ülkeye gelenler sıcakları hatırlayacaktır. Meteorolji, özellikle güneyde rekor düzeyde hava sıcaklıkları tespit etmişti. Derecenin tavana vurmasına alışkın olmayan Almanlar havuzlara akın ediyordu. Biz de onlara eşlik ediyorduk.

Münih’te odak noktalardan bir tanesi Prinzregenten havuzuydu. Açık ve yeşil alanının geniş olması sebebiyle tabiri yerindeyse sürekli ana baba günüydü, mahşeri bir kalabalık, her yerde çocuklar, insanlar, su sesi ve vücudu kavuran keskin bir güneş. O kalabalığın içinde anneler çocuklarını kaybediyor, dakika başı “Küçük Michael annesini arıyor” diye ansonslar duyuluyordu. Bu karmaşık görüntüye rağmen günlerden birinde bir kişi dikkat çekmişti. Hızlı adımlarla havuz alanına doğru ilerliyor, sonra yavaşlayıp kendine boş bir yer bakıyordu.

"Berkant değil mi o?" diye sormuştuk birbirimize.

Bir zamanlar Şampiyonlar Ligi tarihinin en genci, Bayern Münih’in de profesyonel düzeydeki en genci, Alman futbolunun ruhani lideri Franz Beckenbauer’in "yüzyılın yeteneği" dediği, Almanya’nın en acımasız ama en iyi altyapı hocalarından Herrmann Gerland’ın "Zvjezdan Misimovic ile birlikte en yetenekli oyuncum" dediği, Galatasaray ve Beşiktaş’ta forma giyen Berkant Göktan. O an takımıyla birlikte antrenmanda olması gerekirken, takımsız olduğundan dolayı havuza gelen Berkant Göktan.

En son Kaiserslautern’de futbol oynamış ama orada da tutunamamıştı. Daha sezon bitmeden, yani Nisan ayında sözleşmesini feshetmişti Alman kulübü. Bundesliga’da pek görülen bir hamle değildi ama ne acı ki Berkant’ın kariyer çizgisine uygun bir gelişmeydi.

Daha çocuk yaşlarında izlediğimiz, büyülendiğimiz, "Bunu kim durduracak?" dediğimiz Berkant’ın hali üzüntü vericiydi. Mimikleri mutsuzluğunun yansımasıydı ki, bir müddet sonra içinde bulunduğumuz muhabbetin içeriği de farklı değildi. Orada, burada neden iyi gitmediğini anlatıyordu, ben ise kafayı sallıyor, bazen hak veriyor, bazen de yorumsuz kalıyordum.

Dortmund’ta oynanan Galatasaray – Juventus maçını anımsamıştık. "Hatırlıyor musun?" diye sordu heyecanla. Gözleri parlıyordu. Hatırlamaz mıyım! Berkant, Hakan Şükür ile birlikte sahanın yıldızıydı ve olağanüstü futbol oynamıştı. "O maçın görüntülerini bulabilir misin?" diye sordu. Takım arayışı için lazım gelen bir belge niteliğini taşıyabilirdi çünkü. "Bakın, dünya devi Juventus’a karşı böyle oynayan bir adamım ben, en büyüğüne karşı bile sahanın yıldızı olabilirim" mesajını vermek istiyordu deneme antrenmanına bile zor davet eden kulüp idarecilerine.

"Bundesliga 2’ye git, eski hocan Michael Henke orada. Ya da Türkiye’ye dön, sivrilirsin yine" demiştim. Ona cazip gelmedi bu öneriler, "Bundesliga" diye tutturmuştu. Hatta iyi bir Bundesliga kulübü olacaktı, ya da alternatif iddialı bir Avrupa kulübü. Yorumsuz kalmıştım ama en iyi dileklerimi ilettim. O havuz tesadüfünden sonra bir kaç kez daha gördüm onu. Münih’in merkezindeki İngiliz Parkı‘nda koşuyordu tek başına. Güçlü kalmaktı hedefi, bir kulüp çağırdığında antrenmanlı olmaktı.

Bir kaç gün sonra yine gördüm Berkant’ı… Bu sefer gazetede…

3. Lig’te oynayan 1860 Münih’in ikinci takımı ile antrenmanlara çıkmaya başlamıştı. Daha bir kaç hafta önce Bundesliga’yı düşleyen Berkant, ortalama 120 kişi önünde oynayan 1860 II’deydi artık. Sezon sonuna kadar sözleşme imzaladı, en azından bir umut ışığı. Kader bu ya; A Takım’daki forvetler teker teker sakatlandıyor, "yukarda" Berkant’a ihtiyaç duyuluyordu. Ve daha ilk maçında gol attı. Gollerin devamı geliyor, Berkant’ın yıldızı yine parlamaya başlıyordu. 1860 Münih’in stat ansonscusu her maç öncesi Berkant’ı özel takdim ediyordu seyircilere: "İngiliz Parkı'ndan bize gelen Berky Göktan!"

Artık Berkant’ın yeniden topluma kazandırma operasyonu tamamlanmıştı. 2. Lig’in en iyi oyuncularından biriydi ve Bundesliga kulüpleri kapısını çalıyordu. Berkant ise 1860’a duyduğu minnetten dolayı sözleşmesini 2011’e kadar uzatmıştı ama çıkışın devam etmesi beklenirken, işler yine tersine dönmeye başladı. Yalınayak bastığı bir cam parçasından oluşan hasar ameliyata kadar götürdü onu. Ve bir türlü dönmedi.

"Berkant nerede?" diye sordu gazeteler.
 
Evet Berkant neredeydi?

Tribünleri Berkant formalarıyla donatan taraftarlar acı cevabı Ekim 2008’de aldı. Uyuşturucu ile yakalanan Berkant kulübünden kovulmuş ve kariyeri artık bitme noktasına gelmişti. Oysa şans kapısını tekrar çalmıştı kelimenin tam manasıyla, keza 1860 yakasını bırakmadı: Berkant’sız işler kötü gidince Sportif Direktör Stefan Reuter, Teknik Direktör Marco Kurz’u da yanına alarak Berkant’ın evine gitmişti. 2 yıl önce karşılaştığımız havuzun çok yakınındaydı evi. Reuter ve Kurz, Berkant’a "geri dön" çağrısında bulundu, "hata yaptın, gençsin, şimdi geri dön" dediler ama Berkant’ın cevabı şaşırtıcı oldu: "İstemiyorum."

Bu olayın üzerinden 5 yıl geçti. Berkant o günleri hatırlayarak "çok büyük hata yaptım ve bana güvenenleri üzdüm. Reuter’i, Kurz’u, taraftarı, ailemi, herkesi." 1860 Münih’in tesislerinde sözleşmesini feshettikten hemen sonra havaalanı yolunu tutan Berkant, Tayland veya Meksika seçenekleri ile karşı karşıya kaldı. "Bir arkadaşım Tayland’ı önerdi, oraya gittim" diyor ve tercihini öyle yapıyordu. Berkant, dilini, kültürünü ve adetlerini bilmediği ülkede Muangthong United ile yeni bir kulüp bulmuş ama tek bir dakika dahi oynamadan Almanya‘ya dönmüştü. Ama yanlız değildi bu sefer; Tayland serüveninin güzel bir yanı varsa, o da Berkant’ın bugünkü eşiyle tanışması oldu. Onun yardımıyla kariyer açısından olmasa da, kişisel olarak daha emin adımlar attı.

Budizm felsefesini kendine kılavuz edindi, rahiplerle temas kurdu. "İstediğim şeyler neden olmuyor, istemediğim şeyler neden oluyor? Hayat neden böyle?" Bunların cevabı aramış ve bulmuştu. Berkant bugün 32 yaşında. Hayattan ders almış, yeni bir başlangıcın peşinde. Havuz kenarında buluştuğumuzda Bundesliga hedefini koyan Berkant artık sadece futbol oynamak istiyor. Ligi önemli değil, seviyesi önemli degil, iddiası ise hiç önemli değil. Sadece en iyi bildiği şeyi, futbol oynamak istiyor.

SV Heimstetten, Münih’in ortalama yerel kulüplerinden bir tanesi. Şirin bir tesisi var, bazen etrafında aileler mangal yapmaya geliyor. Bu aralar Bayern’in ikinci takımı burada maçlar yapmaya başladı ama genelde 50 kişi toplandığı zaman kalabalık sayılıyor. Üç hafta önce Michael Matejka’nın antrenman esnasında cep telefonu çaldı. Matejka, Heimstetten’in Futbol Şube Sorumlusu. Telefonun diğer ucundaki sesten şu sözler çıktı: "Merhaba, ben Berkant Göktan."

Matejka anlatıyor: "Aynı gün geldi, buluştuk, konuştuk ve ona konuşmanın sonrasında şu sözleri söyledim: Bunlar eşofmanların, birkaç hafta sonra nasıl devam edeceğimize bakarız."

Bir zamanlar Şampiyonlar Ligi tarihinin en genci, Bayern Münih’in de profesyonel düzeydeki en genci, Alman futbolunun ruhani lideri Franz Beckenbauer’in "yüzyılın yeteneği" dediği, Almanya’nın en acımasız ama en iyi altyapı hocalarından Herrmann Gerland’ın "Zvjezdan Misimovic ile birlikte en yetenekli oyuncum" dediği, Galatasaray ve Beşiktaş’ta forma giyen Berkant Göktan...

O son şansını kullanıyor. Futbol oynamak için değil, hayata sımsıkı sarılmak için…

26 Mart 2013 Salı

Murat Elsaleh Fotoğraf Yarışması

Yıldız Teknik Üniversitesindeki kardeşlerimizin büyük bir vefa örneği göstererek her yıl düzenli olarak yaptıkları Murat Elsaleh Fotoğraf Yarışmasının bu yıl yedincisi düzenleniyor. Biz ultras/Movement blog olarak her yıl iki kategoride de iştirak etmeye çaba gösterdiğimiz anma etkinliğine bu sene yine fotoğraf yollayacağız, artık klasik hale gelmiş olan "kazanmak kaybetmek önemli değildir"in gerçak anlamda mana bulduğu bu yarışmaya fotoğraf yollamak için son gün 31 Mart, geç kalmadan Galatasaray ve tribün ağırlıklı fotoğraflarınızı  yarisma@elsaleh.org  adresine yollayın. Yarışma için detaylı biigi de http://elsaleh.org/ adrsinde mevcut...

24 Mart 2013 Pazar

Aynı Nakarat

Biz değil, Nazan Öncel cevaplasın Aykut Kocaman'ın ligin sonuna yaklaşırken artık "klasik" haline gelen "ağlamalarını":


Kimi yükseklerden uçuyor 
Kimi kimi yükseklerden 
Kimi gerçeklerden kaçıyor 
Kimi kimi gerçeklerden 
Kimine bir haller oluyor 
kimi hep bir şeylere takıyor 
Kim kimi densiz kimi den'li 
Açıyor gülleri birinin 
Açıyor gülleri 
Çalıyor zilleri birinin 
Çalıyor zilleri 
Etekleri 
Aynı nakarat 
Hep aynı aynı 
Yarısı bayat 
Hep aynı aynı 
Yarısı hayat

23 Mart 2013 Cumartesi

Gabor Kiraly

 
 Artık emekliliğini yaşıyor zannettiğim Kiraly'i dün gece Romanya karşısında görünce bir tebessüm oluştu yüzümde... UEFA yolunda Hertha maçında bırakmıştık en son "pijamalı" kaleciyi, salı günü gelecek memlekete, maçın ilgi odağı olacağı şimdiden kesin...




Bu Ne Hal?


Biz sizi sadece saha içindeki halinizle bilsek iyi olmaz mı?

19 Mart 2013 Salı

Kayserispor:1-3:Galatasaray

"Schlake'yi eleyin, Kayseri'ye yenilin" diye yazmıştı twitter hesabında bir dostum Almanya'daki kritik maça dakikalar kala. Belki de bir çok Galatasaraylının dileğiydi bu, hatta şampiyonluk yarışındaki rakipler de aynı hislere sahipti, "takılmasını" umuyordu liderin.. Takılmak demişken de bu yıl pek meşhur olmuştu Galatasaray'ın Avrupa maçı öncesi yahut sonrası armağan ettiği puanlar rakiplere. O "gereksiz" istatistik kağıdı da Kayserispor'un son 7-8 haftadır yenilmediğini işaret ediyordu. Felaket senaryosu yazacağız ya, Terim de saha kenarında değildi, uzaktan izleyecekti-yönetecekti- takımı...  Kısaca "saha ve hava şartları" Galatasaray'ın yenilgisini işaret ediyordu... Lakin...


Sahneye Drogba çıktı Kadir Has'ta... Hani yıldızların egosu şişkin olur derler ya, bu söz Cristiano Ronaldo için "sapına kadar" geçerli olabilir ama "mavi fil" televizyon spikerlerinin meşhur lafıyla "takım oyunu resitali" seyretti sarı-kırmızıya gönül verenlere. Felaketler üzerinden yorum yapıp, kaos ortamı oluşturmaya toplumca meraklıyızdır, Gençlerbirliği maçında kaçan penaltı sonrası "Drogba tüm duran topları kullanıyor, takımda mutsuzluk var" lakırdıları gırla giderken, Fil Dişili topçunun geldiği günden beri partneri Burak olmak üzere takım arkadaşlarını nasıl desteklediği, onlara asistler yaptığı unutuluverdi. Kayseri'de belki gol atamadı Drogba ama Galatasaray adına ne denli büyük kazanç olduğunu da göstermiş oldu. Hagi'nin ilk sarı-kırmızılı formayı giydiği günden futbola veda ettiği zamana kadar tecrübesiyle gençleri yetiştirdiği gibi, Burak olsun, Umut olsun, illaki forvet olmasına da gerek yok, genç topçular Didier'in peşinden ayrılmamalı, ondan kariyerleri açısından bi' şeyler kapmaya çalışmalıdırlar.


Takımda pazar öğleden sonra Drogba sivrildi de, bir kaç maçtır temponun yükselmesine, Galatasaray'ın rakiplerine nefes aldırmamasına vesile olan faktörlerden biri de "pitbull" Melo. Bizim Brezilya'lı bu sene geçen yılı aratıyordu ama Schalke ve Kayserispor maçlarında eski günlerinden "enstanteneler" izletti bizlere, o böylesine "sağlam" oynayıp, işin "hamallığını" üstlenince de Selçuk'a "futbolun yaratıcılık" tarafı kalmış oluyor, zaten bu alanda da Galatasaray kadrosunun eline su dökecek rakip bulunmuyor bizim memlekette.


İşler böylesine rayında giderken, Bobo'nun "ne akla hizmet" olduğunu kendisinin de açıklayamadığı tekmesi sonrası oyundan atılmasıyla maçın sonucu daha ilk yarıdan ortaya çıkıverdi. Zaten Mourinho da sonuna kadar izlemedi oyunu, aldı notlarını, izlediği eski topçularını, biraz pastırma biraz mantı alışverişi için zaman da yaratmış oldu kendisine, erken ayrıldı Kadir Has'tan... Bir gece önce Real, kendisini izileyen Terim'e 5-2lik galibiyetle "burada işin zor" derken, Terim'in takımı da Portekizliye "bizi de hafife alma Jose" dedi bir anlamda...

2000 senesinde UEFA yolunda ilerleyen Galatasaray'ın her rakibinin atkısı ve flaması yok satarken bizim memlekette, bu sene de başladı "yabancı hayranlığı" canım yurdumda. Bayrak, flama, atkı bir yere kadar da Kayserispor tribünlerinde yukarıdaki pankartın manasını bilenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçer mi? Hiç zannetmiyorum...

***

Stat: Büyükşehir Belediyesi Kadir Has
Hakemler: Mete Kalkavan, Cem Satman, Erdem Bayık
Kayserispor: Ertuğrul, Kamil (Dk. 52 Engin), Zurab, Simic (Dk. 90 Eren), Abdullah, Sefa, Ceyhun (Dk. 69 Biseswar), Riveros, Mouche, Cleyton, Bobo
Galatasaray: Muslera, Eboue, Gökhan, Semih, Riera, Hamit (Dk. 22 Sabri), Selçuk, Melo, Sneijder (Dk. 60 Amrabat), Drogba, Burak (Dk. 68 Umut)
Goller: Dk. 3 Sneijder, Dk. 23 ve Dk. 38 Burak (Galatasaray) Dk. 90 Biseswar (Kayserispor)
Kırmızı kart: Dk. 31 Bobo (Kayserispor)
Sarı kart: Dk. 85 Selçuk (Galatasaray)

17 Mart 2013 Pazar

Bilseydim Yapmazdım

Dün gece attığı gol sonrası tribünlere Nazi selamı yapan ve dünya futbol kamuoyundan tepkiler alan AEK'lı Giorgos Katidis, kendisinin faşist olmadığını ve yaptığı hareketin manasını bilmediğini belirterek, "Sağlık sorunları nedeniyle tribünde maçı izleyen bir arkadaşımı işaret ettim sadece, yoksa ben futbolcuyum, politikayla işim olmaz" derken, bu açıklamaların kendisini kurtarmayacağı açık ve Yunan Futbol Federasyonundan "okkalı" bir ceza gelmesi bekleniyor...

Fatih Terim Madrid'de



Daha önceleri Hasan Şaş'ı, Ümit'i rakipleri analiz etmek için yollayan Fatih Terim, dün geceki Mallorca maçında bizzat izledi Real'i...
Mourinho da bugün özel uçakla Kayseri'ye gelecekmiş...
Basına göre Fatih Terim'le Mourinho yan yana izleyecekmiş maçı ama ben hiç zannetmiyorum...



13 Mart 2013 Çarşamba

Schalke 04:2-3:Galatasaray


Maçı ve maçın "uğurunu" yazacağız...
Biraz müsade...
***
"... güzel bulduğum fikirleri karıştırmayı ve karıştırdıklarımdan ortaya çıkan yeni düşünceyi ve yüzü daha çok seviyorum. Aslında ben uyumsuzların uyumunu tercih eden biriyim" diyordu Buket Uzuner'in Su kitabındaki  kayıp kahraman "Uyumsuz Defne Kaman"... Galatasaray'ın devre arasında yaptığı "sansasyonel" Sneijder ve Drogba transferleri sonrası "yıldızlar gezegenine" dönen kadrosunda kimin oynayacağı, kimin kenarda bekleyeceği kimin ise tribünde çekirdek çitleteceği tartışmaları memleket spor ulemalarını yorarken, en son oynanan Gençlerbirliği maçı sonrası "rakamlarla kafayı" bozan Uğur Meleke yüzünü ekşirterek "Hocanın ne yapmak istediğini anlamış değilim, maç öncesi hangi taktik varyasonu yazıyor tahtaya, forvet üçlü mü tek Burak'a mı emanet, ortada kaç kişi oynuyor" derken, futbol romantiği ve Bill Shankly "hastası" Okay Karacan, gol krallarının dolu olduğu takımın 2 haftadır "kuraklık" yaşadığından dem vuruyordu. Medyanın içinde insanların biz taraftara göre hocayı daha iyi tanımaları gerekirken, bu tuhaf serzenişler tebessüm yaratıyor, İmparatoru tanıyanlar olarak Almanya'daki maç için "şapkadan" tavşan çıkaracağını çok iyi biliyorduk, zaten geçen sene ve bu sene o ve onun takımı değil miydi "kritik" maçlardan "zaferle" ayrılan... Süper Final'in "final" maçında Kadıköy'de ışıkları söndürten, etrafın yakılıp yıkılmasına sebep olan şampiyonluk, Çeyrek Finale çıkma maçı olan Braga'da "kendi göbeğini kendi kesen" karşılaşma, Erzurum'da 10 kişiyle kazanılan Süper Kupa yakın geçmişe dair ilk akla gelenlerken, hocanın 200 ruhuyla oluşturduğu Galatasaray CV'sinde ise bu tür maçlar saymakla bitmezdi...

Hem büyük maçları kazanmayı severdi, hem de bizim gibi "sayılardan" hoşlanmazdı hoca... Bursa, Antalya, Akhisar, Ordu, Eskişehir, Gençler maçlarında hep "güzel fikirleri karıştırmıştı" hoca da" karıştırdıklarından ortaya çıkan uyumu" Almanya'da sergilemişti parçalıyla mücadele eden aslanlar... O da bilirdi soyunma odasında taktik tahtasına kuru kuru rakamları yazıp, üzerine topçu adları dizmek ama "menajerlik" oyunlarıyla, "play station"larla büyümemişti bizim nesil, sahada ruhunu ortaya koymak lazımdı, mücadele lazımdı... Ve sadece 11 oyuncu değil, kulübede olanlar da aynı ruhu yaşamalıydı, ancak böyle kazanılırdı tarihe adını yazdıracak zaferler. Maçın bilmem kaçıncı dakikasında televizyon kameraları Fatih Terim'i işaret ettiğinde, hoca "kalp spazmı" geçirir gibiydi, Alman meslektaşı ise kuru kuru sahayı izlerken... Hoca böylesine istekli olunca, sadece ilk kez çeyrek final heyecanı yaşayacak olan bizim yurdun topçuları değil, bu kupadan şampanyalar içmiş Sneijder ve Drogba bile ilk kez bu Şampiyonlar Ligi maçı oynar gibi istekli ve hevesliydiler. Hal böyle olunca da İsveçli hakem bile durdurmadı ilk devrede Galatasaray'ı, Arena'da sürpriz yapan Almanlar rahat kazanacakları düşündükleri maçtan, ilk devre boynu bükük ayrıldılar...

Geriye koşmak nedir bilmeyen, takıma sürekli ilerde baskı yaptıran Terim demedi mi takıma sanki son 45te geri yaslanmamalarını, ama dedik ya "makineler" oynamıyor bu oyunu, insanız nihayet, baskıyı "koruma" iç güdüsü gelişti ikinci yarı, Almanlar da morallendi ama yukarları daha çok isteyen bizim takımdı, futbol ilahları da bizim yanımızda olmalıydı, öyle de oldu, kah Muslera kurtardı, kah rakip dışarı vurdu, kah şans yanımızdaydı... Bütün gereksiz "istatistikler" paramparça dört bir yana savrularak, ruh makine ve sistem karşısında galip geldi 12 Mart gecesi...

Maçı ve "uğurunu" yazacağız demiştik ya, Galatasaray belki yine turu atlardı ama bizim yeni misafirimiz bu maçı seyretmemiş olsaydı Hamit'in o topu gol olur muydu, Riera'nın rakipten meşin yuvarlağı çalmak için yatarak topa yaptığı müdahale Burak'a asist olur muydu, Galatasaray'a bu kadar "güç kuvvet" gelir miydi, hiç zannetmem... Teşekkürler "meleğim"...

***

Stat: Veltins Arena
Hakemler: Jonas Eriksson, Mathias Klasenius, Daniel Waernmark (İsveç)
Schalke 04: Hildebrand, Höwedes, Bastos, Höger (Dk. 85 Meyer), Farfan, Pukki (Dk. Obasi), Uchida, Draxler, Matip, Neustaedter (Dk. 46 Fuchs), Kolasinac
Galatasaray: Muslera, Semih (Dk. 78 Gökhan Zan), Dany, Hamit, Selçuk, Melo, Riera, Sneijder (Dk. 70 Amrabat), Eboue, Drogba, Burak (Dk. 85 Umut)
Goller: Dk. 17 Neustaedter, Dk. 63 Bastos (Schalke 04), Dk. 37 Hamit, Dk. 41 Burak, 90+5 Umut (Galatasaray)
Sarı kartlar: Dk. 12 Drogba (Galatasaray), Dk. 15 Höger, Dk. 85 Kolasinac (Schalke 04)

9 Mart 2013 Cumartesi

Galatasaray:0-1:Gençlerbirliği

Bazen gol atmak için elinizden gelen her şeyi yaparsınız, aklınıza gelen her taktik varyasyonu denersiniz, yedek kulübesindeki işe yarayacak topçuları oyuna sokarsınız, "pek sık rastlanmasa" da hakem de size yardımcı olur ama o meşin yuvarlak var ya, Prekazi'nin dediği gibi "canı var onun canı", o istemezse çerçeveden içeri girmeyi, o top gol olmaz, siz de rakibe santra yaptırmadan maçı bitirmek zorunda kalırsınız. Eskişehir'deki "hafızalardan kazımak" istediğimiz mücadele sonrası, dün Galatasaray iç sahada taraftarı önünde 3 puan kazanmak için elinden geleni yaptı ama olmadı... Belki yine bir puan alacaktı ama hakem maç boyunca yaptığı hatalar zincirinin bir halkasında Vleminckx'in Eboue'ye yaptığı faulu görmedi ve Ankara'ya "Alkaralar" 3 puanla döndüler...



Top dün Galatasaray'ı sevmedi, tamam ama Hamit'e ne zaman gülecek bu meşin yuvarlak acaba? Galatasaray formasıyla daha siftah yapamayan "gurbetçi", kale direklerini dövmekten bıkmış olmalı artık... Maç spikerleri istatistiği sever, direklere isabet sayısının 6 mı 7 mi olduğunu mutlaka söylemişlerdir merak edenler için, biz sayıda değiliz, bu işin çaresindeyiz... Kurşun mu döktürse, kurban mı kesse, yatıra bez mi bağlasa Hamit, ama bu iş artık "akıl-mantık" sınırlarını aştı, doğaüstü güçlerde aramak lazım çözümü...

Maçı düşündükçe, kaybedilen 3 puanın ardından hala tebessüm ediyorum bilgisayar karşısında, top çizgiden geçmiyor Burak gol oluyor, 30-40 metreden örümcek ağlarını temizleyen Sneijder 1 adımdan topu dürtemiyor, Hamit iki kalenin de direğini sarsıyor, Drogba topla beraber zemini de tekmeliyor... Dün, bugün, yarın ve sonrasında "ulemalar" Fatih Terim'in sistem ve sistemsizliği üzerine "lakırdayacaklar" ama bizim memleket böyle, alıştık, kazanınca vezir, kaybedince rezil...



Cuma ve iş günü olmasına rağmen stad yine doluydu da Ali Sami Yen havası hala yaratılamıyor bu "çakma Ali Sami Yen" Kompleksi Türk Telekom Arena stadında. Mustafa Sandal'ın "onun arabası var güzel mi güzel, şöförü de var özel mi özel, bastı mı gaza gider mi gider, ama maalesef ruhu yok" şarkısında dediği gibi, her imkan var Arena'da lakin bize lazım olan ruh yok... Zemin olayına girmeyeceğim, Sami Yen de "tarla gibiydi" ama maçları çevirirdik orada...
Duygusallık, maneviyat dedik de kulüp Schalke maçı biletlerini de "vefakar" taraftara satmış, her maça gelen, yağmur çamur demeden takım peşinden koşana da "istirahat" vermiş,  "Ne işin var Alamanyalarda yahu" demiş. Dikkat etsinler de o taraftar "temelli" tatile çıkmasın... Sonra çok ağlarlar, çok...


Stat: Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom
Hakemler: Özgür Yankaya, Volkan Narinç, Selçuk Kaya
Galatasaray: Muslera, Eboue, Semih Kaya, Gökhan Zan, Riera, Hamit Altıntop (Dk. 65 Drogba), Yekta Kurtuluş, Selçuk İnan, Emre Çolak (Dk. 57 Amrabat), Sneijder (Dk. 57 Umut Bulut), Burak Yılmaz
Gençlerbirliği: Ramazan Köse, Serkan Kurtuluş, Aykut Demir, Kulusic, Tosic, Tomic (Dk. 66 Ekigho), Petrovic, Özgür İleri, Jimmy Durmaz (Dk. 89 Artun Akçakın), Azofeifa, Vleminckx (Dk. 90+4 Curri)
Gol: Dk. 60 Vleminckx (Gençlerbirliği)
Kırmızı kart: Dk. 87 Gökhan Zan (Galatasaray)
Sarı kartlar: Dk. 28 Özgür İleri, Dk. 39 Jimmy Durmaz, Dk. 84 Aykut Demir (Gençlerbirliği), Dk. 41 Hamit Altıntop, Dk. 88 Yekta Kurtuluş (Galatasaray)

7 Mart 2013 Perşembe

Rooney Nereye Gider?

 Chelsea'ye mi?

 City'ye mi?

 PSG'e mi?

 Bayern'e mi?

Real'e mi?

Baba ve Oğul


Bu foto blog arşivinde olmayacak da başka ne olacak?
Ya da Taffarel bu pozu vermeyecek de başka kim verecek?


İzlemedeyiz Hocam


Burda Ferdinand'a kart gösteremeyen Cüneyt Çakır, memlekette bizim topçuların kendisine itiraz ve tepkisine bakalım ne yapacak?
İzlemedeyiz hocam...
Unutmadan, Hamza hocaya kulak vererek bitirelim yazıyı:

"SB Elazıspor karşılaşmasında bir kararını alkışladım diye beni tribüne gönderen Cüneyt Çakır, sahaya inip gözünün içine baka baka kendisine parmak sallayan Alex Ferguson'u neden sahadan atamadı? Maç bitiminde kendisini alkışlayan Ferdinand'a neden kırmızı kart gösteremedi? Bence bu soruların cevabını iyi düşünsün"

6 Mart 2013 Çarşamba

Bilete %716 Zam


89'dan bugüne bilet fiyatlarındaki artışı göstermek için Liverpool taraftarının hazırladığı broşür oldukça çarpıcı...
24 senede bilet fiyatları %716 artmış...
Aynı oran taraftarın giyeceği yahut içeceğine koyulduğunda yukarıdaki "dudak uçuklatan" fiyatlar ortaya çıkıyor...
Bizde de durum bundan daha iyi değil ama bu gidişatı eleştirince karşımıza "Peki sen Drogba'yı, Sneijder'i izlemek istemiyor musun?" şeklinde Endüstriyel Futbolun "başarıya odaklı" taraftarın ağzına tıkadığı biberon misali ant-tez geliyor...





Atkı Değişimi



Juventus-Celtic maçında taraftarların karşılıklı atkı değişimi "tribünlerde görmek isteyeceğimiz türden hareket"...
Bir zamanlar bunu çok yapardım tribünde, bana atkı yollayan yahut karşılıklı atkı değişen arkadaşlara bu vesileyle de selam çakalım...
 paylaşmış videoyu twitter hesabında, kendisine de ayriyetten selamlar olsun...

5 Mart 2013 Salı

Son Veda




Bir devri sen yaşattın
Bir devir senle dolu
Emsalsiz goller attın
Sana aşık Türk Futbolu

Sana gönülden sevgi
Sana krallar feda
Bu son maç son hatıra
Metin sana elveda

Toplar pek mahsun kaldı
Boynu bükük sahalar
Bir kral taht bıraktı
Yırtılmayacak ağlar

Sana gönülden sevgi
Sana krallar feda
Bu son maç son hatıra
Metin sana elveda

Yıldırım Gürses

3 Mart 2013 Pazar

Eskişehirspor:0-0:Galatasaray

Herkesin hem fikir olacağı şekilde "Galatasaray'ın en silik" maçında ev sahibi Eskişehirspor galip gelemiyor ve deplasman takımı bu sezon "en kötü oynadığı" maçta 1 puan alabiliyorsa maçtan sonra sevinenlerle üzülenlerin renkleri hakkında aynı fikirde olmayabiliriz. Kaç yıldır puansız dönülen Eskişehir deplasmanından alınacak 3 puan Beşiktaş-Fenerbahçe derbisinin oynanacağı haftada belki de "şampiyonluğun tescillenmesi" manasına gelecekken, tek pozisyonunu son dakikada bulacak kadar "tanınmayan" bir oyun çıkaran sarı-kırmızılılar Muslera'nın mükemmel oyunu ve şansın da yardımıyla belki de Kadıköy'e şampiyon olarak gidilecek puan kazanılmış oldu...
Sondan başlarsak maç notlarına, yukarıdaki fotoğraf takımdaki hırs ve dengelerin dışa vurumu bakımından içinde pek çok hikaye barındırmakta. Son dakikalarda kazanılan serbest vuruşu Drogba kullanmış  ve top auta giderken, hakem bitiş düdüğünü çalmış, Gökhan ve Drogba barajı açtırma "acizliği" gösteren FİFA Kokartlı Bülent Yıldırım'a isyan ederken, Selçuk öfkesini zeminden çıkartmakta. Peki, bizim 8 numaranın tepkisi kime yahut neye: Zemine mi? Kaybedilen 2 puana mı? Çok sevdiği yerden serbest vuruşu kullanamamasına mı? "Ben vursaydım atardım" düşüncesindeyse, ben de bu tip vuruşların Selçuk ve Sneijder'in kullanmasından yanayım, doğruyu söylemek gerekirse...

Galatasaray kaleye tek şut isabet ettiremediği maçı belki de son dakika serbest vuruşuyla kazanma şansı bulmuşken, ev sahibi oldukça istekli ve etkili oynadığı maçta önce Necati ve Kamara'yla Muslera'ya sonra da direklere takıldı. Özellikle Nuhiu'nun "bilardo topu" misali bi' oraya bi' buraya çarpan topun o anlık hareketi "topun da canı vardır, istemezse girmez" dedirtti taraflı tarafsız maçı seyredenlere...

 Eskiden sadece 3-4 maçın naklen yayınlandığı, gerisinin 5 dakikalık özetlere sığdırıldığı dönemlerden bütün karşılaşmaların 90 dakika canlı gösterildiği günlere geldik ama spor kamuoyunu hala oyuncuları "3 büyüklere" karşı gösterdiği performansa göre değerlendirmeye devam ettikçe, topçular da sezon sonunda bol sıfırlı rakamlara imza atmak adına maç seçmeye devam ediyorlar. Eskişehirspor'un Galatasaray'a karşı bu denli motive olup, sahada basmadık yer bırakmamasının altında yatan başka bir neden olabilir mi? Özellikle Alper Potuk ve Erkan Zengin her maç böyle mi oynuyorlar, onu Es-Es taraftarına sormak lazım...

Kayserispor formasıyla  "3 Büyüklere" karşı "parmak ısırtan" çalımlarıyla transfer sezonunda büyük patırtılar kopararak Galatasaray'a kapağı atan Amrabat, bol inişli az çıkışlı grafiğini dün gece de bozmadı ve yerini Riera'ya bırakmak zorunda kaldı. Fatih hoca, kendisine hala inanıyor, sürekli şans vermeye devam ediyor ama "Cim Bom'un çocuğu Nordin Amrabat" diye tezahüratlar düzen ve sahip çıkan Galatasaray taraftarına Faslı topçunun da borcu her geçen maç artıyor...

 Sistemsizliği sisteme dönüştüren, gerektiğinde taktik tahtasını karalayıp bir kenara atan  ve "Çıkın oynayın" diyen Fatih Terim'in saha kenarında olmamasını çok hissetti Galatasaray. Yine de 1 puanla dönüldü İstanbul'a ve geriye içerde Gençlerbirliği ve dışarda Kayseri maçları kaldı...



Eskişehirspor taraftarı bandosuyla, koreografileriyle, takıma bağlılığı ile memleketin kalbur üstü tribünleri arasında yer almakta ama  ultrAslan'ın yaptığı görsel şovları "ti'ye alan" koreografisiyle kendilerine güldürmekten öteye gidemediler. Onların tribünde koregrafilerin kararı nasıl alınır, kim karar veriyor bilemem lakin keşke tüm tribünü içeren sağlam bir görsel yapsalardı da kimsenin anlamadığı espiri içeren bu yukarıdaki  fotoğraflar çıkmasaydı ortaya... Olmamış Es-Es...



Stat: Atatürk
Hakemler: Bülent Yıldırım, Ekrem Kan, Asım Yusuf Öz
Eskişehirspor: Boffin, Akaminko, Servet (Dk. 35 Causic), Diego, Veysel, Hürriyet, Alper, Tello, Kamara (Dk. 85 Nuhiu), Necati (Dk. 90 Özgür), Erkan
Galatasaray: Muslera, Gökhan, Selçuk, Melo (Dk. 71 Aydın), Drogba, Sneijder, Burak, Hakan, Semih, Amrabat (Dk. 46 Riera), Sabri
Sarı kartlar: Dk. 45+2 Alper, Dk. 51 Hürriyet, Dk. 90+2 Veysel (Eskişehirspor), Dk. 10 Sneijder, Dk. 36 Melo, Dk. 83 Riera, Dk. 90+3 Gökhan (Galatasaray)

2 Mart 2013 Cumartesi

23


Bir yıl daha kulübüyle kontrat yenileyen Ryan Giggs, kırmızı şeytanlarla 23. senesine doğru adım atıyor...
Dile kolay "yirmiüç" sene... Bu hafta sonu Ferguson ona Noerwich City karşısında forma verirse de 1000. kez Manchester United adına sahada olacak... "Bayrak adam" diye bir tabir var ya, sözlükte açıp baktığımızda karşısında Giggs yazıyor olmalı...


Blog Widget by LinkWithin