30 Eylül 2010 Perşembe

Rangers FC:1-0:Bursaspor

Sanki Şampiyonlar Liginde her sene çeyrek final ve üzeri oynayan bir memleketin evlatlarıymışçasına Bursaspor'un Valencia'ya kaybettiği maç sonrası feryat figan içinde "enkaz" edebiyatına başlamıştı memleketimin futbol ulemaları. İş sadece o maçla bitmedi, hatta Rangers'ın Ertuğrul Sağlam'ın takımını kolay yeneceğini, "rezil etmemek" adına Celtic tipli forma giymemeleri "receteleri" de sunuldu kamuoyuna... İstanbul'dan bakınca bu kadar kolay çiziliyordu Bursa'nın kaderi fakat işler bu kadar basit miydi?

Öncelikle herkesin unuttuğu bir gerçek vardı ki Bursaspor Şampiyonlar Liginde ilk maçını oynuyordu Valencia ile ve sadece sahadaki topçular değil, tribünler bile korkunç bir heyecan içinde asli görevleri olan takımı desteklemeyi bile unutmuşlardı... Saha içi ve saha dışı "siftahı" yaşarken, İspanyollar da beceri ve şansın birleşimiyle "güzel bir gol" atıp, ev sahibini sarsarken, sonrasında da bu şaşkınlığın devamında yine fırsatları değerlendirip, fark yapan golleri Ivankov'un kalesine yollamışlardı bundan 15 gün kadar önce... Bursaspor, ilk sınavından 4-0 gibi farklı bir mağlubiyetle ayrılmış lakin ezik bir oyun sergilememiş ve sonraki maçlar için ümit vermişti kendisini uzun yıllardır takip edenlerine...

İlk maçın heyecanını bir nebze üzerinden atmış olan Bursaspor, daha bir güvenle çıktı Ibrox'a Rangers'ın karşısına. Ev sahibi de geçen yıldan kalan "iç sahada kaybetme" namını silmek istemekteydi ve 50 bine yakın taraftarın desteği ile Bursa kalesinde baskı kurmanın planlarını yapmıştı maçtan evvel lakin 5 kişiyle de savunmaya "surlar örmeyi" de ihmal etmemişlerdi, kalelerini feth ettirmemek adına... Oyunda dakikalar ilerleyip, yeşil-beyazlılar hakimiyeti ele geçirmişken (topla oynama oranı Rangers %47-Bursaspor %53) Naismith'in "top toplayıcı" iş birlikli şok golü geliverdi, tabii İvankov'un da katkısı unutulmaz!

Rangers'ın bir atağında Ömer son anda topu dışarı yollamışken, meşin yuvarlak daha sahayı terk etmeden yeni top yandaki top toplayıcı çocuklar tarafından Rangers'lilara gönderilmiş ve kullanılan atış sonrası ters kanada yapılan ortada maçın tek golü ev sahibi seyricileri coşturuyordu. Ev sahibi takım sadece futbolcularıyla değil, saha dışındakilerle de birlikte organize olmuş belli ki bu karşılaşmaya. Maçın ilerleyen dakikalarında, taça çıkan topların Bursasporlu futbolculara gecikmeli gelmesi dikkatlerden kaçmamıştır...

Golün moral bozukluğunu atan Bursa, rakibin üzerine yüklenmeye başlarken yeniden Batalla ve Ergiç o bildiğimiz performanslarını sergilemeyince, rakip defansı yaracak kontra ataklarda ayaklarındaki topu çıkarmakta gecikiyor ve "duvara çarpar"gibi geri dönüyordu yeşil-beyazlıların atakları...

İlk yarının sonunda Ergiç'in sakatlığı Bursaspor adına şans oluveriyordu bir bakıma zira oyuna giren Insua, takıma ofansif yönde katkı yapınca, İskoçları iyice hapsediyordu yarı alanına Bursaspor.

Devre dönüşü Rangers yine baskı kurmak niyetindeydi lakin Insua'nın maestroluğunda Volkan ve Ozan (Ali Tandoğan ve Vederson takviyeli) ile sağlı sollu "sıkıştırıyordu" Bursaspor rakibini, özellikle Volkan piyasasını yine yapıyor, taliplilerinin ağzını sulandırıyor ve transfer borsasındaki rakamını tepelere çekiyordu... Bu performansı ileriki maçlarda da sürdürürse, bu sene sonu kendisine Avrupa yolu gözükür... Bir devre boyunca rakibini zorlayan Bursaspor da Manchaster'in yapamadığını yapamadı ve delemedi o zırh gibi savunmayı ve ikinci maçından da puansız ayrılmak durumunda kaldı. İki maç sonrası Bursaspor'un puan hanesinde sıfır yazarken, yeşil-beyazlı futbolcular bu grubu puansız bitirmeyeceklerini ve her geçen maç Şampiyonlar Ligine alıştıklarını göstermiş oldular...

Maçın başlarında seyircinin uğultusuna göre düdük çalan Belçikalı hakemin, bu lige acemi olduğu hemen anlaşıldı lakin ilerleyen dakikalarda o da kendisine geldi ve yavaş yavaş da olsa ipleri eline aldı ki maçın devamında tepki toplayan kararlar vermedi ama esas sorun ilk kez geçen yıl UEFA Avrupa Liginde görev alan ve bu sene de Şampiyonlar Ligine verilen kale arkası hakemlerinde. Bildiğim kadarı ile görevleri kendi hakimiyet bölgelerinde gerçekleşen ve hakemin karar veremediği durumlarda baş hakeme yardımcı olmak ama ne hikmetse ne diplerinde kornere çıkana topa hakem aut verdiğinde müdahale ediyorlar, ne de penaltı pozisyonlarında yardımcı oluyorlar. Tartışmalı pozisyonlarda katkılarıyla orta hakemi desteklemeyeceklerse, bu uygulama çok yakında son bulur ki zaten FIFA teknolojiyi de sokmayı planlıyor futbola...
Celtic tipi formadan vazgeçip, Ajax tipi formayla deplasman maçına çıkan Bursa, kerametin ne giydiğinde değil, nasıl futbol oynadığında olduğunu fark etmiştir umarım ve de sanal alemde başlamış olan Celtic-Bursa kardeşliğinin devamı adına Bursa Atatürk Stadında oynanacak olan maçta yatay çizgili yeşil-beyaz formalar sahaya çıkar...

Stat: Ibrox
Hakemler: Serge Gumienny, Mark Simons, Frank Bleyen (Belçika)
Glasgow Rangers: McGregor, Broadfoot, Weir, Bougherra, Papac, Whittaker, Davis, McCulloch, Edu, Naismith, Miller (Dk. 87 laffeerty)
Bursaspor: Ivankov, Ali, Ömer, Stepanov, Vederson, Volkan, Svensson, Batalla (Dk. 72 Nunez), Ivan Ergiç (Dk. 39 Insua), Ozan, Sercan (Dk. 72 Turgay)
Gol: Dk. 18 Naismith (Glasgow Rangers)
Sarı kartlar: Dk. 42 Ömer, Dk. 85 Stepanov, Dk. 88 Ali (Bursaspor), Dk. 85 Stepanov, Dk. 80 Papac (Glasgow Rangers)


29 Eylül 2010 Çarşamba

Galatasaray Cafe Crown 69 - 58 Spartak Saint Petersburg


Dün yapılan röportajda ve maç öncesi yapılan röportajda Koç Mahmuti’nin tek bir sözü vardı: “Performansımız iyi olmayabilir, ama bu savaşmayacağımız anlamına gelmez.” Maç aslında bu eksende gelişti desek yeridir. Tribünlerin yarısının dolmuş olması ve gelen seyircinin verdiği destek ile başladı oyuncular maça. Oktay hoca Rochestie- Shipp –Caner- Rancik- Andric beşiyle başlamayı tercih etmişti. Rakibin kağıt üzerinde iyi bir takımının olması, sezonun ilk maçı olması ve atmosferin de güzel olmasının da etkisiyle maça tutuk başladı Galatasaray. Misafir ekip Popovic ile 2 basket bulurken takımımız 3 hücumda boş döndü. Ardından Rado’nun mücadelesi ile başlayan savunma direnci üzerine Caner’in 3’lüğüyle defteri açtık. Maçın başında 6 sayı bulan Rus ekibi bir anlamda bizim basketçilere işin kolay olmayacağı mesajını verir gibiydiler. Ancak o mesaj o an içinmiş. Ardın Shipp’in 2 orta mesafe şutu ve savunmanın dozunu artırmasıyla birlikte kazanılan hızlı hücumlar sonrası Galatasaray Cafe Crown, önce rakibini yakaladı ve ardından farkı açmaya başladı. İlk 2 dakikada 6 sayı yiyen Galatasaray savunması kalan 8 dakikalık bölümde vidaların da sıkılmasıyla birlikte 5 sayıya izin verdi. Özellikle bu bölümde Shipp’in sakatlığına rağmen ekstra hücum performansı, Shumpert’in de aynı dertten muzdarip olmasına rağmen gösterdiği gayret ve takıma yeni katılan Evren’in geçen sene bıraktığı yerden devam eden en azından bir savunma anlayışı maçın sonucunda hangi renge daha yakın olduğunu belirtiyordu. Maç öncesi benim maçın kırılma noktası olarak düşündüğüm ve maçın kaderini etkileyecek unsur olarak gördüğüm konu bench performansıydı bizim açımızdan. Sakatlıklar, çeşitli nedenlerle takıma geç katılan oyuncular ve EuroCup’ın son anda müjdelenmiş olmasının getirdiği hazırlıksız yakalanma durumu bu konuda etkin faktörlerdi. Ancak şunu gördük ki hazır olunmamasına rağmen bir arada oynamayı becerebilen,takım kimliğine fazlasıyla bürünmüş, mücadelenin hat safhada olduğu, gücünü savunmadan alan bir takım vardı sahada bizim adımıza. Bench’den gelen Tutku, Ermal ve Shumpert ekstra bir oyun sergilediler bugün. Ermal’i uzun süreden sonra bu kadar iyi gördüğümü söyleyebiliri. Özellikle 2.periyotta Tutku ile birlikte sahadayken olağanüstü bir hücum performansı sergilediler. Üst üste Tutku-Ermal ikili oyunları izledik bu dönemde. Tutkunun üst düzey basketbol zekası hazır olmayan kondisyonunu kapatmaya yetti. Ermal’ de sezona çok iyi hazırlanmış ve girer girmez hemen istatistik kağıdını doldurdu ve farkın açılmasında çok önemli rol oynadı.Galatasaray’lı oyuncular oyun her zorladığında hep içeriyi zorlayıp uzunların birebirleri ile yakın ve orta mesafeden sayılar bulmayı tercih edip çok akıllı bir anlayış ortaya koydular. Galatasaray’lı oyuncular çok iyi olan savunmalarına gayreti de ekleyince devreye 36-29 önde girmeyi başardı.

Maçın geri kalan bölümü Rus ekibinin kovalamacasıyla geçti. Fark git gide açılırken önce 10’u sonra 16’yı gördü. Bu dönemlerde konuk ekip birkaç defa farkı kapatmak için atak yapsa da sonuçsuz kaldı. Son periyotta oyuncularımızın yaptığı tam saha baskı karşısında bocalayan St. Petersburg takımı bir 8 sn ihlali ve 3 top kaybı yaparak teslim olma görüntüsü veriyordu ki son bölümde birkaç hamle yapıp farkı 11 e düşürdüler ve maç 69-58 lehimize sonuçlandı. Tabi farkın 15 civarında kalması daha işimize gelirdi ancak dediğim gibi takım olarak daha hazır değiliz. Tüm bu faktörlere rağmen bugün gözümüze çarpan en önemli şey bu takımın git gide sisteme ayak uyduruyor olması. Oyuncular tam bir Oktay Mahmuti takımını yansıtan bir performans ortaya koydular. Savunma da her ne kadar oturmuş olmasa da oturduğunda neler yapabileceğini bizlere gösterdi. Hazır bir Galatasaray takımının bugün maçı en az 20 sayı farkla bitirmesi içten değildi. Ancak bu skorun bile bugünkü savunma anlayışını, gayreti, takım kimliğini, her top için savaş veren, savunmada her topa elini sokan oyuncuları gördükten sonra fazlasıyla yeteceğini düşünüyorum. Maç sonunda Tutku formsuz olmasına rağmen 6 sayı 6 asist 4 ribaunt, Shipp ve Evren 12’şer sayılık katkı sağlayarak dikkat çektiler. Ayrıca Rochestie de Hücumda formsuz olmasına karşın 5 asist yaparak bu alanda rüştünü ispat etti. Ancak şuna değinmeliyim ki zamanla ilk 5’e yerleşip daha fazla süre alacak olan oyuncu Tutku olacaktır. Shumpert az oynamasına karşın nasıl bir joker oyuncu olduğunu bir kez daha ispatladı. Takımda yeni üç sayı mesafesine en çok onun alıştığı gördük. Ayrıca geçen sefer değindiğim orta mesafe şutununda ne kadar çok kullanıldığı ve uzunların ne kadar ön plana çıktı aşikar. Bu çerçevede Andric hücumda formsuz olsa da ayaklarının çabukluğu ve ikli oyun oynama becerisiyle dikkat çekti. Birde hücumları bitirebilse daha güzel olacaktı. O da hücumdaki tutukluğu savunmaya yansıtmayıp çok etkin bir görüntü çizdi. Zaten takım halinde hücumların hale oturmadığı açıktı. Ama savunmanın oturmuş olması beni çok mutlu etti ve izleyenleri de sevindirmiştir diye düşünüyorum. Son olarak Galatasaray’ın 29’u hücum 48 ribaunt aldığını, ribauntlardaki etkinliğimizi ile agresifliğimizi ve Ermal’in yaptırdığımız bir top kaybı sonrası sevinçten çılgına dönüp Tribünleri ayağa kaldırdığı güzel görüntünün verdiği hazza değineyim. Takımımızın bu turu geçememesi için Rusya’daki maçta olağan üstü şeyler olması gerekiyor. O da bu görüntünün ardından çok zor diye düşünüyorum.

Salon: Ayhan Şahenk
Hakemler: Miguel Perez Perez xx (İspanya), David Champon xx (Fransa), Igor Draojevic xx (Karadağ)
Galatasaray Cafe Crown: Rochestie, Shipp 12, Caner 3, Andric 6, Rancik 6, Evren 12, Ermal 12, Shumpert 10, Haluk 3, Tutku 5, Hüseyin
Spartak Saint Petersburg: Ponkrashov 1, Domercant 6, Dragovic 6, Thompson 9, Popovic 10, Kolosnikov, Zupan 14, Antik 4, Kotishevskiy 8, Korchagin, Bashiminov
1. Periyot: 15-11
Devre: 36-29
3. Periyot: 51-41
4. periyot:69-58

Protestonun Kralı VAK410'dan


Ajax'ın VAK410 grubu dün gece oynanan Ajax-Milan maçı sırasında öyle bir protesto yapmış ki, yukardaki başlık bile yaptıklarını anlatmaya yetmez. Bu yıl kulübün maç biletlerine geçen yıla göre yüzde yüz zam yapmasını protesto eden taraftarlar kendilerine ayrılan bölümü boş bırakıp, sadece "153,24 Euro ile bizi stada davet etmiyorsunuz" (Flemenkçe bilen arkadaşlar yorumlarda tam tercümesini yazabilirler) yazan bir pankart asmışlar. Maçın devam ettiği sırada önce "Takım aşkı burada, sizin aklınız nerede?" yazan bir pankart ile önceki pankart değiştirilip, ardından da ses bombaları, meşaleler ve sis bombaları ile tribündeki yerini almış VAK410 grubu...

Bizde olsa, "Yok şampiyonlar ligi maçı, yok takımın negatif etkilenmesi, yok kulübün alacağı ceza" gibi bahanelerle yönetimlerin taraftarı "koyun" yerine konmasına hep karşı çıkılır ve kazanan yönetim, kaybeden taraftar olur, sonrada tribünlerde ultras felsefeden bahsedilir...
Ultras felsefe yukarıdaki resimlerde, aşağıdaki videoda yer alıyor... Özellikle 3.50den sonra videoya daha dikkatli bakın derim...


Don't Bomb Iraq


Liverpool taraftarınının 2003 senesinde hazırlamış olduğu pankart...
"Irak'ı bombalama, Manchaster'i yok et"
O kadar ironik ki, Manchaster hala yerinde duruyor ama Liverpool gün be gün eriyor...


Aziz Yıldırım Kupa Gördü!


Facebookta paylaşılan bu resim ve haber hangi gazetede çıkmış bilmem ama maalesef bizim memlekette böyle de kolay ve düşüncesiz gazetecilik yapılıyor...
Önce bu tip "provakatif" haberler yaz, sonra da "iki rakip taraftarın yan yana oturduğu günleri" özlemle an...
Bu nerede olur?
Bizde...

Celtic Tipi Formanın Motivasyonu


"Giyilen forma tipi rakibe ekstra motivasyon verir mi?" sorusu son günlerde bizim medyamızı meşgül eden sorulardan biri. Bursaspor, bugün Glasgow Rangers'a karşı Şampiyonlar Liginde ilk deplasman mücadelesine çıkacak ve İskoç takımının ezeli rakibi Celtic'in giymiş olduğu formaların bir benzerinin giyilip giyilmemesini tartışıp duruyordu medyamız ki, Mehmet Demirkol'un öncülüğünü çeken grup "Rangers takımını durduk yere 'gazlamanın' manası yok, Bursaspor Celtic tipi formayı giymemeli, yoksa hüsranla döner Ibrox'tan" diyerek yeşil-beyaz yatay çizgili formayı veto ediyordu. Bu sözler Ertuğrul Hocaya da mantıklı gelmiş olmalı ki, Bursaspor teknik direktörü yaptığı açıklamada "Bizim için kritik olan bu mücadelede tansiyonu arttırmanın gereği yok. Geçen yıl Bursaspor sadece Türkiye ligi şampiyonu olmadı, aynı zamanda Türkiye Ligi Fair-Play şampiyonu da oldu, bu sebeple Celtic tipi formayı giymeyeceğiz" demecini verdi.

Formayla ilgili yapılan tespitler ilk bakışta manalı gelirken, madalyonun ters tarafına da bakmak gerekiyor. Öncelikle, Bursasporlu topçuların deplasmanda puan alıp almaması rakipten ziyade kendilerinin oynayacağı oyuna bağlı. Valencia maçından gereken dersleri çıkaran bir Bursaspor, Glasgow Rangers karşısında daha başarılı bir oyun çıkaracaktır zira Sercan, Volkan, Ozan ve Turgay gibi topçular için bir podyum havası taşımakta bu tip karşılaşmalar. Rangers tarafından baktığımızda ise onlar kazanılacak üç puanın yanında da önceki yıl şampiyonlar liginde Ibrox'ta göstermiş oldukları başarısız grafiği tersine çevirmek adına zaten ekstra motivasyona sahipler, bir de UEFA'dan galibiyete verilen paralar da işin kreması olacak. Kısaca Bursaspor'a karşı "bilenmek" için forma filan görmelerine gerek yok, zaten bir çok nedenleri var. Ayrıca, Şampiyonlar Ligi gibi üst düzey bir organizasyonda mücadele eden futbolcuların "Bu takım bizim ezeli rakibimize benzer formalar giyiyor, bu maça çok sağlam asılmak lazım" tarzı bir düşüncede olacaklarına inanmıyorum, gücü yeten zaten kazanır, yetmeyen de kaybeder... İşin taraftar boyutu da var tabii ki, taraftarlar forma tipinden dolayı Bursaspor'a tepki gösterip, takımları lehine tezahüratlarını arttırmaları pek tabii ki doğal ama aşırı motivasyonun da ters teptiği sonucuna pek çok kez şahit olmuşuzdur izlediğimiz kritik karşılaşmalarda... Rangers'ın geçen sene Sevilla'ya ve Unirea'ya aynı skorla 4-1 ve Stuttgart'a 2-0 ile Ibrox'ta kaybettiği mücadeleler de taraftar etkeninin sahadaki sonucu nasıl ters yönde etkilediğinin bir sonucu sayılmaz mı?

2008 senesine dönerek bitirelim yazımızı... Glasgow Rangers, UEFA kupasında dolu dizgin yoluna devam ederken, çeyrek finaldeki rakibi Portekiz'in Sporting Lisbon takımıydı ve onların da formaları yeşil-beyaz yatay çizgiliydi, ilk maç Ibrox'ta yapıldı, bugün Bursaspor'un oynayacağı karşılaşmadan daha ehemmiyetli bir maçtı İskoç takımı adına ama nedense Celtic tipi forma motive edemedi, belki de aşırı motivasyon ters tepti ve Rangers 0-0 berabere kalırken rakibiyle iç saha avantajını da Sporting'e kaptırdı...


28 Eylül 2010 Salı

Yükseliyor Sesimiz

Yarın herkes Ayhan Şahenk'e...
Bu sene yepyeni bir takım oluşturan Galatasaray Basketbol Şubesi, ULEB Eurocup'a katılmak için Saint Petersburg karşısında...
Başarılar aslanlar...

Şifresiz Maçlar


28 Eylül 2010 Salı
21.45 Chelsea-Marsilya/Rustavi 2
21.45 Ajax-Milan/Lider TV

29 Eylül 2010 Çarşamba
19.30 Rubin Kazan-Barcelona/ Star TV
21.45 Rangers-Bursaspor/ Star TV
21.45 Valencia-Manchaster United/ Rustavi 2

30 Eylül 2010 Perşembe
20.00 Rapid Wien-Beşiktaş/ Star TV
22.05 Manchaster City-Juventus/ İctimai TV, Star TV

Kim Bu Çocuk?


Sercan Yıldırım'ın kardeşi Tezcan Yıldırım...

Galatasaray:3-1:istanbul B.B. vol2


GSBilyoner'in hediye ettiği biletlerden birini kazanan Rovaşata blogtan Vedat, maç izlenimlerini kendi blogunda yayınlamış, üşenmemiş bize de teşekkür mahiyetinde maç yazısını yollamış, hemen yayınlarken yazıyı, u/M'den bilet kazanan diğer arkadaşlardan da böyle jestler beklemekteyiz...
***
Maçı ultras/Movement blogdan Sabri’nin hediye ettiği biletle stada izledim. Maç öncesi sıkıntılıydım çünkü takım hazır değil ve rakip İBB zaafları görebilen ve o zaafı kendi lehine kullanabilen bir ekipti. Stad çevresinde bir tur atarken herkesin tedirgin olduğu fakat kötü oyunla da olsa 3 puan alacaklarına emin olduğunu gördüm. Bu arada karaborsacılardan söz etmemek olmaz. Adım başı “bilet var” sesi duymak itici geliyor.

Stada girdiğimde Eski Açık Alparslan Dikmen için güzel pankartlar hazırlamıştı. Stad da ise Barış Manço’nun “Unutamadım Seni” şarkısı çalarken ekranda Alparslan Dikmen resimlerinin olması ve tüm stadın atkılarla eşlik etmesi güzel anlardı. Galatasaray tribünleri belki çok etkili değil ancak bazı duruşları hiçbir takımda yok. Tahsil durumundan kaynaklandığını düşünüyorum bunun. Kabul edin yada etmeyin Galatasaray tribünlerinin kültür düzeyi rakiplerinin çok üstünde. Blogger’dan da anlaşılıyor bu zaten.

Maç başında takım kadrosunu görünce Rijkaard’ı ülkeye ve lige artık alıştığını çıkardım. Cana tercihi bunun açık göstergesiydi. Önceki yıl bildiğini okuyordu sadece. Rakibin formu, etkili silahları göz önüne alınmıyordu. Ancak bu sene şampiyonluk için çok şeyden feragat edecek Rijkaard. Defans hattında ise Serkan Kurtuluş artık rotasyon oyuncusu olmuştur. Sabri ile değişmeli kullanacaklar o mevkiyi. Serkan hızı ve sezgileri güçlü olan bir futbolcu. Güç konusunda zaafları olsada bunu kapatmayı başarıyor. Ayrıca hücüma dengeli çıkması da başka bir artısı.

Bir başka dikkat çekici tercih ise Aydın ve Pino’ydu. Geçtiğimiz hafta Buca maçı sonrası Rijkaard "elimde olsa Aydın ve Pino ile başlayacaktım" demecini vermişti. Bu hafta bu gerçek oldu. Kewell ve Elano yerine bu ikili tercih edildi. Sebebi topu ezmeden dikine oynama planıydı. Cana’da buna katkı sağlamak için ilk 11 deydi zaten.

Maç öncesi ısınmalarda dikkatimi çeken bir nokta vardı. Ayhan orta yuvarlakta duruyor bir sağ taraf birde sol tarafa uzun toplar atıyordu. Sağda Serkan-Pino solda ise İnsua-Aydın ikilisi bu topları karşılıyor. Biri kafayla indiriyor ve kanada doğru koşuyor, diğeri ise topu koşu yoluna atıyordu. Sonrasında ise yapılan orta ve kafa vuruşu çalışması. Bunu bir beş dakika yaptılar ve gayette başarılı oldular bu çalışmada. Maçta da sık sık bek-açık verkaçlarını gördük.

Maç başında ise Galatasaray üç puanı ne kadar çok istediğini gösterdi. Henüz ikinci dakikada Baros gidiği pozisyon kötü bir vuruşla golü kaçırdı. Baros hızına ve gücüne kavuşunca ne denli etkili olduğunu gösteriyor. Sonrasında ise Pino-Serkan ikilisinin paslaşması sonucu Serkan Kurtuluş boş pozisyonda orta açma imkanı buldu ve yaptığı ortaya Baros, Rızvan’dan atik davranarak yaptığı kafa vuruşuyla golü buldu. Maç öncesi çalışılan bir pozisyonda golün gelmesi takım adına sevindirici. Çok geçmeden yine aynı organizasyon sonrası Serkan’ın ortasında Baros bu sefer kafa vurmak yerine göğsüyle topu yumuşattı ve yine Rızvan olaya dahil oldu. Eliyle kestiği topa hakemde penaltı düdüğünü çalmakta geç kalmadı. Baros, Hasagic’in yanından yaptığı vuruşla ikinci golünü attığında dakikalar henüz 13 olmuştu. Yakın hemşerim olan Rızvan adına üzülsem de Galatasaray için maça süper bir başlangıç oluyordu bu.

Bu gollerin gelmesinin ana sebebi takım halinde önde baskı kurmaktı. Büyükşehir sanırım böylesine bir başlangıç beklemiyordu Galatasaray’dan. Ancak Galatasaray’da işler skor kadar güzel değildi. Orta sahada ne oluyorsa oluyor oyun tıkanıyor. Neill’ın ekstra güzel pasları olması pozisyona bile girmekte zorlanacak bir hava var. Nitekim sağ tarafın etkili olmasının ana sebebi Neill ve önünde Cana’nın o yönde oynaması. Aydın ve İnsua kanadı bu kadar etkili olamadı. Servet’le başlayan ataklar genelde taç ile sonuçlanıyor çünkü. Aydın kendini unutturduğu bir anda yaptığı koşu sonrası Baros’a attığı pası Baros dengesi yitirir gibi olsa da ruhuna işleyen golcülük yeteneği ile yaptığı estetik vuruşla üçüncü golünü atıyordu. Seyir zevki üst düzey olan bir goldü bu.

İlk yarı sonuna kadar oyun iki takım içinde rölantide gitti. Devre arası soyunma odasına uzun süre sonra tek farktan fazla bir skor üstünlüğüyle giriyordu Galatasaray. İlk yarının üç farkla önde kapatıldığı son maç 9 Şubat 2008 deki 6-3 kazanılan Manisa maçıydı.

İkinci başladığında Galatasaray’dan güzel kontraataklar ve goller bekliyorduk açıkcası. Ancak takımda ki dengesiz yerleşim ve uyumsuzluk sonucu maç tahmin edildiği gibi gitmedi. İbrahim Akın’ın zorlayıcı koşuları ve topla hakimiyeti ciddi pozisyonlar oluşturdu. Serkan Kurtuluş epeyi zorlandı karşısında. Bunun başka bir nedeni ise Pino’da yeterli katkıyı bulamamasıydı. Serkan, Pino’ya hücumsal olarak yeterli desteği fazlasıyla verdi ancak Pino aynı katkıyı savunmada kendisine veremedi. Tum’un golü sonrası bir süre bocaladı Galatasaray. İbrahim Akın’ın vuruşunu günün en formda ismi Servet çizgiden çıkartmasa korkulu dakikalar yaşanacaktı.

Üç farklı üstünlük sonrası bu korku bile fazlaydı. Cana’nın oyundan alınışı buna bir etkendi fakat asıl sorun ileri uçta topu ve takımı rahatlatacak oyuncu eksikliği. Birde hücuma çıkıştaki pozisyon hataları. Misimovic fiziksel olarak hiç hazır değil. Birkaç pozisyonda Hasagic ile baş başa kaldı ve şutunun cılızlığı bunun göstergesiydi. Ayrıca geriye gelip alması gereken anlarda saklanmayı tercih etti. Umarım birkaç haftada kendini toparlar ve ondan beklenileni sahaya yansıtır. Bu haliyle Lincoln’ün tırnağı dahi bile değil.

Bir başka eksiklik ise Galatasaray’ın pozisyona girme zenginliğinin kaynağı olacak olan kanat adamlarının topla sırtı dönük buluşması. Aydın ve Pino sprinter oyuncular. Topla ilk buluşmalarında rakibin nefesini enselerinde duymaları onların yeteneklerini kısıtlamaktan başka bir şey getirmiyor. Bu oyuncularla oynanacaksa onlara alan açılmalı yoksa dün olduğu gibi oyunun büyük bölümünde tıkanıyorlar.

Birde Elano gündemi yaratılmaya çalışılıyor medya tarafından. Aslında pek de haksız değiller. Rijkaard sezon başında kararsız kalmış olacak ki Elano konusu her daim gündemdeydi. Ancak bu olayın sorun haline dönüşmemesi artık çok zor. Elano Brezilya milli takımında süreler alabilen bir isim ve forma isteyecektir Rijkaard’dan. Elano’nun oyun içinde ki vereceklerini en iyi Rijkaard biliyordur diye düşünüyorum. Sezon başında yaptığı planla Misimovic ve İnsua sonrası plan aynı değil gibi duruyor. 4-3-3 de Elano orta üçlüde yer bulabilirdi ancak şuan ki 4-2-3-1 sisteminde nereye konursa eğreti duracakmış gibi bir hava var. Umarım orta bir yol bulunuyor ve sonucu Galatasaray’a olumlu yansır.

Gelecek hafta Karabük deplasmanı olacak. Baros büyük ihtimalle forma şansı bulamayacak. Kewell onun yerine geçecektir. Arda’nın takıma katılması çok önemli bu zorlu deplasmanıda üç puanla geçme açısından. 4 maçta alınan 12 puan çok güzel görünüyor. Bu puanların çoğu sancılı galibiyetler geldi. Artık sahada kendinden emin ve güven veren bir takım görmek her Galatasaraylının hakkı.

26 Eylül 2010 Pazar

Galatasaray:3-1:İstanbul Büyükşehir Belediyespor



27 Eylül 2008... Yaklaşan bayramın hazırlıklarını yaparken, MSN'de bir arkadaştan gelen "Alpaslan abi vefat etmiş" iletisiyle dona kalmıştım. "Şaka gibiydi", olamaz dedik, ona yakıştıramadık bizden uzak kalmayı, bir kaç yerden daha doğrulattık gelen haberi ama hepsi de ağız birliği etmişçesine duymak istemediğimiz cevabı veriyorlardı... Galatasaray tribünlerinde artık Alpaslan Dikmen olmayacaktı, her zaman orada olan "abimiz" bundan sonra sarı-kırmızının peşinden gidemeyecekti, onsuzluğa alışmak zor ama zor olacaktı.

Yarın o kara eylülün Alpaslan Abiyi bizden almasının ardından iki sene geçmiş olacak ama hala dolmayacak Alpaslan Abinin boşluğu bizim tribünlerde. Bugün de Galatasaray-İstanbul B.Belediyespor maçı bir anlamda Alpaslan Dikmen'i anma günü anlamı taşıyordu ve Alpaslan Abinin en fazla önem verdiği tribünlerden olan Eski Açık "gelin" gibi süslenmişti pankartlarla, tabii kapalı tribünde de asılan pankartlar o değerli insanın asla unutulmayacağı mesajları veriyordu. Bir de uzun zamandır arzuladığımız "Alpaslan Dikmen Tribünü" için yönetime de gerekli göndermede bulunulmuş oluyordu...

İlk iki haftayı puansız geçip, devamında da göz doldurmayan oyunlar sonrası puanları üçer üçer toplayan Galatasaray, galibiyet serisini devam etmek üzere Sami Yen'deydi. İzmir Atatürk Stadının bozuk zemininden dolayı geçen haftaki Bucaspor maçını oyun yönünden değerlendirme dışı bıraktıktan sonra Abdullah Avcı'nın takımına karşı Galatasaray'ın vereceğe sinyaller takımın gelişimi hakkında aydınlatıcı olacaktı.

Kaleyi artık Ufuk'a iyice emanet eden Rijkaard, Lucas Neill ve Servet'i de stopere sabitlemişken, son haftaların başarılı bekleri Serkan ile Insua da kanatları kollamakla görevliydiler Belediyespor'un ataklarına karşı.. Arjantinli şimdilik uyum sürecinde ve kendisi hakkında uzun uzadıya yazmak yanlış olur lakin defansif görevindeki doyurucu oyunun yanında sürekli ileriye yüklenme arzusu sol kanadın değişmezi olacağı sinyallerini veriyor. Ters kanattaki takım arkadaşı Serkan ise yükselen formu ile hocasının yüzünü güldürürken, bugüne kadar neden Ali Turan'da o bölgede ısrar edildiği sorusuyla karşı karşıya bırakıyor hocasını. Mücadeleci ve hırslı yapısıyla beğendiğimiz Sabri'nin, ortalardaki isabet oranı Neskens'i çıldırtırken, Serkan'ın bugün asistleri ve yaptığı isabetletli ortalar ilerisi için forma şansını da arttıracaktır genç oyuncunun.

CV'sine rağbet edilerek Galatasaray'a geldiği günlerde büyük sansasyon yaratan Cana, sakatlık ve formsuzluk sebebiyle kadroda yer bulamazken, bu gece ilk onbirde Ayhan ve Misimoviç'in yanında şans buldu ve taraftarların kendisinden bekledikleri oyununun sinyallerini verdi lakin 19. dakikada gördüğü sarı kart sonrası mücadelenin dozundaki "sertliği" azaltınca, verimi de düştü. Yeniler her geçen gün takıma ısınırken, Misimovic hala istenilen oyunu sergilemekten oldukça uzak bir mücadele sergiledi. Onun oynadığı mevkideki topçuların arkadaşlarını tanıması ve onlarla birlikte oynama süresinin uzunluğu futbolcunun verimini arttıracağından dolayı, haftalar ilerledikçe Misimovic'ten Galatasaray'ın oyununa gereken katkı gelecektir ama yine milli maç arasının yaklaşacak olmasından dolayı Misimovic'in takımdan ayrı kalacağa göz önüne alınırsa, Boşnak topçunun takıma ısınma süresinin uzayacağı da bir gerçek...

Ve ileri uca geldiğimizde Kewell bu gece kenarda beklerken, hızlı kanat ataklarla rakibi bozguna uğratmayı amaçlayan Rijkaard, Aydın ve Pino'yu sağlı sollu sürmüştü Baros'un arkasına ve onlardan gelecek katkı ile Baros gol atmakla görevliydi ve Çek oyuncu da hattrick yaparak bu işini de başarıyla tamamlamış oldu.

Maçın başında iç sahada oynamanın avantajıyla kanatları kullanarak hızlı başlayan Galatasaray, ilk 15 dakikada 2-0 öne geçince zor geçmesi beklenilen maçı da kolaylaştırmış oldu. Geriye düşen Belediye takımı geçen dakikalarla beraber yavaştan oyuna ortak olmaya başlarken, Baros'un "jeneriklik" golüyle soyunma odasına 3-0 mağlup gitmek durumunda kaldı.İkinci yarı Galatasaray hem skorun getirdiği avantaj hem de sene başından beri göstermiş olduğu temponun düşmesi "alışkanlığını" hatırlayınca deplasman takımı sazı eline aldı, oyun Galatasaray yarı alanında oynanmaya başladı ve bu dakikalarda Tum ile de aradıkları golü kaydettiler. Golden sonraki tehlikeli dakikalarda Belediyespor'lu topçular daha dikkatli olmuş olsalar belki de maçı Galatasaray adına sıkıntıya sokacak golü de bulabilirlerdi lakin bu konuda başarılı olamadılar.
Maçtan Anlar

*Sakatlığı nedeniyle takımını yalnız bırakan Arda Turan, tribünde Tugay Kerimoğlu ile beraber otururken, Guardiola'ya benzer bir imaja bürünmüştü. İlerde hocalık yaparsa, acaba Guardiola gibi de olur mu?

*Adnan Polat'ın, maçın devre arasında ayak üstü Güvenç Kurtar ile görüşmesini "taraflı" basın bakalım ne zaman "yeni arayışlar" olarak nitelendirecek?

*Elano, iyice kulübeye mahküm oldu ve bu durumdan da oldukça rahatsız. Baros'un sakatlığı sonrası hocanın Barış'ı oyuna alması ile oldukça mutsuz ve sinirli bir şekilde daha maç oynanırken, kramponlarının bağcıklarını çözüyordu. "Satsan satılmaz, atsan atılmaz" durumuna bir an evvel bir çözüm bulunmalı yoksa Elano'daki mutsuzluk takıma sıkıntı yaratabilir.

*İlk yarı 3 gol yiyen Hasagic, ikinci yarı formasını değiştirdi, yeni forma uğurlu geldi ve gol görmedi kalesinde...



Stat: Ali Sami Yen


Hakemler: Bülent Yıldırım, Serkan Ok, İsmail Şencan


Galatasaray: Ufuk, Serkan, Neill, Servet, Insua, Ayhan, Cana (Dk. 60
Kewel), Pino, Misimovic, Aydın (Dk. 60 Mustafa), Baros (Dk. 73 Barış)


Büyükşehir Belediyespor: Hasagic, Rızvan (Dk. 61 Kus), Can, Metin, Ekrem, Holmen (Dk. 61 Tevfik), Mahmut, Gökhan Süzen, İbrahim Akın, İskender (Dk. 74 Efe), Tum


Goller: Dk. 5, 13 (Penaltıdan) ve 41 Baros (Galatasaray), Dk. 66 Tum (Büyükşehir
Belediyespor)


Sarı kartlar: Dk. 12 Rızvan, Dk. 58 Ekrem, Dk. 58 Metin, Dk. 82
İbrahim Akın (Büyükşehir Belediyespor), Dk. 19 Cana, Dk. 58 Pino, Dk. 65 Ayhan,
Dk. 81 Barış, Dk. 90 Serkan (Galatasaray)

25 Eylül 2010 Cumartesi

Evren Büker'le Yeniden


Rixos Kupası sonrası takımımızı değerlendirmek için yazdığım yazıda Evren ayarında bir oyun kurucunun eksikliğinden söz etmiş ve kulübüyle yaşadığı sorunlar sonrasında gündeme gelebileceğini söylemiştim. Öyle de oldu. Yönetim, sene sonunda Evren'i elinden kaçırmasından sonra bu sefer işi sağlama alıp 3 yıllık imza attırmış. Evren'i Bursa yıllarından tanıyıp bildiğim için tekrar sevinmedim desem yalan olur. Geçen sene yaşanan tüm sıkıntılara rağmen ortaya koyduğu performans da ortada. Oktay Mahmuti'nin sistemine de direk adapte olabilecek bir yapısı ve oyun anlayışı da var. Bu kadar güzelliğin üzerine bir fal daha atıp yakın arkadaşı, bildiğim kadarıyla hiç bir takımla anlaşmayan "Jasaitis" de gündeme gelebilir diyeyim. Hayırlı olsun ve şansın bol olsun Evren Büker

23 Eylül 2010 Perşembe

Galatasaray ve Beşiktaş'ta M'Bolhi Savaşı


Bulgaristan medyasının bildirdiğine göre Galatasaray ve Beşiktaş, CSKA Sofya'da kiralık olarak oynayan Cezayir Milli Takımı kalecisi Rais M'Bolhi'yi Aralık ayında açılacak olan transfer döneminde kadrolarına katmak için yarışa girmişler. Buna göre iki İstanbullu, CSKA kalecisini UEFA Avrupa Ligi grup maçlarında yakından izleyip, Slavia'dan bonservisini almaya çalışacaklarını açıklayan gazete, CSKA'nın da Cezayirli kalecinin "tapusu" için Slavia'ya başvuracağını ama Galatasaray ve Beşiktaş'ın önereceği rakamlar karşısında şansı olmadığını belirtmişler. M'Bolhi'nin ismi de daha önce Manchaster United, Westham, Newcastle ve Rubin Kazan ile anılmıştı. Galatasaray adına yorumda bulunacak olursak Ufuk ve Aykut ile devam edilmesinden yanayım, zaten yabancı kontenjanı da şu an yok ama Rijkaard illaki yabancı kaleci diye tutturursa yarı dönemdeki transfer mevsiminde M'Bolhi Galatasaray için ideal tercih olabilir, hem ucuz hem de uzun yıllar istifade edilecek bir kaleci. Beşikatşlı arkadaşlar ise bir hafta evvel canlı izleme şansı buldular Cezayirliyi, beğenmeyeni pek duymadım... Bu arada haberi veren gazete üçüncü bir Türk takımından daha bahsetmiş ama ismini açıklamamış, kim ola ki?

22 Eylül 2010 Çarşamba

Lothar Matthaus Bulgaristan Milli Takımında

2012 Avrupa Şampiyonası elemelerinde önce deplasmanda İngiltere'ye 4-0, ardından Sofya'da Karadağ'a 1-0 kaybeden Bulgaristan Milli Takımında Stanimir Stoilov'un yerine Almanların efsane ismi Lothar Matthaus'un getirileceği belirtildi. Perşembe günü Sofya'daki Hilton otelinde yapılacak olan resmi açıklamayla Matthaus'un Bulgar Futbol Federasyonu ile 2+1 yıllık sözleşme imzalayacak ve 8 Ekim'deki Galler maçında milli takımın başında olacak.

Fileyi Elleriyle Örenler


Sevgili blog okurları... Sizlere canım memleketimin çok övünülesi olduğu kadar çok ihmal edip de unuttuğumuz taraflarından birinden bahsedeceğim. Yukarıda gördüğünüz şirinlerin fotoğrafına bizim Kadın basketboluna ciddi katkıda bulunan sarayınsultanlarıblog'da rastladım. Hayallerini gerçekleştirebilmek için öğretmenleri Şırnak'tan Ntvspor yazarı Barış Gerçeker'e ulaşmış. ve birazdan okuyacağınız çok çarpıcı ve bir o kadar da içimizi yakan bir derdi paylaşmış. Ben fazla konuşmayayım mektup konuşsun.orjinali burada
-----------------------------------------------------------------------------------
Ntvspor-Barış Gerçeker

Geçen hafta yazdığım '2010 Hayali' yazısının yayınlandığı akşam e-mail'ime bir okuyucu yorumu geldi. Gönderen okuyucunun adı Murat Çavdar, e-mail'in başlığı "Bizi de uçurun lütfen"di. E-mail metni şöyleydi:
"Türkler uçuyor sevindik, gururlandık ama burada, benim görev yaptığım köy okulumda çocuklar bırakın uçmayı zıplayamıyorlar bile. Burası damsız evlerin diyarı. Köyün ve öğrencilerin durumunu anlatmak istemiyorum, aynı bilindik manzaralar. Çocukların spor adına yaptıkları, patlak topları, terlikleriyle okul bahçesinde futbol oynamak. Okulumuz, tahtamız, kitabımız var, biz de buradayız, kısacası eğitimde sorunumuz yok. Fakat biz Hidayet’in üçlüklerine, Semih’in bloklarına, Kerem’in asistlerine özendik, biz potaya, yani basketbola özendik. Demiyoruz ki bize parlak cilalı parkeli spor salonu yapın, bize 2 tane pota yapın yeter, çemberin filesini biz öreriz. Hadi, yapın bir asist biz de uçalım...

Okçu Köyü İlköğretim Okulu – İdil/Şırnak"

Tesadüf bu ya, hemen hemen aynı tarihlerde sevgili dostum Serdar Gürel de kendi internet sitesinde "Her Mahalleye Bir Pota" diye yazı yazıp konuya şöyle değinmiş:
"2010 Dünya Şampiyonası’nı 2. sırada bitirip rüya gibi bir dereceye imza atmak bir rüyanın sonu değil başlangıcı olmalı, Sırbistan gibi, Litvanya gibi, Yunanistan ve İspanya gibi bir basketbol ülkesi, bir basketbol ekolü olmak elimizde…

Başarı mı dediniz, popülerlik mi dediniz? İşte şimdi en alası var basketbolda. Hadi madem öyle görelim bunu nasıl değerlendireceğiz…

Bir deli kuyuya bir taş atıyor ‘Her Mahalleye Bir Pota’ diye ve bu konuda da en az okunan blogdan, en çok takip edilen basketbol sitesine, en politik köşe yazarından, en küskün basketbol insanına kadar herkesten yardım bekliyor… Bu treni de kaçırırsak bir daha yakalamak zor olabilir zira…"

Turnuva sırasında olanca sempatiklikleri ve samimiyetleriyle oluşturdukları havayı, turnuva sırasında sonunun buralara varacağını tahmin edemediğimiz "Maddddiii maneviiii" geyikleriyle oldukça soğutan 12 Dev Adam ve onlara ülke tanıtımına katkılarından dolayı layık görülen primin tartışmaları daha bitmemişken "İki pota yapın yeter, filesini biz öreriz" diyen mektup canımı acıttı, ne yalan söyleyeyim.

İspanya’nın futbol ve basketbolda milli takımlar ve kulüp takımları düzeyinde yakaladığı başarılar sonrası çeşitli basılı yayın organında bu ülkenin spor politikalarıyla ilgili yazılar gördük, okuduk. İşin arkasında büyük bir organizasyon ve irade olduğu çok net şekilde ortadaydı. Devletin konuya olan yaklaşımı ortadaydı, bunun yanı sıra spor kulüpleri de böyle bir hamlenin seve seve parçası olmuşlardı. Benzeri şekilde, kendi ülkesinde, futbol liginde yabancı kısıtlaması olmayan Almanya’nın başka ülke kökenli oyuncuları milli takımlara kazandırmak yoluyla da olsa sergilediği performans dikkat çekti. Yine bunda da, o yabancı serbestliğiyle birlikte altyapılarda uygulanan kimi devlet ve federasyon politikalarının önemi yüksek.

Bizde ise tamamen kulüplerin eline bırakılmış durumda bütün bunlar. Devletin spor politikası diyince benim aklıma gelen tek şey futbolda olan ranttan dolayı burada devletin hakimiyetini arttırma çabaları. Ama sürekli 75 milyonluk nüfusunun çoğunu gençlerin oluşturduğu bir ülkeden bahsetmeyi de ihmal etmiyoruz.

Murat öğretmenin e-mail'ini paylaştığım andan itibaren şimdilik Fenerbahçe ve Galatasaray taraftarlarının oluşturduğu basketbol forumları ve çeşitli blog yazarlarının çabalarıyla harekete geçmiş bulunuyoruz. Bu tür konularda laf kalabalığına fazla yüz vermeyip doğrudan harekete geçmeyi tercih eden bir diğer dostum Barış Eymen, Murat öğretmenle de temasa geçti. Bahçelerinin müsait olduğunu öğrendi. Şimdi iş pota yaptırmaya kaldı. Bununla da kalmayıp okula forma, top göndermeyi de planlıyoruz.

Ancak bir avuç basketbolsever yazar ve taraftar olarak sadece Okçu Köyü İlköğretim Okulu’nu basketbola kavuşturmakla bu işin bitmemesi gerektiğini de düşünüyoruz. Bu furyanın giderek büyümesi, katılımın hızla ve hevesle artması gerekiyor. Bir noktadan sonra münferit katkı ve yardımların sadece önayak olmakla kalması, 12 Dev Adam’a desteklerini eksik etmeyen sponsorların yanına yeni sponsorların eklenmesi ve söz konusu kalkınmanın çok daha büyük boyutlara ulaşması gerekiyor. Zamanında sokak basketbolu turnuvaları düzenleyen, All-Star Show’a sponsor olan Reebok, semt parklarına potalar yapan Pepsi Cola, yine halen sokak basketboluna destek veren Burger King aklıma ilk gelenler. Bu isimler çoğaltılabilir, hatta birbirleriyle rekabet etmeleri bile gerekir ortada böyle bir konu varken.

Murat öğretmenin e-mail'iyle bu fitili yaktık. Arkasını getirmek için yardım edebilecek herkesten yardım bekliyoruz. Bu iş Şırnak’la kalmasın. Bu iş, iki pota dikip, 3-5 top gönderip unutup gitmekle kalmasın. Turnuva sırasında milli takım sponsorlarından birinin reklamında milli takım formalarıyla basketbol oynayan ve 12 Dev Adam’a formalarını vermek istemeyen o çocukların arasında her ilden bir çocuk olabilsin gerçek hayatta.

Enzo Zidane

"Armut dibine düşer" demiş ya büyükler, haksız da sayılmazlar zira bugünlerde İspanya Futbol Federasyonu ile Fransa Futbol Federasyonu Zinedine Zidane'ın oğlu Enzo'ya kendi milli takım formalarını giydirmek üzere yarış haline girmişler. İspanya 17 yaş altı teknik direktörü Melendez, çocuğun babasıyla konuşup Ekim ayında milli formayı giydirmek niyetlerinde olduğunu belirtirken, Fransızlar ise İspanyolları aceleci olmakla suçlayıp, çocuğun rahat bırakılıp, günü geldiğinde kendisinin hangi takımda oynayacağını seçmesini istemekteler. Zidane ise oğlunun bu konuda bir karar vermediğini belirtmekle yetinmiş. Real Madrid alt yapısında top koşturan Enzo ise henüz 15 yaşında ve oldukça kritik bir karar vermenin eşiğinde...

Galatasaray-İstanbul BB Maçına Bilet

GSBilyoner.com sponsorluğunda Galatasaray'ın Ali Sami Yen stadında oynayacağı maçlara bilet vermeye devam ediyoruz. 26 Eylül Pazar saat 19'da oynanacak olan Galatasaray-İstanbul Büyükşehir Belediyespor maçına bilet kazanmak için buyurun:

"22 Eylül saat 21.00'da oynanacak olan Barcelona-Sporting Gijon maçında hangi futbolcu gol atar?"

İlk doğru tahminde bulunan u/M takipçisi bileti kapar...

"Gol: David Villa"

Bilet Yeşim Orhan'a gitmiştir. Kendisine ulaşamadığımızı takdirde Umut Salamcı bilete hak kazanacaktır.

Yarışma ve kuralları:
1-Bileti kazanacak talihli yorum bölümüne tahmini ile beraber GSBilyoner hesap numarasını da yazması zorunludur. Aksi takdirde cevabı kabul edilmeyecektir... GSBilyoner hesap numarası almak için buraya tıklayın...
2-Aynı kullanıcının tekrar tekrar yorumda bulunması durumunda ilk cevabı geçerli sayılacak, diğer yorumları geçersiz sayılacaktır...
3-Yanında hesap numarası olmayan cevaplar ile ad-soyad belirtilmemiş cevaplar geçerli kabul edilmeyecektir.
5-Yarışma maçın başlama saati ile beraber sona erecektir...
6-Bileti kazanmanız durumunda size ulaşmak için yorumunuzda e-mail adresinizi de bırakmanız faydanıza olacaktır.

Kurallara uygun bir yorum örneği:
Gol: Iniesta
Hesap no: 12345678
Ad Soyad: Ali Turan
e-mail:alituran@gmail.com

ultrAslan'ın Aslantepe'deki Yeri

Aslantepe'de çalışmalar sona ererken, ultrAslan'ın da hangi tribünde yer alacağı ultraslan forumda belli oldu. Buna göre ultrAslan ve tüm alt gruplar Kuzey Kale Arkası Tribünde yer alacak... hayırlı olsun derken, buyurun açıklamaya:



2010-2011 sezonunun 2.yarısından itibaren, yeni stadımızda tüm alt gruplarımızla birlikte, Pegasus Kuzey Kale Arkası Tribün (Eski Açık-Alpaslan Dikmen Tribün) 1.kat (en alt kat) da yer alacağız.

Öncelik olarak, Pegasus Kuzey Kale Arkası Tribün (Eski Açık-Alpaslan Dikmen Tribün) 1.kattan kombinelerimizi alacağız.Bu tribünün diğer katlarından da imkanı olanlar kombinelerini alabilirler.

Pegasus Kuzey Kale Arkası Tribün(Eski Açık Alpaslan Dikmen Tribün)’de yerlerin tükenmesi durumunda diğer öncelikli tribünümüz Güney Kale Arkası Tribün 1.kattır.

Ayrıca, ekonomik durumu iyi olan ultrAslan’lar da diğer tribünlerden kombinelerini ayırtmaktadırlar.

Galatasaray’ımızı daha iyi destekleyebileceğimize, tribün performansımızı etkili bir şekilde gösterebileceğimize, tribünün sahaya olan yakınlığının da bu koşullara artı olarak eklenebilmesine olan inancımızdan dolayı bu kararı almış bulunmaktayız.

Ekonomik anlamda herkesin bütçesine uygun bir şekilde kombine alabilme imkanı da Pegasus Kuzey Kale Arkası Tribünü (Eski Açık-Alpaslan Dikmen Tribünü) tercih etmemizdeki en önemli sebeplerden biridir

Ayrıca, diğer tribünde deplasman seyircilerinin bulunacak olmasından dolayı oluşacak yaklaşık 2500 kişilik bir tribün boşluğu ve buna bir de güvenlik boşluğunun da eklenmesiyle birlikte oluşacak yaklaşık 4000 kişilik boşluk da bu kararı almamızda en önemli etkenlerden biridir.

Alınan bu kararın hepimize hayırlı olmasını ve yeni stadımızla birlikte, Galatasaray’ımızı en iyi şekilde destekleyerek yine en büyük zaferlere birlikte imza atmayı diliyoruz.

Saygılarımızla

ultrAslan

Ateşi Yakalamak / Suzanne Collins

Açlık Oyunlarının devamı. İlk kitabın sonunu okuduktan sonra yazarın romantizmin dozunu artırıp, okuyucuları Galeciler ve Peetaciler olarak ikiye böleceğini düşünmüştüm. Ama her ne kadar kızımızın bayık tripleri ve kaprisleri bu şekle uygun olsa da, kurgu o şekilde gelişmedi. Katniss’in triplerini bayık olarak nitelendirsek de, yaşının daha 18 bile olmadığını düşünürsek, olaya daha da gerçekçilik katmış diyebiliriz.

2.kitap da ilki gibi yavaş tempoda başlıyor. Ne zamanki Şampiyonlar Ligi kıvamındaki yeni Oyunlara geçiyoruz o zaman hareketlenme başlıyor. Peeta da yine ilk kitapta Oyunlardan önce yaptığı gibi, burada da bombasını patlatıyor. Eleman ilk başlarda elinden doğru düzgün iş gelmeyen süt çocuğu kıvamındaydı ama işin sonunda tam bir fırlama oldu çıktı. Ondan bir bomba da 3.kitapta bekliyorum. Bu seferki haraçların her birinin kendine has yeteneklere sahip olması işe Fantastik Dörtlü havası veriyor. Eski kurt Haymitch de bu kapışmaya katılsa fena olmazdı ama yine kurgu gereği katılamadı. Yalnız, her şey bir yana Katniss’in yayını kullanma biçimi bir yana. Resmen hayran bırakıyor adamı, insanın okçuluğa başlayası geliyor.

Bu seferki Oyunlar da ilki gibi yaratıcı bir platforma oturtulmuş olsa da, kesinlikle ilk kitaptaki Oyunların tadını alamıyorsunuz. İlk kitaptaki oyunlar gerçekten değişik karakterlerin gözünden tekrar tekrar okunabilecek ayrı bir keyfe sahipti. Tabii bunda ilk kitabı okurken hiçbir beklentimizin olmamasına karşın, 2.kitabı okurken beklentimizin tavan yapmasının da etkisi var.

Genel olarak ele alırsak 2.kitap tek başına bir kitap olarak yetersiz ama serinin devamı için gerekli bir yerde duruyor. Kesinlikle ilk kitap kadar heyecanlı değil; ilk kitap hareketlilik bakımından zengindi, bu kitap ise olayların gelişmesini ve bağlanmasını işleyen 3.kitaba bir geçiş kitabı olmuş. Tam olarak bir aksiyon sahnesi diyebileceğimiz tek sahne olan bobin kısmı kitabın bitimine ancak 50 sayfa kala gerçekleşiyor. Bu 2 kitabı birleştirip kalınca bir kitap haline getirebileceğimiz kadar gereksiz kısımlar var. Öte yandan, hani askerden dönenler tam askerliğe alışmıştım askerlik bitti derler ya; o biçim bu 2 kitapta da tam hızımızı yeni almış giderken kitabın sonuna geliyoruz.

Ek bilgi olarak, bu serinin filminin çıkacağı söylenedursun, bir arkadaşım Battle Royal adlı bir filmde de buna benzer bir konunun işlendiğini söyledi. İlk fırsatta izleyip, sinemada nasıl duracağının provasını yapmayı düşünüyorum.

Kitabın bomba kısmı: "Düşmanın kim olduğunu aklından çıkarma" dedi Haymitch. "Hepsi bu."
Etiket Fiyatı: 20 TL
Orjinal adı: Catching Fire
Toplam sayfa: 407
Not: 7/10
Tanıtım filmi:

21 Eylül 2010 Salı

Şifresiz Maçlar

21 Eylül 2010 Salı
12.00 Da Nang-Al Rifa/ Al Jazeera Sport Global
15.30 Muang Thong United-Al Karama/ Al Jazeera Sport Global
19.45 Al Quadisya-Thai Port/ Al Jazeera Sport Global
20.00 Pogon-Legia Varşova/ TVN Warshaw
20.30 Rapid Bükreş-Petrolul plotiesti/ PRO TV International
21.00 Hoffenheim-Bayern Münih/ İdman TV
23.00 Real Madrid-Espanyol/ NTV Spor

22 Eylül 2010 Çarşamba
13.30 Suwon Bluewings-Seongnam Chunma/ Al Jazeera Sport Global
18.30 Al Gharafa-Al Hilal/ AD Sports 1
20.15 Al Shabab-Jeonbuk Motors/ Al Jazeera Sport Global
20.30 Dinamo Bükreş-Ceahlul/ Pro TV International
21.00 Barcelona-Sporting Gijon/ NTV Spor
21.00 Borussia Dortmund-Kaiserslautern/ İdman TV
23.00 Valencia-Atletico Madrid/ NTV Spor

23 Eylül 2010 Perşembe
20.30 Gas Metan Craiova-Steaua Bükreş/ PRO TV International
21.00 Villareal-Deportivo la Coruna/ İdman TV
23.00 Sevilla-Racing Santander/ İdman TV

20 Eylül 2010 Pazartesi

"Senin Mersinli Olduğundan Biz Utanıyoruz"

Mersin İdman Yurdu'nun Şeytanlar grubunun Diyarbakırspor ile oynadıkları maçta açmış oldukları pankart. Geçen hafta Samsunspor karşısında takımını yönetirken bıçaklı saldırıya uğrayan Mersin İdman Yurdu hocası Yüksel Yeşilova, Kanaltürk'te yer alan Son Kale programına katılmış, Ahmet Çakar ile Erman Toroğlu ile tartışmaya girmiş ve Erman Toroğlu, Mersinli olduğunu belirtip, takımı "dandik diplomalı" bir hocaya emanet edenlerden utanç duyduğunu söylemişti.

Futbolun Katili


Aşağıdaki görüntüler yukarıda resmi yer alan adamın eseri. Şu güzel oyunun güzel topçusunu bu halde görmek içimizi acıtıyor... Biri demişti "Messi bir şekilde durdurulmalı" diye, durdurdular işte. Yarın yapılacak kontrollerde sakatlığın ciddiyeti hakkında kesin bir açıklama yapılacakmış ama Messi'nin 2 ile 4 hafta sahalarda uzak kalacağı belirtiliyor İspanyol basınında. İyi haber, ayakta kırık yok...



Slavia:1-0:CSKA Sofya


Hafta içi Beşiktaş'a son dakikada Ernst'ın attığı golle kaybeden CSKA Sofya, Bulgaristan A Grupada oynadığı Sofya derbisinde başka bir siyah-beyazlı ekip olan Slavia'ya da sekiz sene aradan sonra aynı skorla mağlup oldu. Zaten lige kötü başlayan ve oynadığı 6 maçta 2 mağlubiyet, 2 beraberlik ve 2 galibiyet alan başkentin kırmızı-beyazlıları Slavia önünde de kaybedince 8 puanda kalmış oldular. Slavia ise 16. dakikada Daniel Peev'in 30 metreden atmış olduğu harika golle 3 puanı alarak iyi başladığı ligde tırmanışını sürdürdü ve 15 puanla lig liderliğine ortak oldu.
Hafta içi Beşiktaş karşısında sahaya çıkan onbire yakın bir dizilişle mücadeleye başlayan CSKA'da sadece kalede M'Bolhi'nin yerine Chavdarov yer alırken, ileride de Tonev'in yerine takıma yeni katılan Platini kadroda yer aldı. Jovanovski maç sonunda yaptığı açıklamada "Oyuncularım Beşiktaş maçının yorgunluğunu üzerlerinden atamadı ama yine de yakaladıkları pozisyonları gole çevirmeleri gerekliydi. Üzüntüyle izliyorum ki kalbiyle CSKA için oynamayan futbolcularım var, Ocak ayındaki transfer döneminde takımda ciddi değişiklikler olabilir" diyerek formayı ıslatmayanlara göz dağı da vermiş oldu.
Bu arada maçın 71. dakikasında CSKA taraftarının koltukları kırıp sahaya atması sonucu oyun bir süre durdu ve kaptan Yanchev'in taraftarı sakinleştirmesi ile oyuna devam edildi...

19 Eylül 2010 Pazar

Galatasaray Cafe Crown'ın Sezon Öncesi Hazırlıkları


Dünya basketbol şampiyonasının yoğun gündemi bizleri bayağı sevindirip o ölçü de yorsa da birkaç günlük aranın ardından yine düştük klavyenin yoluna. Biz oraya odaklanmışken, blogun rengine sahip kulübümüzün basketbol takımları da hazırlık sürecindeydiler. Bugünkü konumuz Cafe Crown isimli Erkek Basketbol takımımız olacak.Takımımız sezona Florya'da başlayıp Bormio'da bir dağ havası aldıktan sonra Güney'e geçiş yaptı. Burada da 3.sü düzenlenen Rixos Kupası'na katıldılar. Antalya’nın otellerle çevrili Turizm çerçevesi içerisinde yıllardır hem futbolda hem de basketbolda ve diğer spor dallarında da istediği başarı ve istikrarı yakalayamaması da bizim ülke sporunun makus talihinden, üstlenmesi gereken misyondan biri. Aynı sanayi şehri İzmit ve İzmir’deki durum gibi. Bu konu aslında başka bir gündem maddesi olmalı. Buradan Rixos kupası özeline geleceğim ama belirtmek istediğim böyle potansiyeli yüksek şehirlerdeki yanlış yapılanma ve anlayış farkının getirdiği olumsuz sonuçlara o kulüplerin geçmiş yıllardaki başarıları düşünüldüğünde üzülmemek imkansız. Örneğin Antalya şu an tek takımla Beko Basketbol liginde temsil edilecek ve Rixos kupasının yapıldığı organizasyonun salonunun sahibi Kepez takımı 2.ligde yer almakta. Her ne kadar potansiyeli yüksek bir şehirde 2 takımın bir kulvarda koşmaya çalışması imkansız görünmese de bizde Elvan Abeylegesse-Alemitu Bekele çekişmesi yaratmıştı ki testinin biri yarı yolda kırılmak zorunda kaldı. Bu saatten sonra Antalya’lı seyircilerin yapması gereken ligde kalan tek takımlarını desteklemek ve onu bir cevher gibi koruyup kollamaktır. Şimdi İzmir 3 takımla mücadele ediyor diye bir soru gelirse cevap da kısa süreli başarılar olarak geri dönebilir. Çünkü İzmir’in gururu olan, yıllardır belli bir misyon çerçevesinde başarılı olmaya çalışan Karşıyaka kulübü bile geçtiğimiz sezon başarılı bir sezon geçiremedi maalesef. Futbolda bunu yapmakta zorlansak da Basketbol’da takımlarına sahip çıkan şehirler ve organizasyonlar varken onları kaybetmek yerine Bandırma, Ereğli gibi iyi örnekleri baz alıp abiyane tabirle “kafaya oynamak” gerekiyor. Bu açıdan Rixos gibi bir çok organizasyonun hem kendi reklamını yapıp hem de bulunduğu toprakların fidanlarına sahip çıkıp onu yeşertmesi gerekiyor. Bunların hepsi bir araya getirildiğinde ortaya bir ürün mutlaka çıkıyor ama iş gelip “Yönetme” kapısına dayanıp duruyor.
İşi iyi yönetemediğimiz konusunu Dünya Basketbol Şampiyonası Final yazısında değerlendirirken yaşanan gelişmelerin başarının önüne geçmemesini dilemiştim. Geçti bile sizlerinde takip ettiği gibi. Bundan sonrası için inşallah her şey güzel şekilde gelişir ve alt yapıdaki gençlere olumlu yansır. Yapı çerçevesinde hem misyonunu hem de anlayışını değiştiren takımımızın sezon başındaki hamlelerini şu yazıda değerlendirmiştim. Geçen süre zarfında erkek basketbol takımı hazırlıklara başlarken ilk hamlelerine Telekom'un genç yıldız adayı Sertaç Şanlı ve Türkiye’deki en kurt oyuncu diyebileceğimiz Efes Pilsen’in önceki sezonun şampiyonluğunda yükü çeken oyuncu olan Preston Shumpert’i kadrosuna kattı. Yine “gelecek” hamlesi çerçevesinde Ümit takımın bir diğer yıldızı İlkan Karaman Tofaş takımından transfer edildi. Ancak o halihazırda takımında oynarken ve ciddi süre bulurken Oktay Mahmuti onun daha da tecrübelenmesi için bir yıl daha kulübünde kalması gibi ondan beklenecek çok akıllı bir hamle yaptı. İlkan mutlaka seneye çok hazır bir halde monte olacak ekibine. İlkan’dan sonra da Hırvat milli takım'da Ante Tomic’le birlikte Pivot pozisyonunu paylaşan Luksa Andric transfer edildi. Andric hızlı ve çabuk ayakları, uzun boyu ve atletik ve sert oyunuyla takıma cuk oturacak bir oyuncu. Andric’in 25 yaşında olduğunu da hatırlatalım.
Takımımız Rixos Kupasına katılana değin yaptığı 5 hazırlık maçının tamamını kazandı. Ancak bunlar tv’den yayınlanamadığı için izleyemeyip sadece resmi siteden sonuçları takip etme zorunluluğu oluştu. Ancak güzel haberi her fırsatta takımını taraftarlarına izletmeye ve haberdar etmeye çalışan Galatasaray Televizyonu verdi ve bu turnuvayı canlı yayınlayacağını duyurdu. Bu hamlelerin devamın diğer hazırlık maçlarında da bekliyoruz kanalımızdan. Çünkü benim gibi( Ben Düzce’de oturuyorum) takımını uzaktan desteklemek zorunda kalanlar için bulunmaz bir nimet bu yayınlar. Bizde bu jest üzerine kurulduk televizyonun başına.
Galatasaray Cafe Crown Turnuva çerçevesinde oynadığı 3 hazırlık maçında sırasıyla Güçlü Rus ekibi Dinamo Moskova, Murat Didin’in takımı Gloria Giants Duesseldorf ve Ligimizin yeni ve iddialı ekibi Medical Park Trabzonspor’la karşılaştı. Bu 3 maçı da farklı kazanan takımımızda görünen en net özellik ise takıma Oktay Mahmuti’nin dokunuşu oldu. Mahmuti gibi bir antrenörün nasıl hava getirdiğini daha hazırlık aşamasında görmüş olduk. Memleketimin alt yapılarında yıllardır öğretilmeye çalışılan ve üzerinde en çok durulan savunma anlayışının baş mimarlarından olan ve bu anlayışla bir çok başarı kazanmış koçumuz Mahmuti ilk geldiğinde gücünü savunmadan alan ve gelenek sahibi bir takım yaratmayı planladığını söylemişti. Gelenek ve savunma… Çok tanıdık geliyor değil mi? Eşittir milli takım diyebiliriz aslında. Yani Mahmuti bir anlamda Milli takımdaki anlayışın en azından savunma kısmında yıllardır çalıştığı takımlarda oturtmaya çalışan, didinen ve başarılı olmasına rağmen değerinin bilinmemesi ya da oyuncuların buna rağbet etmemesi sonucu şimdi “gördünüz mü biz boşa uğraşmadık” diyordur illa ki. Gerçi demez koçumuz son derece bilinçli, ayakları yere basan, mütevazi ve ben demiştim havasına girmeyen biridir kendisi. Bu açıdan onunla çalışan oyuncular farkına varmalı koçlarının. Zaten varmış olacaklar ki takımda 3 maç sonunda en dikkat çekici özelliğin savunmamın yerleştirilmeye çalışılması ve mücadele kısmında ortaya çıktığını gördük. Uzun rotasyonu açısından değerlendirecek olursak, elde Ermal, Andric, Rancik, Sertaç ve 2-3-4 numara pozisyonlarında oynama gibi bir hüviyeti olan Shumpert’ı gerektiğinde 4 numara pozisyonun oynatma gibi bir jokere sahip Mahmuti. Özellikle uzun savunması konusunda pek sıkıntı yaşayacağını düşünmüyorum. Rancik ve Ermal’le önceden çalışmış olması, Andric’in iyi bir savunmacı olması önemli. Sertaç’ı sakatlığından dolayı izleyemedik. Diğer uzunların ise özellikle savunmada fazla aktif olması ve ikili oyunların savunmasında etkili bir görüntü çizmesi 3 maçta da dikkat çekti.Uzun rotasyonu hem savunmada hem de hem de hücumda oldukça dengeli ve zengin. Burada Sertliği ön plana çıkaracak tek uzun ilk etapta Ermal gibi görünüyor.

Rado daha çok hücumdaki etkinliği ve savunma ribauntlarındaki katkısı ile bilindiği için burada Ermal’e, Andric'e ve onun yedeği konumda oynayacak olan Sertaç’a çok iş düşecek gibi görünüyor. Hem hücumda hem savunmada bir zenginlik söz konusu. Hücumda 3 sayı çizgisinin 50 cm geriye çekilmesi sonucu bana göre kaybolmaya yüz tutan ve tekrar ön plana çıkmasını beklediğim orta mesafe şutu tekrar oyun planlarına girecektir. Bu kapsamda hem oynanan 2’li oyunlarda hem de pozisyon gereği oluşacak orta mesafe şut tehditlerinde Andric, Ermal ve Rancik hücumdaki bu özelliklerini fazlasıyla gösterecektir sezon içinde ve bu 3 maçta da uygulamaya çalışıp bolca şut atılar orta mesafeden. Ayrıca bana göre ligin en iyi orta mesafe şutu olan forveti Shumpert’i takıma kazandırmak ve onu takıma monte edilmiş görmek çok iyiydi.

Shumpert’de hazır olmamasına rağmen bu özelliklerini gösteren bir performans çizdi. Ayrıca Oktay hoca savunma anlayışının tabiatında olan 2’li sıkıştırmaları bolca çalıştırmış olacak ki oyuncuların bunu bolca uyguladığını gördük. Savunma dışında hücum anlayışı açısından gözümüze çarpan bir diğer özellik ise oyuncuların bolca 2’li oyun denemesiydi. Bu nokta takımda atmaktan çok oynatmaya yönelik 2 oyun kurucuya sahip olmaya olmak sezon içinde çok işe yarayacak gibi görünüyor. Rochestie’yi ilk defa canlı izledim. Tutku'da tam hazır olmamasına rağmen asistleri takımı oynatma anlayışı içinde çok sırıtmadı şu an. İkisi de koşan uzunları ödüllendirme bakımından çok iyi performans gösterdiler. Ayrıca gerekmediği sürece şut yarışına girmediklerini gördük ki sistemin içinde oynamaya çalıştıklarının bir göstergesi bu. Tutku ve Rochestie ceza atışlarında bayağı etkili olacak gibi görünüyor. Tutku tam hazır görünmese de Rochesti’nin 3 maçtaki hücum performansı dikkat çekiciydi. Ancak savunma konusunda ikisi de aksıyor gibi geldi bana. Bunu şimdilik hazır olmamalarına bağlayayım ancak tutku’yu bildiğimiz ve Rochestie’yi de takip ettiğimiz kadarıyla onlardan bir “Kerem Tunçeri” performansı beklemek hayalcilik olur. Her ne kadar ikisi de vasatın üstünde olsa da üst düzey bir savunma anlayışına sahip değiller. Galatasaray Cafe Crown’ın savunma anlamında tek sıkıntısı bu noktada yani oyun kurucu noktasında olabilir. Ligde bu durum sırıtmayabilir belki ancak hazır EuroCup müjdesi verilmişken oynanacak maç sayısının artmasıyla bu konuda eksiklik olabilir. Evren, Trabzon’dan olaylı bir şekilde ayrılmışken tekrar gündeme gelebilir mi bilmem, ancak onun kalibresinde savunma anlayışı yüksek bir oyun kurucuya ihtiyaç duyabilir takım. Tabi bunlar tamamıyle öngörü ve takımın tamamı dahil hala hazır değil. Ayrıca savunma anlayışı bir zaman işi ki milli takım 3 turnuva da anca oturtabildi. Özellikle de oyuncuların bundan zevk alması gerekir. Hali hazırda Milli takım gibi iyi bir örnek varken oyuncuların daha da iştahlı olabileceği ve savunma anlayışının piri olan bir hoca ile çalışmanın onları bu konuda daha da motive edebileceği kanısındayım.
Shipp ve Göksenin’i sakatlıklarından dolayı fazla izleyemedik. Shipp hazır görünen bu kadroya sakatlığı sonrası kolay uyum sağlayacaktır. Göksenin ise hala gelişme aşamasında ve çalışmaya devam etmesi gerekiyor. Melih ise gençler içinde belki de en çok süre alacak oyuncu. Melih genel anlamda iyi göründü ancak savunmada daha iştahlı olması gerekiyor. Hem savunmanın hem de hücumun önemli bir parçası olacak şüphesiz ancak onun da bu konuda kafaya bir şeyi takmayıp oyununa bakmasından başka bir şeyle uğraşmaması çok önemli. Görünen o ki Oktay hoca ona çok fazla güveniyor ve bu onun için büyük şans. Çünkü Gelenek sahibi olmaya çalışan ve adım adım büyümeye çalışan bu takımın ileride çok büyük silahı olmaya aday bir oyuncu kendisi. Takımın bu iyi görüntüsü içinde o da sivrilecektir diye umuyorum.
Genel anlamda baktığımızda takım kimyasındaki uyum ve oyuncuların üst düzeydeki istek beni fazlasıyla memnun etti. Ancak hala eksik çok ve zamanda çok. Şimdilik benim gözüme çarpan artılar ve eksiler bunlar. Oyuncuların hala hazır olmadığına da tekrar değinmek istiyorum. En çok sevindiğim nokta ise hem camiadaki hem de takımdaki Oktay Mahmuti etkisi. Onun gibi bir değerin kulüpte olmasını görmek bizlerin umutlu olması için yeter de artar bile.

Vallaha mı?

Bucaspor:0-1:Galatasaray

Lisede dil bölümünü seçtiğim günlerde aslında farkına varmalıydım ilerde başıma geleceklerin ama delikanlılık yılları ya, sınıfta erkekten fazla kızın olduğu bir bölümde okumayı çorap gibi her gün kız arkadaş değiştirme şansı olarak algılamıştık. Sonra üniversite sınavına girdik, Boğaziçi İngiliz Dili ve Edebiyatını kazanınca "acı gerçekle" yüzleşiverdik. Bölümde yine istemediğin kadar kız vardı, bunda bir sorun yoktu ama bölüm hocalarının hepsi de kadındı, ofsayt, dripling, rotasyon, degaj ve futbola dair her tabiri bilirdik, İngiliz Edebiyatını yalayıp yutmuş bayan hocalarımızdan da feminizmi o senelerde öğrenecekmişiz meğer... Üstad Shakespeare yazmış sonesini, belli ki sevmiş bir hatunu zamane İngiltere'sinden ve biz bunu sınıfta okuyup yorumlarken, aşk dışında her manayı çıkarırdık, adamın homoluğundan başlar, İngiltere kralının karısına davranışına kadar bir sürü gereksiz detay, ve en nihayetinde feminist bir sonuca bağlar, pek memnun ayrılırdı dersten "kadının erkeği ezmesinden" hoşnut hocalar. Joyce, Poe, Donne, Keats ve şimdi aklıma gelmeyen bir sürü yazar ve şair, yaşadıkları dönemin şartlarına göre fevkalede eserler yazmışlar, lakin o eserlerde feminizm öğeleri bulacağız diye şiir ve öykülere başka anlamlar yükler, eserin canına okurduk.

Şimdi başlık Bucaspor-Galatasaray, ama ultras/Movement bize üniversite yıllarını neden anlatıyor diye merak etmeyin diye, hemen konuya geçiyor. Dün İzmir'de oynanan Bucaspor-Galatasaray maçında skordan öteye manalar aramak, Shakespeare'nin sonelerinde feminist duygular didiklemeye benzer. En basit ayak içi pasın bile takım arkadaşına gitmeden sarhoş gibi sağa sola yalpalamadan ulaşmadığı tarla gibi zeminde oynanan maçtan hiç ama hiç derin manalar çıkaramayız. Bu tip oyunlarda tek amaç nasıl olursa olsun golü bulup puanları "cebe indirmektir" ve Galatasaray da Ayhan sayesinde bunu başardı dün gece... Bu kadar basit ve net...

Bülent Uygun'u megalomanlığından dolayı sevmem ama dün gece güzel bir tespitte bulundu Bucaspor hocası "İşini yapması gerekenler, kaytarırsa böyle olur. Bu stadı gece 12de sulanması gerekenler, uykusunu bölmeyip sabah sularsa bu hali alır". Yok ligimizin marka değeri, yok Digitürk'ün ödediği paralar beni ilgilendirmez, ben sahada futbol izlemek istiyorum, Misimovic'in asistlerini, Kewell'ın topun gelişine volesini, Pino'nun driplinglerini seyretmek İzmir Atatürk Stadını dolduran 50 bine yakın taraftarın hakkıydı lakin tribüne gelenler bir tek Ayhan'ın gol olan şutu ile Ragıp'ın füzesini izlediler futbola dair... Gerisi boş muhabbet...
Saha içindekiler, kendileriyle alakalı olmayan sebeplerle saha dışındakilere güzeeikler seyrettiremediler ama saha dışındakiler onlara maç başında oldukça güzel bir kareografi izlettirdiler... Evet, "İzmir'in dağlarında çiçekler açar" ama İzmir stadında çimler bile yeşermez maalesef...

Maçtan Anlar
*Pino, Keita'ya göre daha rahat adam geçiyor ama nedense aynı zevki vermiyor,sizce de öyle değil mi?
*Bucaspor bir an evvel stadının onarımını bitirmeli ki seyircilerinin gücü ortaya çıksın, yoksa böyle büyük stadlarda Buca taraftarının etkisi hiç gözükmüyor, oysa büyük bir taraftar potansiyellerine sahipler...
*Maçın son dakikalarına doğru Pino'nun boş pozisyondaki Mustafa Sarp'ı düşünmeyip, kaleye vurduğu pozisyon sonrası, televizyonlara "ana avratlı küfürler" yansıdı, bu sinkafların sahibinin Sarp olduğu iddia ediliyor, ne kadar doğru acaba?
*Kewell son maçlarda oldukça gergin, dün de yine sinirliydi ve oyundan çıkarken de mutsuzdu. Lakin o kadar büyük profesyonel ki malzeme arayan gazetecilere hiç ama hiç koz vermedi, öfkesini içine attı...
*Rijkaard, Sabri'nin yokluğunda neden ısrarla Ali Turan'ı oynattı anlam vermek zor. Sağ ayaklı olmasına rağmen sol bekte bile üstüne düşen görevi yapan Serkan'ı, sağ tarafta oynatmayı neden bu akşama kadar bekletti. Çocuk gösterişe kaçmadan görevini yapıyor, yabancı futbolcu olsa "ne kadar büyük profesyonel" diye başlıklar atılırdı...
*Geçen hafta Emre ve Yalçın, bu hafta da Tomas ve Orhan... Hepsi de Galatasaray'da forma ıslatmış topçular. Ne kadar defans oyuncusu eskitmişiz... Bizim beğenmeyip yolladıklarımız, hala süper Ligte... Bir de Ömer Erdoğan gibi bizden sonra milli takıma yükselenler de var...
*Arda'yı neden seviyoruz, bizim gibi tribünde duygularına gem vuramadığı için...
*"Cana'yı Rijkaard istemedi" söylentilerine inanacağım artık, nedense hoca bu Arnavut'u inatla oynatmıyor... Oysa oyuna girdiğinde hiç de fena işler yapmıyor...


Stat: Atatürk
Hakemler: Halis Özkahya, Cem Satman, Muhittin Gürses
Bucaspor: Carlos, Koray, Tomas, Orhan Ak, Mulemo, Mendy (Dk. 80 Emre), Ragıp, İbrahim Dağaşan, Leko (Dk. 61 Dahmane), Erkan (Dk. 72 Musa Aydın), Manucho
Galatasaray: Ufuk, Serkan Kurtuluş (Dk. 86 Gökhan Zan ?), Neill, Servet, Insua, Pino, Ayhan, Mustafa Sarp, Kewell (Dk. 63 Aydın), Misimovic (Dk. 80 Cana), Baros
Gol: Dk. 69 Ayhan (Galatasaray)
Sarı Kartlar: Dk. 28 Erkan, Dk. 65 Ragıp, Dk. 90+3 Emre, Dk. 90+5 İbrahim Dağaşan (Bucaspor), Dk. 42 Insua (Galatasaray)

18 Eylül 2010 Cumartesi

Cevat Güler World Point Sports'ta


Teknik direktörsüz takımı alıp 6 maçta 6 galibiyet elde ederek şampiyon yapan Cevat Güler, Rijkaard'ın takımın başına gelmesi sonrası Hollandalının "ben kendi ekibimle çalışırım" şartı sonrası Florya'dan kopmuştu. İki yıldır nerede, ne yaptığına dair bir haber duymamışken, dün Büyükçekmece'de bir billboardta Cevat hocanın resmini görüp, dikkat kesilince World Point Sports Center adlı bir kuruluşta geleceğin futbolcularını Türk futboluna kazandırma uğraşına giriştiğini öğrenmiş bulundum. World Point'in bugün itibarı ile başlatacağı futbol okulunun hocası Cevat Güler'e görevinde başarılar diliyoruz ama gönlümüz onun hala Florya'da çalışmasından yana. Özellikle Rijkaard'ın geçtiğimiz sezon her geçen maç performansı düşen Galatasaray'ı toparlamak adına Egzersiz Fizyolojisi dalında master diploması sahibi ve Performans arttırımı konusunda çalışmaları olan Cevat hocadan istifade etmesi hem Rijkaard'ın hem de Galatasaray'ın yararına olmaz mı?

Derbide Kart Çıkar Mı?

Derbi dedin mi kanlı canlı olacaktır, bu da bol gol ve kırmızı kart ile gerçekleşir benim için. Yarın oynanacak olan Fenerbahçe-Beşiktaş maçında kırmızı kart çıkar mı, "kızaran" topçu kim olur? Buyurun yorumlara... İlk doğru tahmine GSBilyoner'in Galatasaray-İstanbul Büyükşehir Belediyespor maçına hediye ettiği biletlerden birini hediye edeceğiz...

-Bileti aksilaz kazanmıştır, tebrik ederiz. Yedek talihli ise isonka-

"Büyük Takım Oyuncusuyum"


Öncelikle attığım goller ve galip geldiğimiz için çok mutluyum. Trabzon’da benim hakkımda küçük takım oyuncusu olduğum şeklinde bazı söylemler vardı. Bugün attığım gollerle büyük takım oyuncusu olduğumu gösterdim. Geçen sezon Kayserispor’da gol kralı olmuştum. Kaldığım yerden devam ediyorum. Bu sezona iki golle başladım, devamını da getireceğim

Ariza Makukula
Manisaspor'lu Futbolcu

Trabzonspor maçı sonrası görüşlerini açıklarken

Blog Widget by LinkWithin