28 Kasım 2013 Perşembe

Vefa

Batalla, Bursa'dan niye gitti, Daum'la arasında ne vardı, yönetim kimden yana tavır aldı, bunları Bursa medyası tartışsın da, yeşil-beyazlılara şampiyonluğa armağan eden ve oynadığı süre içinde hem saha içi mücadelesi hem de karakter yapısı ile taraftarın sevgilisi olan Batalla'yı Bursaspor taraftarı ülkesine giderken yalnız bırakmamış... Vefa, güzel bir erdemdir ve en fazlası da taraftarda bulunur...

Yazıyoruz

Siz hesapsızca "yazıyorsunuz", hedef gösteriyorsunuz ya gazetenizde,
merak etmeyin biz de yıllardır "yazıyoruz" bunları bir kenara...
Tirajınız nedir, kitleniz kimdir bilemem, beni de ilgilendirmez ama bildiğim bir şey var,
 daha siz 98 senesinde emekleme dönemindeyken, sizin "kime hizmet ettiğinizi" anlayan 15 yaşındaki bir delikanlı, bir gün olsun sizi evinden içeri sokamadı, sizin cebinizi doldurmak için harçlığını harcamadı, binlerce Galatasaraylı gibi...
Bugün gencecik bir kaleciyle "alay geçerek" attığınız bu manşetle siz  "hizmet ettiğiniz" kitleye sempatik görünürken, Türk medyasının da gerçek yüzünü gösterdiniz...
 
 
 

Bunu Blogumda Paylaşabilirim. Hürriyet Benim.

Hürriyet; gündeme dair cesur bir projeyle karşımızda. TBWA\ISTANBUL'un hazırladığı proje kısa zamanda oldukça ses getirdi. Din, dil, ırk, cinsiyet ayırt etmeden bireysel özgürlükleri konu alan projenin amacı Türkiye'nin dört bir yanından insanların hürriyetlerini dile getirmeleri ve seslerini duyurmaları...

Bu proje katılımcıların kendi hürriyetlerini anlatmaları için tasarlandı, katılımcılar videolarını oluştururken ilham versin diye de bir film hazırlandı.

Hürriyet, herkesi kendi hürriyet cümlelerini yazmaya ve hürriyet şarkılarını yaratmaya davet etti. Kullanıcılar içinde kendi fotoğraflarının da olduğu hürriyet filmleri yaratabiliyor ve bu filmleri sosyal medyada dilediğince paylaşabiliyor. Ayrıca seçtikleri mesaj ve fotoğraflarından oluşan bannerı hurriyet.com.tr sayfalarında yayınlanıyor. Kısaca proje tamamıyle interaktif bir proje olarak kurgulandı. www.hurriyetbenim.com üzerinden ilham verici videoyu seyredebilir, kendi video ve bannerınızı yaratabilirsiniz.

"Hürriyet Benim" filmi, daha TV’ye çıkmadan viral olarak sosyal medyada gösterildi ve çok kısa sürede yayılarak; sosyal medyada konuşulmaya ve paylaşılmaya başlandı. Kullanıcıların katkılarıyla yapılan klipleri Twitter'dan #hürriyetbenim hashtag'iyle takip edebilirsiniz.

Ben de kendi videomu oluşturdum ve benim için hürriyetin ne demek olduğunu anlattım. İzlemek için; http://hurriyetbenim.hurriyet.com.tr/video.aspx?k=ORMJKEPC1RC

Bir boomads advertorial içeriğidir.

24 Kasım 2013 Pazar

Galatasaray.2 Sivasspor.1

  • İç sahadaki son karşılaşmamız olan T.Konyaspor maçından sonra, 2 kritik deplasmana uğurlamıştık takımımızı.  Mağlubiyetlerin yanı sıra, oynanan kötü futbol, hocanın garip demeçleriyle birleşince zaten morali bozuk olan taraftarın tadı iyice kaçtı. Tribünlerdeki seyirci sayısında da gitgide bir düşüş görülmesi de bunun bir göstergesi. Daha önce de belirttiğim gibi sezon benim gözümde kapanmış gibi gözükse de, açıkçası bir iki maçta daha alınacak kötü sonuç, maalesef resmi manada da sezonun kapatılmasına yol açacak. 
 
 
  • Futbolcular takım içindeki ruhu canlandırmak adına gerek gol sevinçlerinde, gerekse penaltılarda kenetlenerek bir mesaj vermeye çalışıyor. Bunda hafta içinde taraftarların antrenmana yaptığı ziyaretin payı nedir bilinmez ama nedense bana herşey pamuk ipliğine bağlıymış gibi geliyor.
  • Her maç defans oyuncularından birisinin gariplik yapmasına artık iyice alıştık. Golu bulup rüzgarı arkaya almışken, Dany'nin 6 dakika içerisinde iki sarı kart üst üste görmesi de bu maça nasip oldu.
  • Bu kararın ardından doğal olarak tribünler hakeme yüklenmeye başladı. Malum Meireles olayında özgüveni yerle bir edilen Halis Özkahya da bu baskıdan etkilendiğini tribünlere hisettirdi. Lakin, Sivassporlu Ümit Kurt bunu hissedememiş olacak ki, hakemin istediği pozisyonu yarattı ve hakemi baskıdan kurtardı.
  • Ümit'e gösterilen kırmızı kart sonrası Roberto Carlos bizim kulübeye gelip bir süre Mancini ile konuştu. Acaba konuştuklarının yukarıda bahsettiklerimizle bir alakası var mı, oldukça merak ettim. 

  • Mancini maça yine sarı montla başladı ama muhtemelen sıcak havanın etkisiyle erkenden çıkarmak zorunda kalıp atkısıyla maça devam etti. Bu tip şeyler taraftarın hoşuna gider demiştik ama son karşılaşmada olduğu gibi  bu sefer maç öncesi hocanın tribünlere çağrılmadığını da not olarak düşelim.
 
  • Küçüklüğümden beri futbolun birer kişi eksikle, 10a 10 oynandığında daha zevkli hale geldiğini düşünmüşümdür. Futbolun kurallarında yapılan değişiklerde hep oyunun keyif yanı olan gol sayısının artırılması amaçlanmıştır. Ekonomik olarak ne getirir ne götürür bilinmez ama sahadaki oyuncu sayısını azaltmak da bu bağlamda ilginç bir fikir olabilir.
  • Bu açıdan bakınca 2.yarıda daha çok gol olacağını ümit etmiştim. Aslında pozisyonlar da bulunuldu ama ilk yarıdaki skoru değiştirecek golu göremedik.
  • Muslera ve Sneijder yokken de Bruma'ya takımda yer bulunamadı ya, bu da içimde ayrı bir yaradır. Drogba da oyunda kaldığı kısa sürede şık bir çalımın akabinde kazandığı penaltıyı Selçuk'un elinden alıp dışarı atarak bizi yeni bir polemikle baş başa bıraktı. 

  • Sivasspor taraftarı, hep İstanbul deplasmanlarında tribünleri doldurmasıyla aklımızda yer etmişti. Takımları zirvede, başında dünyaca ünlü bir isim var ama onlara ayrılan yer yine boş. Memleket çapında futbola olan ilgi özellikle basiretsiz yönetimler ve ortaya dökülüp cezalandırılmayan kirli çarşaflar nedeniyle sanki gün geçtikçe azalıyor.   

  • Roberto Carlos'un neden Sivas'ı tercih ettiği, antrenörlük lisansı vs. çok konuşuldu ama adam her haliyle futboldan keyif aldığını ve sadece işin bu yanıyla ilgilendiğini belli ediyor. Bilgin Gökberk'in lafıyla Roberto Carlos'un ikametgahını Sivas'a alması bile olay iken, üzerine antrenörlük yapmasından hem futbolcular hem de şehir mümkün olan en yüksek seviyede faydalanmalı.
 
 

11 Kasım 2013 Pazartesi

Avrasya Maratonu'nda AKUT Sizin Hayat Nefesiniz!



“HER ADIM BİR NEFES”

17 Kasım 2013 tarihinde düzenlenecek olan Avrasya Maratonunda AKUT, Adım Adım Oluşumu ile birlikte, “HER ADIM BİR NEFES” sloganı ile koşuyor.

Sadece koşmayan, koşarken başkalarına da yardım etmeyi ilke edinmiş gönüllülerden oluşan Adım Adım, Türkiye’nin ilk yardımseverlik koşu grubudur.

AKUT, Arama Kurtarma Derneği,  gönüllülük, karşılıksız yardımseverlik, insan hayatına değer vermek,  dürüstlük ve güvenilirlik ilkeleri ile Türkiye’nin yanı sıra, dünyanın büyük afetlerinde de ülkemizi temsil etmiş ve Birleşmiş Milletler’in dünya afetleriyle mücadele gücüne dâhil edilerek Türkiye’nin Birleşmiş Milletler tarafından akredite edilmiş ilk ve tek, gönüllülerden oluşan arama kurtarma ekibi olmuştur. 1996 yılında kurulduğu günden bu yana gerçekleştirdiği 1.434 operasyonda, 1.812 insanın hayatını kurtarmıştır. Yaşamı kutsal ve en değerli olarak kabul eden AKUT gönüllüleri, aynı zamanda 111 operasyonda 225 hayvanın da kurtarılmasını sağlamıştır.

Doğal afetlerde, enkazda, doğada, karda, kışta, gece gündüz demeden zor durumda kalan herkese hatta tüm canlılara yardımcı olan AKUT, Adım Adım’la Avrasya Maratonu’na katılarak zor durumda kalan daha çok yaşama nefes aldırabilmek, daha fazla hayat kurtarabilmek için duyarlı vatandaşlarımızı bağış yapmaya davet ediyor.

“HER ADIM BİR NEFES” sloganı ile koşacak - yürüyecek olan gönüllüler,  doğal afetler sonucu binlerce insanımızı yitirdiğimiz felaketlerde AKUT için destek oluşturacaklar. Elde edilecek bağışlar, arama ve kurtarma çalışmalarında kullanılan araçlar, tıbbi ve teknik malzeme gibi önemli operasyonel lojistik ihtiyaçların karşılanmasını sağlayacaktır.

Siz de, Adım Adım ile AKUT için “HER ADIM BİR NEFES” projesini destekleyin,  nice hayatlar kurtarılmasına yardımcı olun, küçük bir destekle bir hayat da siz kurtarın...

Desteğin için gerekli banka hesap detayı:

Banka Havalesi:

AKUT Arama Kurtarma Derneği

Türkiye İş Bankası

Şube : Gayrettepe Şubesi (1080)
Hesap no : 801384
İban no : TR47 0006 4000 0011 0800 8013 84
Kredi Kartı : http://www.akut.org.tr/bagis-yap
Açıklama : AA/AdınızSoyadınız/BağışcıAdSoyadı

Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.

Fenerbahçe:2-0:Galatasaray

Maçtan günler evvel tribundergi.com sitesi için bir roportaj yapmış ve "Galatasaray nasıl kazanır?" sorusuna cevap verirken şöyle cümleler kurmuştum: "Seyirciden etkilenmeden, Mancini’nin verdiği direktifler doğrultusunda hareket etmek derbiyi kazanmanın anahtarlarından biridir Galatasaray için. Bunun yanında, defans dörtlüsü “klasik” haline gelen hatalarını derbide tekrarlamazsa, Galatasaray galip gelecektir, zira gol bulacağına inanıyorum. Bütün bunlar bir yana, Bülent Yıldırım “gördüğünü çalarsa” Galatasaray için avantaj olur ama seyirci faktöründen, maç ertesi yorumlardan çekinip, işi “idare” boyutuna götürürse, Galatasaray kazanamaz."


Fenerbahçe maça beklendiği gibi, dersini çok iyi çalışmış olarak, hem baskılı başladı, hem de ortamı germek, hakemi baskı altına almak için de ilk dakikalardan itibaren elinden geleni ardına koymadı. Maç sonu yaptığı davranıştan "utandığını belirtip, özür dileyen" lakin penaltıyla uzaktan yakından alakasız bir pozisyonda yaptığı itirazlarla hakemi taraftarın kucağına atan Gökhan Gönül ile daha yedinci dakikada bir serbest vuruş esnasında Selçuk'un ayağındaki topa vurup, gerginlik yaratan Baroni de "rollerini" kusursuz olarak yerine getirdiler. Taraftar baskısı ve oyunu Galatasaray alanına yığma çalışmalarına rağmen yine de Galatasaray, Mancini'nin direktifleri doğrultusunda "oturaklı" oynayarak, Fenerbahçe'yi yanaştırmadı kendi kalesine. Sarı-lacivertliler genç  Eray'ı zorlamadı ama Galatasaray da tek forvet Drogba'yla hiç gidemedi Volkan'ın üzerine. Hani maç 0-0'a bağlanmışken, Torino'da Juventus Galatasaray gol bile atamaz demişken Amrabat'ın "safça" penaltısı gibi Chedjou da 22. dakikada "şapkadan tavşan çıkardı!" ve Fenerbahçe'nin aradığı gol gelmiş oldu. "Klasik hataları" umarım Galatasaray savunması yapmaz dedik, yanıldık da sağ olsun Bülent Yıldırım bizi haksız çıkarmadı... Mücadelenin özellikle ilk yarısında Caner'in, Emre'nin, Egemen'in ve Fenerbahçeli bir kaç futbolcunun doğrudan rakibe arkadan hareketlerine "bir daha yaparsanız cız yaparım" uyarısıyla geçiştirip,"işi idare boyutuna" götürünce, ev sahibi topçular da "hakemi çözmüş oldu", bu güvenle daha sert oynadılar, daha cesurca müdahalelerde bulundular, Galatasaray'ı iyice soğuttular oyundan. Bülent Yıldırım maçı ve maç sonu eleştirileri kafasında o kadar iyi kurgulamış ki, oyun  biterken Galatasaray'a da bir penaltı hediye ederek "Benim adalet tartım bu kadar da denk tartar" mesajı veriyordu iki taraftara da...


İğneyi başkasına batırırken, çuvaldızı da kendimize dokundurmadan geçmeyelim. Büyük ümitlerle ve çifte kupayla başlanılan yeni sezonda, iki pas üst üste yapamayacak duruma geldiyse bu takım, başta başkan Ünal Aysal olmak üzere herkes sorumludur. Firma yahut holdinglerde başarılı bir bir elemanın işine herhangi bir nedenle son verdiğinde, sana tepki duyacak kitle o çalışanın kendisi ve ailesiyle yakın çevresidir, "üç beş kişi" der geçersin, oysa kitlelerin gönül verdiği, yaşamlarının bir bölümü olan futbol kulüplerinde işler hiç de öyle gitmez. Sevilen bir futbolcuyu ya da hocayı gönderdiğinde milyonları karşına alırsın ve artık okların hedefindesindir. Başkan Aysal'da bundan sonra alınacak her başarısız neticede karşı karşıya gelecektir yönettiği kitleyle. Bugüne kadar Mancini'ye "kendi kurmadığı takımdan" ötürü hesap ödetmiyorduk "bizdensin" muamelesi yapıyorduk ama artık o da "okkanın altına elini sokacak". Tabii Tugay'ın da parmak izlerini takımın üzerinde görmek istiyor Galatasaray taraftarı, İtalyan hocanın bu "oryantasyon" döneminde...

                                     
Liderle aradaki 9 puan çok büyütülecek bir fark değil Galatasaray adına, Kadıköy'de kazanamamak, hatta kaçan penaltı da sıkmıyor canları da, parçalı forma içindekilerin "bitkinliği ve duyarsızlığı" bizi esas kahreden... İtalyan ultraların böyle zamanlarda idman sahalarını ziyaret etmeleri gibi bir misafirlik yapar mı Galatasaray taraftarı acaba Florya'ya da, "kurumsallığa" da bunu yakıştıramaz şimdi "büyüklerimiz"...


"10 Kasım, memleketin matem günü, böyle bir günde çılgınca kutlama ve gösteriş yapmak Fenerbahçe taraftarına yakışmaz" diyerek maç öncesi koreografi yapmayan, görsel şov iptal eden Fenerbahçe taraftarının, gollerden sonra ve maç bitiminde futbolcularıyla birlikte sergiledikleri sevinci görünce, takvime ve saate bir kez daha baktım ama hala 10 Kasım'ı işret ediyorlardı... Ee, ne diyelim, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu...


Stat: Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu
Hakemler: Bülent Yıldırım, Ekrem Kan, Asım Yusuf Öz
Fenerbahçe: Volkan Demirel, Gökhan Gönül, Alves, Egemen Korkmaz, Caner Erkin, Mehmet Topal, Emre Belözoğlu (Dk. 70 Salih Uçan), Cristian (90+4 Mehmet Topuz), Sow, Kuyt (Dk. 46 Emenike), Webo
Galatasaray: Eray İşcan, Eboue, Semih Kaya (Dk. 85 Aydın Yılmaz), Chedjou, Dany, Ceyhun Gülselam (Dk. 62 Engin Baytar), Melo, Bruma (Dk. 72 Umut Bulut), Selçuk İnan, Burak Yılmaz, Drogba
Goller: Dk. 23 Emre Belözoğlu (penaltıdan), Dk. 66 Cristian (Fenerbahçe)
Sarı kartlar: Dk. 22 Chedjou, Dk. 67 Sabri Sarıoğlu (yedek kulübesinde), Dk. 84 Burak Yılmaz (Galatasaray), Dk. 51 Egemen Korkmaz, Dk. 69 Caner Erkin, Dk. 81 Emenike (Fenerbahçe)

9 Kasım 2013 Cumartesi

Kopenhag:1-0Galatasaray

Galatasaray için "felaketle" başlanıp, Fatih Terim'in "kellesini alan" beklenmedik Şampiyonlar Ligi başlangıcı sonrası kazanılması halinde her şeyin günlük gülistanlık olacağı bir karşılaşmaydı Salı geceki Kopenhag maçı. Grupta ikincilik mücadelesi verdiği Juventus'un Real Madrid'le oynayacağı düşünüldüğünde, muhtemel puan kaybı ve sarı-kırmızılıların Kopenhag galibiyeti, İstanbul'a grup ikinciliği biletiyle gelmek manasın geliyordu. Bizim için ne kadar önemliyse, ev sahibi için de "var mısın, yok musun?" manasına geliyordu Parken'de konuk edecekleri Galatasaray maçı. İlk haftaki içerde Juventus beraberliği sonrası puana hasret kalmışlar ve  geriye kalan üç maçtan (Galatasaray ve Real Madrid ile içerde, Juventus ile dışarda) en fazla puan çıkarma şansı salı gecesi olarak gözüküyordu. Kısaca, kazananın üç puandan çok fazlasını elde edeceği maçta, gülen taraf ev sahibi oldu...

İlk on beş dakika dışında tek kale oynayıp, dört ya da beş net pozisyonda topu üç direk arasından sokamamak becerizlikten başka bir şey değilken, yenilginin öfkesiyle sağda solda "sulçu" avına çıkanlara hedefi gösterelim: Galatasaray yönetimi. Eğer bir suçlu aranıyorsa, bu ne Mancini'dir, ne tecrübesiz Eray, ne de çaylak Bruma'dır, her şey iyi gidiyorken teknik direktörü ile ego savaşına girip, "benim elemanım" benim telefonumu nasıl açmaz diyerek idman çıkışı üzerindeki teri soğumadan teknik adamını kovduğunu televizyon ekranlarına açıklayan başta Ünal Aysal olmak üzere "hoca gitsin" diye el kaldıran yönetim kurulu üyeleridir. Hem de milyonlarca taraftarın tepkisine rağmen... Ve şimdi, meydana getirdikleri enkazı temizlemek için Şampiyonlar Ligine devam manasına gelen "final" mücadelesi olan Juventus maçında, kaale almadıkları o taraftardan minnet umacaklardır... Allah'ın sopası yok değil mi?



Stat: Parken
Hakemler: Martin Atkinson, Peter Kirkup, Simon Long (İngiltere)
Kopenhag: Wiland, Jacobsen, Bengtsson, Mellberg, Claudemir (Dk. 88 Margreitter), Delaney, Sigurdsson, Jorgensen, Gislason (Dk. 55 Bolanos), Braaten, Toutouh (Dk. 75 Kristensen)
Galatasaray: Eray, Melo, Aydın (Dk. 62 Ceyhun Gülselam), Selçuk İnan, Drogba, Burak Yılmaz (Dk. 86 Amrabat), Bruma, Chedjou, Semih Kaya (Dk. 76 Umut Bulut), Eboue, Riera
Gol: Dk. 6 Braaten (Kopenhag)
Sarı kart: Dk. 84 Riera (Galatasaray)

7 Kasım 2013 Perşembe

Dany'nin Kızı




"Adam olacak çocuk" diyordu ya rahmetli Barış Manço...
İşte bir örnek...
Bir 10 Kasım daha geliyor, yine yüreğimiz burkularak anacağız Atamızı ve şiirlerde, konuşmalarda "Sen ölmedin Atam, kalbimizde yaşıyorsun" diye kalıp bir cümle vardır ya, Dany'nin kızı bunun ne kadar gerçek olduğunu gösterdi. Millet, ırk, renk fark etmez, dünya kabul etmiş Atatürk'ü, gerisi laf ü güzaf...

4 Kasım 2013 Pazartesi

Golcüyü Bil, T-Shirtü Kap


Aggressivo'nun katkılarıyla kritik maçlar öncesi yaptığımız yarışmalardan birini daha bu gece başlatıyoruz. Uzun uzun detaya girmeye gerek yok, kural çok basit, sorumuz ise klasik:yarın geceki Kopenhag-Galatasaray maçında ilk golü kim atar?
Peki, herkes Burak'a, Drogba'ya "yığılırsa" ne olur diyenler için, "erken kalkan yol alır" diyerek, ilk bilen kazanır diyoruz...

Yorumlar bölümüne  ad, soyad ve size ulaşabileceğimiz bir e-mail adresi bırakın ve zaman kaybetmeden  tahmininizi yapın! Unutmadan, herkesin tek "şut" hakkı vardır, ikinci tahmin geçersizdir.

Kurallara uygun yorum örneği:
Cevap: Burak Yılmaz
Ad: ultras
Soyad: Movement
e-mail: ultrasmovement@gmail.com

Gate 13 ve Derbi Koreografisi

Yunanlılar derbide "ahlak" sınırlarını bir hayli zorlamışlar. Başka memleketlerde yapılır mı bilmem de bizim tribünlerde yapsan, "yer yerinden oynar", ligler ertelenir, futbola yasak gelir... Hani televizyonlar ibare koyuyorlar ya 18+ diye, biz de aşağıdaki fotolar için şimdiden uyaralım, "müstehcenlik" içerir...

 "Gemilerle Pire'ye geldik"
"ve ananızı ....."

Bravo Gençler


Manchester City U18 takımı ve yeteneklerine bir alkış...
Bu gencecik, pırıl pırıl çocuklar varken, City'nin bir şeyhin peşine takılıp, takıma transfer üstüne transfer yapmasına ne gerek var ki şimdi...
Değil mi?

Galatasaray Muslera'yı Satacağından Dolayı Mutlu

Topçuların basın önünde resmi sözleşmeye imza atmalarına kadar  her transfer haberi bana "yalan" gelir de "ateş olmayan yerden duman çıkmaz "atasözüne de son zamanlarda pek inanır oldum. İşte, İngiliz Metro sitesinde çıkan haber: "Galatasaray Fernando Mıslera'yı 25 milyon pounda Manchester City'e satmaktan dolayı mutlu"... Başlık bu şekilde... Haberin içeriğinde de başkan Ünal Aysal'ın topçuları "eleman" gibi görme zihniyetini bir kez daha göz önüne seren bir alıntı, ki başkan şöyle der: "Muslera'nın bizde kalmasını ümit ediyorum ama ona İngiltere'den teklifler var. Eğer büyük bir teklif gelirse, 25 milyon pound gibi, kendisini satmayı düşünebiliriz"... Değerini bulan topçuyu satarım diyordu ya başkan, şaka yapmıyormuş demek... Para gelecekse, şer şey mübah demek... O topçu tribünde çok seviliyormuş, takıma katkı sağlıyormuş, aşkmış, sevgiymiş, bağlılıkmış, fasa fiso...
Vay be... Biz mi çok romantik kaldık, dünya mı bu kadar acımasız oldu... Bazen anlamak oldukça zor...

Menotti ve Maradona


Ağzından sigara düşürmeyen hoca olarak da biliriz kendisini de, Four Four Two'da Şahin Ateş'in paylaştığı şu detay da blog sayfalarında yer almayı çoktan hak etti:

1978’deki son Dünya Kupası’nın şampiyonu Arjantin, “son şampiyon” unvanıyla İspanya’daki 82’ Dünya Kupası’na giderken, teknik direktör Luis Menotti’nin kafasında, kazanan takıma dair hiçbir sistemi bozmamak vardı. Buna, onun alfabetik forma numaralandırması da dahildi. Ardiles’ye 2’yi, kaleci Fillol’a 5’i giydiren bu sistem, saha içindeki sistem kadar bozulmaz gözüküyordu. Fakat, Tanrı ne isterse, o olurdu!

Menotti, 1982 Dünya Kupası kafilesinde yer alan Maradona’ya, 10 numarayı verebilmek adına bu sistemin sonunu getirecekti. Tam da o yılda, Boca Juniors’a transfer olan Maradona, Arjantin futbolu için büyük bir umuttu ve onun o dönemde takım için önemi, alfabeyi bozduracak kadar önemliydi!




Kediye, Civcive, Bebeğe Gülmüyorsan Aranan İnsansın!


Yavru kedi videolarını komik bulmuyor musunuz? Hapşıran panda videosu gördüğünüzde "Dislike" butonuna basanlardan mısınız? Beğeni seviyeniz yüksek mi? İzlediğiniz videoların izlenme oranlarından etkilenmeyip, dislike verebilir misiniz? Cevabınız evetse, Viplay'in Sahibi sizi arıyor olabilir.

Viplay'i yüksek zevklere hitap eden video içerikleriyle beslemek istediklerini söyleyen Viplay'in Sahibi, geçen hafta kısa bir film ile Viplay ekibinin başına geçecek bir kişiyi işe almak istediğini söyledi. Film çekimi sırasında eğitimli köpeklerini yanından ayırmayan iş adamı, çekim bittikten sonra prodüksiyon ekibine binayı terk etmeleri için 10 saniye tanıdı ve üzerlerine köpeklerini saldı :)



Alınacak kişiye rüya gibi bir teklif ve ayrıcalıklı bir hayat sunulacağından bahseden filmi izlemek ve başvurmak isteyenlere:  http://bit.ly/16SrOaF

Bir bumads advertorial içeriğidir.

2 Kasım 2013 Cumartesi

Galatasaray.2 T.Konyaspor.1

  • Milli takımlar arasına girmeden önce yapılacak son 2 kritik maç öncesi, biraz daha ter atma havasında geçeceğine inandığımız T.Konyaspor karşılaşması, yine beklendiği gibi kolay geçmeyen bir maç oldu. Bu sıralar gündem yoğun, pek bahsedilmiyor ama Türkiye de o arada Adana ve Mersin'de K.İrlanda ve Beyaz Rusya ile hazırlık karşılaşmaları yapacakmış. Her zaman ifade ettiğim milli takımı ülkeye yayma amacına uygun stadlar seçilmesi beni sevindirdi.
  • Gelen galibiyetlerin de etkisiyle birlikte yeni hocasına ısınan tribünler, maç öncesi Mancini'yi tribünlere çağırdı. Peşinden de Uğur Tütüneker'i... Yanlış hatırlamıyorsam hoca bir defa da Yozgat'ın başında iken Ali Sami Yen'e gelmiş, yine taraftarın sevgisinden 4 tribünü de gezmek zorunda kalmıştı. O nostaljik kadroda nedense bir Prekazi'nin bir de Uğur'un yeri bende başkadır, kendilerinin Galatasaray ile ilgili konuşmaları beni hep duygulandırıp eskilere götürür.
  • Bahsettiğim kritik viraj öncesinde nispeten kolay bir rakip bulmuşken Bruma başta olmak üzere fazla oynayamayan oyuncularından birkaçını sahada görmeyi ummuştum. Sneijder'in daha maçın başında sakatlanıp yabancı kontenjanını boşuna işgal etmesi herkes gibi beni de ilk etapta sinirlendirdi ama maç sonu hocanın açıklamalarından sonra kendisine de hak vermedim değil.
  • Oyuncular da taraftarlar gibi nasıl olsa yeneriz havasında maça başlayınca, bu sene bolca gördüğümüz defans saçmalıklarından birkaçına daha tanık olduk. 3 sezondur sol beksiz oynama fantazisini sürdüren takımımız ilk önce, Hiddink'in kulakları çınlasın, Sabri ile şansını denedi. Sabri, yediğimiz golden sonra da nöbetini Eboue'ye devretti.
 

  • Maç içerisinde beni geçmişe götüren bir başka etmen de Hasan Kabze idi. Galatasaray'a transfer olduğu sene, Sami Yen'de 5-1 kazandığımız, kendisinin de gol attığı soğuk ve karlı bir Gaziantepspor maçında tekniğini çok beğenmiştim ve Hakan Şükür'den sonra Galatasaray'ın forveti olacağını düşünmüştüm. Galatasaray'dan ayrıldığında da aslında Rubin Kazan ve Montpellier gibi fena takımlarda da oynamadı. Türk futbolunda gelmesi gereken yere gelemeyen futbolcular listesinde yerini alacaktır. 
  • İlk yarı hiç de gol atacak gibi değildik. Zaten o ortayı da Drogba'dan başkası da gole çeviremezdi. Gol sonrası üşenmeyip Muslera'ya kadar giderek de yine klasını konuşturdu.
  • İkinci yarıya biraz daha baskılı başlasak da geçmiş maçlardaki tempoyu bir türlü yakalayamadık. Umut ve Burak'ın kanatlarda gösterdiği başarı, birkaç maçtır bu sistemde oynamamamızı sağladı. Fakat, bence, bir sonraki maçta farklı bir taktiğe geçilip bu ikiliden birisine kulübe yolu gözükecektir.
  • Hep Konyaspor'a attığı son dakika goluyle hatırlanan Aydın, yine bir Konyaspor maçında bu sefer asistiyle iz bıraktı.  Konya'ya karşı özel bir ilgisi var sınırım.

  • Maçın güzel bir özeti de hocanın maç sonu Süleyman Rodop'un "Defans oyuncularının ne yaptığını biz fazla anlayamadık, hoca kendisi anlayabildi mi?" sorusuna verdiği cevaptı: "Ben de anlamadım."
  • Maç öyle ya da böyle bitti iyi güzel de, Fener maçının yeminini yapmadan soyunma odasına çekilmek de neyin nesi oluyor? Taraftarın çağrısına cevap veren Eboue ve Semih'in katkılarıyla ve taraftarın "Çıkmıyoruz" baskısıyla, Mancini ile birlikte takımın bir kısmı zar zor toplanabildi. 
 
 

1 Kasım 2013 Cuma

Hayat... Neden Olmasın?



"Son sözüm: Beni ben yapan, Fatih Terim'i İmparator diye bağrına basan, iyi günümüzde de,  kötü günümüzde de daima yanımızda olan muhteşem Galatasaray taraftarına; Ben ne sizden ne de Galatasaray'dan ayrılmadım, ayrılmam. Ben ne sizi ne de Galatasaray'ı bırakmadım, bırakmam. Şimdi elimi kalbime götürüyorum, kalbime koyuyorum, Galatasaray taraftarının benim için yaptıklarına sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. 40 yıl içinde hakkım varsa hepsini Galatasaray taraftarına ve Galatasaraylılara helal ediyorum,  siz de hakkınızı bana helal edin.. Teşekkür ediyorum."

Blog Widget by LinkWithin