26 Haziran 2019 Çarşamba

Kim Haklı?


Romanya U-21 Milli Takımının, İtalya'da düzenlenen U-21 Avrupa Şampiyonasında gösterdiği büyük başarı sonrası, Romanya spor medyasında bu takımın finale kadar gidip gidemeyeceği tartışılırken, başka bir tartışma da Mircea Lucescu'nun oğlu Razvan Lucescu ile Gica Hagi arasında başladı. PAOK teknik direktörü olan Razvan Lucescu bir gazeteye verdiği demeçte bu gençlerin büyük iş başardıklarını ama gelecekte sadece 5-6 tanesinin Romanya Milli Takımında oynayabileceğini belirtti. Razvan'ın bu sözlerine çok içerleyen ve kızan Gica Hagi, Romanya U-21 takımının Fransa karşısında üstün bir oyun oynayıp golsüz berabere biten maçtan sonra açtı ağzını yumdu gözünü :
"Burada bu çocukların maç ve maç neler başardıklarını görüyorsunuz. Her 10 yılda bir yeni bir jenerasyon ortaya çıkıyor. Burada seyrettiğiniz çocuklar Romanya'daki antrenörlerin büyük çabası ve özverisiyle ortaya çıkan bir takım. Oldukça zor bir grupta olmalarına rağmen büyük bir iş başardılar. Bakın Fransa'nın kalemize tek bir şutu bile yok. Bu çocuklara saygı göstermek lazım.  Razvan'a gelirsek,  Razvan ya babasından bir şeyler öğrensin ya da antrenörlük kurslarına gitsin. Bence o yeni bir jenerasyonun nasıl ortaya çıktığını, genç oyuncularla nasıl çalışıldığını bilmiyor.  Yunanistan'da tabancalı başkanla birlikte çalışmaya benzemiyor bu işler, Razvan kesinlikle genç topçudan anlamıyor."

Oğlu ve Hagi arasındaki bu tartışmaya baba Lucescu da katılmadan edememiş ve oğlunun haklı olduğunu belirterek "Bu tartışmada ben Razvan'ı haklı olarak görüyorum. Bu seviyede bu oyuncular minik takımda olduğu gibi birbirlerine oldukça bağlı ve takım için oynuyorlar ama yıllar geçtikçe bu değerleri yok oluyor. Ayrıca aynı yaş grubu rakiplerle oynadıklarını da unutmayalım ama söz konusu ulusal takım olunca 32 yaşında ve kendilerinden daha tecrübeli rakiplerle karşılaşınca oldukça zorlandıklarını da görebiliyoruz. Ben de Razvan'ın dediği gibi 5-6 oyuncunun Romanya milli takımında oynayacağını söyleyebilirim, diğerleri ancak çok daha fazla çalışıp, kendilerini geliştirirse aşama kaydedebilirler. Hagi'nin de tepkisini anlıyorum, onlar hepsi onun yetiştirdiği çocuklar ve hepsinin geleceklerinin çok parlak olmasını istiyor, tıpkı benim bir zamanlar Dinamo'da yaptığım gibi..." tarafını belli etmiş...

Peki, sizce kim haklı? Hagi mi Razvan mı?  Belki de zaman kimin haklı olduğunu gösterecek...


Babasından Daha Zeki


"Evet, Gica'daki fiziksel güç, şut atma yeteneği ve sprint belki oğlunda yok ama Ianis babasından daha zeki ve daha yüksek IQ'ya sahip bir oyuncu. Özellikle maç içindeki oyun görüşü mükemmel ve Ianis babasından daha iyi pas atabiliyor..."

Gici Becali
Steaua Bükreş kulüp başkanı

Gica Hagi ve oğlu Ianis'i karşılaştırırken


24 Haziran 2019 Pazartesi

Sonunda Gülmek İçin Önce Göz Yaşı Dökmelisin


"Her şey daha çok istemekte, daha fazla idman yapmakta ve kendine daha iyi bakmaktan ibaret. 90 +30 dakika bu oyunu oynayacak gibi kendini hazırlamaktan ibaret. Sonsuza kadar Marta olmayacak ama bu takımın devam etmesi siz kızların yapacaklarına bağlı. Oyuna daha fazla değer verin. Sonunda gülmek için başlarken göz yaşı dökmek gerekiyor..."
Marta Vieira da Silva
Brezilya Kadın Milli Takımı Kaptanı
Dünya Kupasında Fransa'ya elendikleri maçtan sonra gençlere veda konuşması yaparken

22 Haziran 2019 Cumartesi

Kazanmak İçin Ne Lazım?

 

Romanya U-21 takımı dün Avrupa Şampiyonasında İngiltere'yı 4-2 gibi tarihi bir skorla mağlup ettikten sonra soyunma odasında büyük coşku yaşarken, duvara asılan bir poster dikkatlerden kaçmamış Rumen basın mensuplarının. Fotoğraf yakınlaştırılıp incelendiğinde üzerinde "Çocuklar, kazanmak için bugün ne lazım?" sorusunun etrafına "Hırs, birlik, çalışma, gol, disiplin, öz güven" gibi kelimelerin yazıldığı dikkati çekiyor. Milli takımın teknik direktörü Mirel Radoi futbolcularını maça konsantre etmek için ilk olarak eleme grubu maçlarında Galler karşısında denediği bu uygulamadan memnun kalmış olacak ki, Avrupa Şampiyonası maçlarında da sürdürüyor. Futbola yenilik katan hocaları severiz, yolları açık olsun İanis Hagi ve arkadaşlarının...


Uruguay:2-2:Japonya


Farklı Ekvador galibiyeti sonrası Oscar Tabarez'in öğrencilerinin rakibi Japonya olmuştu Copa America'da. Gecenin geç saatleri olunca bizim yerel saate göre günün yorgunluğu ile sıcak havanın etkisiyle "dalışa geçen" bünye TRT spikerinin kritik anlardaki "volum" yükselmesi ile "ara gaz" yapan motorsikletli misali yerinden fırlayıp durdu da, maçın genelini seyredebildik. Uruguaylı futbolcuların maçtan sonra şikayet ettikleri gibi zemin "top yapmaya" pek müsait değildi, Maracana'da berbatmış bu arada, finalde umarım maçın kalitesi etkilenmez. Japonya Copa America'da misafir ülke olarak yer alıyordu ve amacı Tokyo'da yapılacak olan 2020 Olimpiyatları için oluşturdukları genç kadroya tecrübe katmaktı, genç ve tecrübesizdi Japonlar ama Uruguay'a büyük sürpriz yaptılar ve bir puanı kaptılar.


Ecuador karşısında neredeyse görülmeyen Fernando Muslera Japonya maçında "formsuzdu" ve samurayların attığı iki golde kalesini daha iyi kapayabilirdi, özellikle Miyoshi'nin ikinci golünde topu uzaklaştıramaması bizim Nando'ya yakışacak bir hareket değildi. Genç Japonlar kontralarla iki gol attılar da, Urus'lar da tecrübeleriyle onlara karşılık vermesini bildi, Cavani'nin kazandığı ve Suarez'in golle sonuçlandırdığı penaltı çok tartışma götürecektir de Lodeiro'nun ortasında Gimenes'in kafa golü oldukça şıktı... Oscar Tabarez'in takımının duran toplardaki gol becerisi oldukça yüksek, hele ki kornerler oldukça tehlike arz ediyor. Ve ilginç bir istatatistik Jose Maria Gimenes'in milli takımda attığı 7 golün de yedisi kafayla gelmiş... En fazla kafa golü atan oyuncu mu derseniz, hayır deriz zira bu alanda liderlik Cavani'de...
Unutmadan Luis Suarez de attığı penaltı golü ile milli forma altında gol sayısını 58e çıkarırken, Uruguay adına kullandığı 9 penaltının hepsini golle sonuçlandırmış...




Maradona Benim Mezarımı Kazdı


Bundan 33 sene evvel, 22 Haziran'da Meksika'nın yakıcı güneşinin altında oynanan Arjantin-İngiltere maçı sadece Dünya Kupasında finale giden "tartışmalı" bir maç değildi, aynı zamanda üç kişinin hayatını da sonsuza kadar değiştirdi: İngiltere'ye karşı attığı iki golle Maradona, dünyaya sadece yetenekli bir futbol cambazı olmadığını, gerektiğinde de bir "tilki kadar kurnaz" olabileceğini gösterdi. Evet, Diego Armando Maradona'nın Tanrı'ya ithaf ettiği ilk gol bir çoklarına göre yüzyılın skandalı olarak görülürken, önüne gelen İngilizler arasından usta bir kayakçı gibi slalomlarla geçip kaleciyi de arkasından bıraktıktan sonra attığı ikinci gol ise futbol otoritelerine göre "yüzyılın golüydü"...

Mexico City'nin Azteca Stadında bulunan ve kaderleri giydikleri siyah formalar gibi bu maçtan sonra değişin diğer iki kişi de karşılaşmanın orta hakemi Tunus'lu Ali Bin Nasser ile yan hakemi Bulgar Bogdan Dotchev'di...  22 Haziran 1986 tarihine kadar bu ikili birbiriyle iyi ilişkiler içindeyken, o "kara günden" sonra bir daha birbirlerinin yüzlerine bile bakmadılar. İlginçtir, en son birbirlerinin gözlerinin içine baktıkları an da 51. dakikada Maradona'nın "Tanrı'nın Eli" dediği golü attığı vakitti.

Televizyon görüntülerine göre Maradona topu İngiltere kalecisi Shilton'ın üzerinden ağlarla buluşturduğunda Tunus'lu hakem ağır ağır orta noktaya koşarken, Dotchev ise yakıcı güneşin altında buz kesmiş gibi yerinde duruyordu. O anlarda Ali Bin Nasser ile Dotchev'in bakışları tereddüt, şaşkınlık ve en önemlisi umut doluydu... Evet, umut... Bir diğerinin bu tartışmalı pozisyonun sorumluluğunu alması umudu... Her iki hakem de pozisyonun "handball" olduğunu tam görmüş olmasalar da, ikisi de bir şeylerin yanlış gittiğinin farkındaydı, yoksa neden İngiliz oyuncular bu kadar ısrarlı ve öfkeli itirazlar etsinler ki? Ve iki hakemin karar verememeleri aslında onların verdiği ve sorumluluğunu bir ömür sırtlarında taşıdığı karar oluyordu: Gol...

"Ne olduğu bittiği konusunda bana bir fikir vermesi için Dotchev'e baktım ama o Maradona'nın elle oynadığı işaretinde bulunmadı ve FIFA'nın bize maçtan evvel verdiği talimatlar açıktı: Eğer yardımcılarınızdan biri sizden daha iyi pozisyondaysa, onun kararına uymalısınız." diye açıklıyordu yıllarca süren tartışmalı pozisyonu maçın hakemi Bin Nasser.

Bu itiraftan sonra Dotchev de sessiz kalmıyor ve kendine göre şöyle açıklıyordu o anı: "Sıradışı bir şey olduğunu hissetmeme rağmen o yıllarda FIFA yardımcı hakemlerin maçın baş hakemi ile pozisyonları tartışmasına izin vermiyordu. Eğer FIFA böylesi önemli bir maça Avrupa'dan bir hakem görevlendirmiş olsaydı Maradona'nın birinci golü kesinlikle iptal edilirdi.." Böylece iki hakem arasındaki söz düellosu da başlamış oluyordu.


Dünya Kupaları tarihinde buna benzer başka bir olay daha yaşanmıştı ve orada yine taraflardan biri İngiltere'ydi ve bu defa İngilizler hakemlerin verdiği karar ile sevinen taraf olmuştu. 1966 Dünya Kupasında İngiltere Wembley'de Batı Almanya'yı konuk ederken, maçın uzatma dakikalarında İngiliz Geoff Hurst'un şutunun çizgiyi geçip geçmediğini maçın İsviçreli hakemi Gottfried Dienst görememiş, sorumluluğu yardımcısı Bahramov'a bırakmış ve yan hakemin pozisyonu net olarak görememiş olmasına rağmen gol kararı vermesiyle orta hakem de santra noktasını işaret etmişti.  Yıllar sonra İsviçreli Dienst'in itiraf ettiğine göre iki hakem ortak bir dil konuşmamakta ama kararı bakışlarıyla vermişlerdi.

İngiltere'nin Almanya'yı 4-2 ile geçmesinin ardından 20 sene sonra Ali Bin Nasser ve Bogdan Dotchev arasındaki ilişki de buna benzerdi. Tunuslu hakem Fransızca ve İngilizce konuşurken, Bulgar meslektaşı Almanca ve İspanyolca konuşabiliyordu ve yönettikleri maçtan sonra soyunma odasında FIFA'nın görevlendirdiği tercüman vasıtasıyla pozisyonu tartışmışlardı.

Yeşil saha dışında bu ikilinin hayatı da pek farklı değildi, Bin Nasser'in asıl mesleği mühendislikken, Dotchev finans sektöründe çalışıyordu. Bulgar hakem gençlik yıllarında golcü olarak Bulgaristan Birinci Liginde oynamış ve futbolculuk kariyerinin sona ermesiyle kendisini hakemliğe adamıştı. 1977 yılında FIFA'nın uluslararası hakemleri arasında yer almış ve 1982 Dünya Kupasında da görev almıştı. Dotchev'den 4 yaş daha küçük olan Bin Nasser için ise 1986 Meksika ilk ve tek Dünya Kupası tecrübesiydi.

Mexico City'deki maçtan sonra Tunuslu hakem kendisine gelen eleştirileri göğüslemek için tuhaf bir mazeret öne sürdü: Maçın oynandığı günlerde sürdürmüş olduğu hemoroid tedavisinin yan etkilerinden biri görme bozukluğu yapmasıydı ve bu da kendisinin görüşünü engellemişti. Maçtan sonra her iki hakemin de üst düzey hakemlik kariyerleri bitmiş olsa da on yıl boyunca az birliği etmişçesine pozisyonla ilgili, yorum yapmayı reddetmişti bu ikili...


Ve yıllar sonra pozisyonla ilgili ilk konuşan yine Bin Nasser oluyordu, maçın 15. yıldönümünde 2001 senesinde Tunus'lu hakem Arjantin'in Ole gazetesine şöyle bir röportaj veriyordu: " Maradona golü attıktan sonra ben bir anlık duraksadım, sonra da Dotchev'in orta sahaya doğru koştuğunu gördüm. Ve onun benden daha iyi bir görüş açısında olmasından dolayı Bulgar yardımcıma güvenmeye karar verdim. Orada her ne olmuşsa da ben hala iyi bir maç yönettiğimi düşünüyorum."  Bin Nasser Arjantinlilere iyi bir maç yönettiğini düşündüğünü söylese de maçın diğer yardımcı hakemi Kosta Rika'lı Berny Ulloa, maçtan sonra gittikleri hotelde Tunuslu hakemin maçın tekrarını izledikten sonra oldukça üzgün olduğunu belirtiyordu.

Peki, futbol kariyerinin en ünlü golünü atmasında kendisine "dolaylı" da olsa yardımcı olan iki hakem hakkında Maradona ne düşünüyor? Bir çok röportajında Maradona onlardan "benim arkadaşlarım" diye bahsediyor.

Uluslararası medyadan gelen baskıların yanında kendi ülkesinde de pek sıcak karşılanmamış 1986 Dünya Kupasından sonra Dotchev. "Yabancıların ne dediği, ne yazdığı pek umrumda değildi ama kendi memleketimde de çok üzerime geldiler, hatta bazıları bana "milli hain" damgası bile vurdu." diyen talihsiz yardımcı hakem her ne kadar futbol dünyasının içinde kalmayı tercih etse de, yaşadığı şehri terk edip bir köye yerleşmiş.

Bulgar meslektaşından farklı olarak Bin Nasser futbol dünyasında kalmaya devam etti ve 2010 yılında Tunus futboluna damga vuran özel teknik komitenin bir üyesi olarak görev yaptı. Ayrıca, oğullarından biri olan Kacem babasının izinden giderek meslek olarak hakemliği seçti.

Tanrı'nın Eli'nden 30 sene geçmesine rağmen Bin Nasser ile Dotchev arasındaki kavga hala sona ermedi. Vermiş olduğu bir röportajda Tunsulu hakem yine Bulgar meslektaşını suçluyor: "Benim yardımcım bayrağını kaldırmadı. Son üç yıldır da her senenin sonunda bana yolladığı mektupta ' Kardeşim, meslektaşım, sadece Shilton'ın eli vardı" diye yazıyor. Bence bakış açısını değiştirmeli."

Tahmin edeceğiniz üzere Dotchev'in yorumu ise farklı "Böylesi önemli bir maçı yönetmek için Bin Nasser kendisini yeteri kadar iyi hazırlamamıştı. Ve bu nasıl olabilirdi ki? Sonuçta o böyle önemli bir turnuvaya gelmeden önce sadece çölde develer arasında maçlar yönetiyordu."

Zaman pek çok acının doktoru derler ama Maradona'nın bu iki hakemin hayatında açtığı yaranın pek de tedavisi mümkün olmayacak gibi gözüküyor. Zaten Dotchev iki sene önce hayata gözlerini yumarken, Maradona için "O Arjantinli var ya, benim mezarımı kazdı" diye dert yanıyormuş dostlarına...

Kaynak: https://www.theguardian.com/football/blog/2014/dec/10/diego-maradona-hand-of-god-referees-feud

19 Haziran 2019 Çarşamba

Süper Mario Jardel'den Uyuşturucu İtirafı



Ülkesindeki Pilhado adlı Youtube kanalında yapılan röportaj sorularını cevaplayan Galatasaraylı eski futbolcu Mario Jardel, futbol hayatının zannedildiği kadar kolay geçmediğini, bu zorlukları aşmak için de uyuşturucu kullandığını itiraf etti. "Avrupa'da oynarken, meraktan bu illetle tanıştım." diye sözlerine başlayan "Süper Mario" Jardel, "Bazı kişiler bana bu maddeleri önerdiler, ben de denedim ve sonrasında  özellikle tatillerde sürekli olarak kullanmaya başladım çünkü maçlarda anti-doping testleri yapılıyordu ve yakalanmak istemiyordum." diye sözlerini devam etti. Ünlü golcü şimdi uyuşturucudan tamamen kurtulduğunu, bunda da eşinin büyük çabası ve desteği olduğunu belirtirken, "Tedavi sürecimde eşim beni asla yalnız bırakmadı, özellikle de parti ortamlarında alkolün de etkisiyle tekrar bu maddeleri alacağımdan korktuğu için sürekli yanımdaydı" diyerek hayat arkadaşına minettini iletti.

17 Haziran 2019 Pazartesi

Copa Amerika'da Giyilen İlginç Formalar


Copa America Brezilya'da başladı ve ev sahibi 1919 senesindeki şampiyonluklarının 100. yılı vesilesiyle beyaz formayla sahne alırken turnuvada, kupa tarihine geçen ilginç formaları da sıralamış globe.com sitesi...

 Bolivya 1993

 Bolivya 1997

 Kolombiya 1975... Hep sarı forma ile görmeye alıştığımız Kolombiya, 75 senesinde turuncu formalar ile mücadele etmiş Copa America'da...

 Ecuador 1989...

 1995'te Meksika- Uruguay maçında renkli kıyafetleri ile tanıdığımız Campos...

 Meksika 1997... Hernandes ülkesine ait bilimum şeklin yer aldığı formasıyla...

 Kolombiya 1979... Peru'nun formasına özenen Kolombiyalılar...

 Venezuela ve Bolivya 1993 yılında...

Şili 1997... Reebok kendini o kadar reklam etmiş ki, kör göze parmak misali...

Uruguay:4-0:Ekvador


Copa America başlayınca, daha da doğrusu Uruguay'ın katıldığı herhangi bir turnuva olunca, rengimiz çoktan belli oluyor: Oscar Tabarez'in askerleriyiz. Dün gece de "şanlı Uruguay"ımız Brezilya'da Ekvador'la açılış yaptı bu seneki turnuvaya. Rakip son yıllarda gözle görülür bir gelişme içindeydi ama karşılarında son dünya kupası çeyrek finalisti Uruguay vardı. Günün anlam ve önemini arttıran en önemli gelişme maç günü Fernando Muslera'nın 33. yaş gününü kutluyor olmasıydı. Ailen, sevdiklerin ve Galatasaray'la nice yıllara Nando...


Maç başlar başlamaz gök mavililer "celeste" maçta oyuna ağırlıklarını öyle bir koydular ki, Muslera'nın adını neredeyse hiç duymadık desek yalan olmaz. Bir de maçın yıldızlarından Nicolas Lodeiro ile "jeneriklik" bir gol atınca Uruslar, skorbordda daha 10 dakika göstermeden rakip "bu işin kendilerine göre olmadığını" anlamış oldu. Lodeiro'nun golü sadece maçın açılışını yapmıyor aynı zamanda ülkesinin de Copa America tarihindeki 400. golü olarak tarihe geçiyordu.  Erken gol yemek yetmezmiş gibi bir de Ekvador'lu oyuncu Jose Quintero'nun rakibine dirsek atmış olduğu VAR ile tespit edilip, oyundan ihraç edilince, Muslera ve arkadaşları için hepten kolaya dönüşüverdi karşılaşma. Sonrası ise oldukça kolaydı: Cavani attı, Suarez attı, Mina kendi kalesine attı, Urugauy rakip kaleye dört attı ama bir o kadar da kaçırdı...


"El Matador" Cavani'nin attığı golü de izlemeyenler mutlaka youtube'tan bulup seyretsinler zira, yapılışı ve bitirilişi ile "şapka çıkartılacak" cinstendi. Uruguay'ın kazandığı korner atışında yapılan ortaya ceza sahası çizgisi üzerinden Lodeiro topu kafayla altı pastaki Godin'e yolladı, Atletico Madrid'li oyuncu kafayla Cavani'ye asisti yaptı ve El Matador vole-rövaşeta karışımı bir vuruş ile fileleri sarstı. 112 maçta 48 golle gök mavili formayla en fazla gol atan ikinci oyuncu olan Cavani gol atacak ta, bu alanda ilk sırada olan Luis Suarez gol sayısını arttırmayacak mı, o da takımının üçüncü golüne imza atarak milli formayla gol sayısını 58e çıkarmış oldu.



Brezilya'nın Beyaz Forması


Ve Brezilya milli takımı "uğursuz" adlettiği beyaz formaları ile kendi ülkesindeki Copa America'da sahneye çıkar... İlk maçta Bolivya'yi 3-0 la geçtiler ama bakalım bu işin sonu nasıl olacak? Tarih tekerrür edip, yine kendi ülkelerinde finalde "utanç" verici bir hezimet yaşarlar mı? Seyredip göreceğiz ... Hoş Uruguay 1950'de Maracana'da yaptığını bir kez daha yaparsa da tadından yenmez ya, o da ayrı bir hikâye olur...
Beyaz formanın hikayesi ne mi? O da Futbolistas adlı kitaptan aşağıdaki alıntıda yer alıyor...


Vedat Muriqi mi? Hadi oradan...


Transfer sezonu resmi olarak daha başlamadan, kulüpler bazı oyuncularla ön sözleşme imzaladılar, bazılarını sağlık kontrolünden geçirdiler, bazıları için de fiyat yoklaması yaptılar. Spor medyasının belirttiğine göre Galatasaray da büyük ihtimalle Rizeli Abdurrahim Albayrak vasıtasıyla Rizespor'lu Vedat Muriqi için zemin yoklamış ve Karadeniz ekibinden " 10 milyon euroyu getirin Vedat'ı alın" cevabı almış... Dile kolay 10 milyon euro... Kimin için talep edilen fiyat bu 10 milyon euro? Giresunspor'un 150 bin euroya memlekete getirdiği, sonrasında 800 bin euroya Gençlerbirliğine yolladığı ve Ankara ekibinin küme düştükten sonra Rizespor'a verdiği 25 yaşındaki Vedat Muriqi... Evet,  Kosovalı golcü Rizespor formasıyla bu sezon 34 maçta 17 gol attı ama Gençlerbirliği performansı pek de iç açıcı değildi...
Aslında lafı fazla uzatmadan medyadaki Vedat Muriqi güzellemelerini görünce aklıma gelen oyuncu Tarık Çamdal oluverdi birden. Gurbetçi topçu Eskişehirspor'da ortalamanın üzerinde bir performans gösterince medyanın göz bebeği olmuş, Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş'a "yamanmaya" çalışılmış ve nihayetinde "kazıklanan" Galatasaray olmuştu. Vedat Muriqi mevzusu da o tarafa gidiyor gibi... Rizespor'lu yöneticiler mi, Vedat'ın menajeri mi, kimdir bilmem de birileri Galatasaray ile Fenerbahçe'yi Rizesporlu oyuncu için kızıştırdılar ve fiyatı 10 milyondan açıp 5 milyona sattıktan sonra ellerini ovuşturacaklardır...

Oysa ki cepten 5 milyon ve üzeri para çıkarmayagör, transfer piyasasında ne golcüler var, hem Vedat Muriqi'den ucuz, hem de daha yetenekli, yeter ki araştırılsın ve bulunsun... İşte onlardan bir tanesi dün gece Copa America'da oynanan Arjantin-Kolombiya maçında ortaya çıktı. Daha maçın ilk onbeş dakikası bitmeden sakatlanan Luis Muriel'in yerine oyuna giren Roger Martinez güçlü fiziği, topla driplingi ve hırslı yapısıyla gözümüze takılırken, Kolombiya adına da maçın açılış golünü atıverdi. Transfermarkt verilerine göre turnuva öncesi 5 milyon euro bedel biçilen oyuncu, Arjantin'i deviren golü sonrası fiyatını ikiye katlamıştır... Meksika'nın America takımında oynayan 24 yaşındaki golcü oyuncu kupanın ilerleyen maçlarında boy gösterdiği sürece taksimetre gibi fiyatı artıp, memleket kulüplerinin radarından çıkacaktır elbette ama  Roger Martinez'e benzer topçular dünyanın çeşitli kulüplerinde futbol hayatlarını sürdürürken, Vedat Muriqi'ye takılmak  ve dünyanın parasını "saçmak" kelimenin tam anlamıyla "akıl tutulması" olacaktır...


Blog Widget by LinkWithin