30 Eylül 2018 Pazar

Galatasaray:1-0:Erzurumspor


"Her şeye rağmen cuma gününde alınan 3 puan iyidir." diyordu Fatih Terim, 1-0 kazanılan Erzurumspor karşılaşmasından sonra.
Peki, neydi bu "her şeye rağmen"?

Ligde oynadığı karşılaşmalarda sadece iki beraberlik alabilmiş ve hocasını Galatasaray maçı öncesi göndermiş olan "Dadaşlar"ın İstanbul'da Galatasaray'a kafa tutacaklarına kimse ihtimal vermiyordu. Öyle de oldu, hakemin ilk düdüğü ile beraber geri çekildiler, Galatasaray'lı topçular kendi evlerinde her zaman yaptığı gibi "horozlandılar" ve baskıyı kurdular. Hatta öyle bir baskı ki, geçen sezondan ağzımızda tadı kalan ve bu sene Ali Sami Yen'de pek yapamadıkları rakibi sağdan soldan kapatıp, boğma eylemini gerçekleştirdiler. Tarafın da desteğini arkasına alıp, ilk düdükle birlikte Galatasaraylıların "baskınına" maruz kalacağını elbette bekliyordu mavi-beyazlı topçular da bu kadarı fazla geldi, şaşkına döndüler, ayağına gelen topları rakiplerine verdiler, oyun kuramadılar, adeta amatör bir takım görüntüsü sergilediler.


O anlarda Galatasaraylılar ne mi yaptılar? Maicon'un ilk dakikada direkten dönen vuruşu hariç, geçen haftadan kalan "Laubali, la la laubali" şarkısını söylemeye devam ettiler. Özellikle Garry Rodrigues'in Brumalaştığı ve mahalle maçlarındaki bencil veletler misali "top benim istediğime atarım, istediğime atmam" dercesine pas tercihleri Erzurumspor'un oyunda tuttu. Sadece Garry değildi tabii Erzurumspor kalecisi Sehiç'i "yıldız" yapan, Donk'un Hagivari pasında N'Diaye'nin top kontrolünde beceriksizliği, Emre Akbaba'nın cılız vuruşları da Bosnalı kaleciyi ön plana çıkardı...

Galatasaray aradığı golü bulamıyordu, ciddiyetsiz oynuyordu da, bu onların sorunuydu. Yakasındaki FIFA kokartının söküleceği de hakem Alper Ulusoy'un sorunudur, Galatasaray'ın değil. Hakem işini yapmalıydı, gördüğünü çalmalı, duyduğunu uygulamalıydı ama Alper Ulusoy ceza sahası içinde Garry Rodrigues'in çekilmesini gördü, VAR'dan uyarıyı da aldı ama penaltı noktasını işaret edemedi. Çok ilginç değil mi? Eskiden "hakem görmedi" denir paçayı kurtarırdı hakemler de, şimdi Video Hakem Uygulaması ile bizlerin televizyondan gördüğünü, 5-6 ekranın karşısında oturan VAR hakemleri de görüyor ama yine yanlış kararlar veriliyor... Kafamızda binbir tilki ile maça çıkıp, yüreğimizde korkularla maç yönetince, adil oyun için teknoloji de fayda etmiyor. Sonra neden bize Avrupa Şampiyonası vermiyorlar diye üzülüyoruz. Vermezler arkadaşım, vermezler...


Galatasaray "kilidi açacak" golü bulamayınca Erzurumspor'a da bir heves geldi, hem savunmada dirençlendiler, hem de ufak ufak Muslera'nın kalesine gitmeye çabaladılar ilk devrenin sonlarına doğru. Soyunma odasının sihrini bekledik de, değişen bir şey yoktu ikinci yarıda da. Eren'le ve N'Diaye ile yine kaleci çalıştırmaya devam ediyordu sarı-kırmızılı topçular da, Fatih Terim Emre Akbaba'nın ilk devre sakatlanarak oyundan çıkması sonrası yapması gereken hamleyi yaptı: Donk'u kenara alıp Onyekuru'yu da oyuna soktu, Feghouli de 10 numara pozisyonuna geçti. Hal böyle olunca da Galatasaray tekrar baskıyı kurdu, topu daha hızlı dolaştırdı ve kazanılan korner atışında Maicon bu sezonki ilk golünü attı. Golde sol bek olmasına rağmen sağ kanattan ortayı yapan "Galatasaray'ın çocuğu" Ömer'in de hakkını teslim edelim. Yuto'yu dinlendirmek için bu sezon ilk defa çocukluk sevdası parçalı formayı giyen Ömer, bindirmeleriyle, enerjisi ve çalışkanlığı ile beğeni toplasa da, çoğu ortasının rakip savunmaların kafasına isabet etmesi "zaafını" geliştirmeli formayı Yuto'dan almak için.


Sadece Galatasaray'ı rahatlatmadı Brezilyalı savunmacı Maıcon, oyunun son dakikalarında "Ha bir sıfır olmuş, ha iki sıfır, ama atarsam puan alırım" düşüncesi ile Galatasaray kalesine cesurca gelen Erzurumspor'lulara geçt vermedi, maçın da yıldızı oldu...

Yazının başında hocanın sarf ettiği "her şeye rağmen" sözünü kısaca özetlersek:
-Galatasaraylı futbolcuların kafalarının Porto maçında olup, ciddiyetsiz oyununa,
-Emre Akbaba'nın ilk yarıda sakatlanmasına,
-Hakemin tartışmasız penaltı olacak pozisyona devam kararı vermesine,
-Milyon euroluk Feghouli'nin sahada "sağlıklı yaşam için spor yapmasına"
rağmen maç kazanılıyorsa, sevinmek lazım...


Bir zamanlar e-bilet yoktu, biz de giderdik maçlara, iç saha deplasman fark etmez değil, deplasmana daha bir istekle giderdik. O vakitler de dışarıda kaybederdi Galatasaray, hem de felaket oyunlar da oynardı. "Ulan bi' daha gelmeyeceğim" diye oflayan puffayanlara "Lan oğlum, hadi Ali'ye küstün, Veli'ye küstün anlarım da Galatasaray'a nasıl küseceksin?" diyen Alpaslan abimiz vardı. On yıldır da yok... Kahrolsun kara Eylül diyoruz hep o vahim kazayı hatırladıkça. Alpaslan Abi şimdi bizi Metin Oktay'la Ali Sami Yen'le Karıncazmez Şevki'yle yan yana cennetten izliyor da, onun öğretisini devam ettiriyor Galatasaray tribünleri, ultrAslan'ın üniversiteli gençleri. Geçen pazar hiç beklenmedik bir Akhisar yenilgisi sonrası yine hayıflanmalar, küfürler havada uçuşmuştur Akhisar deplasman tribününde de, cumaymış, iş günüymüş, İstanbul trafiğimiş, soğukmuş demeden Ali Sami Yen'i dolduran yine aynı arma sevdalılarıydı...  Hem de bu kez sadece Alpaslan abilerine selam çakmadılar yaptıkları pankartlarla, Çorlu'da meydana gelen tren kazasında hayatını kaybeden Galatasaray aşığı "Büyük kaptan Oğuz Arda Sel"e de selam yolladılar.


Son söz teşekkürler Dadaşlar... Sami Yen'e gelen bazı "vefasız" ve saygısız taraftarlar gibi Galatasaray'ın değerlerine küfür etmek yerine "Alpaslan ölmedi kalbimizde yaşıyor" tezahüratı ile tribün koşturanların tribün emekçisine verdiği değeri gösterdiğiniz için...


STAT: Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Stadyumu
HAKEMLER: Alper Ulusoy, Mustafa Emre Eyisoy, Volkan Ahmet Narinç, Mustafa Öğretmenoğlu
VAR HAKEMLERİ: Hüseyin Göçek, Ali Şansalan
GALATASARAY: Muslera, Mariano, Maicon, Serdar, Ömer, Donk (Onyekuru 65’), Feghouli (Yunus 83’), Badou, Emre (Fernando 38’), Rodrigues, Eren
BB ERZURUMSPOR: Sehic, Auremir,Acka, Lokman, Schwechlen, Kone, Scuk, Sunu (Erhan 70’), İbrahim (Taylan 74’), Emrah (Osman 89’), Munsy 
GOL: Maicon (74’)
SARI KARTLAR: Ömer (45’), Kone (49’), Lokman (62’), Fernando (71’), Mariano (90’)

26 Eylül 2018 Çarşamba

Akhisarspor:3-0:Galatasaray


Cep telefonlarını atıp, beş köpeği, bir atı ve eşeği ile köy hayatına geçiş yapan çocukluğumuzun rock şarkıcısı Özlem Tekin'i günümüz Play Station çocukları hatırlamayacaktır belki de, Galatasaray'ın çok da iyi oynamadığı Akhisar deplasmanında Serdar Aziz'in ceza sahasında "el ense" yapılarak yere fırlatılması ile kazanılan penaltı vuruşunu kullanmak için topun üzerine gelen Garry Rodrigues'i anımsadıkça, maçtan üç gün sonra bile dudaklarımdan ister istemez bir nakarat dökülüyor:
"Laubali la la laubalı
Laubali la la la la la la..."

Salı gecesi Şampiyonlar Liginde Rus rakibi Lokomotiv Moskova'yı Rocky Balboa'nın rakibi İvan Drago'yu devirmesi gibi 3-0 gibi çarpıcı bir skorla yenen Galatasaray, Akhisar deplasmanında kelimenin tam manasıyla "kayboldu"... Yorgunluk mazeret sayılmazdı, rakip Perşembe oynamıştı maçını, zemin desen pırıl pırıldı, ev sahibi taraftar baskı kurdu desen, adama gülerlerdi... Peki, neydi 5 günlük süre içinde Galatasaray futbol takımındaki bu gece ile gündüz gibi birbirinin zıddı bu performansın sebebi?

Fatih Terim her ne kadar kabul etmek istemese de, geçen sezondan beri futbolcuların üzerinde bir deplasman fobisi oluşmaya başladı... İlk hafta Ankara deplasmanında geriye düşülmüş ama erken gelen eşitlik golü ve peşinden rakibin kendi kalesine attığı gol takımı rahatlatmıştı. Ama Trabzon'da böyle olmadı, ev sahibi yine golü erken buldu, arkasından bir tane daha attı ve Galatasaray kırıldı. Belhanda ve sonrasını zaten yazmak istemiyorum...


Ligin üçüncü deplasmanı olan Akhisar, diğer iki maça göre oldukça rahat geçmesi muhtemel bir karşılaşmaydı. Rakip lige istediği gibi başlayamamış, hocasını göndermiş ve yardımcı antrenörle maça çıkmış, üstelik perşembe günü UEFA Avrupa Ligi maçı da oynamıştı...
Bütün bunları üst üste koyunca, biz taraftarlarda olduğu gibi, futbolcularda da bir rahatlama ve gevşeme oluşması doğaldı... Ev sahibi aslında "Seni fena yaparım" diye sinyali çaktı daha ilk yarıda, Regettin yakın mesafeden rövaşeta ile yüreğimizi ağzımıza getirirken, Manu'nun şutunda Ozan'a çarpan topu Muslera ağlarından çıkardı... Sezon başladığından beri "Ellere VAR da bize yok mu?" dediğimiz VAR, ilk defa Galatasaray lehine işledi de gol iptal oldu... Galatasaray'lı futbolcular için fonda Özlem Tekin'den Laubali çalarken, Serdar Aziz'in kazandırdığı penaltı sonrası Fatih Terim'in takımlarında pek olmayan bir şey gerçekleşti ve takımın penaltıcısı olarak soyunma odasından lanse edilen Sinan'ın elinden topu Garry Rodrigues kapıverdi... Sinan'ın ahı mı tutmuştu, yoksa Gomis'in Galatasaray'dan Arabistan'a gidiş biletini kesen Fatih mi şanslıydı bilinmez de Galatasaray kötü oynadığı bir ilk devreyi önde bitirme şansını, büyük ihtimal da maçı kazanma ihtimalini elinin tersiyle tepmişti...


Meşhurdur ya Fatih Terim'in soyunma odası konuşmaları, "fırçayı yiyen " topçular, ikinci yarıya üzerlerindeki "gamsızlığı" atıp başlayacaklar diye umarken, değişen bir şey yoktu görüntüde. Üstelik Akhisar takımı ilk devrede fragmanını izlettiği golü Manu ile atıp, işleri daha da zorlaştırdı... O andan sonra Fatih Terim, sezon başından beri hayalini kurduğum sağ kanatta Onyekuru, solda Rodrigues ve ortada Eren Derdiyok üçlüsüne döndü de, Mourinho'nun deyimiyle Akhisar takımı kendi kalesi önüne "otobüsü çekmiş" ve kontralarla ikinci ve üçüncü golü aramaktaydı.  İkisini de buldular, birinde Yaşar Kemal Uğurlu yardım etti çaldığı "uyduruk" penaltı ile, diğerini de Muslera hediye etti.


Ev sahibinin üçüncü golünü atan Mustafa Yumlu, bir savunma oyuncusu olarak nadir yaptığı işlerden biri olan gol atmak eylemini gerçekleştirdiği için çok sevinmiştir maçtan sonra, hakkı da sevinmek... Tebrik edelim kendisini de, evli midir bilmem, çocukları var mıdır acaba? Eğer bir erkek evlada sahipse ve oğlunu arkadaşlarıyla koşuştururken ya da maç yaparken, birinin çelmesi ile yere düştüğünü hayal ederse, o vakit Henry'ye attığı o tekmeden utanacaktır... Futbol oyun kuralları belki o harekete sarı kart uygun görüyor ama Mustafa Yumlu "güzel futbol dilencilerinin" gözünde futbol katili damgası ile yaftalanmıştır...

Metin Oktay'ın golleri leblebi gibi attığı ve Galatasaray taraftarının gönlünde taht kurduğu günlerde Fenerbahçe başkanı kendisine yanaşır, sarı-lacivertli formayı giymesi karşılığında bir çek uzatır ve üzerine istediği rakamı yazmasını söyler. Taçsız Kral tebessüm eder ve "Bizi sevenleri üzmeyelim baba, bizi sevenlere ihanet etmeyelim" der... Kralın bu veciz sözü Galatasaray taraftarı tarafından pankartlarda, atkılarda, flamalarda bolca yer alıyor da, Fatih hoca ve ekibinden ricam, bu sözü takımda forma giyen yabancı oyuncuların da ana dillerine tercüme ettirip, Florya'ya asmasıdır... Zira, Galatasaray taraftarı o kadar büyüktür ki, formayı ıslatanı, hakkını vereni sonuna kadar destekler, bayrak adam yapar da, "ihanet edeni" asla affetmez...
Bu arada son bir uyarı, tercüman Mert ya da bilen biri yapsın bu tercüme olayını zira google translate kullanırsak "kaş yapayım derken göz çıkarırız"...



STAT: Spor Toto Akhisar
HAKEMLER: Yaşar Kemal Uğurlu, Serkan Olguncan, Erdinç Sezertam
AKHİSARSPOR: Fatih Öztürk, Vrsajevic, Caner Osmanpaşa, Mustafa Yumlu, Kadir Keleş, Regattin (Dk.65 Aykut Çeviker), Sissoko, Eray Ataseven (Dk. 82 Onur Ayık), Güray Vural, Serginho (Dk. 86 Dany), Manu
GALATASARAY: Muslera, Mariano, Serdar Aziz, Ozan Kabak, Nagatomo, Sinan Gümüş (Dk. 57 Eren Derdiyok), Ndiaye, Fernando (Dk 66 Muğdat Çelik), Rodrigues (Dk 83 Feghouli), Emre Akbaba, Onyekuru
SARI KARTLAR: Dk. 31 Ndiaye, Dk. 60 Muslera, Dk. 83 Serdar Aziz (Galatasaray), Dk. 42 Serginho, Dk 43 Güray Vural, Dk. 52 Regattin, Dk. 59 Mustafa Yumlu (Akhisarspor)
GOLLER: Dk. 51 Manu, Dk. 80 Güray Vural (penaltıdan), Dk. 84 Mustafa Yumlu (Akhisarspor)

19 Eylül 2018 Çarşamba

Galatasaray:3-0:Lokomotiv Moskova


ultras/Movement'in Maç Onbiri

1- Kuruluş amacı "Türk olmayan takımları yenmek" olan Galatasaray için Avrupa arenası her zaman ayrı bir heyecandır, ayrı bir motivasyon kaynağıdır. Hele ki UEFA'nin oluşumunu sağladığı Şampiyonlar Ligine memleketin ilk giriş yapan takımı ve en fazla katılım yapan kulübü olması, Galatasaray için Şampiyonlar Ligini çok daha özel kılmaktadır. Bir senelik "ara"dan sonra dün gece Tony Britten'ın 1992 senesinden düzenlediği Şampiyonlar Ligi müziği Ali Sami Yen'de çalınca tüyleri diken diken olmayan, göz yaşı akmayan Galatasaray taraftarı yoktur herhalde. Durum böyle olunca da, parçalıyı giyen topçulara da tecrübelisi, tecrübesizi bu his sirayet etti ki, Galatasaray konuk ettiği Lokomotiv Moskova karşısında fırtına gibi oyuna başladı. Kimsenin umurunda değildi Mariano'nun yerine Linnes'in olması, stoperde Donk'un bulunması ya da Belhanda'nın tekrar formasına kavuşmuş olması...Bir yandan tribünün coşkusu, bir yandan Galatasaraylı oyuncuların iştahı birleşince Ruslar daha ne oldu demeden, kalelerinde golü görüverdiler. Emre Akbaba geliştirdiği atakta sol kanattaki Garry Rodrigues'i gördü, o da artık klasik hale gelen "dripling"i ile ceza sahasına girer girmez vurdu ve açılışı yaptı takımı adına. Golün coşkusuyla beraber özellikle N'Diaye'nin enerji kattığı "Fatih'in Aslanları" yüklendikçe yüklendiler rakip kaleye de Emre Akbaba'yla, Garry Rodrigues'le ve Eren'le çok da net pozisyonlarda farkı açamadılar. Galatasaray golleri kaçırdıkça, rakip takım da zamanla ortama ayak uydurunca oyunda da dengeyi buldu Semin'in öğrencileri ve özellikle 25. dakikadan sonra Fernandes'in de kendini göstermesiyle Muslera'nın üzerine etkili gelmeye başladılar da bereket Farfan gününde değildi...
İkinci devre de Rus ekibi kaldığı yerden oyuna devam etti, Galatasaray'ı savunmaya yapmaya zorladı ve topu ayağında tutarak savunma arkasına forvetlerini kaçırmaya çalıştı. Dikkatliydi sarı kırmızılı savunmacılar da, Galatasaray'ın işi değildi rakibi beklemek, yoktu hamurunda "korkak" oyun oynamak, 56'da N'Diaye'nin "yeter artık" dercesine uzun mesafeden çektiği ve Guilhermme'nin son anda kurtardığı şut, Galatasaray için de tekrar rakip kaleye yüklenmenin sinyali gibiydi. Sahanın etkisizlerinden Belhanda'nın oynadığı sürece yaptığı iki "güzel" hareketten birinde Rus ekibinin kalecisi son anda topu çelerken, ikincisinde de açtığı barajdaki boşluktan Eren farkı arttıran golü atıyordu. İki farklı geriye düşen Lokomotiv takımı gol için Muslera'nın kalesine geldikçe, Garry Rodrigues'in arzuladığı boş alanlar ortaya çıkıyor, bizim "Speedy Gonzales" de ağır savunmacıları peşine takıp, tozu dumana karıştırıyordu. O dakikalarda Galatasaray'ın 3-4-5. golleri bulması işten değilken, pozisyonlar cömertçe harcanıyordu. Zevk alıyordu topçular oynadıkları oyundan ve "bencillik" yapmak da haklarıydı, Garry boştaki takımdaşına vermiyor, N'Diaye rahat pozisyonda arkadaşı beklerken kaleyi yokluyordu. Yine gelişen hızlı atakta bu kez Henry Onyekuru "kendisi bitirmek istemedi" kafasını kaldırdı ve boş durumdaki Emre'yi görünce, Guilhermme penaltı yapmak zorunda kaldı. Taraftar yine Muslera'yı istedi de topun başına geçen Selçuk skoru belirleyen golü atıverdi.
Hayatta her şey mükemmel olmaz, mutlaka bir ekşimsi tat kalır ağızlarda, N'Diaye'nin de bitime dakikalar kala gördüğü kırmızı kart canımızı sıksa da, hiç birşey gecemizi bozamazdı. Fatih'in Aslanları "Nevizade Geceleri" eşliğinde kutluyordu zaferlerini...


2- Galatasaray'ın en büyük gücü taraftarıdır. Ali Sami Yen yıllarında rakiplere cehennemi yaşatıyordu sarı-kırmızılı sevdalılar Mecidiyeköy'de de yeni stadyuma taşınma ile birlikte alışma süreci olsun, taraftar profilinin değişmesi olsun eski etkinliğinden çok uzaktaydı. Fatih Terim'in takımın başına gelişi ile birlikte tribünlerde yaşanan sinerji, enerji olarak takıma mükemmel bir şekilde yansıyor. Dün gece de mabed gelin evi gibi süslenmişti, özellikle geçmiş yıllardan hatıra pankartlar tekrardan gün yüzüne çıkmıştı, "Your nightmare is back", "Welcome to Ali Sami Yen Hell", "Return of the King"... Ve santrayla birlikte başlayan tezahurat ve ıslıklar sahadaki futbolcular üzerinde o kadar etkiliydi ki Galatasaray sanki 12 kişi oynuyordu. Hiç mi susmadılar? Sustular da, oyunu o kadar iyi izlediler ki tribündekiler, ne zaman takımın onlara ihtiyacı oldu, tekrar ortaya çıkarak "gücüne güç kattılar" sahadaki topçuların... Ve skor elde edildikten sonra "Avrupa Avrupa Duy Sesimizi" tezahüratı bizi geçmişe götürürken, Nevizade Geceleri ile "adanmış hayatlara" selam çakmayı da ihmal etmediler.

3- Şampiyonlar Ligi Müziği... Dinlerken bizi geçmişe götüren, Hagi'yi kapalıya doğru koşarken, TugayHerta deplasmanında attığı golden sonra sevinirken, Ümit Davala'yı  Milan kalecisini terse yatırırken, Jardel'i Casillas'ı çaresiz bırakırken, Suat'ı Juventus'a Türk Cehennemini öğretirken, Ali Sami Yen'de havaya konfetiler uçuşurken hatırlatan o büyülü beste... Peki sözleri ne diyor, bu bestenin, buyurun:
Ceux sont les meilleures équipes - Onlar en iyi takımlar (Fransızca)
Sie sind die allerbesten Mannschaften - Onlar en iyi takımlar (Almanca)
The main event!- Büyük etkinlik (İngilizce)

Die Meister - Futbolun efendileri (Almanca)
Die Besten - Futbolun en iyileri (Almanca)
Les meilleurs Équipes - En büyük takımlar (Fransızca)
The Champions! - Onlar birer şampiyon (İngilizce)

Une grande réunion - Büyük bir topluluk (Fransızca)
Eine große sportliche Veranstaltung - Büyük bir spor olayı (Almanca)
The main event! - Büyük etkinlik (İngilizce)

Ils sont les meilleurs - Onlar en iyisidirler (Fransızca)
Sie sind die Besten - Onlar en iyiler (Almanca)
These are the champions! - Bunlar şampiyonlar! (İngilizce)



4- Sezon başlarken Galatasaray'ın üç stoperi var, stoper transferi lazım diyenlere Fatih Terim "benim kadrom derin" dercesine her maç savunma hattını değişik oyunculardan oluşturuyor. Üç gün önce Serdar Aziz'in partneri genç Ozan'dı ama dün gece savunmaya Donk görevlendirilmişti. Maçın başlarında uyumlu gözüktü bu ikili, hatta Donk'un ayağına hakim olması ve oyun başlatması takımı adına olumlu katkı sağlarken, Rusların Galatasaray'ın üstüne geldiği dakikalarda Hollandalının özellikle hava toplarında etkisizliği savunmayı zor durumda bıraktı. O anlarda bazen savunma bekleri, bazen de Serdar kademeye gelerek tehlikelerin fazla büyümesini önlediler. Eren'in golü sonrası Fatih Terim; Maicon'u da savunma hattına dahil ederek skoru korumak adına yaptığı hamle ile Rusların gol yollarını da kapamış oldu. Ryan Donk'un hem savunma hem de orta sahada oynayabilir olması, hocanın elinde bir joker gibi kendisinin forma şansını arttırırken, ben Maicon-Serdar Aziz ikilisinin hala Galatasaray'ın ilk akla gelecek stoperleri olması gerektiğini düşünüyorum...


5- Fatih Terim'in elinde bir Belhanda var ki, atsan atılmaz, satsan satılmaz. Dursun Özbek yönetiminin Sneijder'in satışını taraftar gözünde meşrulaştırmak için 8 milyon euro ödeyerek Dinamo Kiev'den aldıkları oyuncu, bal yapmaz arı gibi sahada dolaşıp duruyor, takıma katkıdan çok zarar veriyor. Geçen sene bölgesinde bir alternatifi olmadığı için "gazla, "pohpohlamayla" hoca Belhanda'yı oynatmaya çalışıyordu ama bu sene Emre Akbaba'nın transferi ile Faslının alternatifi de yaratılmış oldu. Buna rağmen Fatih Terim, Belhanda'yı ilk şampiyonlar ligi maçında sahaya sürdü. "Hocanın bir bildiği vardır" deyip, susuyoruz da, keşke Belhanda da "Bu hoca bana şans veriyor, yüzünü kara çıkartmayayım" deyip mücadele etse, ama nerdeee? Forvetteki Eren kendi ceza sahasına kadar adam kovalarken, Belhanda ise rakiplere eskortluk yapıyor, top kapmak için ayak dahi uzatmıyor. Bırakın yararlı olmayı, tüm arkadaşları hücümda yerleşmişken, çalım deneyip, top kaptırıyor ve kendi savunmasını zor durumda bırakıyor. N'Diaye'nin ilk sarı kartını hatırlayalım... Yine de şeytan tüyü var bu "elemanda", berbat oynadığı maçta Eren'e golü attıran oyuncu oldu. Serbest vuruş esnasında Rus savunmasının en kenarında yer alıp, Eren topa vurmadan "sessizce" boşaltıverdi o koridoru...
Fatih Terim'in Belhanda ile ilgili uzun vadeli düşünceleri olduğunu düşünmüyorum ama 8 milyona alınan bir adamı da 2-3e vermek istemiyor yönetim haklı olarak, biraz parlatıp, şu günlerde Araplara ya da Ocak transfer döneminde 7-8e satıp kurtulmak niyetindeler...


6- Galatasaray, Lokomotiv'i 3 farklı yenerken, bir çok ikili mücadelede bir PAF takım oyuncusu gibi "cılız" gözükse de Emre Akbaba, üç golün içinde de yer alan oyuncu oldu. Öncelikle Garry'nin golünde topla buluştuğunda Belhanda kendisine geriye pas atmasını işaret etse de, Emre onu dinlemedi cesur davranıp rakip ceza sahası üzerine hareket etti ve sol taraftaki Rodrigues'i topla buluşturdu. Eren'in attığı jeneriklik serbest vuruşu kazandıran oyuncu olurken, maçın uzatma dakikalarında sonradan oyuna giren Henry kadar enerjik bir şekilde kendi yarı sahasından rakip ceza sahasına kadar koşu yaparak penaltıyı aran isim oldu Emre Akbaba... İlk Şampiyonlar Ligi maçı olduğu için heyecanı yüzünden, hal ve tavırlarından anlaşılıyordu, iki defa kafayla tabelayı değiştirme şansını cömertçe geri tepti de önümüzdeki maçlarda telafisini yapacaktır.


7- N'Diaye... Maçın adamı Badou N'Diaye... Büyük umutlarla gittiği Premier Ligde aradığını bulamayınca Galatasaray'a döndü siyahi topçu. Amacı da Şampiyonlar Liginde oynayacağı oyun ile kendisini beğenmeyenlere kalitesini göstermekti. Hedef maçta da harika oynadı, rakiplere top göstermedi, mücadele etti, çabaladı ve formanın hakkını en fazla veren oyuncu oldu. "Kontrolsüz güç, güç değildir" derler ya, son dakikalarda hiç gereği yokken ikinci sarı kartı gördü ve Porto deplasmanında takımını yalnız bırakmak durumunda kaldı...


8- Eren Derdiyok, golleri seriye mi bağladı acaba? Gomis sonrası golcüsüz kaldık diye hayıflanan Galatasaray taraftarına Fatih Terim yine kendi içinden pırıl pırıl bir golcü sundu. Ben Eren'in gol atmasından ziyade yaptığı mücadeleye odaklanıyorum, rakiple boğuşmasına, hava toplarını almasına ve kendi ceza sahasına kadar rakip oyuncuları kovalamasına hayranım. Futbolun tanrıları da çalışanı seviyor, top bir şekilde Eren'in gol atabileceği bölgeye geliyor ve gurbetçi topçu şansı geri tepmiyor.  Kafa gollerini, volelerini ve rövoşetalarını bilirdik Eren'in de serbest atış kullandığını bilmezdik. İdmanlarda free-kick de çalışıyormuş, çabasının ödülünü de almış oldu...



9- Bulgaristan'da patates tarlası gibi zeminlerde Levski Sofya forması ile top oynarken hiç aklına gelir miydi acaba Garry Rodrigues'in Şampiyonlar Liginde tozu dumana katacağı... Üç gün evvel sanki Kasımpaşa maçı bitip evine gitmemiş gibi, Garry kaldığı yerden devam etti Lokomotiv karşısında. Mustafa Cengiz ve ekibi geçtiğimiz günlerde sözleşme şartlarında düzenleme yapmışlar 7 numaralı topçunun ve durduk yere böyle bir hareketi neden yaptıkları konusunda tenkit almışlardır. Dün gösterdiği performans ile Rodrigues değerini kat be kat arttırdı ve yönetimin ne kadar akıllı bir iş yaptığı ortaya çıktı. Bir gol attı başarılı kanat oyuncusu belki ama biraz daha şanslı olsa, biraz daha becerikli olsa Messi'den sonra gecenin ikinci hattrick yapan oyuncusu olabilirdi...


10- "Knock... Knock... Guess, who is back?" demişti Fatih Terim, Göztepe maçı bitiminde kazanılan 21. şampiyonluktan sonra... Kimin geri döndüğünü Avrupa'ya göstermiş oldu hoca. Bu seviyelerin adamı, burada olmaktan hoşlanıyor, bu duyguyu ve hırsı oyuncularına da "enjekte" etmesini iyi biliyor.



11- Sosyal medyada tribün videolarını incelerken denk geldim 417. Bloğun Gökhan Kırdar'ın "Yerine Sevemem" şarkısını tezahürat biçimine dönüştürmelerine. Gençliğimizin şarkısıydı da, hiç bu kadar etkili sözleri olduğunu bilmiyordum. Şarkıcı bunu muhtemelen sevdiğine yazmıştır da sözlerin hedefinin Galatasaray olduğunu düşününce, ne kadar da manidar diyor insan...



Senden uzakta hep bir şeyler eksik
Gönlümde derman yok, inan bir nefeslik
Ne bir avuntu, ne de biraz ümit
Ne yaptın bana, nedir bu sessizlik

İçimde bir şey acıyor sen gelince aklıma her şeyi
Yerine sevemem, yerine sevemem
Razıyım yapayalnız tükensin yıllarım ama
Yerine sevemem, yerine sevemem
Olmuyor, denedim, yine de yerine sevemedim her şeyi



STAT: Ali Sami Yen Spor Kompleksi
HAKEMLER: Gianluca Rocchi, Mauro Tonolini, Filippo Meli, Luca Banti, Massimiliano İrrati, Matteo Passeri
GALATASARAY: Muslera, Linnes, Donk, Serdar, Nagatomo, Emre, Belhanda (Maicon 73), Fernando, Ndiaye, Rodrigues (Selcuk 90), Eren (Onyekuru 82)
LOKOMOTIV MOSKOVA: Guilherme, Ignatjev (Eder 69), Corluka, Howedes, Kvirkvelia, Idowu, Aleksey M. (Anton M. 86), Krychowiak, Denisov, Fernandes, Farfan
GOLLER: Garry Rodrigues, Eren Derdiyok, Selçuk İnan (P)
SARI KARTLAR: Fernando, Ndiaye / Corluka, Idowu, Denisov, Guilherme
KIRMIZI KART: Ndiaye

17 Eylül 2018 Pazartesi

Galatasaray:4-1:Kasımpaşa


ultras/Movement'in Maç Onbiri

1-Trabzonspor yenilgisi bir "felaketti", unutulması gereken bir maçtı ve yaşanılan travmadan kurtulup toparlanmak için milli ara "ilaç" gibi gelmişti. 15 günlük boşluk iyi ve hoştu ama rakip oynadığı bütün maçları kazanan sezonun göz alıcı takımı Kasımpaşa'ydı da maç aslanın yuvasında oynanacaktı, hani rakipleri paramparça ettiği "mabette"... Haftanın son iş günü olmasına rağmen tribünler tıklım tıklım dolmuştu, lakin maç kadrosu açıklandığında şaşkınlıkla karışık bir homurtu yükseliyordu Seyrantepe sırtlarında. Serdar Aziz'in partneri, genç Ozan'dı, Mariano dinlenirken Linnes koruyacaktı sağ tarafı, ahtapot Fernando yerini Donk'a bırakmış, sakatlıktan dönen Garry tamam da Onyekuru neden oturuyordu kulübede... Olsun, hoca işini biliyordur deyip, maçı seyretmeye, en çok da Ozan'ı izlemeye koyulduk.
Galatasaray bu sezon kendi sahasında oynadığı diğer maçlar gibi yine iyi başlayamadı oyuna, biz alışığız aslanların arkasındaki taraftar gücüyle rakibi daha ilk dakikalarda boğmasına, öyle bir şey olmadı. Kasımpaşa da diğer deplasmanlarda yaptığını yaptı, topu rakibe verdi, geride dengeli durdu ve kaptığı toplarla Trezeguet'i kaçırmaya çalıştı. Hal böyle olunca savunmada ve orta sahada "hazırlık" paslarının bolca olduğu, kalecilerin çok da tedirgin olmadığı bir ilk yarı seyrettik. Galatasaray, Sinan ve Rodrigues ile bir kaç defa tehlikeli gelirken rakibin kalesine, Kasımpaşa'nın gol aradığı dakikalarda karşılarında 18 yaşındaki Ozan vardı hep...
İkinci yarı Fatih Terim kendi deyişiyle "ne olduğunu herkesin bildiğini yapmış" ve oyuncularını yollamıştı sahaya. 46'da Diagne şanslı ve 49'da Serdar Aziz şanssız olsa Fatih Terim'in "gazı" işe yaramayacaktı ama Galatasaray bu iki "fırtınayı" atlattıktan sonra Seyrantepe'ye yağmaya başlayan yağmurla birlikte gol oldu yağdı Ramazan'ın kalesine. Emre Akbaba'nın yaptığı presle kazandığı ve sonrasında faul aldığı pozisyonda Garry'nin ortasında rakip ceza sahasında oluşan karambolde Eren ilk golü atarken, hemen arkasından N'Diaye Rodrigues'e Zidanvari bir asist yaptı ve fark ikiye çıkıverdi. İpleri eline alan Galatasaray, çözülmüş Kasımpaşa savunmasının üzerine daha rahat gitmeye başladı ve Garry Rodrigues artık adına patentini tescillediği "ayak içi plase" ile bir kez daha avladı Ramazan'ı... Maçın bitimine 15 dakika kala Serdar Aziz'in Muslera'ya bırakmadığı ve uzaklaştırdığı top, döndü dolaştı tekrar Galatasaray ceza sahsına geldi, Diagne ile buluştu ve siyahi oyuncu genç Ozan'ın "çömezliğinden" yararlanıp, penaltıyı alınca, deplasman takımının ümitlerini yeşertti de bir dakika sonrasında korner atışından gelen topta Serdar Aziz "fişi çeken" golü atıyordu. Kalan dakikalarda oyuncuların gol istatistiklerini arttırma çabasına şahit olurken, Muslera Trezeguet'e izin vermezken, VAR sistemi de Onyekuru'ya müsade etmedi gol sevinci yaşamasına...


2- "Lanet olsun bu adamı aldıkları güne" diye yazmış Fenerbahçeli bir taraftar twitter hesabına. Bir Akhisar maçından sonra Cihat Arslan demişti, "Muslera ligde haksız rekabet yaratıyor" diye. Yine Serdar Ali Çelikler bir tespitte bulunmuş "Fenerbahçeliler kalemize gelen ilk top gol oluyor diyor da Galatasaray'ın kalesine gelen o ilk top gol olmuyor, hal böyle olunca da arkayı sağlama alan takım rahat ileri çıkıp, golleri atıyor". Kasımpaşa karşısında Muslera adeta kalesinde devleşti, özellikle Serdar Aziz'in ters vuruşunda yaptığı refleks "sanat eseri" sıfatına girecek türdendi. Trezeguet'in son dakika karşı karşıya kaldığı pozisyonda vurduğu topu soğukkanlı bir şekilde karşılaması da performansını taçlandırdı Muslera'nın...


3- Galatasaray'ın ideal savunması Serdar Aziz- Maicon olduğunu yazıyoruz sürekli de Maicon'un sakatlığından dolayı hoca 18 yaşındaki Ozan'ı koydu serdar abisinin yanına. Gençti, tecrübesizdi ama Fen Lisesinde okuyacak kadar da "kafası zehir gibi çalışıyordu" genç stoperin, ilk dakikalardaki tedirginliğini çabuk atlatıp, maçın yıldızlarından biri oldu. Oyun başlarında Ozan tedirgindi, topla çok haşır neşir olmadı, arkadaşları da ona başta pek güvenemediler, pek pas vermediler de Kasımpaşa Galatasaray savunmasının üzerine gelmeye başladığı dakikalarda yaptığı yerinde müdahalelerle hem arkadaşlarının, hem de taraftarın desteğini kazandı genç stoper. Geçen sezonun flaş ismi Trezeguet'e adım attırmazken, ikinci devre Kasımpaşa hocası Kemal Özdeş Diagne'yi yolladı Ozan'ın üstüne. Senegalli oyuncu tecrübesiyle bir kaç defa zor durumda bıraktı Ozan'ı ki birinde penaltı kazandırdı takımı adına. Sebebiyet verdiği penaltı pozisyonunda bile Ozan'ın refleksi dikkate değerdir, ayağını rakibe uzatıp, Diagne'nin de kendini bıraktığını hisseder hissetmez ayağını çekti ama Bülent Yıldırım cezayı kesmişti. Kusursuz mu oynadı Ozan, 89'da ayağından kaçırdığı ve Trezeguet'in Muslera'yla karşı karşıya kaldığı pozisyon dışında, evet...
Ozan'ı överken, Serdar Aziz gibi bir sigortanın varlığından söz etmeden olmaz, sakat ve cezalı olmadığı sürece Serdar kadroya ilk yazılacak stoper olmalı, zira yanındakiler için büyük güvence oluyor. Dün gece Ozan'ı rahatlattı, rakip kalede de golünü atarak arkadaşının yaptırdığı penaltıyı telafi etti.

4- Takımın performansından bağımsız Yuto-Mariano'nun performans grafiği her zaman sabit ve bir teknik adam için huzur vericidir. Kasımpaşa karşısında Mariano'nun yerine Linnes'e vermişti formayı Fatih hoca ve Norveçli oyuncu bu sezon ilk defa ilk onbirde olmanın "paslanmışlığı" ile birinci yarı sahanın kötülerindendi ama ikinci devre tekrar o bildiğimiz Linnes vardı sahada. Ters taraftaki arkadaşı Yuto ise yine kusursuzdu...


5- N'Diaye ve Donk... Fernando'nun yokluğunda Donk'u Badou'nun yanına yerleştirdi hoca. Amaç bir yandan Galatasaray orta sahasına sertlik kazandırmakken, savunmaya da katkı bekliyordu Donk'tan hoca. Belki de Ozan'ın kötü bir performansı ya da geriye düşme durumuna karşı Donk'u stopere geçirip, Henry ve Feghouliyi sahaya sürmekti niyeti. Hollandalı savunma görevini başarıyla yaparken, N'Diaye ise enerjisi ve cesareti ile neden transfer edildiğini göstermiş oldu. Artık Belhanda'yı unuttuğumuza göre N'Diaye orta sahaya sertlik katıp, Emre'yi rahatlatan oyuncu olacaktır.


6- Sakatlıktan dönen Garry Rodrigues attığı 2 gol ile maçın adamı olurken, aslında son günlerdeki yabancı oyuncu sınırına da göndermede bulundu. Hatırlayacağız, Garry'nin sözleşmesi hafta içi "güzelleştirildi", maaşına zam yapıldı ve topçu da sahaya çıkıp kendisine yapılan jestin karşılığını verdi. Oysa, bizim yerli topçulara böyle bir "güzellik" yapıldığında "cukkayı" kapmanın mutluğu ile koca sezon gevşeyip, yazın yapacakları tatili düşünmeye başlıyorlar...


7- Trabzonspor maç yazımda Kasımpaşa karşısında da Fatih Terim'in Eren'le sahaya çıkacağını yazmıştım, hocayı tanıyoruz, dışardan gelen tepkilere kulağını tıkayıp, oyuncusuna güveniyor ve başarmasını bekliyor. Eren de elinden geleni yapıyor, pres yapıyor, hava topu alıyor, gol de atıyor. Taraftarda Gomis'ten sonra "yabancı golcü" sevdası olduğu için Eren "ağzıyla kuş tutsa" bir müddet yaranamayacak "transfersever" kitleye ama böyle mücadele etmeye devam etsin, zamanla sevdirecektir kendisini.


8- Kasımpaşa teknik heyeti sağlam çalışıyor ve her sene ligin altını üstüne getiren bir oyuncu bulup, taraftarın huzuruna çıkarıyor. Geçen senenin yıldız ismi Trezeguet'ti, bu sene Diagne... Trezeguet yaz tatilini Dünya Kupasında geçirdiği için form düşüklüğü yaşıyor bu sezon, bir çok futbolcuda bu normal bir durumdur, herkes dinlenirken sen tatil yapmıyorsun, Dünya Kupası maçları bittiğinde "şipşak" bir tatil yapıp, sezon başı kampa katılırsın ve lige de istediğin gibi başlayamazsın. Didier Drogba "Adanmışlık" kitabında yaz tatillerinin ne kadar önemli olduğunu anlatıyor...
Trezeguet "susarken" Kasımpaşada Diagne ön plana çıktı, her maç gol atarak krallıkta zirveye yerleşti ve Galatasaray maçında da seriyi devam ettirmekti tek amacı. Takımına kazandırdığı penaltı sonrası golünü de attı ve "rahatladı"... Jest ve mimikleri o kadar belli etti ki bu rahatlamayı... Bu arada Ozan'la baş başa kaldığı pozisyonlarda attığı "fake"ler ile tecrübesini de konuşturdu çaylak stoper karşısında... Senegalli oyuncu bu formunu sürdürürse Ocak ayı transfer mevsiminde adı Galatasaray ile anılacaktır...


9- Dünya Kupası maçları ile sevmiştik VAR sistemini ama Türkiye Ligi maçları başlayınca aslında VAR'ın sahada adalet dağıttığından ziyade hakemlerin ego savaşını turnusol kağıdı gibi ortaya çıkardığını görmüş olduk. Cüneyt Çakır başta olmak üzere bir çok hakem saha içinde vermiş oldukları kararları VAR başındaki arkadaşları uyarsa dahi değiştirmeyi "küçüklük" olarak görüyorlar. Kasımpaşa'nın kazandığı penaltıda Bülent Yıldırım video hakemden bir kez daha incelemesi konusunda uyarı aldı ama kararını değiştirmedi, oysa Ozan'ın o ufak dokunuşu koca Diagne'yi yere sermeye yetmezdi...Son dakika Galatasaray'ın ofsayt nedeniyle sayılmayan golünde ise Henry ile top aynı hizadaydı...
VAR sistemi ile ilgili merak ettiğim bir konu da, acaba hakemlere bizim televizyonda gördüğümüz görüntüler mi seyrettiriliyor. Eğer hal böyleyse, karar maçı yöneten yayın müdürünün istediği gibi olacaktır çünkü bir pozisyon kale arkası çekimde oldukça net gözükürken, diğer açılardan muallak bir halde ve o net açı bazen televizyon ekranlarına gelmiyor hakem pozisyonu ekranda incelerken...


10- Maç içinde belki daha fazlası olmuştur da biz televizyondan izleyenler iki pozisyona şahit olduk, Galatasaray'ın başarısını göstermesi açısından: İlki birinci yarının sonlarına doğru Ozan'ın uzaklaştırdığı top sonrası takım arkadaşlarının peşi sıra kendisine gelip, tebrik etmesi genç oyuncuyu, ikincisi de Emre Akbaba'ya yapılan faulde Donk, N'Diaye, Serdar Aziz'in bir hışımla gelip Kasımpaşalılara saldırması... Bu esnada o bölgede oturan taraftarın da olay yerine doğru oyuncusuna sahip çıkmak için koşması... Bu enstantaneler takımdaki birlik ve beraberlik için oldukça önemlidir. Bir zamanlar Volkan'ın Melo'ya tekme atması sonrası "bilmedim-görmedim" yapan başta takım kaptanı olmak üzere sahaya çıkan takımdan, sıradan bir faulde ortalı yangın yerine çeviren "ateşli" bir takıma... Bu takım senin eserin Fatih hocam, eline diline sağlık, özlediğimiz ruhu geri getirdin...

11- Fatih Terim'le bitirelim. Trabzon deplasmanında farklı mağlup olmuş ve iç sahada lig lideri ile Şampiyonlar Ligi maçı öncesi karşılaşırken, 18 yaşındaki bir oyuncuyu sahaya sürmek ancak Terim gibi taraftarın gözünde kredisi olan ve cesur hocaların yapabileceği iştir. Kötü bir sonuçta hoca gelecek tepkileri de göğüslemeye hazırdı, bir çok teknik adamın cesaret edemediği bir işi başardı hoca ve Türk futboluna da gencecik bir oyuncu kazandırmış oldu...
Kasımpaşa'nın teknik adamı için de iki kelam edelim, Kemal Özdeş duruşu ve yaptıklarıyla futbol aleminde saygı duyulan bir hoca ama maç sonu sonu demecinde yer alan "Galatasaraylılar her zaman yaptıkları gibi devre arasında soyunma odası koridorlarında çıkardıkları olaylarla maçın gidişatını engellediler" savunması kendisine hiç yakışmadı... İkinci yarı Muslera o kurtarışları yapmasaydı, Garry gününde olmasaydı belki de maçı alacaktı deplasman ekibi...

Stat: Türk Telekom
Hakemler: Bülent Yıldırım, Mustafa Sönmez, Asım Yusuf Öz
Galatasaray: Muslera, Linnes (Dk. 81 Mariano), Ozan Kabak, Serdar Aziz, Nagatomo, Donk, Ndiaye, Sinan Gümüş (Dk. 85 Yunus Akgün), Emre Akbaba, Rodrigues (Dk. 80 Onyekuru), Eren Derdiyok
Kasımpaşa: Ramazan Köse, Popov, Veysel Sarı, Ben Youssef, Veigneau, Pavelka, Sadiku, Eduok (Dk. 59 Özgür Çek), İlhan Depe (Dk. 70 Tarkan Serbest), Trezeguet (Dk. 90+2 Hasan Bilal), Diagne
Goller: Dk. 55 Eren Derdiyok, Dk. 59 ve 65 Rodrigues, Dk. 78 Serdar Aziz (Galatasaray), Dk. 76 Diagne (Penaltıdan) (Kasımpaşa)
Sarı kartlar: Dk. 30 Eduok, Dk. 53 İlhan Depe (Kasımpaşa), Dk. 53 Rodrigues (Galatasaray)

11 Eylül 2018 Salı

Trabzonspor:4-0:Galatasaray


ultras/Movement'in Maç Onbiri

1-Geçen sene Trabzon'da oynanan maçın "kopyasi" gibiydi bu hafta sonu Karadeniz'deki Trabzonspor-Galatasaray mücadelesi. Galatasaray ilk üç maçını kazanarak, kayıpsız geldiği deplasmanda "kişiliksiz" bir oyun oynayıp, kalesinde dört gol görerek İstanbul'a dönmüş oldu. Bir hafta evvel Alanya'ya 6 atan kadroyu bozmadan "kazanan takım bozulmaz" felsefesi ile Fatih Terim takımını sahaya sürmüştü ama bu kadronun dış saha için yeterli olmadığını "acı" bir şekilde tecrübe etti. Ev sahibi,  Galatasaray savunma hattını iyi etüt etmiş ve topu sarı-kırmızılılara bırakarak onların hatalarından yararlanmayı amaç edinmişti, istediklerini de yaptılar, daha ilk dakikalarda Muslera'nın kalesinden ayakla oyun kuramaması sonucu gelişen hızlı atakta öne geçtiler, devamında da yine kaptıkları bir topla geldiklerinde farkı kolayca ikiye çıkarıverdiler. Galatasaray geriye düşse de oyunu kontrol etmeye başlamıştı, Onur'un kalesine de gitmeye çabalıyordu ki Belhanda "canlı bomba" gibi tüm takımı imha etti. Hiç gereği yokken, daha öncesinden kalan bir pozisyonun intikamını hakemden almaya çalıştı da karşısında bu memleketin "gözünü budaktan sakınmaz" hakemi Fırat Aydınus vardı, bakmadı gözünün yaşına, formanın rengine, attı Belhanda'yı Fırat. O an iyice tükendi Galatasaray, oyun "bitse de gitsek"e döndü, devre biterken Trabzonlu Nwakaeme "yürüye yürüye" üçüncü golü attı.
İkinci yarı orta sahaya direnç katması için ayağının tozuyla gelen N'Diaye'yi aldı oyuna Fatih Terim, o hamlesinde nispeten başarılıydı, oyunu çok da Trabzon'a vermedi Galatasaray ama bir gerçek vardı, tabelada 3-0 yazıyordu ve bir oyuncu eksik oynuyorlardı. Feghouli, Rodrigues hamleleri de skoru değiştirmeye yetmemişken, maç biterken Trabzonspor bir gol daha kaydederek 4 farklı haklı bir galibiyet almış oldu...


2- İlk üç maçta kalesinde pek pozisyon görmeyen Muslera, Trabzon'da "kötü" gecelerinden birini yaşadı. Ev sahibinin ilk golünde tamamen rakibin tuzağına düştü Galatasaray savunması ve Muslera: Trabzonlular bilerek topu Galatasaray'a bırakıp defans oyuncularına da baskı yapıp topu Muslera ile buluşturmak istediler ve onun ayakla oyun başlatamama zaafını kullanarak kısa sürede öne geçtiler. Uruguaylı kaleci degajla başarılı olduğu kadar ayakla topu oyuna sokmada bir o kadar istikrarsız. Geriye düştükten sonra da moralmen yıkılan savunmada yenilen diğer gollerde bariz hatası olmasa da, bizim bildiğimiz Muslera yoktu sahada.

3- Galatasaray'ın savunma hattının değişmezi Serdar ve Maicon'dur ama Fatih Terim Alanya maçındaki iyi oyunundan dolayı Ahmet'ten almadı formayı. Partneri Maicon kadar "berbat" bir oyun çıkarmasa da Ahmet Çalık, top ayağına geldiğinde tedirgin tavırlar sergiledi, özgüven eksikliği hissetti. Maicon ise tam "felaketti", Galatasaray forması ile belki de en kötü oyununu sergiledi, yenilen her golde Maicon'un izi vardı maalesef...


4- Bu sene herhangi bir sakatlık ve kaza-bela olmazsa, Galatasaray'da her bölgeyi tartışacağız, yeri gelecek eleştireceğiz lakin tek dokunmayacağız yer "bek" pozisyonu olacaktır. Takım fark atsa da, yenilse de Yuto ve Mariano performanslarındaki "stabiliteyi" korumaktalar.  Nazar değmesin...

5- Transfer döneminde yapılan transferlerle Galatasaray'ın orta sahası Türkiye'nin en güçlü orta alanı haline geldi, lakin bu topçuların bazılarını "yumuşak" iç saha maçlarında oynatırken, bazılarını da "dişe diş" deplasmanlarda oynatmak lazım. Alanya gibi iç sahada taraftarın gücüyle de baskı kurup, ezdiğin bir rakip karşısında Belhanda "meziyetlerini" gösterir de Trabzon gibi "zorlu" bir dış saha oyununda N'Diaye gibi "canavar"la çıkmak lazım maça. Badou'nun yeni gelmiş olması nedeniyle Fatih hoca kendisine belki güvenemedi ama keşke Belhanda yerine Donk-Fernando oynasaydı. O vakit rakip bu kadar kolay gelemeyecekti Galatasaray savunmasının üzerine. Bazı puan kayıpları ders alınırsa kazanç olarak yazılabilir haneye, bu yenilgi de umarım gelecek adına hayırlı bir olay olarak kalır tarihte...

6- Belhanda... Galatasaray'ı çocukluğumdan beri takip ederim, 11 yıldır blog yazıyorum, böyle "ruhsuz" bir oyuncunun sarı-kırmızı formayı giydiğini görmedi. Sosyal medya Barış Özbek'leri, Mustafa Sarp'ları, Ayhanları, Sabri'leri linç etti de onlar en azından forma için ter akıtıyordu, "umursamazlık yapmıyordu", Belhanda "vurdum duymaz" tavırlarıyla kimseyi dinlemiyor. 10 numara oynayan bir oyuncu daha bir buçuk sezon olmadan 3 kırmızı kart nasıl görür? Fatih Terim bile maç sonrası " Kendisini o kadar uyardık" diyorsa, Belhanda başlı başına bir vaka. Düşünüyorum da, Feghouli ve Belhanda niçin alındı acaba? Vakti zamanında Fenerbahçe'nin ilgilendiği bu iki oyuncuyu, Dursun Özbek sırf taraftara hoş gözüküp, "Fenerin alamadığını biz aldık" imajı yaratmak için mi döktü milyon euroları... Ve içimi acıtan daha da beter durum, Belhanda'yı almak için Sneijder'i yolladı Dursun Özbek ve arkadaşları...


7- Gomis'i satıp, transfer sezonu bitmeden kadroya bir golcü katamayan Galatasaray'da tek gol ümidi Eren kaldı. Gurbetçi topçu iyi niyetle her maç mücadele ediyor, bazen bu çabası yeterli olmuyor ama en nihayetinde formasını terletiyor. Pek çok kişinin aksine ben Trabzonspor karşısında üzerindeki sorumluluğu bilerek mücadele eden bir Eren gördüm, ilk üç haftaya nazaran daha arzuluydu, çalışkandı, istekliydi. Tabii, takım kötü gününde olup, bir de eksik kalınca onun da rakip savunma arasında yapacakları sınırlı kaldı. Önümüzdeki maçlarda Fatih Terim, Eren'den pek vazgeçmeyecektir, zaten başka alternatifi de yok ve kendisindeki potansiyeli bildiğim Eren'in çok daha iyi oyunlarını izleyeceğimizden eminim.


8- Fatih hoca, geçen sene attığı kritik gollerle şampiyonlukta çok önemli maçlar kazandıran Sinan'a şans veriyor, Feghouli'yi kesiyor, Garry'i dinlendiriyor ama Sinan'ı ısrarla oynatıyor, oysa gördüğümüz Sinan'ın ilk onbir topçusundan ziyade sonradan oyuna girmesiyle daha fazla katkı yaptığı takıma. Rodrigues'in sakatlığının geçmesi sonrası bir kanatta Onyekuru, ötede Garry ile oynayacaktır hoca ve Sinan hamle oyuncusu olarak kulübede bekleyecektir.

9- Trabzonlu Nwakaeme iyi topçu... Bunu sadece attığı iki gole bağlayarak yazmıyorum, saha duruşu, topa koşması ve toplu birlikte özgüvenli hareketleri kumaşının kaliteli olduğunu gösteriyor. Google açıp kaç paraya geldiğine bakmayacağım ama eminim ki çok da cüzi bir rakama imza atmıştır.

10- Fırat Aydınus'u bir çok kişinin aksine beğenirim, beğendiğim yanı da "dik kafalı" olması ve gördüğünü çalması. Volkan Demirel'e de kırmızı gösterir, Emre Belezoğlu'na da Arda Turan'a da... Öyle maç içinde "topçu egosuyla" ezilecek hakem değildi Fırat Aydınus. Belhanda bir pozisyonda kendisiyle dadaştı da Fırat oradan mimledi Faslıyı ve ilk pozisyonda kartı çıkarttı. Haksız da değildi kartta ama... Ama... Rodallenga'nın  Emre'nin bileğine basmasına bırakın kırmızıyı, sarıyı bile çıkarmaması Fırat'a yakışmadı... Oysa pozisyona yakındı, görmemesi imkansızdı... Bozma kendini Fırat, sen ev sahibi, deplasman takımı, gördüğünü çal...


11- Trabzonspor taraftarı son yıllarda kendisini antipatikleştirmek için elinden geleni yapıyor. Geçen senelerde yapmış oldukları terbiyesizliklere bu sene de devam ettiler, maç içinde Galatasaray'a edilen küfürler yetmemiş gibi, maçtan sonra da ne hikmetse "sarmadı" diye skorbortta yazı yayınlayıp, gece yarısına kadar kolbastı oynadılar. Maç çıkışı da yüzlerce taraftarın 3 Galatasaraylıyı kovalaması hiç ama hiç olmadı...


STAT: Medical Park
HAKEMLER: Fırat Aydınus, Serkan Ok, Aleks Taşçıoğlu
TRABZONSPOR: Onur Recep Kıvrak, Pereria, Hosseini, Mustafa Akbaş, Novak, Onazi (Dk. 74 Kucka), Sosa, Olcay Şahan (Dk. 78 Amiri), Nwakaeme, Yusuf Yazıcı, Rodallega (Dk. 86 Ekuban)
GALATASARAY: Muslera, Mariano, Maicon, Ahmet Çalık, Nagatomo, Fernando, Sinan Gümüş (Dk. 46 Ndiaye), Belhanda, Emre Akbaba (Dk. 81 Feghouli), Onyekuru (Dk. 81 Rodriques), Eren Derdiyok
GOLLER: Dk. 3 Onazi, Dk. 25 ve 45+2 Nwakaeme, Dk. 90+2 Ekuban (Trabzonspor)
KIRMIZI KART: Dk. 30 Belhanda (Galatasaray)
SARI KARTLAR: Dk. 33 Novak, Dk. 87 Yusuf Yazıcı (Trabzonspor), Dk. 42 Mariano (Galatasaray)

Blog Widget by LinkWithin