26 Eylül 2017 Salı

Bursaspor:1-2:Galatasaray


Bol tebrikli bir maç yazısından ilk "tebriği" tribünlerde 50. kuruluş yıl dönümünü kutlayan memleket futbolunun en gözde tribünlerinden biri olan Teksas taraftar grubuna yollayalım. Gruplar, taraftar oluşumları kurmak kolaydır da yarım asır bir süredir bir çok sıkıntıya karşı yılmadan yıkılmadan armanın peşinden koşmak büyük başarıdır. Var olsunlar, devamlı olsunlar, nice 50 yaşları olsun... Kutlamaların süsü olarak Galatasaray maçında iki tribünde ortaya koydukları koreografi ile rüştlerini bir kez daha ispatladılar... Bu "görsel showlar" takımların sahaya çıkması ile İstiklal Marşı arasındaki 3-5 dakikalık zaman diliminde gerçekleşir de, hazırlanması bırakın günleri, haftalar sürer, geceler boyu kafa yorulur koreografiye... Bundan sebep emeği geçen tribün ahalisine selamlar... Güzel işlere devam arkadaşlar...



Bir tebrik de Bursa gibi zorlu bir deplasmandan üç puanla dönen Igor Tudor'a gelsin. Deplasmanda oynanan ve "acabalar" dedirten Antalyaspor beraberliğinden sonra, geriye düştüğü bir maçta galip gelmek Galatasaray adına üç puandan daha önemli sonuçlar doğuracaktır. Ligin başlamasından bu yana altı hafta geride kalırken, Tudor'un takımı ilk defa geriye düştü ve herkesin aklında "bu sınavdan" geçip geçmeyeceği vardı. "Pekiyi" ile ayrılırken sarı-kırmızılılar Timsah Arena'dan, hem takımın geçen yıllarda kaybetmiş olduğu öz güven yerine geldi, hem de rakiplerine korkuyu saldılar... Ne mi yaptı Hırvat hoca, bu kadar konuşulacak? Mariano ve Latovlevici gibi iki beki 64. dakikada aynı anda yanına oturtup, Yasin ve Feghouli gibi hücumcuları oyuna soktu. Bir çok kişiye "delice" gelen bu değişiklik, Galatasaray'ı yakından takip edenler için çok da tuhaf değildi, zira Bursaspor takımı güçten düşmüş ve kalesine yaslanmışken, zaten oyun kurarken Maicon sağ bek-Fernando ortada ve Serdar Aziz sol bek tertibine geçen Galatasaray'da bekler rakip yarı sahada pozisyon almaktaydı. Yorulan ve güçten düşen topçularının yerine, bireysel yetenekli fazla iki oyuncusunu oyuna alarak, gol aradı Tudor ve istediği de oldu: Feghouli harika bir golle beraberliği sağladı, ardından Tolga artık "imzası" haline gelen plasesi ile takımını öne geçirdi. Parçalı forma ile ilk şut ve ilk gol, Cezayirli oyuncunun istatistiği parmak ısırtıyor, "nazar değmesin"... Bravo Sofiane...


Bursaspor maçı kaybetti ama "maçın adamı" adayları arasına girecek bir performans sergiledi kaleci Harun. Takımının baskılı oynadığı ve golü de bulduğu ilk yarıda Galatasaray'ın Gomis ve Belhanda ile gerçekleştirdiği ataklarda kalesini gole kapayan başarılı eldiven, ikinci yarı da %100lük pozisyonlarda topun kale çizgisini geçmesine izin vermemiş, galibiyeti son 17 dakikaya kadar taşımıştı da, Feghouli'nin şutunda Ümit Aktan'ın dediği gibi "Schmeichel değil bütün Michale'lar gelse" o topu çıkaramazdı. Tebrikler Harun...


Galatasaray üç puanı ve liderliği "yüklerken heybesine" Bursa'dan, gelecek haftalar için de bazı dersler çıkardıysa kendisine, taraftarını da uzun haftalarca mutlu etmeye devam edecektir. Öncelikle atak sonlandırmayı bilmeli Tudor'un öğrencileri, Bursaspor'un gol attığı ve bir o kadar da kaçırdığı ilk devredeki tüm atakların başlangıç noktası rakip yarı sahada yapılan top kayıplarıdır. İkinci devre ev sahibinin Batalla ile geldiği tek pozisyonun da çıkış noktası top kaybı... Bursaspor'un maçın başlangıç düdüğü ile taraftarıyla bir olup, Galatasaraylılara baskı kurması, sarı-kırmızılı topçuların Türk Telekom'da konuk ettiği rakiplerine empatiyle yaklaşmasını da öğretmiştir. Tabii bir de, mağlubiyetten geriye dönebileceklerini de görmüş oldular... 


Belhanda da son haftalarda "kıpırdamaya" başladı, uyum sürecini aşmaya, üzerindeki "10 numara" baskısını kırmış gözüküyor Faslı oyuncu. Geçen hafta Kasımpaşa karşısında kullandığı köşe vuruşları sürekli ön direğe yerden rakibin ayağına giderken, dün gece kornerleri yüksek attı, Maicon ve Serdar yüreklerini hoplattı tribündeki yeşil beyazlıları... 

Gecenin en güzel karesini, belki de olası bir şampiyonluğun müjdecisi de Feghouli'nin attığı golden sonra sevinen takım arkadaşlarına çoraplarıyla koşan Mariano verdi. Maç oynanırken forma çıkarılmasından, oyundan alındıktan sonra yapılan "afra tafra"lardan gelinen noktaya bakın... Galatasaray'ın bu sezonki başarılı performansının arkasında yer alan takımdaşlık, arkadaşlık ve galibiyet arzusu hepsi bir fotoğrafa sığmış... Allah bozmasın...


STAT: Bursa Büyükşehir Stadyumu
HAKEMLER: Fırat Aydınus, Serkan Ok, Süleyman Özay, Mustafa Öğretmenoğlu
BURSASPOR: Harun, Barış (Okoli 62), Ekong, Titi, Aziz, Badu, Agu, Delarge (Yusuf 74), Batalla, Kembo (Joshua 82), Stancu
GALATASARAY: Muslera, Mariano (Yasin 64), Maicon, Serdar, Latovlevici (Feghouli 64), Fernando, Ndiaye, Rodrigues (Denayer 84), Belhanda, Tolga, Gomis
GOLLER: Delarge 14 / Feghouli73, Tolga 81
SARI KART: Serdar Aziz, Maicon

18 Eylül 2017 Pazartesi

İsyan Marşı



"Issız kuytu köşelerden and olsun ki döneceğiz" dediler ve Süper Lige geri gelerek İsyan marşını bütün stat birlikte söylediler...
Seyircisiz oynadıkları "sessiz" maçlardan sonra taraftarıyla evlerinde buluştular ve biz de şimdi gönül rahatlığıyla "ait olduğun lige hoş geldin Göztepediyebiliriz...

***
İzmir'in sokaklarında

Yürüyoruz formalarla

Sayımız yüzbinler oldu

Sarısıyla kırmızıyla

Sarın güneş gibi olsun

Kırmızın damarımda kan

Sensiz geçmesin bu yaşam

Senin için bütün kavgam

1925'te doğdu şanlı Göztepemiz

Issız kuytu köşelerden

And olsun ki döneceğiz

O günlere inanarak

Dalgalan sarı kırmızı

Acıların arasından

Söyle isyan marşımızı

Kalksın eller üçlü için

Haykıralım gözgöz için

Son nefesi verir gibi

Şehadet getirir gibi

***

Galatasaray:2-0:Kasımpaşa


Geçen hafta deplasmanda oynanan Antalyaspor maçını bir tarafa ayırırsak, Galatasaray Kayserispor'la başladığı zirve yürüyüşünü gümbür gümbür devam ettiriyor, dosta güven düşmana korku salmaya devam ediyor. Bu kez aslanın avı hemşehrisi Kasımpaşa'ydı ve onlar da "iddalı" gelip elleri boş ayrıldılar Arena'dan... Darısı misli misli önümüzdeki haftalarda konuk olacak ekiplere...

Ligde beş hafta geride kalırken, Hırvat hoca Igor Tudor artık ilk onbirini sabitlemişti, sakatlık ve ceza olmaması durumunda değiştirmeye pek de niyetli değilken, "devşirme" sol bek Linnes'in yerine "maskeli" orjinal sol bek Latovlevici dışında "kazanan 11" sahadaydı. Transfer mevsiminin son gününde Juventus'un Asamoah'ı satmaktan vazgeçmesi sonrası Karabükspor'dan apar topar getirilen Rumen savunmacı, sarı-kırmızılı taraftarın önünde ilk defa sahne alırken, akıllarda soru işaretleri yok değildi. O da takım arkadaşlarına alışık değildi, onlar da yeni takımdaşlarını yadırgamış olacaklar ki, ilk 45 dakika genelde ters taraftaki Mariano ile oynadılar, Brezilya'lıda bıkmadı uzanmadı 11 tane orta yaptı ilk devre... Bir takımın "yıldızı" sağ bek olur mu derseniz, Mariano gibiyse o savunmacı, yıldız da olur, güneş de, ay da... İkinci devre "Lato" daha da ısındı takıma ki, Galatasaraylı oyun kurucular topu "sağlı sollu" eşit dağıtmaya başladılar...


Savunmacılarla girmişken konuya, geri bölgeden devam edelim izlenimlere ve göze çarpan Serdar Aziz-Maicon ikilisine bir selam çakalım. Stumpf-Falco, Bülent-Popescu, Ujfalusi-Semih birlikteliği derken, Galatasaray bu sezonu müzesine bir kupa götürerek kapatırsa, nur topu gibi bir ikilimiz daha olacaktır: Serdar Aziz ve Maicon. Brezilyalı mı bizim Makedon'u hizaya soktu, Serdar mı arkadaşını rahatlattı, tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan döngüüne benzer de, bu ikili "havadan karadan" rakiplere nefes aldırmıyorlar. Trezeguet özentisi Mısırlı cumartesi gecesi kayboldu gitti bizim kulelerin arasında. İşin tuhaf tarafı sadece savunmada adlarından bahsettirmiyorlar maçı anlatan spikere, rakip kalede de gol arıyorlar, asist yapıyorlar. Sivasspor maçındaki "yarım asisten" sonra Kasımpaşa karşısında Serdar Aziz, Gomis'e maçı rahatlatan golü attırmaktan geri kalmadı.


Hedefe gümbür gümbür uygun adım giderken, ufak tefek aksaklıklar olmuyor mu? Garry Rodriguez birliğe yeni katılmış "çaylak" asker misali kıdemli abileri arasında "sağını solunu" karıştırabiliyor da gayretiyle, mücadelesiyle, iyi niyetiyle "enseye şaplak" yemekten kurtarıyor. Yeşil Burun Adalı "milli" kanat oyuncusu topu ayağına aldığında kafasını önüne eğip dripling düşüneceğine, bazen etrafına baksa, çok daha faydalı olacaktır takıma. Komşu Bulgaristan'da oynarken "başına buyruktu" da burası Levski değil,  çok daha büyük bir Galatasaray camiası... Farkına varmıştır muhakkak...

Belhanda da "yokları" oynadığı 4 maç sonrası pabucun pahalı olduğunu idrak etmiş olacak ki, Kasımpaşa karşısında daha arzulu ve çalışkandı. Belki henüz kendisinden beklenilen "10 numara" niteliklerine erişemedi ama maç içinde sürekli hareketli ve aktif bir halde maçın içinde kaldı, bir de kullandığı kornerleri yerden rakibin ayağına değil de havadan bizim topçuların olduğu yere atsa da takım arkadaşlarını daha mutlu etse... Fena mı olur?


Assolistler sondan sahne alırmış ya, Fernando, N'diaye ve Gomis'le bitirelim yazımızı... Belki kolunda pazu bandı yok ama Galatasaray'ın rotasını tayin eden kaptan bu sene Brezilyalı Fernando. Oyunun her bölgesinde futbol aklını koyarak yaptığı müdahaleler ve attığı paslarla yıldızını parlatırken, Melo'dan sonra özlediğimiz sahaya "yurek" koymayı da N'Diaye'den görüyoruz. Kasımpaşa karşısında ilk devre daha çok savunmaya dönük rakibin tehlikeli oyuncusu Neumayr'ı durdurma vazifesini yerine getirirken, ikinci yarı daha çok atağa çıkarak gördük Badou'yu, bir de Gomis'in ikinci golünden sonra orta sahada zevkten dans ederken... Ve Gomis... Tribündeki taraftar, televizyon karşısında bizler ne kadar arzuluyorsak galibiyeti, bir o kadar da Gomis istiyor maçı kazanmayı. Rakip stoperlere baskı yapıyor, takımını atağa kaldırırken topu saklıyor ve üst düzey golcüler gibi klas vuruşlarla fileleri havalandırıyor. İlk devre biterken takımını öne geçiren golü "ekmeğini taştan" çıkararak atmadı mı? Kenan Doğulu diyor ya şarkısında "Çok tatlısın çok, seni veren Allah'a şükürler olsun", Gomis'i bu topraklara yollayan Swansea City'e binlerce kez şükürler olsun...


STAT: Türk Telekom Stadyumu
HAKEMLER: Cüneyt Çakır, Bahattin Duran, Tarık Ongun, Bahattin Şimşek
GALATASARAY: Muslera, Mariano, Serdar, Maicon, Latovlevici (Denayer 88), Fernando, Ndiaye, Tolga (Feghouli 71), Belhanda, Rodrigues (Sinan 82), Gomis
KASIMPAŞA: Ramazan, Ben Youssef  (Omeruo 67), Veigneau, Veysel, Popov, Neumayr, Sadiku, Trezeguet, Pavelka, Eduok  (Rangel 55), Murillo (Mensah 73)
GOLLER: Gomis 44 ve 79
SARI KARTLAR: Serdar / Pavelka, Eduok, Veigneau, Sadiku

11 Eylül 2017 Pazartesi

Antalyaspor:1-1:Galatasaray


Lige fırtına gibi başlayınca, Galatasaray'ın her maçı üçer beşer atıp kazanacağı algısı yaratıldı da 34 haftalık uzun maratonun taşlı ve dolambaçlı yolları olduğunu aklı selim her Galatasaray taraftarı çok iyi bilmektedir. Dün gece de Antalya'da o "nahoş" gecelerden biri yaşandı, ne diyelim "nazar boncuğu" olsun, gerekli dersler alınsın, aynı hatalara düşülmesin, puanlar ikişer üçer saçılmasın Anadolu'nun çeşitli statlarına.

Sivasspor maçı sonrası Igor Tudor da dillendirmişti, bir çok Galatasaray sevdalısı da içten içe yakınıyordu milli maç arasının takımının yakalamış olduğu konsantrasyonu bozacağından. Galatasaray gibi yukarılara oynayan takımların "as oyuncuları" ülke kamplarına davet edilir, Florya'dan uzak kalınır, oralarda kimi ulusal takımla maç yapma şansı bulurken, kimisi kulübede ya da tribünde arkadaşlarını destekler. İstanbul dönüşü ise bir kaç günlük zamanda hoca rakip takım analizi mi anlatsın, idman mı yaptırsın? Antalyaspor karşısında sıcak ve nemli havaya eşlik eden bozuk zeminin de oyunu "çirkinleştirmesi" kadar milli ara da Galatasaray'ın durağan oyunun baş aktörüydü. Bütün bu aksiliklere rağmen golü de buldu Galatasaray ilk devrede, hem de neredeyse hiç pozisyonu olmadığı maçta ama koskoca 45 dakikayı o golün üzerine yatmayı hesap edince, bitime 8 dakika kala savunmanın bir anlık dalgınlığı iki puanı avuçlarından aldı götürdü... İyi oynadığında zaten kazanıyorsun da kötü oynarken kazanmak çok değerlidir şampiyonluk yolunda ve Galatasaray 8 dakika daha sabredebilseydi, dördüncü hafta sona ermişken rakiplerine psikolojik bir baskı da oluşturacaktı: "Ulan bu herifler nasıl kaybedecek?" sorusu, daha doğrusu korkusu oluşacaktı zirveyi hedefleyen hasımlarında...


Sneijder ile ilgili görüşümüz sabittir, twitter ortamında bolca yazdık, blogda yer alan maç yazılarına çok yansıtmak istemiyorum ama "sağolsun" Belhanda, Wes'i hatırlatmadan edemiyor bizlere. Galatasaray'ın fırtına gibi sezona girdiği üç maç ve dünkü Antalyaspor karşısında "kazanan ve değişmeyen" ilk on bir topçusu arasında gol attığı Kayserispor maçı da olmak üzere "zayıf halka" hep maalesef çok şey beklediğimiz Belhanda oldu. Dün akşam Gomis'in attığı golde Rodriguez'e verdiği pas dışında Faslı oyuncuyu sahada görebilen oldu mu? Oysa ki, oyun görüşü ve tek pası üst düzey olan Wesley Sneijder takımda kalmış olsaydı, atacağı ara ve uzun paslarla şimdiden asist krallığında zirveye yerleşmiş olurdu.


Takım iyi oynadığında kimse kaleciden söz etmez de, işler yokuş aşağı gitmeye başladığında anılmaya başlar file bekçileri. İlk üç haftada kendisine pek iş düşmeyen, varlığı yokluğu belli olmayan kaptan Muslera, dün gece rakibin "gol" diye sevindiği bir çok pozisyonuna "dur" diyerek alınan 1 puanın mimarı oldu. Eto'o'nun kafa vuruşunu da kurtarsaydı üç puanı getirecekti İstanbul'a ama rakip forvete kale çizgisine iki adımdan kafa vurdurursan, topu çıkarmak imkansızdır...

Ön yargılı davranmak istemiyorum, hep olumlu bakmak istiyorum Selçuk İnan'ın Galatasaray'da düşmüş olduğu duruma ama Selçuk her maç inatla "ben buyum" diyor. Sivasspor maç yazısında şöyle bir durum tespiti yapmıştık:

Aslında bu geçen seneki Galatasaray ile "yeni" Galatasaray'ın farkını da gösteriyor. Bu koşuları geçen sene yapan yoktu ki, dün gece bile 76.dakika oyuna giren taze kuvvet Selçuk, 89. dakikada kırmızı-beyazlıların gelişen ani atağında önünden geçen topa müdahale edememiş, rakibin arkasından ise koşmayıp, yürümeyi tercih etmişti. (Bir sakatlığı yoksa, bu hareket tamamen "ihanet"tir ama biz yine de günah almayalım). Selçuk İnan demişken, penaltı vuruşunu Gomis'e bırakması, ince bir hareket, alkışlamak boynumuzun borcu.

Maçın 62. dakikasında N'diaye'nin yerine oyuna giren Selçuk, aynı "kurnazlığı" dün gece de gösterdi maalesef. Karşılaşmanın hakemi Halis Özkahya 90+5 göstermiş ve uzatmalar oynanırken, Selçuk orta sahada bir top kaptırdı ve Antalyaspor Galatasaray kalesinde "yürek hoplatan" bir pozisyon yarattı. O hatayı unutturup, tepkileri azaltmak adına Selçuk sakatlık "numarası" yaptı, yerde yattı, sahaya sağlıkçılar girdi, sonra dışarı çıktı ve iki dakikaya yakın zaman kaybetti gol atmak isteyen Galatasaray... Tabii iş bununla da bitmedi, son dakikada kazanılan serbest vuruşta topu baraja nişanlarken, daha sonra 10 metre geriden olan ikinci serbest atışta topu inatla Maicon'a bırakmadı. Oysa ki, o da biliyordu uzaklardan vuramadığını, geçen sene o toplara Sneijder vururdu ve Maicon da uzak mesafelerden sert ve isabetli serbest vuruşlarıyla namlıydı... Selçuk İnan'ın kafasında yaşadığı gelgitler bu iki "an"la da bitmiyor, aşağıda fotoğraflarını paylaşacağım iki pozisyonun ilkinde rakibine "fake atmış" ve uzun top bekleyen Gomis'e pas atmayıp, geriye dönmeyi yeğlerken "maestro!", bir diğerinde de Gomis defansın dikaktini üzerine çekmişken, terste savunma arkasına koşu yapan Tolga'yı görmeyip, ofsayttaki Gomis'e yolluyordu topu... "İhanet, hıyanet, satış" kelimelerini sevmiyorum, kimseyi suçlamak da istemiyorum ama Selçuk "Ben bu takımda, bu tempoda oynayamıyorum" diye bas bas bağırıyor.



Igor Tudor hocama da bir mesajla sürdürelim yazımızı. "Hocam! Galatasaray'ın ruhunda savunma yapmak yok, Galatasaray korkmadan hep ileri oynar, hele ki transfer sezonunda takıma katılan savaşçı ve hırslı topçuların varsa, onları geriye çekme... Belki bir gol yeriz ama iki tane atarız... Korkma hocam, korkma..."

Yeşil sahanın dışında yaşanılan "sıkıntıları" da ultrAslan bir bildiri ile kamuoyuna sunmuş ve Antalyaspor başkanının sahibi olduğu Opet'i boykot etme kararı almış. Buyurun ultrAslan'ın beyanatı:


STAT: Antalya Stadyumu
HAKEMLER: Halis Özkaya, Ceyhun Sesigüzel, Hakan Yemişken, Koray Gençerler
ANTALYASPOR: Ferhat, Celustka (Salih 89), Djourou, Diego, Sakıb, Charles, Yekta, Maicon, El Kabir (Aydın 53), Danilo (Emre Güral 67), Eto'o
GALATASARAY: Muslera, Mariano, Maicon, Serdar (Denayer 64), Linnes, Fernando, Ndiaye(Selçuk 62), Belhanda (Feghouli 87), Rodrigues, Tolga, Goms
GOLLER: Eto'o 82 / Gomis 34
SARI KART: Linnes

6 Eylül 2017 Çarşamba

Next Station Röportajı


Tribünlerin olmazsa olmazıdır pankartlar, turnikeleri geçip koşar adım merdivenleri tırmandıktan sonra gözlerimiz ilk onları arar, bizimkiler ne asmıştır, deplasmana gelenler hangi pankartı kondurmuştur tellere. Grup isimleri çoğunlukla yazılıdır pankartlarda da, esas sevdiklerimiz "el işi" sprey boya ya da fırça ile yapılan ve gündemi anlatan bez pankartlardır. Lakin son yıllarda endüstriyel futbolun her türlü zevkimizi elimizden aldığı bu günlerde de, taraftarlar da işin kolayına kaçıp, el emeği pankart yerine makine işi "ruhsuz" çalışmalarla süslüyorlar tribünleri. Buna rağmen, hala "el emeği" pankart geleneğini sürdürenler de yok değil, işte bunlardan biri de "nextstationl" takma adıyla elinde fırçası bir kültürün devamı için uğraş veren Trabzonspor'lu Emir kardeşimiz... ultras/Movement blog olarak kendisiyle bir röportaj gerçekleştirdik, buyrun:


  • ultras/Movement okurları için öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

"Adım Emir ve Trabzon doğumluyum. Akçaabat ilçesinde yaşıyorum meslek lisesi son sınıf öğrencisiyim."


  • Pankartlar tribün için olmazsa olmazdır. Siz pankart boyamaya nasıl başladınız?

"Lise 2. sınıfta sınıfımızın futbol takımına birkaç pankart yaptıktan sonra bu ise başlamaya karar verdim."


  • Peki taraftar grupları için özel pankart yapımı işi nasıl ortaya çıktı?

"Tribünlerde el yapımı pankartlar bitip, tribünlerde yavaş yavaş gruplar artık dijital pankarta döndü, kimse artık boyamak istemiyor. Bu mesele çok canımı sıkarken, bir gün ben de otobüs önünde bir dijital pankarta denk gelince bu kültürü yaşatmak için bu ise girdim."


  • Bir çoğumuz “çöp adam” bile çizemezken, siz  bez-boya-fırça üçlüsünü severek kullanıyorsunuz. Bu yetenek nereden geliyor?

"Aslında yetenek yok, ben resim ödevi bile yapamazdım, annem ve ablam yapardı. Sonra bu resimleri önce sağını sonra solunu derken başladık yapmaya..."


  • İlker özeldir, unutulmazdır, ilk yaptığınız pankart hangisidir? Bir hikayesi var mı?

"İlk yaptığım pankart Atatürk pankartıydı. Sınıftaki arkadaşlardan biri 'ben boya alırım' diğeri 'ben fïrça alırım' derken  ben de 'az boz çizerim' dedim ve başladım pankart boyama işine."



  • Şimdiye kadar kimlere pankart boyadınız?

"Daha çok arkadaşlarım için pankartlar yaptım. Şu an Kayserispor, Fenerbahçe ve Konyaspor tribününe yaptım ama sayfayı açtıktan sonra devamı gelecek."


  • Pankartlar bittiğinde hissettiklerinizi nasıl açıklarsınız?

"Eğer bir arkadaşın pankartı bile olsa bitiremediğimde resmen uyuyamıyorum, geceleri neredeyse sabaha kadar yapıp bitiriyorum,  o his cidden anlatılmaz insanları mutlu etmenin eşi benzeri yok... "



  • Yapmış olduğunuz işin en can sıkıcı tarafı nedir?

"Yazı yazarken ve çizerken yanlış yapınca  ve o hatayı silerken silme çok kötü ve uğraş verici... "


  • Özellikle kendinize ait bir sloganınız var mı? Next station ismi nereden geliyor?

"Kendime ait şu an yok ama “Deplasman Haktır Engellenemez” kim demişse güzel demiş, bunu kullanıyorum şimdilik. next station ismine gelirsek,  gruplar deplasmana giderken şehri istila etmek anlamına geliyor "next station" oradan aldım bu adı."


  • Takım fark etmeksizin pankart yapıyorsunuz, peki siz hangi takıma gönül verdiniz?

"Ben Trabzonspor taraftarıyım."


  • Kaç kişi bu işi yapıyorsunuz? 

"Deplasman pankartlarını tek başıma yapıyorum ama büyük pankartları en fazla 3-4 kisi ile, en yakın arkadaşlarımla hazırlıyorum."


  • Taraftarlar kendi pankartlarını boyarken genelde otopark ya da sokak arası tercih ediyor, siz nerede hazırlıyorsunuz pankartları? 
"Otobüs önü için yapılan deplasman pankartları evde yaparken, büyük pankartları ilkokulun bahçesinde yapıyorum."



  • İnstagram hesabınızda Müslüm Baba pankartı göze çarpıyor. Pankart boyarken özellikle dinlediğiniz şarkıcılar-türkücüler var mı?

"Pankart yaparken, daha çok Müslüm Baba dinliyorum, onun dışında Ferdi Tayfur ve Orhan Gencebay eşlik ediyor bana çalışmalarımı bitirmeye gayret ederken."


  • Genellikle biz taraftarlara “boş insan” olarak bakılıyor, ailenizin ya da çevrenizin sizin pankart yapmanıza bakışı nasıl? Eleştiren oldu mu?

"Annem bazen elimden fırçayı alıyor, ablam çizmeye yardımcı oluyor,  babam maça gitmeyince 'niye gitmedin?' diye soruyor,  arkadaşlar zaten aynıyız. Kısaca eleştiren hiç olmadı beni bu konuda."


  • Size pankart yaptırmak isteyen bir taraftar size nasıl ulaşır? Sosyal medya hesaplarınız var mıdır? 

"Şu anlık sadece instagramda "nextstationl" hesabım var ama ilerleyen zamanda facebook ve WhatsApp hesapları açmayı düşünüyorum."


  • Röportajda sona gelirken, takipçilerimizin en çok merak ettiği soruyu soralım; Bu işin maliyeti nedir? 

"Bu işin maliyeti pek yok gibi, her hafta bilet param çıksın yetiyor,  geri kalan okul harçlığı ve şu an yazın arkadaşlarla harcıyoruz kazandıklarımızı..."


  • El emeği pankart yapan bir tribüncü gözüyle, şimdiye kadar tribünlerde gördüğünüz “10 numara 5 yıldız” pankart ya da koreografi hangisidir?

"Konyaspor'un yaptığı koreografi muhteşemdi..."

  •  Son olarak ultras/Movement blog okurları için söylemek istedikleriniz varsa alalım…

"Bütün taraftar ve deplasmancı arkadaşlardan ricam,  bize yaptırmasanız bile deplasmana giderken veya stadyumda el emeği pankart kullanın, dijitale gerek duymayın... Çok Teşekkürler..."



Blog Widget by LinkWithin