31 Ocak 2009 Cumartesi

Palacios'un Kardeşi


14 milyon pound karşılığı bu transfer döneminde Wigan'dan Tottenham'a transfer olan ve Premier Ligin en iyi orta sahalarından biri olarak adlandırılan Wilson Palacios sizce bu günlerde ne yapıyordur? Kazandığı parayı publarda çarçyur etmekle mi meşguldur? Ya da arabayı mı değiştirsek acaba sorularıyla mı boğuşuyordur? Belki de bir hatunla kaçamaktadır? Bir çok meslektaşı bu saydıklarımı yaparken Honduraslı futbolcu fidye için kaçırılan kardeşinin durumunu düşünmekte gece gündüz. 15 yaşındaki Edwin Palacios 2007 senesinin sonlarında La Ceiba'daki evini basan silahlı kişiler tarafından kaçırılmış ve o günden bügüne kendisini gören olmamıştı. Edwin'i kaçıranların istediği 135 bin poundluk miktarın ödenmesine rağmen, belki de ileride daha fazla para sızdırma düşüncesiyle genç Palacios serbest bırakılmamıştır. Şimdi de Tottenham'a 14 milyon pound gibi bir paraya gelen Wilson Palacios, bir yandan kardeşini düşünürken, bir yandan da acaba yeni bir fidye teklifi gelir mi?" düşüncesinde. "Her gün annemi arayıp, olumlu bir haber bekliyorum ama hala bir şey yok. Tanrının yardımıyla bu kötü durumdan kurtulacağımıza inanıyorum. Tottenham'a transfer olurken bile kardeşim aklımdan çıkmadı. Ve bu kötü günlerimde beni ayakta tutan tek şey futbol" diyerek durumunu açıklamış gazetecilere... Hondurasta bu tür olaylar pek sık yaşanıyor ki, yine geçtiğimiz sene içinde şu an Benfica forması giyen Inter'li David Suazo'nun kardeşi kaçırılmış ama iki hafta sonra serbets bırakılmıştı... Umarım en yakın zamanda beklediği mutlu haber gelir ki, Redknapp ve Tottenham taraftarı sadece futbola odaklanmış bir Palacios'a kavuşurlar... Şöhretin bedeli ağır olur desek, yanlış bitirmiş olmayız herhalde yazımız...

Kop









Liverpool'un ünlü Kop tribününün önü... Bir gün gidip görmek istediğim nadir yerlerdendir...

u/M Usulü Hamsi


Okulların tatil olmasıyla bir haftaya yakın bir süredir evdeyim. Bir bakıma iyi oldu bu tatil, bloga mümkün oldukça yazı yazabiliyor, zamanım olmadığından dolayı yapamadığım işleri bitiryorum, seyredemeğim filmleri izliyorum derken bir de mutfak işine el atmaya karar verdim. Bir çok işe elim yatkındır ama nedense bu yemek yapmaya pek alışamadım, yemesini severim ama yapmasını beceremem. Belki de bekarlık zamanlarımda ev arkadaşlarımın hep Bolulu aşçılara taş çıkartan yemekler yapmasındandır,yemekler hazırlanırdı bana da bulaşık yıkama görevi düşerdi... Neyse uzatmayalım, geçen gün bizim hanımla pazara çıktığımda sebze-meyve ihtiyacımızı aldıktan sonra balıkçının yanından geçerken, eşim "1 kilo hamsi alalım" dedi, "Yaparsan, yerim" şeklinde muz bir orta yaptım, o da Hakan Şükürvari bir asistle gol pozisyonuna sokuverdi beni: "Ben temizlerim, bir de sen dene bakalım pişirmeyi, başarabilirsin" Son kelimeyi duyunca Fatih Hocanın Kopenhag'ta Arsenal finali öncesi topçuları motive etmesi sonrası sahaya çıkan Galatasaraylılıar gibi, acayip gaza geldim... "Yaparım tabii, kim tutar beni?" Eve geldikten sonra o dediği gibi temizledi balıkları, "saha ve zemin koşullarının futbol oynamaya müsait olduğu bir ortam" yarattı, bana da çıkıp hünerlerimi göstermek kaldı... Peki ben ne yaptım:
Interneti açarak-olmasaydı kara cahil olup kalacaktık- önüme çıkan balık çeşitli balik yemekleri tariflerine bakmam bir saat kadar bir zaman aldı. Ve kafamda basit bir tarif yarattım: Fırında Hamsi Fleto yapacam... Malzemeler de :
  • 1kilo hamsi
  • 2-3 adet domates
  • 1 limon
  • 1 baş soğan
  • çeşitli baharatlar
  • defne yaprağı
Geçelim tarife: Hazır olarak temizlenmiş hamsileri alıp fırının kendi tavasına bir düz, bir ters olarak yerleştirdim, "Neden bu şekilde dizdin?" derseniz sebebini bilmiyorum ama şekil olarak oldukça güzel durdu... Tabii, tavayı önceden yağlamayı unutmayın, ya da ben işin kolayına kaçtım yağlı kağıt kullandım... Unutmadan, balıkları temizlerken kılçıklarını da çıkarın, yemesi daha rahat oluyor...


Daha sonra domatesleri ve limonu bir güzel yıkayıp, halka olacak şekilde güzelce ince ince kestim ve balıkların üzerine dizdim...



Limonla domatesin yan yana gelmesinden sonra ortaya çıkan sarı-kırmızı tablo yemeğin şimdiden güzel olacağı sinayallerini veriyordu... Bu işleri yaptıktan sonra bir baş soğanı güzelce temizledikten sonra yine halka halka kesip domates-limon karışımın arasına yerleştirdim, bu üçlü yemek piştikten sonra balık kadar lezzetli bir tad alıyorlar. Benim gibi yemeklerin her türlüsünde "haşlanmış-pişmiş" soğan görmekten iğrenen biri bile bu tada hasta oluyorsa, gerisini düşünün artık... En son olarak da defne yapraklarını ve zevkimize göre baharatları koyduk mu, bu iş tamamdır...

Tavayı donatırken, bir yandan da fırını önceden ısınması için çalıştırdım ki, bütün yemek tarifi veren siteler öneriyorlar, yemek daha iyi pişiyormuş... 180 derecede ısıtılmış fırına hazır olan hamsi tavamı yerleştirdim ve 25 dakikaya ayarladım süresini... Onlar orada pişerken de bloga bir post girmek için vaktim kaldı, açtım bilgisayarı yazımı yazdım ve en nihayetinde fırından yemeğimin hazır olduğuna dair ses geldi... Mutfağa bir girdim ki, mis gibi hamsi kokuyor... Bir tezahürat vardı eskilerde Trabzonspor maçlarında yapılırdı bordo-mavilileri kızdırmak için "Burası leş gibi hamsi kokuyor" diye, nedense aklıma o geldi şimdi bunu yazarken... Fırını açınca şaheserimle gurulanmadan edemedim...



Hemen yanında güzel bir salata yaparak, nefes almadan daldık hamsiye... Bir ara eşimin şaşkın bakışlarıyla karşılaşmasam belki de mideyi çatlatacaktım. "Kıtlıktan çıkmış gibi yeme" uyarısı kendime getirdi beni ki frene bastım... Yemek sonrası alınan iltifatlar, balık yemekleri konusunda kendime güvenmemi sağladı, bakalım önümüzdeki hafta yine bir balık yemeği yapmaya niyetlendim ama... Ama işte...

Ultras Life Magazine 9-10-11


#9


#10


#11

Rusların bu fanzin konusundaki hızlarına yetişemeiyoruz, dur durak vermeden yazıp çizmeye, birşeyler ortaya çıkarmaya devam ediyorlar ve Ultras Life Magazine'in 9, 10 ve 11. sayılarını da çıkarmışlar... İmrenerek seyrediyoruz, elimize nasıl ulaşır bilmiyorum, ulaşşsa da nasıl okuruz o da ayrı bir sorun, resimlere bak, Bulgarca ile ortak kelimelerden birşeyler çıkarırız artık... Rusya'ya gidenlere ricamız olsun, görürlerse duyarlarsa bu fanzini, bizim için de birer kopya alıversinler... Çok mu istedik?
Ultras Life Magazine #1, #2, #, #4
Ultras Life Magazine #5
Ultras Life Magazine #6, #7, #8

Kratochvil Konyaspor'da



Roman Kratochvil'in yaptıklarından ve nasıl vefasızca memleketim dediği Denizli'den uzaklaştırıldığını aşağılarda kalan yazıda yazmıştık bir kac gün evvel. Defans hattı için böylesi önemli bir oyuncuyu, ki yaşı ilerledikçe Maldini misali futbol zekasına futbol tecrübesini de ekliyor, boşta bırakmayacaktı bizim takımlarımız ve arka arkaya çaldırdılar Roman'ın telefonunu... Tabii, bunlardan sadece birine olumlu cevap verdi Kratochvil, hem de "vefanın sadece bir semt ismi olmadığını" horozlar diyarındaki yöneticilere göstererek eski hocası Giray Bulak'a "Evet" dedi... Giray hoca da küme düşmeme mücadelesi yaptığı rakibi Denizlispor'dan önemli bir oyuncuyu koparmanın mutluluğu ile teşekkür ederken Roman'a yaptığı açıklamada yeni oyuncusunun değerini bir kez daha gözler önüne serdi: " Benim bildiğim, çalıştığım bir oyuncu. Türkiye'ye deki savunma şeflerinden biri. Dolayısıyla toparlanmamızda bize büyük yardımları olacak. Böyle disiplinli ve profesyonel bir oyuncuyu kadromuza kattığımız için ayrıca memnunuz" Konyaspor- Denizlispor maçı daha anlamlı bir hale geldi bu aşamadan sonra....

Gökhan Töre


Bugüne kadar çok az kişinin tanıdığı Gökhan, bugün gelen haber sonrası bir çok sporseverin bildiği bir isim olacak artık. 17 yaşındaki gurbetçi futbolcunun özelliği İngiltere'nin Chelsea kulübüne transfer olan ilk Türk futbolcusu olmasıdır. Almanya'nın Leverkusen takımıyla daha önce 4 yıllık mukavele yapan Gökhan, böylece yetiştiği kulübüne de para kazandırarak, vefa borcunu ödemiş oldu. Bu haber bizi sevindiriken, bir bakıma da düşündürmeli aslında. 70 milyonu aşan bir nüfusa sahip bu topraklardan futbolcu çıkaramayıp, yurt dışında büyümüş çocuklarımızın başarısıyla övünüyoruz. Gökhan olayında, övünmek acaba bizim hakkımız mı, Almanların mı ?

30 Ocak 2009 Cuma

Mihailov Başkan, Stoilov Teknik Direktör


Bulgaristan Futbol federasyonu yeni başkanını seçti: Borislav Mihailov. Bugün yapılan genel kurulda salonda bulunan 373 üyeden 316sı eski başkan Mihailov'un görevine devam etmesi yönünde oy kullanınca, Borislav Mihailov bir kez daha Bulgar futbolun en tepesindeki kişi olarak göreve getirildi. Başkan, oy işleminin bitiminde yaptığı açıklamada kendisine güvenenlere teşekkür ederken, Bulgar futbolunun eski günlere dönmesi için daha fazla çaba sarfedeceklerini ve yönetim kuruluna da özellikle 1994 Dünya Kupası ruhunu tatmış kişileri getireceğini belirtti.


Kendisi de 94 Dünya kupasında Bulgarsitan Milli Takımı kalesini koruyan Mihailov, bir çok takım arkadaşını da yanına almış bulunuyor. İşte yönetim kurulunda görev alacak üyeler:
Yordan Lechkov,Nasko Sirakov, Emil Kostadinov, Yordan Hristoskov, Andrey Ikonomov, Mihail Kasabov, Kamen Kostadinov, Nikolay Gigov, Grisha Ganchev, Kamen Gergov, Nikolay Dimitrov, Atanas Furnadzhiev, Krasimir Gergov ve Martin Mitev.
Öte yandan ulusal takımın teknik direktörlüğüne ise büyük oranda Stanimir Stoilov'un getirileceği düşünülüyor. Başkan Mihailov :" Teknik direktörün kim olacağına önümüzdeki hafta karar vereceğiz ama benim oyum Stoilov'dan yana" diye açıklamlarda bulundu... Stoilov şu anda Bulgaristan liginde üçüncü sırada olan Liteks'in teknik direktörü ve bize de hiç yabancı değil, 92-93 sezonunda da Fenerbahçe forması giymişti...

Atkı Kolleksiyoncusu


Kaça bu atkılar usta?

Askere gitmeden önce acayıp derecede merak sarmıştım atkı toplamaya, maç önceleri işporta tezgahlarda dolaşır yeni bir ürün var mı diye, forumların atkı takas bölümlerini inceler değiş-tokuş yapacak bir arkadaş bulur muyum diye, deplasmanlarda gizliden rakip takımın bir atkısına para bayılmadn dönmezdim filan... Sonra nedense soğuduk bu işten ama ara ara bakıyorum elimdeki değişik renklere ait atkılara ve "başlasam mı yeniden?" sorusunu geçiriyorum aklımdan... Oldukça meşakatli bir iş aslında atkı biriktirmek, hele de hedef koymadan genel olarak başlarsan, "her türlü atkıyı toplarım" dersen, bitmez, bitiremezsin ve pes edersin bir yerde... Ama kendine belli bir kategori belirlersen, daha kolay olur bu uğraş, mesela sadece grup atkıları ya da belli renklere sahip atkılar filan... Bir de atkı takas işinin bir rant olduğunu gördükçe vazgeçiyorum hobimden... "Şu atkı şu kadar liraya, bu atkı bu kadara" beni çekmez, benim elimdeki atkıların hepsinin bir anlamı vardır, bir hikayesi: "Bunu şu arkadaş şurada vermişti, bunu şöyle değişmitim şu ildeki arkadaşla"... Elimde fazladan grup atkısı yok ama atkı takas etmek isteyenlerin önerilerine de açığım... Hatta şöyle yapalım, bu işe merak saranlar ilanlarını ister maile ister yorumlar bölümüne yollasınlar, sağ menüde yayınlayalım on beş gün süreyle...

Yattara Nereye?



Trabzonspor'un "atsan atılmaz, satsan satılmaz" oyuncusu Yattara, yine bir kaç gündür gazetelerin transfer haberlerinden düşmüyor. Sene başında Katar'a gidecekken, istenilen paranın verilmemesi üzerine suya düşmüştü bu transfer, şimdi de İspanyol Marca'nın ortaya attığı "Real Madrid Yattara'yı düşünüyor" haberi sonrası yine hareketlendi transfer borsası... İspanyolar Real Madrid derken, bizim basın da Gineli topçuyu Galatasaray ve Fenerbahçe'ye yakıştırıyor. Aslında Ribery zamanında çok isterdim Yattara'yı sarı kırmızılı forma ile görmek, bir kanatta "FerraRibery", öbüründe "Fırtına Yattara", tadından yenilmezdi... Bugüne dönersek, Trabzonspor yönetimi gece hayatından vazgeçiremedikleri oyuncuyu satışa koymuş, hazır işler iyi giderken, bir de Alanzinho transfer edilmişken sessiz sedasız satalım demişler Yattara'yı... Peki alıcısı kim? İspanyollara göre Real Madrid, bizim basına göre Galatasaray ya da Fenerbahçe... Bu durumda Yattara ne yapar? Anket yanda...

Bülent Uygun'dan Bombardıman


Bugün spor haberleri incelerken Bülent Uygun'un Ihlas Haber Ajansına verdiği röportaja rasladım. Pes doğrusu diyerek, söylediklerini hiç yorum yapmadan kopyalıyorum...

"Futbol oynarken askerdim. Teknik direktörlüğe soyunduktan sonra hür general olduk. Hür general bir Yaşar Paşa var, bir de ben varım. Artık generalliğe yükseldik. Bu generalliği hangi ortamda nasıl yapacağım çok önemli. Başarıları benimle aynı frekansta olan, aynı sevgi ve kalpten istekle yaşayan yönetimlerle hangi takım olursa olsun, en büyük başarıları gerçekleştirmek isterim."

"
Arsenal Teknik Direktörü Arsene Wenger, 1 milyar dolarlık takıma sahip olacak ve gelecek Sivasspor'u 3-0, 4-0 ya da 5-0 yendiği zaman dünyanın en büyük hocası olacak. Gelsin, Sivasspor ile beraber Arsenal'i 3-0, 5-0 yensin o zaman ben ona (dünyanın en büyük hocası) diyeyim. Buraya gelsinler, çalışsınlar da onları o zaman göreyim. Türkiye'de o kadar yetenekli hocalarımız var ki. Zaten Türk insanının geninde başarı ve yetenek var. Ama kendi kendimizin farkında değiliz. Yabancı hayranlığına bir tutulmuşuz gidiyoruz. Tutulup gidenler yolunuz açık olsun. Yeni nesil, bunu değiştirecek. Biz Türkler, dünyanın en iyileriyiz. Kalbimizde sevgi var, yeter ki en iyi olduğumuzu bilelim."

"Geçen sezon son maçımızı kaybederek 73 puanla şampiyonluğu kaçırdık. Bütçeleri kısıtlı olan bir takımın tekrar aynı başarıyı gösteremediği bir ortamda Sivasspor, başarısının hem tesadüf olmadığını, hem de bunu istikrara dönüştürebileceğini gösteren oyun anlayışıyla ilk yarıyı lider bitirdi. Dünyada böyle bir başarıyı hiçbir takım başaramadı. Şu anda hem şampiyonluk kovalayan hem de kupayı arzulayan bir Sivasspor var. Çok fazla imkan olmamakla beraber, verilen imkanları kendisine avantaj olarak dönüştürüp yoluna devam eden bir Sivasspor var"

"Hayatım boyunca eleştirilerden hep kendime ders çıkarmaya çalıştım. O dersi de en güzel şekilde çalışan, yeri geldiği zaman ders alan, ders vermem gerektiği zaman da herkese haddini bildirebilecek kadar yürekli bir insanım. Hedeflerim arasında Anadolu takımını şampiyon yapmak var. Bir hedefim daha var; fakat bu bütçeler 4 büyüklerde bulunuyor o hedefim de UEFA Kupası ve Şampiyonlar Ligi Kupası'nı kaldırmaktır. Milli Takım ile Avrupa ve Dünya şampiyonlukları yaşamak var. Bunları sadece hedef olarak görmüyorum. Çalışarak, üreterek, projeler hazırlayarak, bir âlim kadar okuyarak ve hayatım boyunca yaşadığım arifliği de en güzel şekilde kullanıp bu hedeflerimi başarmak istiyorum. İnşallah başarırım"

Müthiş Soru?


Fotospor
30 Ocak 2009

2018 Dünya Kupası Ev Sahibi Adayları


Bugün blog yazılarına finaller ve oynanacakları stadyumlardan başlamışken, 2018 Dünya Kupasına ev sahibi olmak için yarışa giren ülkere de bir göz atalım. İspanya, Rusya, Amerika gibi devletler "kupa bizde oynansın" açıklamalarını yaptıktan sonra İngilizler de pek alışık olduğumuz "Futbol anavatanına geri dönsün" sloganı eşliğinde 9 sene sonraki Dünya Kupası için ev sahipliği başvurusu yapmışlar... Başvuru yapılmış ama herşey bununla bitmiyor, iyi bir kulis çalışması gerektiriyor bu zorlu yarışı kazanmak. İşte bu noktada İngilizler oldukça sıkıntılı çünkü FIFA ve UEFA nezdinde görevde bulunan futbol adamlarının ülkeleri için yararlı olamadıklarından şikayetçiler, kimi oy hakkına sahip değil, kimi de gerektiği kadar aktif değil... Kısacası bizde"Şenez Erzik UEFA'da ama memleket ne katkısı var" durumu, İngiltere'de de mevcut şu günlerde... "Futbol için bizde her şey var ama FIFA içinde kulis çalışmalarımız eksik" diyor İngilizler...Peki, 2018 Dünya kupasına ev sahipliği yapmak için aday olan diğer ülkele kimler ve onların nasıl artıları ve eksileri nelerdir:

Rusya:
Artı: Doğal kaynaklardan elde edilen zengin ekonomi adaylık kampanyasına katkı sağlayabilir
Eksi: Ülkenin politik durumundaki dengesizlik ve geniş ülke sınırları içindeki yerel saat farkı

İspanya-Portekiz:
Artı:
Güney Amerika'nın 3 oyunu garantilemiş durumdalar
Eksi:
UEFA içindeki anlaşmasızlık konfederasyonun 8 oyunu bölebilir

Hollanda-Belçika:
Artı:
Euro 2000 den tecrübe sahibi olmaları
Eksi:
FIFA İcra komitesinden destek şart

Avustralya:
Artı:
Büyük turnuvalara ev sahipliği yapma tecrübesi ve mali destekçiler
Eksi:
Avrupa ile arasındaki saat farkı

Endonezya:
Artı:
Kalabalık nufusuyla hızla gelişen futbol pazarı
Eksi:
Politik ve ekonomik dengesizlik, sel baskınları ve terorist saldırılar

ABD:
Artı:
Kaliteli altyapı hizmetleri, stadlar ve ulaşım, Amerikan Futbol Ligine destek
Eksi:
1994teki sıkıcı tecrübe ve aynı kıtadan Brezilya'nın 2014e ev sahipliği yapması

Çin:
Artı:
Pekin olimpiyatlarındaki başarı ve büyük futbol pazarı
Eksi:
Bir çok stadda yapılan maçlar ulaşım sıkıntısı yaratabilir

Japonya:
Artı:
2002de göstermiş oldukları iyi ev sahipliği ve altyapılarının hazır olması
Eksi:
Yeni stadyumlara duyulan ihtiyaç

Katar:
Artı:
Asya Futbol Konfederasyonu başkanının Sepp Blatter'e yakın olması
Eksi:
Sıcaklığın 40 derecler çıkması ve teror korkusu

2011 ve 2012 Ev Sahipleri

Uefa, 2011 ve 2012 yıllarında Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Ligi finallerine ev sahipliği yapacak stadları açıkladı. İngiltere'nin Wembley'i, ki bir çok futbolcunun rüyalarını süsler, 2011de Avrupa'nın kralını belirlerken, bir sonraki sene Almanya'nın Allianz Arena'sı şampiyonların şampiyonunun belirleneceği yer olacak... UEFA kupası ise yeni adıyla UEFA Avrupa Ligi kupası, 2011de Dublin'in Lansdowne Road stadında sahibini bulurken, bir sonraki yıl Bükreş'in National Stadyumunda şampiyon takım tarafından havaya kaldırılıcak... Bu iki stadın da ortak özelliği hala inşaat halinde olmaları ve final maçlarına yeni halleriyle çıkacak olmaları...




Wembley Stadyumu
Kapasite:90 000



Allianz Arena
Kapasite:66 000




Lansdowne Road Stadı
Kapasite: 49 000




National Stadium
Kapasite: 66 000

29 Ocak 2009 Perşembe

Ana Maria Prodan



Romanya'nın önde gelen mankenlerinden Ana Maria Prodan geçtiğimiz günlerde Romanya İkinci Lig ekiplerinden CS Buftea kulübüne davet edilir. Eşi de futbolcu olan ve futbol dünyasına uzak olmayan Anna bu daveti kabul eder ve külübü onurlandırır, tabii "onurlandırmak" kelimesini kullanacağız çünkü mankenimizi kapıda merasimle karşılar kulüp yöneticileri, bir tek kırmızı halısı eksiktir. Kahve ve çikolataların ikramından sonra kulübün eski başkanı bombayı patlatır: "Sayın Prodan, kulübümüze başkan olmaya ne dersiniz?" Bu teklifin karşısında şaşkınlığını gizleyemeyen Ana Maria, biraz düşündüktükten sonra "Kabul ediyorum" der ve Romanya'nın mütevazi kulübünün "seksi" bir başkanı olur. CS Buftea kulübü, bir bakıma birinci lig ekiplerinden FC Timişoara'nın da pilot takımıdır ki, Timişoara takımında forma şansı bulamayan genç yetenekler "pişmek" üzere Buftea'ya gönderilir. Genelde alt liglere nazlanarak giden topçular, böyle bir başkanın yönettiği kulübe nasıl gideceklerini kimse merak etmiyordur... Sadece genç topçular değil, yerel halk da bu andan itibaren Buftea'nın maçlarına ilgi göstermeye başlarken, yazılı ve görsel medyada da adlarından söz edilmeye başlanır. Bu ilgiden elbette hem Anna Maria hem de kulübün yöneticileri mutludur... Yönetime gelir gelmez Ana'nın ilk icratı da Kaiserslautern forması giyen kocası Laurenţiu Regenkampf'ı transfer etmek olacaktır, lakin bu futbolcunun sakatlığından dolayı transfer yaz aylarına sarkmış durumda... Kocasını beklerken boş durmayan Ana Maria, Romanya'da "show dünyasında yer alan bayanlar" arasındaki bir yarışmada da en büyük göğüslere sahip model ödülünü de kazanmış bu hafta içinde... Kendisini kutluyoruz ve bizim kulüplerimize de böyle başkanların göreve gelmesini diliyoruz... Yukardaki foto Ana Maria Prodan'ın en "kapalı" resimlerinden biri, daha fazlası için buyurun...

u/M Spor Servisi'nde



Daha önceleri de yapmış olduğumuz bir haber NTVSpor'un Spor Servisi programında yayınlanmış ama izleme şansımız olmamıştı. Bugün de Spor Servisinde Napoli sokaklarında yer alan Maradona resimleri yayınlandı programda. Blogumuzu takip edip resimleri seçen editör arkadaşlara teşekkür ederken, blogarların emeğine saygı gösterip, onları daha iyi işler çıkarmaları için teşvik eden Fuat Akdağ ve Mehmet Demirkol'a da ayrıca saygılar ve sevgiler...

Spor Servisi Pazartesiden Perşembeye saat 11.30da NTV Spor'da

Şubat 2009


İndirin-Kullanın

Futbol Sevgisi



Futbol Sevgisi Sınır Tanımaz

Futbol Ekstra Veda Etti


Ekranların kaliteli ve düzeyli programlarından biriydi CNN Türk ekranlarında yayınlanan Futbol Ekstra... Bu pazartesi yayınlanan son bölümüyle ekranlara veda etti. Kanal yönetiminin aldığı bir karar olduğu söyleniyor sebebi olarak programı yayından kaldırmanın, içinde bağırış çağrış olmayan yayınları pek sevmeyiz, durum böyle de olunca raiting denen illeti alamz programlar ve reklam vereni az olur, ıkına sıkına devam edilmeye çalışır ve en nihayetinde son bulur program... Alp Özgen, Banu Yelkovan ve Bağış Erten mutlaka bir gün bir şekilde karşımıza yine çıkacaklar, bize de o güne kadar beklemek düşer... Güle güle Futbol Ekstra...

28 Ocak 2009 Çarşamba

Irkçılık? Yeni Mi?


Dün gece Sami Yen'de oynanan maçta İsrailli oyuncu Balili golü atınca Galatasaray tribünleri başlamışlar hep bir ağızdan tezahürata : "Kahrolsun İsrail, O.... Ç.... Balili" Kapalı tribünde bu tezahüratı ıslıklarla durdurmaya çalışanlar olsa da gelmeyen gol ve üstelik yenilen gol ile gerilmiş sinirler, öfkesini İsrailli topçudan çıkarmış... Tabii, bir de Gazze'de meydana gelen katliamın üstünden çok vakit geçmemesi, Balili'yi hedef haline geitrmiş. Zaten İsrailli topçunun gece NTVSpor'da söylediğine göre, Bülent Uygun da bekliyormuş böyle bir tepki ki, "Sana küfür edecekler ama kapa kulaklarını, oyununa bak sen" diye motive etmiş oyuncusunu... Küfürün her türlüsü kötüyken, bir de ırkçılık içermesi daha da iğrenç hale getiriyor küfrü... Siyahi topçulara karşı sempati besleyen bir futbol ülkesinin ırçılık yapacağına aklım ermiyor ama Mehmet Demirkol'un tespitine sonuna kadar katılıyorum :"Biz irkçılık yaptığımızı bilmeden ırkçılık yapıyoruz." Evet, dün gece Balili'ye küfredenler o tezahüratın nerelere gideceği bilmeden ediyorlardı, aynı şekilde bir zamanlar Fenerbahçe forması giyen Lazetiç'e yönelik "Kahrolsun Sırbistan, O.... Ç..... Lazetiç" tezahüratını ya da bu tezahüratın bilumum değişik verisyonunu yapanlar gibi... Fakat kanunda bilmemek mazeret olarak kabul görmediği için, biraz daha dikkat lütfen...

Hakan Yapma


Bu hafta sonu TRT1de yayınlanan Stadyum programını kaçırdım, dün kardeşimi havaalanında uğurlamaya gittiğimde o söyledi Hakan Şükür'ün orada konuştuklarını, "Bitiriyor" kendisini demiştim, aşağıya kopyaladığım sözleri okuyunca "Gerçekten de ayıp ediyor, futbol hayatı boyunca taraftarın gönlüne kazıdığı adını, ne kadar da kolayca silme telaşında" yorumunu yapıverdim... Bir bakalım ne demiş "Kral!" Hakan Şükür:

“Geçen sezon unutamadığım bir Konya deplasmanı oynamıştık. Zemin Sivas’takinin aynısıydı. Hatta o maçta Uğur Uçar kardeşimizin dizi kırıldı... Ordan UEFA maçı için Leverkusen’e gitmiştik... Burada takımın yıldızı Lincoln için bir görüşümü söylemek istiyorum. (Bir not: Lincoln, buzlu Konya maçında oynamamıştı. Fakat bir önceki Manisa ve 3 gün sonraki Leverkusen mücadelelerinde forma giydi) Arkadaşımız kamplara geç geliyor. Sonra kendi kondisyoneriyle çalışıyor.. Hatta aldığım duyumlara göre Brezilyalı’nın Sivas’ta oynamaması gerektiğini Lincoln’ün fizyoterapisti söylemiş."

Lincoln'ün Sivas'a "sakatlanmaktan" korktuğu için gitmediğini belirtmiş Hakan Şükür, ama sahanın oldukça düzgün olduğu dünkü Sivas maçında da oynamadı Brezilyalı... Hatta belki de Denizli deplasmanında da oynayamayacak... Aşağıda Nonda'nın kendisinin sakatlığına inanmadığını belirtirken, aynı şüpheciliği eskinin Galatasaray kaptanı yeni Galatasaray kaptanına yapmıyor mu? Bu düşüncelerle belki de haklı olduğu yerde, haksız duruma düşmüyor mu? Ve işin daha üzücü durumu, Galatasaray'ı kötülemek için "işkembeden" haber uyduran gazetecilerin sığındığı yalana "aldığım duyumlar" tamlamasına başvuruyor... Gerçeği ispatlanamayan olaylar için kullanılır bu "aldığım duyumlar" tamlaması, söyleyen asla bilinmez...

"Takımdaki birçok ismin buna sinirlendiğini çok iyi biliyorum. Hatta takım otobüsünün arkasında Ümit’ler falan bunu konuşuyorlar. Oyuncuların kendi aralarında söyledikleri ”Bak yine gelmedi, oysa kaç para kazanıyor“ tarzı cümleler. Ben bunları biliyorum çünkü bu takımın kaptanıydım... Bizim Ümit Karan da, bu ortamda, bu zeminde çıkıp kendini ispatlamak için yırtınıp duruyor... Sonra kırmızı görüyor.. Bunlara çok üzülüyorum."

Evet, kaptandın... Bir zamanlar... Böyle sözler olabilir, olacaktır da, doğanın kanunu bu... İş yaşantısında hep vardır... Sabah 8de mesaiye başlayan işçi, saat 9.30da iş yerine gelen mühendisi hep kıskanmıştır, sabahın köründe hastaneye gelen hizmetlinin doktoru kıskandığı gibi... Futbol oyununda da generaller ve askerler vardır... Ve kimin kaç para alıp, ne yapacağına teknik direktörler karar verir... Arkadaşlarının binbir emekle hazırladıkları pozisyonlarda, senin bir çok kez kaleciyle karşıya kalıp atamadığın pozisyonlara rağmen seni bir sonraki maç yine ilk onbirde çıkaran teknik direktörler gibi... Ve son cümlen hiç olmadı Hakan... Ümit Karan'ı aklınca Lincoln'e karşı dolduruşa getirme çabası... Yapma... Komik oluyor...

"Geçen sezon bu tip söylemlerin aynısını benim için Nonda söylemişti.. (Hakan tüm hafta idmanlara çıkıp kupadaki yarı final ilk maçı olan G.Birliği’ne karşı oynamamıştı ve G.Saray 1-0 yenilmişti) Evet, ben tüm hafta idmandaydım ama kulüp doktorları ’riske girme’ dediler, ben de onları dinledim. Arkadaşımız doktorları dinlemeden takım kaptanı için, bir dünya yıldızı için bunları söyledi."

Burada Nonda'ya yaptığın eleştirilerin aynısını, sen de takım kaptanı için, bir dünya yıldızı için hemen yukarda söylemedin mi? Hem de doktorları dinlemeden... 3-3lük Manchester United maçında kafanın tepesiyle kendi kalene attığın gibi, bir gol oldu be Hakan...


"Bence G.Saray’da yaşanan bu olayların hepsi otorite boşluğu. Yani teknik bir durum. Yabancılara hep bu şans tanınıyor. Biz milli takımlara giderdik, gece 3’te geri döner ertesi sabah idmana çıkardık. Ama onlar ya uçak bulamaz ya geç kalır. Çok para kazanıyor olabilirler, illa oynayacaklar diye bir kaide yok. Ben de Avrupa’da çok para kazandım ama oynatmadılar.
"

Ve nihayet çıkarmışsın baklayı ağzından... Otorite boşluğu... Seni bu sene takımdan uzaklaştıranlara vermişsin ayarı... Oysa sana Turgay Şeren'ler,Hagi'ler, Metin Oktay'lara daha yapılmayan teklifte yine bu yönetim bulundu... Ama kabul etmedin... Her zaman yaptığın gibi, yine lafı dolaştırarak bir yerlere getirme çabasındasın... Yapma bunu Hakan... Bu taraftar seni sevip sayıyor, bitirme kendini onların gözünde... Futbol vefasızdır, taraftar vefalıdır ama taraftar takımına "yanlış" yapanı da silmesini çok iyi biliyor...


Formsuzluk Sebebi


"Nuria Bermudez ile İstanbul'da bulunduğu süre içinde evin içinde ve bazen de dışarda sürekli kavga ediyorduk, hatta 4 ay seks bile yapmadım."
Daniel Guiza
Fenerbahçeli Futbolcu

Neden mutsuz olduğunu açıklarken

Roman Kratochvil


Denizlispor camiası 2002-2003 sezonunda defansa takviye olması açısından Slovakya'nın Inter Bratislava takımından sarı saçlarını ortadan ayıran, futbolcu fiziğine sahip ve en önemlisi "adama" benzeyen bir oyuncu getirir. İsmi Roman Kratochvil olan sarışına yabancılara soyadıyla hitap etmeye alışık olduğumuzun tersine ismiyle hitap eder futbolcular ve taraftarlar: Roman, Roman, Roman... Zaten horozlar memleketindeki futbolculuk hikayesi de "roman" gibi olacaktır 27 yaşındaki futbolcunun, kimi zaman heyecanlı, kimi zaman buruk... İlk geldiği sezon sırtına geçirdiği ve bir daha çıkartmayacağı 7 numaralı formasıyla Denizlispor adına UEFA kupası mücadelesi verirken de, takımın küme düşmemesine cabalarken de aynı iş ahlakıyla mücadele eder sahalarda, onurlu, sakin, efendi ve de öğretici... Bir öğretmen edasıyla Servet'e, Çağdaş'a ve son olarak da Milli Takıma seçilen Çağlar'a defans yapmanın inceliklerini ve sırlarını öğretip, onların açıklarını 7 sene boyunca kapatmak için bir oraya koşar, bir buraya... Sadece defans mı yapmıştır Slovak oyuncu, aynı zamanda Denizlispor'un gollerinde de adı geçer Roman Kratochvil'in... Bugüne kadar oynadığı 182 maçta 30 defa havalandırır rakip fileleri, sevindirir yeşil-siyahlı renklere gönül veren taraftarları... Ve en önemlisi her zaman vefali kalmayı bilir Denizli şehrine, kısaca bizden biri olmuştur Roman... Sezon sonları yaklaşırken, mukavele kağıdında yer alacak sıfırların sayısının fazla olması adına nisan-mayıs aylarında şaha kalkan paragöz topçuların aksine, bir sezon boyunca değişmeyen bir istatistikle oynar, transfer döneminde hiç sorun çıkarmaz yöneticilere, tersi olsaydı kalabilir miydi bu kadar sene aynı kulüpte... Ve dedik ya, adı gibi "roman" olur onun da futbol hikayesi. Yaptıklarının karşılığında belki sezon sonunda mütavazi bir jübileyle futbolu bitirmeye beklerken, koparıverirler çok sevdiği camiadan kendisini... Hem de trajik bir şekilde, formasını sonuna kadar ıslatıp, kazanmaya çalıştığı ve kendi kalesine gol attığı Beşiktaş maçının üzüntüsü hala kalbinde bir yarayken... Bir gol de Ümit Kayıhan atıverir sarışın Roman'a... Hem de çıkaramayacağı bir dakikada, 90. dakikada, futbol hayatını sonlandırırken... Ümit Kayıhan, belki Denizlispor'u kümede tutacak, belki de Bursaspor'da yaptığı gibi işler "sakata" giderken bırakıp kaçacak, her durumda bu memlekette "ahpap çavuş" ilişkileriyle iş bulacak, lakin Denizli şehri ve halkına "aşık" bu adamın kırılan kabini ne olacak? ekşisözlükte mavi gözlü dev takma adaıyla yazan arkadaşın sorusuyla bitirelim biz de Roman Kratochvil'e bu veda yazımızı:
"3 gün önce takıma gelmiş adamların, 8 senelik emektarları yollama konusunda görüş bildirme hakkı ne zaman doğdu? biri bunları bana açıklasın."

Napoli Sokaklarından






Futbolun din, Maradona'nın Tanrı olduğu Napoli Sokakları...

27 Ocak 2009 Salı

Maskotlar#4









Roar & Roarina

Blackburn Rovers

Hayata Futbola Benzedikçe




Kendi ülkesinin milli takımı
Dünya kupasına katılamayınca kimi tutacağını şaşıran üzgün taraftar...
Sevgili beni terkettiğinden beri uzaktan bakıyorum aşklara
Ne kadar da sana benziyorum bu aralar...

Bilal İlhami Köksal

Başkalarının Sakatladığı Çocuklar


Futbol edebiyatınba ait kitap koleksiyonuma eklemek için geç kalmış olduğum bir kitap "Başkalarının Sakatladığı Çocuklar" Oray Eğin, ki seveni de çok, sevmeyeni de bir o kadar çok memlekette, orada burada futbolcularla röportajlar yapmış, bilinenin dışında bir çok ilginç olayı almış bizim topçuların ağzından ve kitabına aktarmış. İlgi çekici bir çalışmaya benziyor, bir de Oray Eğin'in kaleminden çıkınca okunacak bir eser... Kitabı online almak isteyenler için burada bir link mevcut, aşağıda da tanıtım yazısı:
Başkalarının Sakatladığı Çocuklar, kilometrelerce yol, tesislerin önünde, otel lobilerinde saatler süren bekleyişler, kamplardaki manevralar sayesinde yazıldı… Oray Eğin, Türkiye’nin en ünlü futbolcularının hiç kimsenin girmesine izin vermedikleri dünyalarına girdi ve onları kendilerinin bile tahmin etmediği konularda konuşturdu…

Emre Bölezoğlu bir işçi çocuğu olarak slow şarkı dinleyince hüzünlendiğini, Ümit Karan Almanya’daki ırkçılarla yaptığı kavgaları, Serkan Balcı yetimhanede geçirdiği günleri, Kemalettin Şentürk aileden gelen solculuğunu, İlhan Mansız kendisini nasıl beğendiğini, Nihat Kahveci Bağcılar’da geçen çocukluğunu, Gökdeniz Karadeniz ilk kez soyunma odasına girdiğinde hissettiklerini, Ünal Karaman MHP’ye olan bağlılığını, Kompela nasıl Türk olduğunu, Selçuk Şahin Aleviliğini, Kemal Aslan da eczanede çalıştığı günleri anlattı. Başkalarının Sakatladığı Çocuklar, dünyanın en güzel çocukları için yazılmıştır.

Çekilsene Be Kadın[27Ocak-2Şubat]

27 Ocak Salı
17.30 Denizlispor - Ankaraspor > LİG TV
20.30 Galatasaray - Sivasspor > LİG TV
21:30 Stutgart - Bayern München > Kanal A
21.45 West Bromwich - M.United > SPORMAX
23.45 Portsmouth - Aston Villa > SPORMAX

28 Ocak Çarşamba
12.15 Tottenham - Stoke City > SPORMAX
17.30 Antalyaspor - Beşiktaş > LİG TV - HD
20:00 B. Dortmund - W. Bremen > Kanal A
20.30 Fenerbahçe - Bursaspor > LİG TV - HD
21:30 Milan - Genoa > NTV Spor
21.45 Chelsea - Middlesbrough > SPORMAX
23.45 Wigan Athletic - Liverpool > SPORMAX

29 Ocak Perşembe
01.30 Everton - Arsenal > SPORMAX
12.15 M.City - Newcastle United > SPORMAX

30 Ocak Cuma
21:30 Hamburg - Bayern München > Kanal 24

31 Ocak Cumartesi
13:00 Kartalspor - Kasımpaşa > D Spor
14.45 Stoke City - M.City > SPORMAX - HD
15.00 Ankaraspor - Trabzonspor > LİG TV - HD
17.00 Middlesbrough - Blackburn > SPORMAX
19.00 Denizlispor - Galatasaray > LİG TV - HD
21.45 Benfica - Rio Ave > SPORMAX - HD
23.45 Arsenal - West Ham > SPORMAX

01 Şubat Pazar
01.30 Aston Villa - W.Athletic > SPORMAX
10.45 Bolton - Tottenham > SPORMAX
12.30 Fulham - Portsmouth > SPORMAX
13:00 Manisaspor - Malatyaspor > D Spor
15.30 Newcastle - Sunderland > SPORMAX - HD
17.00 Fenerbahçe - G.Antepspor > LİG TV - HD
18.00 Liverpool - Chelsea > SPORMAX - HD
20.00 Beşiktaş - Antalyaspor > LİG TV - HD
20.00 Belenenses - Porto > SPORMAX - HD
22.00 Hull City - West Bromwich > SPORMAX

02 Şubat Pazartesi
20:00 Karşıyaka - Altay > D Spor
22.00 M.United - Everton > SPORMAX

Kaynak

Bardak








Blog Widget by LinkWithin