20 Nisan 2022 Çarşamba

İki Farklı Simeone



"Onu hem bir insan hem de teknik direktör olarak tanıma şansına eriştim. Diego Pablo iyi kalpli, neşeli ve her zaman yanınızda olan bir adam, oldukça dürüst ve duygusal. Ama, tanıdığım Cholo'yu sorarsanız, o ise talepkar, sert, acımasız, kalpsiz ve de tek amacı kazanmak olan biri."

Sebastian Abreu
River Plate'li Eski Futbolcu

Diego Simeone'yı anlatırken


17 Nisan 2022 Pazar

Allah Bana Sahip Olabileceğim Tüm Başarıları Verdi


 "Bir futbol adamı olarak, Allah bana sahip olabileceğim tüm başarıları verdi"

Fatih Terim

İmparatorun sarayı, İstanbul'un kuzeyinde boğazı gören bir tepenin üzerinde bulunuyor. Fatih Terim, Türk futboludur. İngilizlerin icat ettiği bu güzel oyunda onunla eş değer bir kişilik bulmak zor zira öyle biri de zaten yok. Özellikle son 30 yılda Türkiye'de futbolu o biçimlendiriyor, başka bir ülkede örneği bile yok.

Türkiye Milli Takımının üç defa hocalığını yaptı. 1954'ten beri ilk önemli turnuva olan Euro 96'ya kımızı-beyazlıları o taşıdı, ayrıca Euro 2008'de de yarı final gören takımın başında yine Fatih Terim vardı.

Türkiye'nin en büyük ve en başarılı takımı olan Galatasaray'ı dört kere çalıştırdı. Bu süre içinde Süper Ligi sekiz defa kazandı ki bu bir rekor, üç defa Türkiye Kupası sevinci yaşadı ve 2000 yılı UEFA Kupasında Arsenal'i yenip kupayı kaldırdığında da Avrupa'da kupa kazanan ilk Türk teknik adam olarak adını tarihe yazdırdı.

30 sene boyunca Fatih Terim, Türk futbolunun üzerinde parlıyor. 1997 ile 2000 yılları arasında müthiş bir şekilde kazandığı dört şampiyonluk sonrası Galatasaray taraftarı ona İmparator lakabını taktı. Ama, buna rağmen tüm itibarı üzerine almıyor. "Bir futbol adamı olarak, Allah bana sahip olabileceğim tüm başarıları verdi" diyor.

İmparator ile buluşmaya giderken, The Athletic ekibi olarak İstanbul'un "ölümcül" trafiğini hafife alınca, taksiden bir ön özür olarak kendisini aradığımızda, telefonun karşı tarafından gelen cevabı aktarıyoruz: "Şöföre Terim'in evine gittiğinizi söyleyin, kesinlikle geç kalmazsınız"

68 yaşında olan Terim'in krallığını yaşatmak için bu günlerde bolca zamanı var. Yeni başkan Burak Elmas'ın "Fatih Terim takımın başında üç yıl kalacak" sözünden sonra sezona felaket kötü bir başlangıç yaptıktan sonra ocak ayında dördüncü Fatih Terim dönemi sona erdi. Türk futbolunun öncüsü olan üç İstanbullu takımın finansal olarak zayıflamaya başlaması herkesin dilindeyken, Terim'e kulübün işleyişinde devrim yapacak zamanın verileceği bir proje sözü verilmişti kulüp yöneticileri tarafından.

Her şey bir yana, Terim 2019-20'de takıma 22. şampiyonluğu kazandırmış, 2020-21'de de bir golle Beşiktaş'a şampiyonluğu kaybetmişti. Galatasaray, ocak ayında 9 maçta tek galibiyet almış olarak 12. sıradaydı ve bu durum, takımın başında İmparator olsa da Galatasaray için kabul edilemezdi. Ayrıca, kulüp içinde ve taraftarlar arasında da Terim'in takımın başında kalıp kalması konusunda tartışmalar başlamıştı.

Terim kulüpteki güncel gelişmelerle ilgili konuşurken ihtiyatlı davranırken, öneride de bulunuyor: "Bu sezonun başında Galatasaray'da bir devrimin olması gerektiğine karar verdim. Kolay olmayacağını da söyledim. Benim beklediğim bir karar değildi. Şimdi fikren dinlenmek için zamana ihtiyacım var."

Oldukça dinlenmiş gözüküyor. Eski bir söz vardır, "İmparatorla bir kere karşılaşırsan, onu unutamazsın" diye, kulübün son genel kurulunda Burak Elmas yönetimi ibra edilmedi ve Nisan ayı sonunda yapılacak seçimle yeni başkan göreve gelecek. Onu görevden alan kişinin başkanlığını düşürmek için Fatih Terim'in çalıştığına dair herhangi bir söylem yok ama kulübün efsanesi ile yolları ayırmanın başkan Elmas'ın ibra edilmeme nedenleri arsında yer aldığı da şüphe götürmez bir gerçek.


Fatih Terim'den kısa cevaplar almayı beklemeyin, uzun uzun anlatma kapasitesine sahip ama kısa ve öz cevapladığı bir soru var: Galatasaray dışında başka bir Türk takımı çalıştırır mısınız?

 "İmkansız"

Terim, "ne olursa olsun geriye dönme" fikrinin savunucusu değil. Bir çok kişi için bu görüş yaşam felsefesi olarak benimsenirken, Terim için öyle değil. Peki neden sürekli Galatasaray'a dönüyor?

"Galatasaray tek yönlü bilettir. Başka bir Türk takımında çalıştığımı hayal bile edemiyorum. Aileye dönüş gibidir. Kulübüm beni ne zaman istediyse, asla hayır diyemedim. Galatasaray benim evimdir, benim ailemdir. Aileme ve evime geri döndüm."

"Geçmişte Galatasaray'a dönmeden önce yaptığım bütün görüşmeler çok kısaydı. Onlar "Hocam, sana ihtiyacımız var" derlerdi, ben de üzerinde yazan miktara bakmadan sözleşmeyi imzalardım. Top oynarken de bir çok takım beni istedi, hatta beş kat fazla ücret teklif etti ama ben Galatasaray'a imza attım."

"Bir kulübe ait olmak insana böyle hissettirmeli. Ben Galatasaray'a aitim ve bunu böyle gösteriyorum."


Fatih Terim, gerçek evi olan Adana'dan hayalindeki evine 1974'te göç etti. O senelerde lakabı İmparator değildi, tersi kulağa daha az maço gelen o yılların popüler televizyon karakteri olan Samantha'ydı. Bu da onun saha içinde yaptığı bir çok hareketin seyirciler gözünde sihre benzetilmesinden gelmekteydi.

Kariyerine iz bırakan çabuk öfkelenen karakteri ile sert bir orta saha topçusuydu ki bir maçta rakibine kafa atarken, başka bir müsabakada da hakeme tükürmüşlüğü vardı. "Kafadan ilk o dalardı, eğer bir arkadaşının kavgada yardıma ihtiyacı varsa, Fatih orada olurdu" diye anlatıyor çocukluk arkadaşı Ahmet Yaşar, Welcome to Hell (Cehenneme Hoş Geldiniz) kitabında.

Bir iş tartışması nedeniyle bir restoran sahibiyle damadı arasında çıkan kavgada yer aldıktan sonra 2017 senesinde Milli Takımdaki görevinden azledildi. Terim, damadına sorun çıkaran restoran sahibini telefonda aradı, karşılıklı görüşmeden memnun kalmayınca arabasına atlayıp, damatlarıyla birlikte 500 km yol yapıp, sorunu yüz yüze çözmeye gitti.

"O herifle telefonda konuştum ve yakışız bir cevap aldım" diyen Terim "Telefonu kapadım, pantolonumu giydim ve arabaya bindim" diye anlatmaya devam eder o mevzuyu. Türkiye Futbol Federasyonunda o günlerde basına gönderilen yazı ise şöyleydi: "Bazı futbol dışı olaylar Fatih Terim'i etkiledi. İki tarafın ortak görüşü yolları ayırmanın daha sağlıklı olacağı yönünde."


Terim, erkeklik kelimesinin açık ve öz bir örneği: saldırgan, otoriter, baskın, göğsünü göstermek için gömleğin düğmesi açık. The Athletic onunla buluştuğunda da iki düğme açıktı...

Welcome to Hell kitabının yazarı McManus'a göre Fatih Terim  saldırgan bir şekilde himayeci ve onuru için yaşayan bir "kabadayı" örneği olarak görülüyor. Terim bunu kabul etmese de restoran sahibiyle yaptığı kavga bu tanımı yapanları haklı çıkarıyor.

"Asla karakterimi değiştirmedim. Fatih Terim 50 sene önce Galatasaray'a geldiğinde neyse, şimdi de odur."

Fatih Terim Galatasaray'a orta saha oyuncusu olarak imza attı ama kısa zamanda defansif bir oyuncuya evrildi. Mevki değişiminin sorumlusunu açıklaması da oldukça şaşırtıcı bir gerçek: "Don Howe yüzünden mevkiimi değiştirdim." Terim Galatasaray'a geldikten kısa bir zaman sonra dönemin bir çok İngiliz futbolcusuna göre "en iyi teknik adam" olarak anlatılan Don Howe da İstanbul takımını çalıştırmaya başlar. "Ben orta saha oynuyordum ama Rapid Vien'le oynayacağımız bir Avrupa Kupası maçı öncesi Don bana geldi ve 'Fatih, libero oynuyorsun' dedi. O günden sonra futbola veda edene kadar libero oynadım."

Howe ve yönetiminde çalıştığı bir çok İngiliz teknik adamdan etkilenen Terim, bir bakıma bir İngiliz hayranı. "Howe, Malcolm Allison, Arthur Cox, Brian Birch: Bir çok İngiliz hocayla çalıştım."

Kendisini anlatırken kullandığı sevgi ve şefkat kelimelerine bakılırsa, Terim en fazla Allison'dan etkilenmiş. Röportajımız tercüman aracılığı ile yapıldı ama Türkçe konuşmasına rağmen "Big Mal (Malcolm Allison) dan alıntılar yapması oldukça tuhaftı.

Türkiye'nin Euro 96'daki maçlarından birinde iki elinde bastonla zor yürüyen Allison tarafından ziyaret edilmesi ile ilgili etkileyici bir hikaye anlattı. "Onun içeri girmesine izin vermediler, ben dışarı çıktım ve Allison'u soyunma odasına getirdim ve takıma dedim ki: 'Çocuklar bu benim hocam.' Çok duygulandı, neredeyse ağlayacaktı. 'Fatih seninle gurur duyuyorum' dedi, harika bir anıydı."

Allison'ın kız arkadaşıyla ilgili başka bir anıyı da hatırlıyor. "Adı Serena'ydı, bir Playboy yıldızıydı. Bay Allison, bir gece beni de kendisiyle beraber dışarı davet etti ama sabah kendimize gelmek için ekstra antrenman yapmak zorunda kaldık."

İngiliz hocalarından en çok ne öğrendi sorusuna cevabı netti: Disiplin. "Antrenman ve maçlarda öğrendiğim en önemli disiplin ve ciddiyetti. Ama saha dışında onlar oyuncularının rahat olmalarını isterlerdi."

"İster kar yağsın, ister hava dondurucu soğuk olsun onlar hep şort giyerdi. Soğuktan etkilenmezlerdi, başkaları çift eşofman, şapka, eldiven giyerken onlar şort giyerdi."

Terim'in çalışma odasında duvar boyunca yer alan devasa kitaplıkta bir çok ödül, fotoğraf, Euro 2008'deki Türkiye milli takımı otobüsünün replikası yanında Sir Alex Ferguson'un ilk otobiyografisinin iki örneği de yer alıyor.

"En önemli futbol adamlarından biri o, bir çok şey başardıktan sonra tabii ki onun hocalığı ve işleri ele alış şeklinden etkilendim."

Devamlılık ve büyük takımları çalıştırmanın gereklilikleri tartışması akla geliyor. Ferguson, United'ı 27 sene çalıştırırken, Terim hiç bir takımda bu kadar uzun süre kalmadı. "Türkiye'de bu imkansız, bu süre 50 seneye bedel burada"

Teknik direktörlük kariyerine Galatasaray'dan daha alt takımlarda başladı, önce Ankaragücü, sonra Göztepe. Daha sonra Sepp Piontek'in yardımcısı olarak milli takıma gelirken, aynı zamanda da u-21 takımını çalıştırdı. "Gazetelerde aktrislerle gördüklerinden farklı olarak yepyeni bir Türk futbolcu tipi yaratmak istiyorduk" diye açıklamıştı Piontek o günleri Guardian'a bir kaç sene evvel verdiği röportajda.

Piontek Türk Milli Takımından ayrıldıktan sonra u-21 ile yeni bir futbolcu nesli oluşturan Fatih Terim, A Milli Takımın başına geçti. Onun yönetiminde Türkiye Milli Takımı Euro 96'ya katıldı, her ne kadar oradaki üç maçını kaybetse de, Türk futbolunun yapısı değişti ve Şenol Güneş yönetiminde 2002 Dünya Kupasında yarı final gören takımın temeli atıldı.

Terim, Galatasaray'a döndü ve hemen tanrı oldu- dört şampiyonluk, üç kupa finali, UEFA Kupası zaferi. "O kulübün ruhu, o bazen baba, bazen de kardeş gibi bizim için" diye anlatıyordu hocasını Arif Erdem finalden önce.

O günlerde Fatih Terim yenilikçiydi- Galatasaray'ın oynadığı çılgın ve inatçı baskı oyunu bugün örneklerine sıkça rastladığımızdan farklı değildi. "Her zaman hücum etme anlayışına sahiptik ve rakibe onların sahasında basıyorduk. Maçlar esnasında bazen rakipler benim oyuncularıma '14 kişiyle mi oynuyorsunuz, bu baskıyı, bu gücü anlayamıyoruz" diyorlardı. Bu anlayışı sahaya koyan çok az takım vardı. Şimdi bir çok hoca bu oyunu istiyor oyuncularından." 

"Bu büyük kulüplerin ihtiyaçları çok farklı." diye devam eder Terim sözlerine "Euro 96'dan sonra Galatasaray'a geldim. Bazı yerlerde Şampiyonlar Ligine katılmak bir başarıdır, ya da ligi ikinci bitirmek başarıdır. Ama Galatasaray'da tek başarı birinciliktir."

"Bir kere şampiyon olduktan sonra işler daha da zor. Büyük kulüpte çalıştığın her gün, işler daha da zorlaşıyor. Asla maç kaybetmemelisin, her zaman gelişmelisin, başarıyı sürdürmek çok daha zordur. Aynı şeyleri yapmayı sürdüremezsin, bazı şeyleri değiştirmelisin."


The Athletic, Terim'e Davor Suker ve Patrick Vieira'nın Arsenal adına penaltı kaçırıp Popescu'nun penaltısı ile kazandıkları UEFA Kupası finalini sordu ama Terim'in hatırladığı başka bir şey vardı: 

"Arsenal'den önce Leeds hakkında konuşmak istiyorum." Yarı finaldeki Leeds United maçından bir gece önce Chris Loftus ve Kevin Speight adlı iki Leeds taraftarı İstanbul'da bıçaklanarak hayata gözlerini yummuşlardı. Olayın neden olduğu asla tam olarak açıklanmasa da Terim üzerinde psikolojik izlerinin kaldığı ve onu etkilediği hala gözükmekte.

"Maçı kaybetmiş olmak ve bu iki taraftarın yaşaması benim için daha iyi olacaktı. Her zaman bu iki Leeds taraftarını düşünüyorum. Umarım huzur içinde uyurlar."

2000 yılında İtalya'ya gitti, önce Fiorentina sonra da Milan'da görev aldı. Serie A'da çalışan ilk Türk teknik adam oldu ama işler istediği gibi gitmedi: Fiorentina'da popülerdi ama başkan Cecchi Gori ile anlaşamadı, Milan'da da sadece 15 maç takımın başında kaldı. "Kurallara takmayan, oldukça ilginç bir kişilikti" diye yazar Andrea Pirlo kitabında. "Öğle yemeklerine geç kalır, resmi toplantılara kravatsız katılır ve Biri Bizi Gözetliyor'u izlemek için işleri erken bitirir."

İngiltere'ye gelmesi için olanaklar vardı. Bobby Robson Newcastle'ı bıraktıktan sonra Fatih Terim'i önerdi. Diğer kulüpler de onunla iletişime geçti ama tekliflerin hiç biri olgunlaşmadı. Luis Felipe Scolari'nin Chelsea günleri de son bulurken, şöyle bir başlık vardı gazetelerde: "Sen tam bize göresin, Fatih"

Eve geri döndüğünde, çok az kişi onu sorguladı. Sadece tek bir takımı çalıştırmış hoca olarak popülerliği kimseyi şaşırtmazken, onu sevmeyenlerin bile ona saygı göstermeleri de dikkatlerden kaçmıyor.

İtalya'dan döndükten sonra, sadece Galatasaray ve Türkiye milli takımını çalıştırdı, ikisi arasında 20 yıl boyunca mekik dokudu, 2013'te kısa bir süre iki takımda aynı anda görev yaptı.

Peki hangisi daha zor? "Milli takım tabii ki, zira bütün bir ulusa karşı sorumlusun. Senin renklerin kırmızı-beyaz, sarı-kırmızı değil. Herkes seni eleştirecektir, zaten bunu da doğal olarak hissediyorsun."

"Galatasaray'da sadece Galatasaray taraftarına karşı sorumlusun. Her zaman bu sorumluluğu hissediyorum ama baskıdan etkilenmiyorum. Baskıdan dolayı asla omuzlarımı yere eğmiyorum."

Terim'in günümüz futboluna ayak uyduramadığı, onun zamanının geçtiği yönünde algılar var. Terim'in sadece teknik direktör olmak yerine takımın herşeyiyle ilgilenmek istemesi gibi modası geçmiş düşüncesini ele aldığımızda bundan haklılık payı da görebiliriz. Ama, Terim sürekli kendini geliştirdiği konusunda ısrarcı ve ortaya koyduğu fikirlerle ( ki bu yüzden kulüpten gönderilmemesi gerektiğini düşünüyor) yenilikçiliğe ne kadar açık olduğu konusunda ısrarcı.

"Teknik direktörlüğe ilk başladığımda benden daha yaşlı oyuncuları çalıştırdım. Şimdi oyuncularım benim çocuklarımdan daha genç. Futbol asla yerinde saymıyor, her gün değişiyor, özellikle de yoğunluğu ve ritmi. Bir çok takım savunmadan oyunu kurmayı denerken, pas oyunu da gittikçe önem kazanıyor."

"Oynamak isteyen takımların çağı şimdi. Eskiden, rakibi durdurmak çok populerdi ama şimdi seyirci böyle maçları seyretmek istemiyor. İnsanlar topun oyunda olduğu kafa kafaya oynanan sert maçlar seyretmek istiyor. Rakibini oyun tarzınla yok etmelisin."

Her ne kadar şimdi oyunun yenilikçi tarafının ön planında olmasa da, onun Türk futbolunu nasıl etkilediğine dair çarpıcı bir grafik var: Süper Ligde görev alan yirmi teknik adamdan onu ya Terim'in futbolcusuydu ya da yardımcılığını yaptı. Ayrıca görevini bırakan 7 hocayı da bunlara ekleyebiliriz, ya da onunla beraber oynayan Mustafa Denizli, milli takımda öğrencisi olan Hamit Altıntop, u-21 takımının hocası Tolunay Kafkas... Listeyi uzatabiliriz de...

Peki bundan sonrası İmparatoru ne bekliyor? "Açıkça söylemek gerekirse karar vermedim. " diye cevaplıyor Fatih Terim. "Yakında bileceğim ama şimdilik bilmiyorum." Galatasaray değişiyor ve söylenilenlere göre başkan adaylarından hiç biri onu geri getirmek istemiyor. Onu yabancı bir ülkede bile olsa, başka bir takımda düşünmek çok zor. Milli Takımın hocası Stefan Kuntz ve her ne kadar Dünya Kupasına katılamasa da görevinde kalacağı düşünülüyor.

Galatasaray kulübü başkanlığı konusunda sık sık adı geçiyor ama Terim bu göreve pek sıcak bakmıyor. Türkiye Futbol Federasyonu başkanlığına adaylığını koyacağı konusunda görüşler var ama The Athletic'e göre bu haberler de doğru değil.

O geri dönecek mi? The Athletic bu soruyu bir Türk gazeteciye sordu ve cevap vurgulayıcıydı: "O her zaman geri döner."

Evinin arkasında bir ödül odası var, daha düzgün bir müze yapılırken oraya yığılmış bir çok kupalar, madalyalar, ödüller ve hatıralar. Kolleksiyonerleri ağlatacak kadar fazla forma göze çarpıyor. Tarihi bir çift sarı-kırmızı ayakkabı bile var. Ayrıca Fiorentina günlerinden Francesco Toldo'nun hediye ettiği The Godfather filminin bir DVD'si de dikkatimizi çekiyor.

Bunlar büyük bir kariyerin fiziksel kanıtları ama nesnelerden de öte, eğer bundan sonra takım çalıştırmasa da, Terim arkasında çok daha büyük izler bıraktı.

"Benim için kazanmış olduğum kupalar ve başarılardan daha önemlisi Türk futbolu için bir miras bırakmış olmaktır. Oyun, oyuna bakış açısı, teknik direktör olarak bir hayat. Bu benim en gurur duyduğum an olacaktır. İnsanların bana duyduğu sevgi paha biçilmez."

Bu makale The Athletic'ten tercüme edilmiştir.


Blog Widget by LinkWithin