skip to main |
skip to sidebar
- İstanbul sellerle boğuşurken, bu kozmopolit "köyün" yaşayanları dakika başı meteoroloji raporlarına göz atarken, aslında bu maçın oynanıp oynanmayacağından, oynansa bile yarıda kalacağından şüphem vardı dün öğleden sonra Bakırköy cıvarında yağan yağmurun altından geçerken. İlk özel televizyon olan Star 1 Magic Box'ın yayınladığı Kosecki'li Galatasaray-Beşiktaş maçları da aklıma geldi, ufak ufak "göller" oluşmuş sahada sırılsıklam olmuş topçular taş gibi ağırlaşmış meşin yuvarlağı "iteklemek" gayretinde... Böyle bir havada da sahada taktik ve sistemlerin yerine, fizik gücü yüksek olan ağırlığını koyacak, galip gelecekti...
- Maça Galatasaray beklenildiği düzeni ile çıkıyordu, Rijkaard sürpriz yapmıyordu yağmur altındaki sporseverlere: kalede Franco, geri dörtlüde Sabri, Servet, Emre Aşık ve Hakan Balta; orta sahada Mustafa Sarp, Mehmet Topal ve Arda, ileri üçlüde de Keita, Kewell ve Baros... Bu dizilişte Mustafa ile Mehmet'in aynı stil topçular olması vesilesiyle, Ayhan'ı arayacaktı "Cim bom", Ankarspor maçı bir gösterge olmuştu buna... Bir de hava şartları göz önüne alınırsa, her an yağabilecek sağanak yağmur, teknik kapasitesi yüksek Galatasaray'lı oyuncuları zorlayacak, orta sahada Ernst ve Fink gibi iki Alman panzeri bulunduran Beşiktaş'a avantaj sağlayacaktı. Ama Mustafa Denizli faktörünü hesaba katmıyorduk... Hafta boyunca yapılan kadro tahminlerini "çöpe attıran" bir dizilişle yer alıyordu Sami Yen'de Beşiktaş... Kalede Rüştü, geride Sivok, Ferrari, İbrahim Kaş ve İsmail Köybaşı; orta sahada Ernst, Yusuf, Ekrem,Tabata ve ilerde de Nihat ile Serdar Özkan gol arayacaktı "Kara Kartal" adına... Ahmet Çakar maçtan sonra Telegol'de kadro ile ilgili olarak "Bu kadroyu gören her Beşiktaşlı Mustaf Denizli'ye küfür etmiştir" derken oldukça haklıydı, zira beraber maç izlediğim yerdeki siyah-beyaz sevdalıları televizyon Beşiktaş'ın ilk onbirini açıkladığında sinkaflara başlıyorlardı hocaya... Rijkaard'da maç sonu röportajında esame listesini ele aldığında şaşırdığını belirtiyordu, herkes gibi o da Holosko'lu, Nobre'li, Bobo'lu, Tello'lu bir kadro bekliyordu karşısında...
- Maça Galatasaray beklenildiği gibi baskılı başlıyordu, hatta öyle bastırıyordu ki "Aslanlar" daha 4. dakikada artık klasik hale gelmiş olan golünü buluyorlardı... Blogta maç yazılarında sürekli yazıyoruz, serbest atış ve kornerlerde Galatasaray bir basketbol takımı gibi numaralandırmış setler oynuyor, (guard) Arda oynanacak oyunu eliyle işaret ediyor, (pivot-lar) Servet ve Emre defansı alt üst ediyor, (forvet) Mustafa, Ayhan, Kewell ise ortadaki topla sayıyı buluyordu rakip (pota) kalede... Dün gece Mustafa'nın golünde Rüştü'nün hatasının yanında bu organizasyonu bir kez daha yaşadık. Aslında erken yenilen golde bütün kabahat tecrübeli kaleciye kaldı ama işi derinden incelediğimizde "kabak" Mustafa hocanın başında patlaması lazım. Birinci olarak maç öncesi soyunma odasındaki toplantıda oyuncularına ön direk arka direk görevi vermiş midir, şüpheli, zira daha ilk kornerde, ilk beş dakika içinde futbolcular rollerini unutuyor olamazlar. İkinci olarak Galatasaray'ı hiç etüd etmediği belli oluyor hocanın, bu golleri bizler bile ezberlemişken, Beşiktaş Mustafa Sarp'ı boş bırakabiliyordu, aynı geçen sezon Fenerbahçe'li Selçuk'u boş bıraktıkları gibi ilk yarıdaki maçta. 10. haftada Galatasaray karşısında ön direkten gol atmış Selçuk, 13. Hafta Beşiktaş derbisinde de aynı golü atabiliyordu, rakip analizi yapmak ve özellikle maç kasetlerini izlemek konusunda Beşiktaş tesislerinde bir sorun olsa gerek...
- Golden sonra Galatasaray, rakibinin üzerine gelmeye ve farkı arttırmaya çalışıyor ama aradığı golü bulamayınca Beşiktaş gittikçe oyunda dengeyi sağlıyordu, hatta ipleri eline aldığı dakikalara dahi sahen oluyordu Ali Sami Yen stadı... Sarı-Kırmızılı takım Ayhan'ın yokluğunda orta alanda yaratıcı oyuncu eksikliği hissederken, Arda'nın da ard arda oynadığı milli maçlar sonrası form düşüklüğünden dolayı rakip kaleye gitme yolu hep Keita üzerinden oluyordu. Fil Dişili oyuncu karşısında İsmail Köybaşı gibi "çömez" bir savunma da bulunca numaralı tarafındakı kanadı yol geçen hanına çeviriyor, Kewell'a iki adet "al da at pası" veriyor, Avustralyalı "büyücü" bunları gole çeviremiyordu... Beşiktaş ise Yusuf'un kişisel gayreti ile Galatasaray savunmasını zorlamaya niyetleniyor, Serdar Özkan'ın kaçırdıkları Beşiktaşlılara saç baş yolduruyordu...
- İkinci yarı başlamadan Rijkaard oyuncularına "Topa daha çok sahip olmalarını" söylediyse de deplasman takımı oyuna daha iyi başlıyordu. Mustafa Denizli, Fink'i oyuna alarak orta sahayı güçlendirip, sahada gezinen Nihat yerine Bobo ile gol bulma planı yapıyordu... Soyunma odasında söylediklerini de oyuncuları 20 dakika boyunca gerçekleştiriyor, Galatasaray'ı kendi yarı sahasına hapsediyor, Serdar Özkan ile bırakın beraberliği öne geçebilecek kadar golü atmayı beceremiyorlardı. Böyle bir baskı kurmuşken, yine "çömez" İsmail Köybaşı'nın kanadındaki açıktan Kewell topu getiriyor, Rüştü açıyı kapatıyor, Avustralyalının vuruşunda topu Ferrari çizgiden çıkarıyor, dönen topu alan Kewell'i kaleci Rüştü korner direğine doğru kovalıyor, bu surada onları seyreden İsmail "uyuya kalıp" Baros'u ofsayttan çıkarıyor, tecrübeli Rüştü geriye dönerken çekilen şutu elinden kaçırıyor ve Baroş affetmiyordu... İşte o an, oyun Galatasaray lehine kopuyordu, sarı-kırmızılılar artık daha rahat hareket ediyor, Beşiktaş ise yelkenleri indiriyordu... Bu dakikalar için de belki de haftanın en organize golü olabilecek Galatasaray'ın üçüncü golünü alkışlıyordu sarı-kırmızılı tribünler... Elano sağ kanattan sol kanada adrese teslim pası atıyor, Kewell futbol zekasını bir kez daha sergileyerek tek dokunuşla Baroş'a yönlendiriyor meşin yuvarlağı, Çek golcü de bir hafta içinde 6. resmi golüne imza atıyordu...
- Maç özetine böyle göz attıktan sonra, "şeytan ayrıntıda gizlidir" diyerek, başlayalım gözümüze çarpanları saymaya: Maçın ilk yarısında Beşiktaş sol kanadındaki bir atakta Sabri rakibini ekarte ediyor ve ince bir ara pasıyla Keita'yı rakip ceza sahasında boş bir alanda pozisyona sokuyor ve Fil Dişili topçunun yerden ve zayıf pası Beşiktaş savunmasında kalıyordu. Tribünden uğultu adına hiç mi hiç ses yok... Pozisyonda rolleri değiştirelim ve senaryoyu kafamızda oynatalım, çıkacak sesi siz hayal edin...
- Maçın adamı olarak iki gol atan Baros belki basın tarafından seçilir ama Sabri'nin hem defansta hem de hücümda göstermiş olduğu başarılı performanstan dolayı benim için "man of the match" Sabri'dir... Zaten maç sonu "Sabri ortaya üçlü çektir tayfaya" tezahüratlarıyla taraftar onu ödüllendirmedi mi?
- Dün gece Arda futbolcu olmak isteyen gençlere oldukça hayati bir ders verdi. Galatasaray'ın lig ve Avrupa Kupası maçları ile Milli takımın iki kritik maçında üst düzeyde performans sergileyen Arda Turan, belli ki bu maçların da stresinden dolayı yıpranmış ve performans düşüklüğü gösteriyor. Rijkaard ve ekibi buna bir önlem alacaktı kuşkusuz, lakin formda olmasan bile sahada mücadele edebilirsin, koşabilirsin, yeşil zeminde mesafe kat etmek için formda olmaya gerek yok, Arda bunu başardı dün. İlk yarı sonu istatisitkleri itibarı ile Galatasaray'ın en fazla koşan oyuncusuydu Arda...
- İstatistik demişken, dün NTVSpor'daki programda Mustafa Denizli'nin sezonun ilk derbilerini kaybetme istatistiğinden bahsetmiştim, sağolsun hoca bizi yanıltmadı, gene verdi rakibe sezonun ilk derbi maçını... Levent Topsakal'a selam olsun, "Türkiş istatsitik" bazen tutuyor...
- Son dakikalarda da olsa Caner'i izleme fırsatı bulduk. İlk defa taraftarın önüne çıkıyor olmasından dolayı biraz heyecanlı gözüktü genç fubolcu, biraz da kendini ispatlama isteği vardı, bir "muz orta" yaptı, bir de pas vermesi gereken yerde şut attı kaleye... Hücüma çıkmayı seviyor Hakan'ın tersine, çok adamla hücüm etmemiz gereken anlarda iyi bir alternatif olacaktır. Çünkü gol atmak için yedekteki bütün golcüleri sahaya sürüp ilerde 5 adamla bulunmak, insan kalabalığından başka işe yaramıyor...
- Maç öncesi Galatasaray'ın "2009-2010 kuş avı başlıyor" kareografisi başarılıydı, artık Eski Açık'taki direklerden dolayı işin show kısmı kapalıda yapılacak... Lakin bu işin içindeki arkadaşlardan öğrendiğimize göre bazı zorluklar yaşanmış, daha iyisi olacakmış, yaptırılmamış... Üstü kapalı olan Eski Açık tam bir "curva" havasına bürünmüş, rakip kaleciler için korkulu rüya olacak o taraf. Maçta iyi tezahürat yapıldı, iyi ses geldi, hatta bır ara "Peşindeyiz" tezahüratı başladığında spiker maçı anlatmayı bırakıp, tezahüratı dinledi... "Yıldırım Demirören yeter" sloganının Galatasaray tribünlerince de bağırılması işin espirili boyutuydu... Bu arada tribünün önüne yapılan sete kim çıkıyor, yorumlar bölümünde cevabı beklemekteyim...
- Galatasaray parçalı forma ile oldukça şık bir görüntüdeydi, hiç yakışmayacaktı mor forma bu derbiye... Rijkaard hıca da havanın soğuk olmasından dolayı ceket giyimiş, altına da yeşil kazağı uydurmuştu... Neskeens ise daha sportmendi, eşofmanlarıyla...
- Galatasaray yönetiminin maçın başında Metin Oktay atkıları ile gövde gösterisi yapmaları vefa adına oldukça beğenilen bir duruştu, fakat sadece bu günlerde değil, senenin bir çok gününde ziyaret edilse Metin Oktay'ın kabri, edilse dualar daha makbule geçer zannımca. Atkı satmak için böyle bir gösteri yaptıklarını ise hiç aklıma getirmek istemiyorum... Başkan Demirören'in ise maç başından beri somurtkan yüz halini ise sigara yasağından dolayı sigarasızlığa bağlıyorum...
- Son olarak goller istatistiğine gelirsek, Eski Açık 1 gol görürken, Baros bu gece Yeni Açık için çalıştı...
Stat: Ali Sami Yen
Hakemler: Bülent Yıldırım, Bahattin Duran, Alper Ulusoy
Galatasaray: Franco, Sabri, Servet, Emre Aşık, Hakan Balta (Dk. 80 Caner), Keita (Dk. 70 Barış), Mehmet Topal, Mustafa, Kewell, Arda (Dk. 58 Elano), Baros
Beşiktaş: Rüştü, İbrahim Kaş (Dk. 68 Holosko), Sivok, Ferrari, İsmail, Tabata (Dk. 46 Fink), Ekrem, Ernst, Yusuf, Serdar Özkan, Nihat (Dk. 46 Bobo)
Goller: Dk. 4 Mustafa, Dk. 65 ve 82 Baros (Galatasaray)
Sarı Kartlar: Dk. 37 Ferrari ve Tabata, Dk. 68 Serdar Özkan, Dk. 85 Sivok (Beşiktaş), Dk. 38 Mustafa, Dk. 85 Baros, Dk. 90+2 Emre Aşık (Galatasaray)
2 yorum:
bı ara kapalıda da amigo olan yavuz abi setteydi kardes. hafif keldir. belki hatırlarsın.
su gibiydi. süper yazmışsın.
Yorum Gönder