13 Eylül 2009 Pazar

Metin Oktay 1936-...


Eylül’dü hüzündü indimizde. Bir yaprak düşüp bir yan bakışın içimizin bayraklarını yarıya indirdiği aydı. Hazandı. Telefonlarımız susmamıştı o gün; ‘Metin Oktay’ı bir trafik kazasında...’ Gerisini duyamamıştık...

Dudağımızın kenarına bir kan çizgisi gibi oturmuştu ölüm haberi. Futbol sahasındaki ‘en güzel duruşların ustası’nı yitirmiştik. Çiçek Bar’daki anason duyarlığı gecenin gizine çekmeye başladığında etrafındakilere; “Beni bana bırakın! I Love You!” deyip ayrılırmış Kral. O gece Galatasaray Adası’ndan ayrılırken öyle yapmamış. Kimse görmeden çıkmış. Otomobiline atlamış, basmış gaz pedalına.


Boğaz Köprüsü’nün üzerinde bariyerlere çarpmış. Orada duruvermiş kalbi. Bu kadar. Oldu mu be usta? demişim telefonun öbür ucunda. Cemal Süreya; “Ensesiyle bile top alır. Baldırıyla, oyluğuyla, hatta bademciğiyle!” diye yazmıştı ustanın ustalığını anlatmak için. Böyle yürek burkan bir acıyı sevdalıları futbolu bıraktığında yaşamıştı. Zamanın en iyi futbol dergisi Fotospor kapağını Metin’in futbolu bırakışına ayırmış içeriden yine onu geçiyordu başlıklarında; ‘Futbolumuzun tavanındaki en güzel avize sönüyor!’ Kristal gecelerimizin ışığıydı o...
diye anlatıyordu Hakan Dilek, o siyah günü... Bugün hala sen anılıyorsan, sen dillerdeysen, kalpler senin için burkuluyorsa, gözlerden göz yaşı geliyorsa her Eylül'ün 13ünde, dolu dolu yaşadığın için bu dünyayı, doya doya sevdiğin içindir Galatasaray'ı Metin abi... Bir de arkandan bize miras bıraktığın Galatasaray'lılık öğütleri içindir... Buradaki sözleri ben sık sık okuyorum, tavsiye ederim...


Hiç yorum yok:

Blog Widget by LinkWithin