12 Haziran 2010 Cumartesi

Davis İstedi, Celtics Kazandı


NBA'de final serisi son sürat devam ederken,
Gürkan'ın da gece mesaileri sürüyor doğal olarak.
Ben dün gece bir niyetlendim maçı izlemeye ama ilk çeyrekte düşmüş kafa,
sabah saatin alarmıyla uyandım...

Kaan Kural’ı bilenler ve takip edenler az çok bir kitabı olduğunu da bilirler. Kitabın adı “Hastasıyım Bu Oyunun” dur. Sayın Kural, kitabında belirli bir süre zarfı içerisinde gazetelerde yazdığı yazıları ve televizyonda yaptığı yorumları, engin basketbol bilgisi ile yoğurarak ortaya çok şirin ve okuması zevkli bir kitap çıkarmış. Şimdi ne alaka Kaan Kural’ın kitabı diyebilirsiniz. Kitapta bulunan kısa yazılar içindeki bir yazıdan bahsetmek istiyorum size. Bölümün adı “İki Brian’ın Hikayesi” (25. sayfa)… Bu bölümde sevgili yazarımız NBA’da oynamayı bırakın, bizim Beko Basketbol liginde takımlarımızın bile kolay tercih etmeyeceği iki oyuncuyu anlatır bize. Bu oyuncular Brian Kardinal ve Brian Scalabrine’dir. Bu oyuncuların yetenekleri boyla sınırlı olduğu için bir yerde tutunmaları -hele ki NBA’de- sadece çalışmalarıyla olabilmektedir. Hem de ne çalışmak. 2-3 kat fazla bir çalışmadan bahsediyoruz. Eğer bu satırları okurken bu oyuncuları hatırladıysanız-yine sevgili yazarımızın deyimiyle söylüyorum- “NBA ile kafayı kırmış ve bir an önce sosyal hayatınıza bir renk katmanız zamanın geldiğini” peşin peşin söyleyelim. Hala NBA’de olduklarına göre çalışmalarını hala eksiksiz ve fazlasıyla yaptıklarını da gösterir bu bize. Eğer nerede oynadıkları takımı öğrenmek isteyenler varsa hemen belirteyim. Scalabrine Boston kadrosunda kenarda oturmakta ve şu sıralar molalarda oyuncuların sırtınız sıvazlayıp Gatorade uzatmakta ve takımının attığı basketler sonrası havlu sallamaktadır. Hadi biraz daha belirgin olsun dersek kadrodaki en beyaz adam ve sapsarı kıvırcık saçları var. Kardinal ise geçtiğimiz sezonu Minnesota’da geçirdi. Kural, o dönemde bu iki oyuncunun oynadıkları bazı maçlara damga vurmaları üzerine bu yazıyı kaleme almış. Bu oyuncular minumum kontrat imzalayan, antrenmanlarda deli gibi mücadele eden, gerektiğinde önemsiz bir top için ileride onun önemi olur diye tribüne uçan, soyunma odasında enerjiyi her zaman yüksek tutan en önemlisi ise antrenörleri "geç bakayım sahaya" dediğinde saha içinde elinden gelenin 10 kat fazlasıyla işini yapıp alnının akıyla sahayı terk ediyor bu oyuncular. Maç içinde belki 1-2 şut kullanacaklarken o 1-2 şutu kaçırmamak için günlerce deliler gibi antrenman yapıyorlar. Üstelik oynamayacaklarını bile bile. Zaten oynasalar da maç koptuğu anlarda oyuna giriyorlar. Hani pis işleri yapan oyuncular vardır ya, işte bunlar o oyunculardan. Zaten bu işleri mükemmel yaptıkları için hala NBA gibi bir platformda kendilerine yer bulmaktalar.

Yazıya böyle bir giriş yaptım çünkü bu sabahki maçta beni ve şüphesiz maçı izleyen tüm seyircileri etkileyen bu tarz bir oyuncu vardı sahada. Leb demeden leblebiyi anladınız. Tabi ki Glan Davis bu oyuncu. Her ne kadar Davis bu oyunculardan çok daha fazla oyunda kalması ve Doc Rivers’ın çok güvendiği ve düzenli olarak 25-30 dak. civarında süre verdiği bir oyuncu olsa da yukarıda anlattığım 2 Brian gibi yolu oralardan geçmiş biri. Çalışmanın, azmin, kararlılığın ürünüydü bu sabahki oyunu Davis’in. Serinin ilk üç maçında da çok iyi mücadele eden oyuncu bu sabah adeta devrim yaptı sahada. Sıkışmış, ölmek üzere olan Boston savunmasını ve hücumunu ayağa kaldırdı bu maçta Davis. Hem seyircilere hem de takım arkadaşlarına artık atın şu ölü toprağını üzerinizden mesajı verdi. O süre zarfına kadar bu serideki en harika oyununu oynayan, maçı tek başına domine eden Kobe Bryant’ın performansını gölgede bıraktı. İri cüssesi ve pozisyonuna göre kısa olan boyuna rağmen inatla üzerine gitti hem Odom’un hem de Gasol’un. Ekmeğini taştan çıkarmak deyimini de kullansam cuk oturur herhalde. 3. maça da Fisher damgasını vurmuştu ve onun içinde bu tarz sözler kullanmıştık. Şu bir gerçek ki kim ve ne olduğunuzun önemi yok. Çalışıyorsanız, mücadele ediyorsanız, iş ahlakınız varsa, canınızı dişinize takıyorsanız, emeğinizin karşılığını bir şekilde alıyorsunuz. Davis gerçekten yıllarca unutulmayacak bir performanssa imza attı ve takımının son periyottaki 36 sayısının yaratılmasında başrol oynadı. Tabi maç öyle tek başına kazanılmıyor. Diğer faktörleri ve değerlendirmeden kısaca maçı özetleyelim:

İlk periyodun ilk bölümünü konuk ekip Los Angeles Lakers 12-11 önde geçti. Tecrübeli yıldızı Paul Pierce'ın önderliğinde hücumda kontrolü ele alan yoncalar, Nate Robinson'ın 3 sayılık basketiyle ilk çeyreği 19-16 önde bitirdi.İlk periyotta dikkatimizi çeken unsurlar ise Pau Gasol’un istikarlı oyununu sürdürmesi ve boyalı alanda uzunlara-özellikle Garnett’e- karşı iyi savunmasıydı. Bir diğeri ise ev sahibi ekibin yıldızı Paul Pierce’ın, ilk çeyreğin bitimine 1 dakika 6 saniye kala turnikeye girdikten sonra basketin sevincini yaşarken istemsiz olarak hakem Eddie Rush'a yumruk atmasıydı. Bu pozisyonun ardından Pierce, hakemden özür dilerken, hakemden de haliyle pozisyona teknik faul kararı çıkmadı.
İkinci çeyreğin ilk dakikalarında iki takım da skor üretmekte zorlanmadı. Özellikle kenardan gelen Glen Davis'in hem hücumda hem de savunmadaki performansıyla etkili olan Celtics, üstünlüğü rakibine kaptırmadı ve ikinci çeyreğin son 5.5 dakikasına 29-28 üstün girdi.
Kobe Bryant'ın üst üste kaydettiği üç 3 sayılık basketlerle ipleri eline alan Lakers, öne geçerek 6 sayılık bir avantaj yakaladı. Üstünlüğünü çeyreğin sonuna kadar koruyan Lakers, soyunma odasına da 45-42 önde gitti. Lakers'ta Pau Gasol 13 sayı ile ilk devrenin en skorer ismi olurken, Kobe Bryant 12 sayı - 3 ribaund - 2 asistle oynadı. Ev sahibi ekipte ise Paul Pierce 12 sayı - 5 asist - 4 ribaundla takımını sırtladı. Gasol’un serinin daha önceki maçlarında ortaya koyduğu agresifliği, çabası ve her iki pota altındaki oyunu Lakers’ın devreyi önde kapamasında en önemli etkenlerden biriydi. Ayrıca Kobe seriye damga vurmaya başladığının sinyallerini vermekteydi. Bir diğer anekdot ise Boston benchinin skora 11 sayılık bir katkı vermesiydi.
Konuk ekipte sakatlığı bulunan Andrew Bynum ikinci yarıya başlayamadı. Üçüncü maçın yıldızı Derek Fisher'ın sayılarıyla Celtics'in öne geçmesine izin vermeyen Lakers, farkı 5 sayıya çıkarttı. Adeta durma noktasına gelen Boston hücumları Kevin Garnett'in devreye girmesiyle açıldı ve üçüncü çeyreğin bitimine 5 dakika kala 54-53 öne geçti. Ancak Kobe bu dakika da dümenin başına geçti ve üst üste attığı üçlüklerle rakibine cevap vermekte gecikmeyerek takımını bir kez daha öne geçirdi. Kobe bu periyotta attığı 9 sayı ile iyice maça damgasını vurmaya başlamıştı
Son çeyreğe Glen Davis'in basketleriyle başlayan Celtics, ilk 2 dakika içinde 66-64 öne geçti. Üçüncü maçta hayal kırıklığı yaratan Ray Allen'ın da devreye girmesiyle hücumda daha etkili olan Celtics, 8 sayılık bir avantaj yakaladı: 74-66. Lakers kalan 5.5 dakikalık bölümde Celtics'in savunmasını aşmakta çok zorlanırken, kenardan gelen Nate Robinson-Glen Davis ikilisi ile skor üretmeye devam eden ev sahibi takım, kontrolü elinde tutmayı başardı. Son 4 dakikaya girilirken farkı çift hanelere taşıyan Boston, Kobe Bryant'ın basketleriyle ayakta kalmaya çalışan Lakers'a şans tanımadı ve maçı da 96-89 kazanarak seriye 2-2 eşitlik getirdi.

Serinin bu maçı diğer maçlara göre değişik bir seyir aldı. Maç içinde liderlik 13 kez el değiştirirken, maça son periyotta Robinson-Davis ikilisinin oyunları damga vurdu. Tabi özellikle de yukarıda performansına değindiğimiz Davis tek başına adeta uyuyan devi uyandırdı. Önceki yazılarımızda bench katkısına değinmiştik. Laker ilk maç dışında benchten hiç katkı alamadı bu maç da dahil. Maçta Lakers yedekleri ilk beş çıkan takım arkadaşlarına 18 sayılık bir katkı sağlarken bu sayıyı karşı tarafta Davis tek başına sağladı. Ayrıca Boston yedekleri takım olarak da Lakers yedek oyuncularını ikiye katlayarak ilk beşte oynayan arkadaşlarına 36 sayılık bir katkıda bulundular. Bunun 30’u ise Davis-Robinson ikilisinden geldi. Bir diğer göze çarpan istatistik ise Boston’un ribaundlardaki üstünlüğüydü. Bu kategoride rakibine 41-34 üstünlük kuran yoncalar özellikle hücum ribauntlarında ezici bir fark sağladılar. Lakers oyuncuları ev sahibi ekibe tam 16 kez ikinci şans hakkı vermiş oldu. Kendileri ise bunun anca yarısı olan 8 hücum ribaundu topladılar. Bu durumun oluşmasında sakat olan Bynum’un eksikliği fazlaca hissedildi. Genç pivotun orada durması bile yetiyor çünkü Gasol tek başına bunun daha fazlasını veremez. Bunlara bir de Odom’un kötü oyunu eklenince yenilgi kaçınılmaz oldu. Lakers’da süper yıldız Kobe Bryant, karşılaşmayı 33 sayı - 6 ribaund - 2 asist ve 2 top çalmayla bitirerek sahanın en skorer ismi olması ve serinin en dominant oyununu oynamasına rağmen takımını galibiyete taşıyamadı. Süper yıldız maça ve seriye adeta damga vurdu ancak kendisine Gasol’den başka yardımcı çıkmadı. Tecrübeli oyuncu ayrıca, 7 de top kaybı yaptı. Lakers'ta Pau Gasol 21 sayı - 6 ribaund - 3 asist - 2 blokla, Lamar Odom da 10 sayı - 7 ribaund ile mücadele etti.
Cetics'te ise Paul Pierce 19 sayı - 6 ribaund - 5 asistlik performansıyla ön plana çıkarken, Kevin Garnett 13 sayı - 6 ribaund - 3 asist - 2 top çalmayla, Ray Allen da 12 sayı - 5 ribaundla salondan ayrıldı.

Lakers seri boyunca savunmayı belli bir istikrar sürdürerek yapmaya devam ediyor. Bunu ilk üç çeyrekte gösterdiler. İyi savunmaları rakibi Celtics’i ilk üç çeyrekte 60 sayıda tutmaya yetti. Ancak son periyotta o istikrarı gösteremediler. Yukarıda da değindiğim gibi özellikle hücum ribaundları onların yumuşak karnı olmaya devam ediyor. Ayrıca Fisher’ın faul sorunuyla uğraşması onun oyundan çıktığı bölümlerde Ray Allen’ın rahat oynamasını sağladı. Oyunda olduğu bölümde ise Allen 1-6 ile oynadı. Kobe’nin Rondo üzerindeki baskısı da oyuncuyu düşük skorda tutmaya yetti. Ancak genç oyun kurucu maçın son bölümünde Gasol ve Bryant’dan 2 top çalarak adeta hançeri sapladı. Her iki takımda da guarlar arasında çok sıkı ve savunmaya dayalı bir rekabet var. Bu anlayış bu maçta da sürdü. Bir önceki maça göre Boston Artest’e karşı önlemini almış görünüyordu. Bunun karşılığına Pierce özellikle maçın ilk yarısında çok etkili oldu. Boston’da da bu maçın önemi büyük olmasına rağmen ilk üç periyotta savunmada ve hücumda bir şey üretememesi, agresif olamaması ise Doc Rivers’a sanırım yeterli dersi vermiştir. Ayrıca oyunun en kritik dakikalarında, fark açılmışken Doc Rivers’ın Pierce, Perkins ve Garnett’i kenarda tutması hem saha içindeki hem de kenardaki oyuncularına büyük güven verdiğini düşünüyorum. Onların yerine giren oyuncular da buna galibiyetle cevap verdiler.

Serinin 5. ve en kritik maçı yine Boston Garden’da oynanacak. 5. maçların her zaman serinin ve şampiyonun kaderini belirlediğini bilmekteyiz. Çünkü o rüzgarla 6. maça da asılır 5. maçı kazanan takım. Bizi yine ilginç ve sürprizi bol bir maç bekliyor. İlk maçta Kobe-Gasol, ikinci maçta Allen-Pierce ikilisi 3. maça Fisher damga vurmuştu. Bu maçta da Davis bir hikaye yarattı. Bakalım 5 maç nasıl bir hikaye ve kahraman yaratacak.

Hiç yorum yok:

Blog Widget by LinkWithin