13 Haziran 2010 Pazar

Güney Kore:2-0:Yunanistan

Cumartesi günü bizim okulun mezuniyet töreni için meşale, konfeti, yıldız yağmuru almak için Eminönü taraflarına işim çıkınca Dünya Kupasında ilk fireyi vereceğimden dolayı üzülmüştüm fakat fikstüre bakıp maçın adının Güney Kore-Yunanistan olduğunu görünce de meltem yeli misali bir rahatlama hissettim. Evdeki hesap yine çarşıya uymadı ve işim erken bitip, saat 14.30da televizyon karşısına kurulduğumda "vay be Koreliler akın etmiş Afrika'ya" diye heyecanlanmama vakit kalmadan kırmızı renk gördüğüm tribünlerin aslında boş koltuklar olduğunu fark ediverdim, demek ki turnuvanın ev sahipleri de maçı benim gibi "zayıf" görmüşler...
Sıkıcı ve golsüz geçmesini beklediğim mücadele tahminimin dışında hareketli başladı, Yunanlılar Celtic'li Samaras ile sol kanattan akmaya çabalarken, Uzak Doğulu rakipleri de kontralarla Yunanlıları "gafil avlamak" niyeti güdüyorlardı ki bu atakların birinde oluşan "tartışmalı" bir faul kararı sonrası da daha 7. dakikada öne geçiverdi Kore takımı. Cuma ve cumartesi olmak üzere turnuvada 5 maç izledim, hakeme tek itiraz eden takım Yunanistan, tarafsız gözle de bakılınca karşılaşmalara çok sevimsiz duruyor, biz gelebilseydik Afrika'ya aynısını yapacaktık, bu karakterde oyunculara sahibiz, acaba Akdeniz ülkesi olmanın karakteristiği mi diye düşünüyorum, İtalya ve İspanya'yı maçlarda geri düştükleri zaman daha dikkatli izleyeceğim...
Skorda geri düşen Yunan takımının bir şekilde gol atması gerekiyordu, siz ister beraberliği sağlamak için deyin, ben Dünya Kupası tarihlerinde bir ilki başarmak için diyeyim, ama bu işi becerecek adamları yoktu sahada. Ayağına tek top yakışan adamları Karagounis ilerdeki Charisteas ve Gekas'ı beslemeye çalışıyordu ama onlar Koreliler arasında kaybolup gitmişti bile. Aslında, Yunanlılar erkenden havlu atacaktı maça bereket ki hakem Koreli oyuncunun ceza sahasındaki "açık" düşürülmesine gözlerini "kapadı"...
70 yaşlardaki Alman hoca devre dönüşü Karagounis'i oyundan çıkarınca, "kafası koparılmış tavuk" misali sahada dolaşmaya başladı komşu Yunanistan. Oysa Güney Kore dersine iyi çalışmıştı, Jung Moo Huh mavi-beyazlı savunmanın "yumuşak karnını" bulmuş, topçularına ani presler yapmaları talimatı vermişti. Yunan savunmacıların topu iletecekleri orta sahadaki "play maker"i arama işini ağırdan alınca Korelilerin baskınına uğruyorlar ve Manchester'lı Park farkı ikiye çıkarıyordu.
2-0 geriye düşen takımı toparlamak adına Rehhagel arka arkaya iki değişiklik daha yapıyor lakin girenlerin çıkanlardan pek bir farkı olmayınca turnuvanın da ilk galibiyetini Güney Koreliler alıyordu... Özellikle maçın son dakikalarında önde olmalarına rağmen oyunu kendi yarısında kabullenmeyip, Yunan kaleci Tzorvas'a yakın bölgede pres yapan Korelileri görünce, Fatih Terim'in 2000 yıllarındaki Galatasaray'ı gözümde canlandı... O takım UEFA kupasını kazanmıştı, Güney Kore de gruplardan çıkmak adına büyük bir avantaj yakaladı. Cha ve iki Park maçta beğendiğim Koreli topçulardı, turnuvanın devamında kendilerini özel olarak takip edeceğim... Yunanistan kadrosunda "fark yaratacak" oyuncu olmayınca, onlar için en büyük başarı geriye kalan 2 maçta tarihlerindeki ilk golü atıp Akdeniz kıyılarına güneşlenmeye dönmek olacaktır...

Hiç yorum yok:

Blog Widget by LinkWithin