27 Haziran 2010 Pazar

ABD:1-2:Gana

"Mor renkli vuvuzela olursa çalarım" diyerek Afrika'nın yerel çalgısına olan beğenisi dile getiren Habertürk kanalında yayınlanan Tarihin Arka Odası programının "konu mankeni" Pelin Batu, "Favoriler de erken elendi" cümlesiyle tarih bilgisinin yanında futbol bilgisini de konuştururken, Erhan Afyoncu'da "Ezilmiş Afrika halkını, Gana'yı destekliyorum" diyerek, çevremdeki bir çok kişinin hislerini dile getirmişti. Futbolla içli dışlı olmayanlar için Amerika, emperiyalizmin temsilcisi olup, Dünya'yi dört bir yandan sömürüyor, savaşlar çıkartıyor, memleketler işgal ediyordu, kısaca sevimsizdi "Coniler" ama bütün bunlar Donovan ile birlikte gecenin 12sine doğru benim de içimin hüzün kaplamasına engel olmuyordu...
Bizim ayak topuna "soccer" deyip, futbolu elle oynayan Amerikalılar, Afrika'ya büyük ümitlerle gelmişlerdi. Takımın teknik direktörü Bradley, birbirini tamamlayan ve uyum içinde son dakikaya kadar pes etmeyen bir takım yaratmış ve İngilizlerin önüne sürmüştü... Capello'yu şaşırtan Amerikalılar, Slovakya önünde de 2-0'dan maçı çevirmeye yaklaşmış, hakem hatalarıyla beraberliğe razı olmuşlardı. 11 gün içinde 3. maçına çıkan Amerikalılar, Cezayir karşısında da erken gol bulup rahatlayamamış, son dakikaya kadar mücadele edip, uzatmalarda kaptan gemisini arzulanan limana çıkartmıştı...
Bu kadar yorgunluğun üzerine bir de karşılarına dinamik bir Gana çıkınca, doksan dakika boyunca işlerinin zor olacağı belliydi zaten... Bir de aksilik bu ya, daha sahaya alışmadan ilk golü kalelerinde görmüşler, yine geriden gelip, işleri düzeltmeye çabalayacaklardı...
Sarı kırmızı şık bir formayla karşılaşmaya çıkan Gana, Boateng ile golü bulduktan sonra oyunu bizim "Faruk" Kingson'un kalesinin önüne çekmiyor, Gyan ile Amerikalıları yorarken, Boateng, Ayew ve Inkoom ile de forvete destek vermeye çabalamaktaydı. Genç bir takımdılar, enerjiktiler ve çabuk oynayarak sıkıntıya sokmaktaydılar Bob Bradley'in takımını... Buna rağmen Donavan'ın tecrübesiyle liderlik ettiği ABD takımı, diğer maçlara göre daha "silik" gözüken Altidore ile beraberliği bulmaya gayret gösterirken, Dempsey de sürpriz çıkışlarla "avlamak" istiyordu Kingson'ı...
İlk yarı oyun Gana'nın istediği gibi sonuçlanınca, Bob Bradley daha maçın 30. dakikasında oyundan aldığı Clark'tan sonra, ki oyuncusunu da o anda teselli ederek insani yönünü de göstermişti futbolseverlere, Findley'i de çıkarıp yerine Feilhaber'i sokarak, daha da hareketlendirmiş oldu "yorgun" Amerikalıları... Diğer maçlara göre takım halinde baskı altına alamıyorlardı rakiplerini ama araya attıkları toplarla zor durumda bırakarak Gana savunması bir beraberlik bekliyorlardı ki, bu maça gelene kadar penaltıların lehine çalınmasına sevinen Ganalılar, Demsey'i düşürüyorlar ve Donovan eşitliği sağlıyordu..
Dakikalar ilerledikçe iyice yorulan "Coniler", en azından kalelerinden bir kaz daha topu çıkartmayıp, uzatmalara gitmeye niyetlendiler ve başarılı da oldular ama yine bir başlangıç dakikası golüyle geriye düştüler ve artık bu golü çıkaracak güçleri de kalmamıştı...
Maçı yorumlayan Ömer Üründül'ün Hakan Şükür'e benzettiği Asamoah Gyan, karşılaşmayı penaltılara götürmezken, maçın adamı seçiliyor, Danovan ve arkadaşlarına ise göz yaşı dökmek kalıyordu... Oysa, bu turnuvada iki maç daha seyretmek isterdi gönül sevimli Amerika takımını, ama futbol bu, bazen formsuz olursun, bazen de yorgun, sahaya çıktığında da hocanın taktik tahtasında anlattığını uygulamak üzere beyin emri verir lakin vücut uygulamaz, uygulayamaz...
Maçın galibi Gana ise, çeyrek finalde Uruguay ile karşılaşacak ve bu dirençli oyunlarını göstermeleri halinde yarı finale çıkmaları hiç de zor değil aslında, sonrası ise zor dostum zor...

Hiç yorum yok:

Blog Widget by LinkWithin