24 Haziran 2018 Pazar
Almanya:2-1:İsveç
İngilizlerin ünlü golcüsü Garry Lineker'in meşhur bir sözü vardı, der ki usta golcü "Futbol basit bir oyundur, 22 kişi bir topun peşinden koşar ve sonunda kazanan Almanlar olur"... Bu vecizeyi bu gece değiştirme gereği duyar Lineker ve şöyle der: "Futbol basit bir oyundur, 22 kişi bir topun peşinden 82 dakika koşar ve Almanların bir oyuncusu oyundan atılır bu nedenle 21 kişi bir topun peşinden 13 dakika koşar ve sonunda her nasıl oluyorsa yine kazanan Almanlar olur"...
Evet, Rusya 2018'e Meksika yenilgisi ile başlayan ve bu gece de mutlak kazanmak isterken 1-0 yenik duruma düşüp, koca devre rakip kaleye gol atamayan panzerler, ikinci yarının başından beraberliği sağlamış olsalar da Dünya Kupasına devam bileti getirecek golü ancak uzatmaların son dakikasında bulabildiler. Meksika maçının aksine oyuna çok hızlı başladı Löw'un takımı, topu ayaklarında tutup, uzun ya da kısa paslarla İsveç kalesine saldırdılar ki, sanki bir boks mücadelesinde rakibini köşeye sıkıştırmış ve sağlı sollu döven boksör gibiydiler. İlk 10 dakika biterken ekranın alt köşesinde bir istatistik yayınladı TRT: Yapılan pas: Almanya:122 İsveç:6...
Evet, yanlış yazmadım, sadece altı pas yapabilmişti sarı-mavililer... (Maç sonunda bu rakam Almanya'nın 699'a 213 lehineydi) Paslar, hücumlar güzeldi ama mühim olan topu üç direğin arasından geçirmekti, onu da başaran İsveçliler oldu. Kroos'un hatalı pasıyla kontraya çıkan İsveç milli takımı, kulüp takımında 23 maçta gol atma başarısı gösteremeyen Ola Toivonen'in harika aşırtmasıyla 1-0 öne geçiverdi. Meksika mağlubiyetinin telafisi vardı ama bu maçın yoktu, kaydetmesi halinde Almanlar gruptan çıkamayacaklardı. Löw ikinci yarıya Draxler'in yerine gol atması için Gomez'i oyuna sürdü ama beraberlik "Bu turnuvanın yıldızı ben olacağım" diyen ve maçın yıldızı seçilen Marco Reus'tan geldi. Eşitlik yetmiyordu, gol lazımdı Almanlara da saldırırken rakip kaleye kontralar da yapıyordu rakipleri, bunların birini durdururken Boateng sarı kart gördü, yine başka bir atağı savuştururken de ikinci sarıdan oyundan atıldı. Löw'un takımı için işler daha da zorlaşsa da, Almanya'nın yardımına Jimmy Durmaz yetişti, Werner'in aut çizgisine doğru sürdüğü topta rakibini" biçince" Türk asıllı oyuncu Almanlar serbest vuruş kazandı ve Kroos, Almanya'yı bu gece uyutmayan harika bir gol attı.
Almanlar kazandı ve üst tura çıkma şanslarını son maça taşıdı taşımasına ama takımda bir golcü eksikliği hala göze çarpıyor. Brezilya'da Dünya Kupasını kazanırken Müller ön plana çıkmıştı ama Klose takımın golcüsü olarak varlığını hissettiriyordu. Bu sene Müller var mı yok mu belli değil ve Löw bir Klose arıyor ama ne Werner, ne de Mario Gomez o role soyunamıyor.
Brandt'la bitirelim, Meksika maçında son dakikalarda oyuna girdikten dakikalar sonra ceza sahsı dışından vurduğu top az farkla auta gitmiş ve takımını kurtaramamıştı genç topçu, bu gece de yine son 5 dakikada oyuna aldı hocası onu ve yine ceza sahası dışından kaleye bir top yolladı, bu kez direk Brandt'ın yıldız olmasına izin vermedi. Bir olmadı, iki olmadı, futbolun adaleti varsa üçüncüde sevindirir bu çocuğu...
22 Haziran 2018 Cuma
Arjantin Galibiyeti Sonrası Hırvat Basını
Hırvatların, Arjantin'i 3-0 yenerek büyük süske yaptığı maçtan sonra Hırvat basını aşağıdaki gibi manşetler atmış...
Arjantin:0-3:Hırvatistan
Arjantin milli takımı için felaket ötesi bir Dünya Kupası yaşanıyor Rusya'da... Önce İzlanda maçında yıldızı oyuncusu Messi'nin kaçırdığı penaltı ile beraberliğe razı olan tangocular, dün gece de Hırvatlar önünde 3-0 gibi farklı bir mağlubiyet alırken, gruplardan çıkamama tehlikesi ile karşı karşıya kaldılar. Turnuva öncesi Arjantin'i favori gösterenler ya ülkenin Dünya Kupaları tarihinde elde ettiği başarıları kriter almışlardır ya da başta Messi olmak üzere hucüm silahlarının albenisine kendilerini kaptırmışlardır. Oysa ki sahaya çıktığında kimse senin geçmişine bakmıyor, savunman ve kalecin "beceriksizse" yenilmeye de mahküm oluyorsun. Rusya'ya gelmeden aslında yaşanılacakların sinyalini vermişti Arjantinliler, Güney Amerika grup elemelerinde son maç öncesi Dünya kupasına katılamama tehlikesi yaşamışlar, "Messi'siz ve Arjantinsiz Dünya Kupası olmaz" diyen futbol dilencileri gecenin bir yarısı Arjantin'in Ekvator deplasmanında galip gelmesi için az dua etmemişlerdi. Messi'nin 3 gol atıp "şahsi" gayretleriyle geldikleri Dünya Kupasında yine Messi'ye bel bağlayınca, felakete de sürüklendiler. Önce İzlandalılar 4-5 kişiyle "hapsettiler" Messi'yi, dün gece de Hırvatlar top göstermediler "Leo"ya... Yıldız oyuncusu "kitlenen" takımın maç kazanmak için diğer elemanlarının sahneye çıkması gerekirken, onlar da boş gözlerle etrafı seyredince kaleci Caballero'nun ikramıyla öne geçmesini bildi "damalılar". Serseri mayın gibiydi Arjantin kalecisi, İzlanda maçında da pek güven vermemişti, dün gece de ilk yarıda Perisiç'in şutunu kurtardı ama kendi ceza sahasında savunma oyuncularına verdiği paslarla "yürekleri hoplatmadı" da değil ki aslında bunlar felaketin habercileriymiş, Rebiç'e harika bir asist yaptı, o da jeneriklik bir vuruşla teşekkür etti "dağınık" file bekçisine. Zaten gol atmakta zorlanan ve "berabere kalsak, Nijerya'yı yeneriz"in hesabına inceden giren mavi-beyazlılar, geriye düşünce iyice saldılar yelkenleri suya. Saha kenarında Jorge Sampaoli ceketi atsa da, bir orya bir buraya koşup dursa da, elde avuçta golcü kim varsa sahaya sürse de, Hırvatlar çok konsantreydi, Arjantinliler de kafada bitirmişlerdi maçı... Yine de son düdük çalmadan bir şeyler değişir ümidiyle Subasiç'in kalesinde gol bulmak için çırpınsalar da, maçın yıldızı Modriç çıktı bu sefer sahneye, kalede "kova" Caballero varken, "uzaktan bi' çakayım, neden olmasın" dedi ve oldu... İki sıfırla fişi çeken Hırvatlarda, Rakitiç de skoru belirleyen golü atarken, "emektar" Corluka'ya da 100. defa milli formayı giymesi için şans doğdu son dakikalarda...
Tabii, karşılaşmayı Arjantin üzerinden okumak çok da doğru olmaz. Karşılarında Avrupa'nın en disiplinli ve yetenekli oyuncularına sahip takımlarından biri olan Hırvatistan vardı. Genelde Almanlar için kullanılır turnuva takımı yakıştırması da, Hırvatlar da Dünya Kupaları olsun, Avrupa Şampiyonaları olsun katıldıkları organizasyonlarda sürekli belirli bir seviyenin üzerinde top oynuyorlar. Dünya Kupası Grup Elemelerinde bizim milli takımımız ile aynı grupta yer almıştı Hırvatlar ve Türkiye'ye 1-0 kaybettikten sonra iç sahada da Finlandiya ile 1-1 beraber kalınca Rusya'ya katılamama tehlikesi baş göstermiş ve final gibi Ukrayna deplasmanına 2 gün kala Zlatko Daliç'i takımın başına geçirmişlerdi. İşte o Daliç, hem takımı Rusya'ya taşıdı, hem de burada ikide iki yaparak ülkesini gruplardan çıkardı...
20 Haziran 2018 Çarşamba
Portekiz:1-0:Fas
Olmayınca olmuyor demek... İspanya karşısında Ronaldo'nun önderliğinde "kafa kafaya" bir maç oynayan son Avrupa Şampiyonu Portekiz önünde kelimenin tam manasıyla tek kale top oynayan Fas, Ronaldo'dan yediği golü çıkaramadı ve turnuvaya erken veda etmek zorunda kaldı. Cristiano Ronaldo bugün attığı golle Milli Takım formasıyla 85 gol atmış oldu ve bir İran'lı Ali Daei'den sonra ulusal takım adına en fazla gol atan oyuncu olmuş oldu. Fas'ın hocası Renard Herve İran mağlubiyeti sonrası "Bir takım kaybetmişse, hocanın yanlış yaptığı bir şeyler vardır" diyerek gol yollarındaki sorunu çözmek için El Kaabi yerine Yeni Malatyalı Boutaib'le başladı ama o da gol yollarına çözüm olmadı. Aslında hücüm hattı çok zengindi Afrikalıların, Belhanda, Amrabat, Ziyach ve Boussoufa gibi teknik becerisi yüksek topçular vardı ama ceza sahasında topla onlar buluşamadı, hep pozisyonlar savunmacı Benatia'nin önüne düştü, o da 4-5 şuttan bir tanesinde kaleye isabet ettiremedi. Şanssızlık mı , "kazmalık" mı desek artık... Galatasaraylı olarak karşılaşmalara bakınca, Belhanda biraz daha parlasa ve iyi bir fiyata elden çıkarabilseydik, hiç de fena olmayacaktı ama bir kaç gün sonra son bir maç oynayacak ve evine dönecek. İşin iyi tarafından bakarsak da, gitsin tatil yapsın ve sezon hazırlık kampına yetişsin... Fatih Terim, bu sene umarım onu adam eder... Belhanda demişken, Fas adına en önemli iki tehlikeyi de bizim 10 numara yarattı ama Rui Patricio topların kale çizgisini geçmesine izin vermedi.
Maç öncesi takımlar sahaya çıktığında Amrabat'ın kafasında koruyucu bir başlık vardı ve TRT Spor'un spikerlerinden Veli Yiğit yanındaki yorumcuya "Amrabat bu başlığı neden taktı acaba? Bir fikrin var mı, aksesuar olabilir mi?" diye bir soru sordu. Tuhaf! Biz elimizden geldiğince tüm maçları seyretmeye çalışıyoruz da senin işin bu, sen Fas-İran maçını izlemedin mi? Amrabat'ın başını önce rakibine, sonra da düşerken yere vurduğunu ve bundan dolayı sahadan çıkıp oyuna kardeşinin girdiğini bilmiyor musun? İş gereği maçı izlememiş olabilirsin, kaçırmış olabilirsin de işine saygından dolayı müsait bir zamanda tekrarını izlesen fena mı olurdu?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)