21 Kasım 2007 Çarşamba

İşçinin, madencinin şerefi şanı...


Tanıl Bora'nın Zonguldakspor yazısı...Aktarıyoruz:
Zonguldak Kültür ve Eğitim Vakfı, geçen hafta 2. Kent Kültürü Bienali'ni gerçekleştirdi. Bu yılki konu 'Zonguldak'ta spor' idi. Zonguldakspor'u da yâd etmek için bir vesile. Halihazırda 3. Lig 4. Grupta orta-alt sıralarda sürünen lacivert-kırmızılı takım, 1974-1988 arasında 14 yıl kesintisiz 1. Ligde oynamıştı. 1979/80 sezonunda üçüncü, 1981/82'de dördüncü olmayı başardı. Aynı zamanda Türkiye işçi sınıfının tarihine tutulacak bir madenci feneridir, Zonguldakspor'un hikâyesi.
Zonguldakspor'un temeli, 1945 yılında kurulan Kömürspor'a dayanıyor. Kömür işletmelerinin bütün tam zamanlı çalışanlarının (yaklaşık 30 bin işçi) zorunlu üye yapıldığı kulüp, 'işçi millî takımı gibi görülmüş'; emekli sendikacı Namık Aşçı'nın deyişiyle. Kömürspor 1966'da Zonguldakspor'a dönüştürülmüş. Kömür işletmelerinde imzalanan toplu iş sözleşmesine konan özel bir hüküm, yasal spor kesintisinin Zonguldakspor'a aktarılmasını sağlamış. Bu kaynağın yanı sıra, futbolcuların ve teknik yönetimin maaşlarının, ayrıca tesis, işletme, ulaşım vs. giderlerin işletme tarafından karşılanması, 1960'ların ve 70'lerin koşullarında kulübe onu ayrıcalıklı kılan bir güç sağlamış.

Özdeşleşme sorunu
O altın çağında, Zonguldakspor işçi ve madenci kimliğinin bayrağı... Armasındaki çekiç-tokmak, madencilerin ve onların sendikalarının enternasyonal simgesi... Takımın başında, madenci kıyafeti ve baretiyle bir taraftar (Ayvaz) çıkıyor sahaya... Tribünde, kocaman pankart: "Vardır senin renginde şehit madenci kanı/ Başarılı ol ki sürsün yıllarca madencinin şerefi şânı"... Sezon başlarında futbolcular bir öğlen yemeğini işçi yemekhanesinde yiyorlar... (Schalke 04 de yakın zamana kadar, sezon öncesinde maden ocağına indirdiği futbolcularına: "Bakın siz yerin yedi kat altında siftinen bu adamları temsil ediyorsunuz" mesajını vermiyor muydu?)
Peki işçiler Zonguldakspor'la gerçekten ne kadar özdeşleşiyordu? Kendi de futbolculuk kariyerinden gelen, 2002-2007 dönemi Zonguldak CHP milletvekili Harun Akın, 1. Lig'e çıkıldığında, babasının ve arkadaşlarının, ücretlerden kulüp için yapılan kesintilerin artırılmasını istediğini hatırlıyor. Atatürkçü Düşünce Derneği Şube Başkanı Şükran Karahasan ise o zamanlar babasının, "Zonguldakspor beddualıdır, hem işçilerden para kesiyor hem bir bilet parası vermiyor" dediğini aktarıyor! Evet, birçok işçi Zonguldakspor'u coşkuyla sahipleniyordu, ama birçokları da "Hem bizim takım, hem zengin, niye para verelim" diyordu. Yıllarca kulübün malî sekreterliğini de yürüten Namık Aşçı, Zonguldak-
spor'un daha çok 'işletmenin' ya da 'şirketin' takımı olarak görülmüş olduğu fikrinde. Bu korporatist ve ikameci ilişki, başlı başına, memleketteki işçi sınıfı kültürüne tutulan bir ayna değil midir?
İşverenlerin tecavüzcü Coşkun'u Halit Narin'in, "Şimdiye kadar işçiler güldü, şimdi biz güleceğiz" sözleriyle karşıladığı 12 Eylül 1980 darbesi, Zonguldakspor'un çöküşünü de başlattı. Rejimin toplusözleşmeleri dondurması, aidatların artırılamaması ve işletmenin maddi desteğinin tıkanmasıyla, kulübe 'sahip çıkan' işadamı başkanların dönemi açıldı. Ardından, yolsuzluklar baş gösterdi. 1987/88 yılında 1. Ligden düştükten sonra, 3. Lig'e kadar yuvarlandı Zonguldakspor.

Sendika desteği bitince...


1992'de, büyük madenci direnişini yöneten Genel Maden-İş Sendikası Başkanı Şemsi Denizer'in kulüp yönetimini üstlenmesiyle, canlandılar. 2. Lig'e döndüler, kafaya oynadılar; hatta 1. Lig'e dönüş şansını, bir maçta sarı kart cezalısı oyuncu oynattıkları için kaybettiler. Ancak madenlerin tedricen tasfiye edilme süreci, Zonguldak ekonomisini büzüştürürken, sendikanın da nefesi kesildi. 1990'ların sonunda 'işi bırakan' sendika, birkaç yıl sonra Çetin Altun'un yönetim döneminde yeniden devreye girse de, geçici bir toparlanmanın ardından yine düşüşün önüne geçemedi.
'İşletmenin takımı' sıfatıyla, vilayetin kozmopolit nüfusunun herhangi bir 'yerliliğine' hitap etme potansiyeli düşüktü Zonguldakspor'un. Ancak, çöküntü bölgesine dönüşen havzada biriken hayal kırıklığını, toplumsal depresyonu ve tepkiyi temsil eden bir platforma dönüşebilirdi belki. Sözgelimi, tersaneciliğin bitişiyle çöken Livorno'da olduğu gibi. 1990'ların ortalarından itibaren, böyle bir tepkinin 'münferit' belirtileri görülmedi değil: taraftarlarının dahilî ve haricî taşkınlığı meşhurdu, taraftar derneği ceza alıp üç yıl kapalı kaldı, defalarca sahası kapatıldı... Lâkin Zonguldak'ın başını dikelten bir 'direniş' veya moral odağı da olamadı doğrusu. Artık, 'sosyal devlet' devrinin bir hatırası olarak, futbolseverin vefasına emanettir.

Hiç yorum yok:

Blog Widget by LinkWithin