10 Nisan 2010 Cumartesi

Mutfak Muhabbetleri/Özgür Dirim Özkan


Özgür merhaba,

Öncelikle röportaj için tekrar teşekkür etmek istiyorum, sorular biraz geç geldi ama artık kusura bakmazsın… Sorular aşağıda:

Öncelikle bütün okurlardan özür diliyorum. Gerçi daha önce de belirtmiştim.Şubat’ın ilk haftasına yetişebilseydi sorular, hemen anında yanıtlayıp gönderecektim. Fakat Şubat ortasında alan araştırması için Siirt-Pervari’ye gitmek durumunda kaldım ve 1,5 aylık koşuşturmaca sırasında soruları yanıtlayamadım. Sadece zaman yetersizliğinden değil, baştan savma yanıtlar vermeme kaygım da bu gecikmenin nedenidir. Şimdi Bosna’dayım ve rahat rahat, geniş geniş yanıtlayabilirim sorularınızı. Hem de “yerinden” yanıtlamış olurum.

“Özür”den sonra bir de teşekkürlerimi sunayım. Bosna’daki araştırmam doktora tezim içindi. Tezi hakkıyla verdim sanıyorum. Ama bloğumda da belirttiğim gibi, arada sırada akademik alanın dışında da nefes alacak alanlar yaratmak lazım. Yoksa ne hayatın keyfi çıkıyor, ne de bu şekilde hayattan kopuk olunca akademinin hakkını veriyorsunuz. Okurların ilgisi, sorulan soruların nicelik ve niteliği de bu anlamda biraz “nefes almamı” sağladı. Çok sağolun.

Gelelim yanıtlara…

ultras/Movement:

Seni tanımayanlar için öncelikle kendinden bahsedebilir misin?

1976 Bolu doğumluyum. Çocukluğum Adana’da, gençliğim Ankara’da geçti. Ankaralı değilim, ama Ankaracıyım. ODTÜ Sosyoloji’de lisans, ODTÜ Kentsel Politika Planlaması ve Yerel Yönetimler’de yüksek lisans, Yeditepe Antropoloji’de doktora yaptım. Ayrıca 8 sene Yeditepe Üniversitesi’nde çalıştım. 5 sene boyunca “Futbol, Kültür ve Toplum” dersi verdim. Başka dersler de verdim, ama elbette ki gözde dersim buydu. :)

Doktora tez konum: “Kültürel Kimlik ve Futbol Taraftarlığı: Saraybosna’da Zeljeznicar ve Sarajevo Taraftarları”. İsteyene e-posta ile tezin “pdf” formatlı halini gönderebilirim. Bu tez için Tübitak bursuyla bir sene Saraybosna’da kaldım. Şu anda Saraybosna’da yaşıyorum. Burada evlendim. Ekmeğimi Türkiye’de yaptığım araştırmalarla kazanıyorum.

ultras/Movement:

Akademisyenlik ve futbol taraftarlığı yan yana nasıl yürüyor, biz genelde üniversitedeki hocaların yaşlı ve ciddi olmalarına alışık olduğumuz için soruyorum bu soruyu?

Önce futbol taraftarlığı vardı. Zaten futbolla içli dışlı olunca arkadaşların önerisiyle akademik olarak ilgilenmeye başladım. Taraftarlığın ve akademisyenliğin nasıl bir arada yürüdüğü sorusuna ise Nick Hornby’den bir alıntıyla yanıt vereyim:

“Futboldan öğrendiğim şeyler oldu. İngiltere ve Avrupa’daki yer isimlerinin çoğunu okuldan değil, deplasman maçlarından veya gazetelerin spor sayfalarından öğrendim; holigancılık ise bana hems sosyolojiden, hem de alan çalışmasından zevk almayı öğretti.” (Nick Hornby, “Futbol Ateşi, s.69)

Kaan:

Üniversitede hocalık devam ediyor mu?

Şu an Saraybosna’da hayatımı kurmakla meşgulüm.Bir strateji olarak akademiye 2 senelik ara verdim. Ama dönüşüm muhteşem olacak :). İstanbul’da bağlantılı olduğum bir iki akademik kurum var. Yani, hocalık şu an için devam etmiyor ama alan presini boş geçmiyorum. Her an sağlam paslarla gol yollarını zorlayabilirim.

Boşnak:

Bosna Hersek futboluna ilgin nasıl başladı? Kökende var mı Boşnaklık?

Ailemin bir kısmı Makedonya kökenli. Boşnaklık yok. Antropoloji’de “kültüraşırı yaklaşım” ilkesi esastır. Benim asıl çalıştığım kavram “kültürel farklılaşma”. Bir iki ülke vardı araştırma yapmak istediğim: Katar, Japonya, Ukrayna, Sırbistan. Katar ve Japonya’da bir sene kalmak pek sempatik gelmedi. Lobanovski aşkına Dinamo Kiev’i çalışacaktım, ama Ukrayna’da araştırmanın sonunu getiremem diye çekindim. Sırbistan’da bir maç izledim “Delije” grubuyla beraber. Türk olarak araştırmanın salahiyeti konusunda şüphelerim oluştu. Ben de Bosna’da karar verdim. Hem resmi işler kolay olurdu, hem çok zengin malzeme vardı, hem de bütün Avrupalı araştırmacılara gıcıklık yapıp “etnik kimlik”i öne çekmeyen bir araştırma yapayım dedim.

Adsız:

Türkiye’de oynayan Bosnalı futbolcular hakkında bilgin var mı? Aralarında en başarılı bulduğun hangisi?

Ben aslında “Homo Ludens”le, yani futbolu oynayanlarla değil, futbolu oynayanları izleyenlerle ilgileniyorum. Ama tabii ki insanız biz de nihayetinde. Baliç ve Boliç ikilisi Bosna’nın sadece Türkiye’deki değil, Dünya futbolundaki en önemli topçularıdır bence.

Serkan:

Bosna Hersek’in en ateşli taraftar grubu hangisi? Türkiye’deki taraftarlarla karşılaştırabilir misin?

Pek nesnel olmayabilir ama “Maniaci” (Manyaklar) grubu bana en ateşli taraftar grubu gibi geliyor. Zeljeznicar’ın taraftar grubudur. Biraz yaşanmış olan savaşın ağırlığı hala var burada. Bizdeki taraftarlardan en büyük farkı “yasal kısıtlamalar”ın pek dikkate alınmaması. Türkiye’ye göre yerel özgünlüklerin daha sıkı yaşandığını da görebilirsiniz. Sayısal olarak çok büyük taraftar kitleleri yok, ama var olanların fanatiklik derecesi de hayli yüksek diyebilirim. Ama Bosna futbolu çok kalitesiz. Bu da taraftarların “futbolsever” olarak bilinçlerinin çok da iyi olmamasını beraberinde getiriyor.

Barca:

Bosnalıların Türk futboluna bakış açıları nasıldır? Örneğin Bosna Hersek-Türkiye maçları sırasında statlarda ortam nasıl olur?

Benim blogda bu maçlarla ilgili detaylar var. Şu şekilde özetleyeyim. Türkiye maçları kardeşçe,kelimenin tam anlamıyla kardeşçe geçer. Bosna tribünlerinde Türk bayrakları, Türk takımlarının formaları eksik olmaz. Maçtan önce Saraybosna’da Türk taraftarlara rastlanılırsa misafirperverliğin kralını görürsünüz. Çok duygusal anlar ortaya çıkar. Anlatılmaz, yaşanılır.İnsanın gözlerini yaşartır.

RedLight:

Bosna’da birbirleriyle oynayacakları zaman yer yerinden oynayan takımlar hangileridir? Oranın yerel derbilerinden bahsedebilir misin?

Zeljeznicar-Sarajevo: Başkent derbisi. Eskiden kentin her tarafında kavga çıktığı için tramvay seferleri falan iptal edilirmiş ama artık eskisi kadar sert geçmiyor. Her maç en az 100 meşale yakılır.

Zeljeznicar/Sarajevo – Çelik: Çelik Zenica’nın takımı. Saraybosnalılar’la Zenicalılar birbirlerini hiç sevmez. El bombalı bir çatışmaya bile şahit oldum.

Velez-Zrinjski: Mostar derbisi. Zrinjski Yugoslavya döneminde yasaklı bir takım. Aşırı Hırvat milliyetçisi. Velez ise kendisini her hangi bir etnik grupla tanımlamayan ama çoğunluğu Boşnaklardan oluşan bir takım. Zrinjski Batı Mostar’da eskiden Velez’in olan stadı indiragandi yapmış. Müthiş bir nefret ortamı var. Mostar’da Brezilya-Hırvatistan maçından sonra bile kavga çıkar.

Zeljeznicar/Sarajevo/Velez/Çelik – Şiroki Brijeg: Şİroki de Hırvat milliyetçisi bir takım ve Boşnak takımlarla yaptıkları maçlarda olay çıkar. Şiroki’nin deplasmanı göze alacak taraftarı yok. Zaten küçücük yer. Ama oradaki bir deplasman “cehennem” gibidir. Küçücük çocuklar bile misafir takıma “icraat” yapar. Geçen seneki olaylarda Şİroki polisi Sarajevo taraftarı bir çocuğun kafasına sıkıp öldürdü. Olayın tek iyi tarafı Vedran (ölen çocuk) Bosnalı Hırvat’tı. Yoksa etnik gerilim çok artardı. Ben bile Şiroki Brijeg’de bir kere jop yedim

Zeljeznicar/Sarajevo – Slavija: Slavija eskiden Saraybosna’ya bağlı olan Lukavica köyünün takımı. Şimdiki ismi Istoçniy Sarajevo (Doğu Saraybosna). Aşırı milliyetçi Sırpların takımı. Gruplarının ismi Sokolovi (Şahinler). Hemen hepsi Kızılyıldız taraftar grubu “Delije” üyesidir. Her maça gelmezler. 50-100 kişiler zaten. Ama Zeljo ve Sarajevo taraftarları, özellikle de Zeljo taraftarları 1000-1500 kişilik çıkartma yaparlar. Sırp polisiyle çatışma kaçınılmazdır. Ben bile bir kere jop yedim, hatta neredeyse gözaltına alıyorlardı.

ultras/Movement:

Bosna’da hiç deplasmana gittin mi? Gittiysen bir deplasman takımı taraftarlarının yaşadıklarını anlatabilir misin?

Deplasmana göre değişir. Zenica, Şiroki Brijeg ve Mostar’da eskortla maçlara gidilir. Türkiye’deki olağan önlemler burada da alınır. Bosna, küçük bir ülke. 4 milyon nüfusu var. 16 takımlı bir lig var ve bu 16 takımın yarısına yakını nüfusu 50.000’in altındaki yerleşimlerin takımları. Eski Yugoslavya’dan kalma gelenekleri olan, vaktiyle Kızılyıldız, Hajduk, Dinamo, Partizan gibi takımların taraftarlarıyla “aynı klasman”da olan Sarajevo, Velez, Zeljo, Çelik gibi taraftar grupları bu küçük kasabalara maça gittiğinde farklı bir görünüm ortaya çıkıyor. Bazen misafir takımın seyircisi, ev sahibi takımın seyircisinden fazla olabiliyor. Deplasman maçları ya böyle piknik havasında, ya da “Braveheart”taki meydan savaşı havasında geçiyor. Ortası yok.

AliKaan:

Bosna’da meşale serbest mi yasak mı? Özellikle milli maçlarda yağmur gibi meşale yakıp sahaya attıklarını izliyoruz.

Meşale yasak, ama buna riayet edildiğini bir kere bile görmedim.

Boşnak:

Türk futbolu ile Balkan futbolunu karşılaştırırsan, aralarında ne gibi benzerlikler var, ne gibi farklılıklar var?

Aslında Türk futbolu Balkan futbolunun bir parçası gibi. Ama, Türkiye’de futbolun vardığı iktisadi boyut Balkan futboluyla çok farklı bir görünüme yol açıyor. Bir de bu taraflarda etnik çatışmalara bağlı olarak var olan siyasi müdahale çok yoğun. Futbolun pek keyfi yok. Balkanlar’daki kulüpler çok zayıf. Yurtdışında oynayan futbolcular takımları sırtlıyor.

ultras/Movement :

Bosna Hersek milli takımına Saffet Susiç'in Teknik Direktör ve Baliç'in de yardımcı antrenör olması konusundaki fikirlerin nelerdir?

Susiç pek de sevilen bir sima değil aslında. Futbolcu olarak bir efsane ama hükümete yakınlığıyla biliniyor, dolayısıyla da bazı futbolseverlerin tepkisini çekiyor. Hatırlatayım; Bosna ulusal takımının taraftar grubu BH Fanaticos Bosna’da en önemli muhalif gruplardan. İlginç ama böyle. Çiro döneminde özellikle Bosnalı Hırvatlar’ın ve az da olsa Bosnalı Sırplar’ın ulusal takıma ilgisi artmıştı. Ama şimdi bu ilgi yine sönebilir.

gözbek:

Bence Bosna Hersek'in en büyük sorunu sadece futbolda değil diğer tüm iş alanlarında da Bosnalı olan kişilerin kendi memleketine sahip çıkmaması ve geleceği diğer ülkelerin vatandaşı olarak araması. İbrahimoviç Bosna asıllı İsveç forması giyen biri olarak bunun en büyük örneği.
Bosna Hersek devletinin ve federasyonunun bu konuyla ilgili bir çalışması veya projeleri var mıdır?

Bosnalılar’ın kendi memleketlerine sahip çıkmaları için koşullar yok diyebilirim. Düşünün ki, dünya yolsuzluk sıralamasında bizden bile kötü durumdalar. Yolsuzluk her yerde. İktisadi stabilite yok. Her an bölünme tehdidi var. Yabancı aktörler kukla gibi ellerinde oynatıyor Bosnalı siyasetçileri… Bu koşullarda Bosnalıların ülkelerine inançları kalmamış.

Bosna devletinin “yetenekleri bulup çıkarma” konusunda her hangi bir sistematik çalışması olduğunu sanmıyorum. Bizim var mı? Türkiye’nin bile bu alanda ne kadar geri olduğunu düşünün! Bosna ise bizim kötü bir minyatürümüz bu anlamda.

Serkan:

Dzeko, Pandev, Berbatov gibi Balkan kökenli topçular şu an astronomik fiyatlara kontrat imzalarken, 3-5 sene sonra onlar gibi olacak fakat henüz keşfedilmemiş genç yetenekler var mı Balkanlar da?

Futbol, Balkanlar’da basketbolla başa başa popülerlikte bir spor. Keşfedilmemiş yetenekler var, ama şu lig ortamında bu yeteneklerin ortaya çıkması çok zor. Futbolcular için tek umut; ancak yurtdışına gidip orada parlayacaklar. Türkiye bunun için en önemli pazar.

ultras/Movement:

Balkan futbolu hakkında kısaca düşüncelerini alabilir miyiz? Son 20 yıldır Balkanlarda meydana gelen gelişmeler sonarsı bir gerileme içindeler, eski güçlerine kavuşmaları kolay gözüküyor mu?

Çok geniş bir soru. Ama yanıtı çok kısa aslında. Yukarıda da Bosna liginden bahsederken değindiğim gibi, Balkanlarda “geleneği” olan takım sayısı çok fazla değil. Özellikle Yugoslavya dağıldıktan sonra ligler çok zayıflamış durumda. Örneğin eskiden Partizan’la, Kızılyıldız’la, Dinamo’yla, Hajduk’la mücadele eden Bosna ekipleri artık köy takımlarıyla maç yapıyorlar. Makedon, Sloven, Karadağ takımları için de aynı şey söz konusu. Keza, Kızılyıldız veya Hajduk da Sırbistan ve Hırvatistan’ın köy-kasaba takımlarıyla maç yapıyorlar. Bu durum da elbette ki kulüpler düzeyinde futbolun oldukça kalitesizleşmesi anlamına geliyor. Aslında ulusal düzeyde Balkan, özellikle de eski Yugoslav ekipleri fena değil. Sırbistan ve Slovenya Afrika 2010’a katılıyor. Bosna ise baraja takıldı. Hırvatistan’ın kalitesi ise ortada zaten. Son elemelerde bir şey yapamadılar ama yine de bir gelenekleri var artık. Makedonya bile yeri geldiğinde Üsküp’teki maçlarda kök söktürüyor. Bu takımların tek futbolcu kaynağı Avrupa’da oynayan yıldızları. Bir de bunların yeniden bir araya geldiklerini düşünsenize! Bu bir hayal tabii, ama en azından sadece eski Yugoslav ülkelerinin değil, tüm Balkan ülkelerinin temsilcilerinin bulunduğu bir “Balkan Ligi”nin bence tadından yenmez. İlk bir iki sezon dehşetli geçer. Polisiye tedbirler yetersiz bile kalabilir. Ama böyle bir lig bence ŞL’yi bile geride bırakabilir. Sonuçta ŞL bence çok ruhsuz bir hal aldı. Futbol çok kaliteli ama futbolun bir de folklor kısmı var. Bunun ise kralı Balkanlar’da. Yeniden güçlü takımlarla bir arada oynayan Balkan ekipleri bence yeni bir çağ açabilirler.

Cem:

Balkan kulüplerininin alt yapı işleyişi nasıldır? Kulupler futbol okul işbirliğini ne şekilde yürütüyorlar?

Altyapı yok gibi bir şey. Eskiden de kulüplerin kendilerine ait özel bir altyapı sistemi yoktu. Sosyalizm zaten deli gibi sporcu yetiştiriyordu. Eh, tabii ki bunun futboldaki yansıması da malumunuz. Şimdi bu altyapı çökünce futbol kulüpleri de çıplak kaldılar adeta. Zeljeznicar bile geçen sezona kadar çamur sahada idman yapıyordu. Bu sene yapa yapa suni çim yaptılar. Savaşta hasar gören ışıklandırma sistemlerini ancak bu sezonun başında yenileyebildiler.

ultras/Movement:

Bir akademisyen ve futbol sever gözüyle, Türkiye’de neden okullarda futbolu etkili bir şekilde yayamıyoruz? Alt yapıdan Avrupa’da olduğu gibi hem “okumuş” hem de yetenekli gençler neden çıkaramıyoruz?

Bir yerde okudum ama nerede okuduğumu hatırlamıyorum, şöyle yazıyordu: “Sadece futbolla ilgilenen birisinin, futbol hakkında da söyleyecek fazla bir şeyi yoktur.” Çok hoşuma gitti. Sözün sahibinin gıyabında özür dileyerek, affına sığınarak şöyle diyeceğim ben de: “Sadece futbola yatırım yapan bir ülkenin, futbolda başarı şansı yoktur.” Spor bütünsel bir olgu olarak düşünülmeli. Branşlar birbirlerinden bağımsız olarak algılanmamalı. Ülkemizde “spor kültürü” yeniden gözden geçirilmeli.”Eğitim şart”.

Gencay Ergez:

Bir Gençlerbirliği taraftarı olarak soruyorum. Bosna futbolunda da Gençlerbirliği'ne yönetimsel ve taraftar yapısı bakımından benzettiğin bir takım var mı?

Değil Bosna’da, hiçbir ülkede Gençler’e benzer bir yapı görmedim, duymadım. Bilen varsa lütfen söylesin.

Gözbek:


Gençlerbirliği'nin kendine ait bir stadı olmalı mı? Olmalıysa kaç kişilik ve Ankara’nın neresinde? Gençlerbirliği'nin az ama öz taraftar potansiyeline sahip olmasından memnun musun yoksa yönetimden taraftar sayısını artıracak planlar yapmasını bekliyor musun?

Konu Gençlerbirliği’ne kayıyor gibi. Baştan söyleyeyim; bu konuda benden daha fazla söyleyecek sözü olan, benden daha nitelikli söyleyecek sözü olan birçok abimiz var. Ama soru madem bana geldi, şöyle diyeyim: Ben 19 Mayıs’tan gayet memnunum. Bize ait bir stada gerek yok bence. Aksi durum zaten zar zor ayakta tuttuğumuz geleneklerimizi önemli ölçüde zedeler. Biz hep 19 Mayıs’la var olduk. 19 Mayıs da bizimle (ve Ankaragücü’yle tabii ki).

Öz taraftardan memnunum, ama tabii ki az taraftardan memnun değilim. 7 sene önce Alkaralar’ı kurup maratona geçtik. Küfürsüz, şiddetsiz, eğlenceli bir tribün ortamı yaratmak amacıyla… Kısmen başarılı da olduk. Amacımız şuydu: Futboldan uzak olan Ankaralıları çoluk çocuk maça çekebilmek. Gelecek çocuklara, gençlere kendi kentlerinin takımına karşı ilgi yaratabilmek. Yeni bir kuşak yetişiyor, ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki yönetimin çapı taraftarın yarıçapı kadar bile değil. Çok iyi bir potansiyeli sunduk kulübe: Satın alınamayan, sağduyulu, yaratıcı, aydın bir taraftar kitlesi. Bu oluşumu Türk futbolu kaldırdı, ama bizim kulüp kaldıramadı ne yazık ki.

Kerim Güney:

Thomas Doll hakkındaki görüşlerin nelerdir?

DDR’deyken bilirdik kendisini, severdik, şimdi daha çok seviyoruz. Canavar gibi top oynatıyor vallahi. Bu sezon 11-12 maça gittim (evet, Bosna’da yaşamama rağmen), ligin başındaki iki TSYD maçı ve Gökçekspor’la ilk lig maçı hariç çok güzel top oynattı takıma. 2003’teki kadro elinde olsa tadından yenmez. Özlediğimiz, saldırgan, efendi bir mizacı var oynattığı oyunun. Umarım uzun süre bizimle kalır.

ultras/Movement:

Ersun Yanal mı, Thomas Doll’mu, yoksa….?

Ersun Yanal’a küsüm. Bize çok güzel bir oyun izletti, çok güzel başarılar yaşadık sayesinde. Ama bizden giderken de çok şeyi alıp götürdü. Bir daha gelmesini ister miyim, istemez miyim, ben bile yanıt veremiyorum. Bir yanım “Keşke” diyor, bir yanım “Aman ha” diyor. Ama yukarıda da yazdım, 2003 kadrosu Doll’un elinde olsa şu ligde çok iş yapabilirdi. Şimdiki kadroda sizin kendi takımınızda görmek isteyeceğiniz kaç topçu var? İstanbul’un kanca attığı kaç topçu var? 2003’teki kadronun tamamı ise İstanbul’da top oynayabilecek kalitedeydi.

Gürkan:

Milli takımın başına Hiddink geçti? Hollandalı hoca hakkında ne düşünüyorsun?

Hariçten gazel okumak kolay ama ben yine de “yabancı hocacı”yım. TFF’nin iç yapısını bilmeyen, TFF’deki kliklerden uzak duran yabancı bir hoca her zaman tercihimdir. Yalnız yeni hocayla 2012 Avrupa bence biraz zor gibi. Yabancı hocaların uyum dönemi uzun oluyor, ama sonra şaha kaldırır takımı gibi geliyor bana. Yardımcısı Fuat hocaya çok güveniyorum. Hiddink’ten sonra Türkiye’de çok iş yapar gibi geliyor bana.

ultras/Movement:

İtalya’da başlayıp, önce Avrupa’ya, sonra dünyaya yayılan ultras felsefesi hakkındaki düşüncelerini alabilir miyim?

Birçok okur, bizzat kendisi futbol taraftarı olan, “futbol kültürü” hakkında üniversitede ders veren, dahası bu konu hakkında doktora tezi yazmış birisinin “ultras felsefesi” hakkında olumlu fikirlere sahip olduğunu düşünebilir. Ama felsefeleri biraz da praksis içinde değerlendirmek lazım. Evet, düşünce ve eylem boyutunda, tekil olarak “ultras” duruşunun olumlu bulduğum birçok yanı var. Fakat bu olumlu yanlar, bu duruşa sahip çıktığım anlamına gelmiyor. “Tekil” diyorum, çünkü ”ultras duruşu”na karşı olumsuz tavrım, ultras özelinde değil, futbol taraftarlığının geneline karşı bir tavırdır. Bir oyunun bu kadar hayatın merkezinde olması bana çok mantıklı gelmiyor. Evet, taraftarlık zaten “mantık” üzerine şekillenmiş bir şey değil. Bunu bizzat ben de biliyorum, ama insan dediğimiz yaratık sonuçta “düşünen, düşündüğünü kalbiyle hisseden”dir. Duygusallık insana mahsus, ama “akıl” da insana mahsus. Stadyuma girerken, taraftar kimliğimizle bütünleşirken “aklı” bir tarafa bırakıyoruz gibi geliyor bana ve bunu insan olarak kendimize yakıştıramıyorum. “Ultras” felsefesi de, var olan durumu “kurtarmaya” çalışan retorik bir duruş gibi geliyor bana. Kendi içinde çok akıllıca, çok insani, çok onurlu bir duruş ama bütün içinde algılandığında gereğinden, hak ettiğinden çok ilgi gören futbolun bu durumunun meşrulaştırılması anlamına geldiğini düşünüyorum.

GoalKeeper:

Dünya kupasında favoriniz hangi ülke? Kazanamayacağını düşündüğün ama kalbinin yine onlar için çarpacağı ülke hangisi?

Yukarıda yazdıklarımla çeliştiğini düşünebilirsiniz, ama bu konudaki tercihlerim tamamıyla “duygusal”. Kalbim Kuzey Kore, Kamerun, Gana ve bizim ellerin iki takımı Slovenya ve Sırbistan’ın attığı her golde daha hızlı atacak gibi. Ama şampiyon yine Brezilya olur :)

ultras/Movement:

Ekşi sözlükte seninle ilgili şöyle bir entry var: halı saha maçlarında kale dibinden topu tac a atabilecek beceriyi her defasında gösterebilen, gençlerbirliği taraftarı ve üyesi komik akademisyen.” Futbol konusunda bu kadar beceriksiz olduğunu düşünmüyoruz ama bir de halı saha maceralarını senden dinleyelim?

6-7 sene evvel bir arkadaşım “Bak kalede fena değilsin, hem gelen topa istediğin gibi vur, elle tut, atla zıpla, kimse bir şey demez. Bir de sana deli demek istemem, ama kalecilikte biraz delilik gerekir. Bence sen kalede kal hep” dedi. Ondan beri kalecilik yapıyorum. Çizgide fena değilim, ama topu oyuna sokmada biraz kendimi geliştirmem lazım. Evet 34 yaşında hala bu konuda kendimi geliştireceğime inanıyorum. Degajdan gol atmayı çok severim. Nadiren olur, ama bunu her maç iki üç kere denerim. Adam adama poziyonlarda fena değilim, ama sahanın alakasız bir yerinden çekilen şutu çok iyi içeri alırım.

ultras/Movement:

Zevkle okuduğun yazarlar kimlerdir?

Öyküyü çok severim. Genç bir öykücü kuşağı var. Ömrünün bir kısmı Ankara’da geçmiş olan benim kuşağımdan bu arkadaşların yazdıklarına bayılıyorum. Bu kuşaktan favorilerim Toprak Işık, Barış Bıçakçı bir de Harun İsmail Çırak. Kısmen bu kuşağa yerleştirebileceğim Emrah Serbes de bana polisiyeyi sevdirdi. Bir ara Amin Maalouf’u çok severdim. 10-12 sene oldu. Tekrar okumak istiyorum. Bir de tabii ki Tanıl Bora…

ultras/Movement:

Biraz da kültür sanat soruları olsun, en beğendiğiniz

-futbola dair film: Dar Alanda Kısa Paslaşmalar

-futbola dair dergi: Sol Açık (yeni ama olsun)

-futbola dair kitap: Kesin Ofsayt (Ümit Kıvanç)

-futbola dair fanzin: Yalanım yok. Fanzin kültürüne biraz uzağım. Elime geçenlerin de ismini aklımda tutamıyorum bir türlü. Ama Beşiktaşlılar bu işi gerçekten iyi yapıyor.

ultras/Movement:

Futbol bloglarını ne sıklıkla takip edersin? Blogların futbola ve medyaya katacakları sana göre nelerdir?

Takip ettiğim belli bazı bloglar yok, ama araştırma yaparken blogları sıklıkla “kullanırım”. Yukarıda belirttiğim gibi, sadece futbolla ilgilenmeyen, dolayısıyla futbolla ilgili çok şey söyleyebilen bloglar çok hoşuma gidiyor. Zaten “futbol medyasını” takip etmem. Genelde olan biteni sadece bloglardan okurum. Çok daha nitelikli, amatör ruh ve profesyonel bakış açılarıyla, birikimle yazılmış bloglar bence bir çok futbol yazarından daha nitelikli işler çıkarıyorlar. Sanırım, yakın zamanda blogçu arkadaşlar İkitelli’ye de akmaya başlarlar.

ultras/Movement:

Tek kelime tek cevap sorularına geçelim:

Futbol: Ayaktopu

Bosna-Hersek: Yeni memleket

Alkaralar: Futbolu yeniden sevdirdi

Endüstriyel futbol: Mide bulantısı

Maradona: Elle gol attı. Sevmiyorum. (ama Peleci de değilim)

Gol: Stadyumdayken izleyemiyorum.

Tanıl Bora: Tribün lideri olmasını bekliyorum. (olmayacak duaya amin)

Meşale: Yasaklanmamalıydı.

Çim saha: Çim kokusu apayrı bir şey.

Üniversite: Hayatımın yarısını geçirdiğim yer.

ultras/Movement:

Teşekkür ederiz…

Ben de. Bazı soruların yanıtları eksik kalmış olabilir. Bazı soruların yanıtları yeni sorular doğurabilir. İnteraktif bir şekilde devam edebiliriz.


***Dirim Özkan'ın tezini buradan indirebilirsiniz...***

1 yorum:

Adsız dedi ki...

şimdi tezin sonundaki 29.727,00 gibi bir rakam var toplam bunu tübitak mı ödedi yoksa siz mi ödediniz ben anlamadım :S

Blog Widget by LinkWithin