15 Mayıs 2020 Cuma
Almanları Rezil Eden Fırıncılar
İkinci Dünya Savaşı başlamadan evvel Rusya'nın en iyi takımlarından biri Dinamo Kiev'di ve taraftarlar takım on birini ezbere sayabiliyordu, özellikle kalecileri Nikolay Trusevich herkesin dilindeydi. Savaşın başlaması ve geçen günlerde şehrin de kuşatılmasıyla birlikte, Dinamo Kiev takımı oyuncuları Kiev'den kaçamadılar ve bir şekilde yaşamlarını sürdürmeye devam ettiler ama aralarındaki iletişimi de asla koparmadılar. Zaten koparamazlardı çünkü Trusevich'in de yardımlarıyla bir çoğu da şehrin 1 numaralı fırınında çalışıyordu. Önceleri sadece hayatta kalabilmeyi düşleyen eski futbolcuların zamanla futbol sevgileri ağır bastı ve top koşturacak boş arsalar aramaya başladılar. Önce şehrin veletleri onları seyretmeye başladı idman yaparken, daha sonra babaları da geldi ve en sonunda şehri işgal etmiş olan Nazi kuvvetleri futbolculardan haber aldı.
1942 senesinin kış aylarında Almanların, Sovyet Rusya'da ilerleyişi yavaşlamış ve savaşı silahla kazanamayacaklarını anlayıp, Stalin ve onun kurduğu sistemi yıkmak için Rus halkına siyasi propagandaya başlamışlardı. Bu amaçla tiyatro ve sinema salonları halka açılmış, çeşitli broşürlerle tanıtım yapılmış ve özellikle de sportif karşılaşmalar desteklenirken, Kiev'deki futbolcuların kendi başlarına antrenman yapması işlerine gelmişti. Alman yetkililer hemen oyuncuları çağırır ve "Spora karşı değiliz, tam tersi destekliyoruz o yüzden koskoca stadyum dururken, neden boş arazide idman yapıyorsunuz ki?" diye bundan sonra antrenmanları stadyumda yapmalarını teklif ederler. Futbolcular bu teklifi kabul eder.
Çok zaman geçmeden aynı yetkililer futbolcuları tekrar toplar ve yeni bir teklif sunarlar: "Kiev normale dönüyor, görüyorsunuz sinema ve tiyatrolar açıldı, yakında stadyumu da maçlara açacağız. Herkesin bu barışçıl ortamı görebilmesi için bizim Almanların askeri yıldızlarıyla bir maç yapmaya ne dersiniz?" Eski Dinamolu topçular düşünmek için zaman isterler ve oradan ayrılırlar. Kimi faşistlerle maç yapmanın kendi milletine karşı rezilce bir ihanet olacağını söylerken, bir kısmı daha cesurdur: "Almanların teklini kabul edelim, onları sahadan süpürelim ve Kiev halkının gözü önünde rezil edelim. Böylece halkın moralini de yükseltmiş oluruz."
Maç teklifi kabul edilir, Trusevich eski takım arkadaşlarından bir kaç kişi daha bulur ve takım "Start" adını alarak idmanlara eskisinden daha hırslı ve sıkı bir şekilde devam eder.
"Alman Ordusunun Yıldızları-Kiev Şehrinin Yıldızlarına Karşı" yazan afişler şehrin her köşesine asılır, halk ileride "ölüm maçı" ile anılacak karşılaşmaya davet edilir.
Maç günü stadyum tıka basa dolmuştur. Bir tarafta yüzleri gülen ve maçı kazanacaklarından emin Alman askerler ve onların önemli komutanları yer alırken, diğer tribünlerde ise savaştan çıkan aç ve perişan Kiev halkı başlama düdüğünü beklemekteydi. Zenit Stadyumundaki maç başlamadan bir Alman komutan Start soyunma odasına gelir ve kibar bir Rusça ile şöyle der: "Bugünkü maçın hakemi benim, sizin iyi bir takım olduğunuzu biliyorum, lütfen kurallara uyun ve maç öncesi rakiplerinizi düzgün şekilde selamlayın" Ses tonu kibarcadır ama hakemin istediği Ruslardan Nazi selamı vermeleridir. 1938'de İngilizler, Berlin'de Almanya ile yaptıkları hazırlık maçında Nazi selamı vermişlerdi ve bu yıllarca onların utancı olmuştu.
Trusevich'in arkadaşları İngilizler gibi korkak değildi, onlar maç başlamadan evvel sahaya çıktıklarında Nazi selamı yerine, ellerini havaya kaldırıp, göğüslerine götürür ve Kızıl Ordu marşı okurlar. Oyun başladığında bir deri bir kemik kalmış, yırtık pırtık kıyafetli, çarık çürük ayakkabılı Dinamo'lu eski topçuların karşısında kırmızı yüzlü, güçlü, ayaklarında futbol ayakkabısı olan Alman asker-futbolcular çıkmıştı. Kuvvetli olmaları bir yana, hakemin de kendilerinden olmasıyla komutanlarının gururlu bakışları altında forma çekme, dirsek, tekme gibi futbol dışı her türlü sertliğe de baş vuruyordu Almanlar ve ilk golü de "golyemez" Nikolay Trusevich'in kalesine atmayı başarmışlardı. Tabii kalecinin kafasını yarmayı da ihmal etmezler. Tribünlere korkarak ama yine de bir ümitle giden Kiev'lileri de bir endişe almıştı: "Savaştan sonra bir de sahada yüzümüze tükürecekler..."
Ama... Kimsenin beklemediği bir şey olur ve o çelimsiz ve güçsüz topçulara sanki sihirli bir değnek değmişcesine, Start'lı futbolcular silkinirler, top yapmaya başlarlar ve çok geçmeden beraberliği yakalarlar. Artık, tribünlerde roller değişmişti, Almanlar sus pus olurken, Kievliler çılgınca tezahürat yapıyordu. Trusevich'in arkadaşlarının durmaya niyeti de yoktu, ikinci golü de atarlar ve kalabalık kendinden geçmiş: "Yaşasın! Almanların kıçını tekmeliyoruz" diye bağırır...
Bu tezahürat şüphesiz Alman subayları da kızdırır ve halkın üzerine asker gönderip, susmaları için emirler verilir, hatta havaya ateş bile açılır. Silah sesleriyle beraber hakem de ilk devreyi sona erdiren düdüğü çalar.
Mağlubiyetten galibiyete geçmenin ve tribünleri coşturmanın sevinciyle Rus topçular ellerinde su mataraları birbirlerine sarılırken, soyunma odasına bir Alman komutan girer ve başlar kibarca konuşmaya: "Aferin. Harika top oynadınız ve hepimiz bunu beğendik. Sporcu gururunuzu yeterince okşadınız. Ama ikinci devre işleri akışına bırakın, sizin de bildiğiniz üzere maçı kaybetmek zorundasınız. Alman askeri takımları bugüne kadar hiç kaybetmedi, özellikle de işgal ettikleri topraklarda. Bu bir emirdir, ya maçı kaybedin ya da hepiniz kurşuna dizileceksiniz."
Start'lı futbolcular Alman komutanı sessizce dinler ve konuşma bitince ikinci yarı için sessizce sahaya çıkarlar. Hakemin düdüğüyle maç tekrar başlar ve çok olmadan Nazi askerleri üçüncü golü de kalelerinde görür. Stadın yarısı sevinçten kendinden geçerken, Alman tarafının mırıldanması homurtuya dönüşür. Ve ne olduysa dördüncü golden sonra olur, Alman subaylar elleri tabancalarında yerlerinden kalkar, askerler de stadın etrafını çepeçevre sararlar.
Aslında seyrettikleri bir "ölüm maçıdır" ama tribündekiler bunun farkında değildir, onlar sevinç ve coşkuyla sahada gördüğü manzarayı alkışlarken, neye uğradıklarını anlamlandıramayan Alman asker futbolcuların şaşkın bakışları arasında Start'lı oyuncular bir gol daha atar ve tüm komutanlar öfkeyle tribünleri terk eder.
Atılan 5 golden daha da küçük düşürücü olan ise Start'lı bir topçunun bütün Alman savunmasını geçip, kaleciyi de çalımladıktan sonra topu boş kale yerine orta sahaya yuvarlamasıdır. Maçı yöneten hakem de dakikaların bitmesini beklemez, son düdüğü çalar ve askerler sahaya dalıp, Rus topçuları yakaladıkları gibi kamyonlara yükleyip, toplu katliamları yaptıkları Babi Yar'a götürür.
Futbol tarihinde daha önce böyle bir olay yaşanmamıştır. Bu maçın başından sonuna kadar her şey politikti. Eski Dinamo'lu yeni Start'lı oyuncuların futbol dışında ellerinde başka bir silahları yoktu ve onlar da bu silahı becerilerini ve onurlarını kullanarak ölümsüzlüğü seçmişlerdi. Pek tabii ki kazanmanın ölüm anlamına geleceğini biliyorlardı ama maçı kazanarak hayatları karşılığında şereflerini kurtarmışlardı.
Lakin, "ölüm maçı"nın hikayesi bu kadar basit değildir. Hayatta her şeyin bir nedeni olduğu gibi, son maça gelene kadar bir sürü olay yaşanır Kiev şehrinde ve Almanların öfkesi günden güne de artar..
Dinamolu oyuncular şehri sadece kuşatmadan dolayı terk edememişlerdi, aynı zamanda Kızıl Ordu mensubu oldukları için de bir bakıma tutukluydular. Bir çoğu da 1nolu fırında çalışmaları sebebiyle fırıncılar takımına da kayıtlıydılar.
Almanların Kiev'de bir stadı vardı ama halk burayı kullanamıyordu. Bir gün sokakta gezenler bir afiş ile karşılaşır: "Ukrayna Stadının Açılışı. Ukrayna Stadyumu bugün jimnastik, boks, atletizm yarışmaları ve en önemlisi de futbol maçıyla saat dörtte açılacak"
Bu maçta Alman askerlerinden oluşan takım, fırıncılara karşı mağlup olur ama herhangi bir tutuklanma olmaz. Almanlar yenilgiye öfkelenir, 5 gün sonra daha iyi askeri futbolculardan oluşan bir takım kurarlar ve rövanş için sahaya çıkarlar da Start bu takımı da 6-0'la bozguna uğratır.
Bu maçla ilgili Nazilerin kontrolündeki şehir gazetesinde şöyle bir haber yer alır: "Ama bu galibiyet Start takımı için bir zafer olarak nitelendirilemez. Alman takımı bireysel olarak yetenekli oyunculardan oluşmuştu fakat tam bir takım olamamıştı. O yüzden şansa bir araya gelmiş oyuncuların böyle bir sonuç elde etmesi şaşırtıcı değil. Mağlubiyetin başka bir nedeni de Almanların idmansız olmasıydı. Öte yandan Start takımı herkesin bildiği gibi Dinamo'lu eski oyunculardan oluşuyor, yine de onların bugün gösterdiği performanstan daha iyisini bekliyor insanlar."
Gazetede çıkan bu taraflı yazı aslında gelecekte olacakların da habercisidir. İki gün sonra, tarihler 19 Temmuzu gösterirken Almanlar Start takımının karşısına bu sefer de Macarlardan oluşan bir takım çıkarırlar ama onlar da 5-1 gibi bir skorla boylarının ölçüsünü alırlar. Maçtan sonra şöyle bir haber çıkar gazetede: "Maçın skorundan farklı olarak, iki takım da denk kuvvetlere sahipti"
Nikolay Trusevich'in korumuş olduğu kaleye ilk defa gol atabilen Macarlar, rakiplerinden rövanş maçı isterler ve o karşılaşma da 3-2lik Start galibiyeti ile sonuçlanır. Bu sonuç, Start takımının yenilebileceği havası yaratır ve Almanlar da artık istedikleri zevki yaşayabileceklerdi.
Ve Ağustos'un 6sında Start ile Almanların "en güçlü", "yenilmez" ve "harika" takımı Flakelf'in bir maç yapılacağı anons edilir Kiev caddelerinde. Gazete maçın tanıtımını yaptığı yazısında Flakelf takımını anlatırken resmen kendinden geçer, onların nasıl yenilmez olduğunu, her maç ne kadar çok gol attığından bahsedip, bunu istatistiklerle süsler. Ama bu maç da Almanların mağlubiyeti ile sonuçlan ve gazete ertesi gün karşılaşmadan söz bile edilmez.
Bu kadar "aşağılanmaya rağmen" Trusevich ve arkadaşları tutuklanmaz. 9 Ağustosta Novoye Ukrainskoye Slovo gazetesinde ufak bir haber yer alır: "Bu akşam şehrin en iyi iki takımı Flakelf ve Start arasında saat 5te Zenit Stadında maç yapılacaktır."
Start'ın eline son bir şans geçmişti, "ölüm maçında" işgalci Nazilerin dediklerini yapsalar, bir yanda fırında çalışıp, bir taraftan da futbol oynayabilirlerdi ama onlar şereflerini koruyup, Babi Yar'a gitmeyi seçmişlerdi...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder