9 Mayıs 2020 Cumartesi

Socrates ve Futbolcuların Toplumsal Sorumluluğu



"Bira ister misin? Brezilya'nın en iyi fıçı birası burada..." Bunlar Brezilyalı efsane futbolcu Socrates'le onun memleketi Sao Paulo eyaletine bağlı Ribeirao Preto'da Pinguim barında  karşılaştığımızda sarf ettiği ilk sözlerdi. Beni samimi bir şekilde karşılayıp kucakladı ve kariyeri, futbol ve politika hakkındaki düşünceleri hakkında açık açık konuştu. Dört saatten fazla konuşmuş olmalı. 2011 yılının Aralık ayında hayata gözlerini yuman Socrates'le karşılıklı içtiğim son biraydı. Sağlam içiyordu ama kendini de biliyordu. Daha önce yapmış olduğum belgeseller hakkında kendisiyle iki defa röportaj yapmıştım - ilkinde akşamdan kalmaydı ve uyuyakaldığı için buluşmamıza iki saat geç kaldı, diğerinde de röportajdan önce alkol aldığı açıkça belliydi. Ama asla bir George Best olmamıştı. Socrates körkütük sarhoş olmuyordu. O anlatacak bir sürü hikayesi olan "yaşamdan zevk almayı" bilen bir kişilikti. Fikirlerinde samimi, tutkulu, açık ve aynı zamanda komikti. Evet, her zaman komikti.

Socrates, 1982 Dünya Kupasında Brezilya Milli Takımının kaptanı olarak hatırlanacaktır futbolseverlerce. Sakalı, kıvırcık saçları, elinden sigarayı düşürmemesi ve topun ayağına yakışmasıyla bir anda dönemin kahramanı oluvermişti. Bir çok eski futbolcudan topu daha iyi koşturan bu doktor, Pele'nin tahtını da sallamaktaydı. Ama, Brezilya futboluna en büyük etkiyi, Corinthians futbol takımıyla yapmıştı. Brezilya'da askeri diktatörlüğün yaşandığı 1981 yılında Corinthians Demokrasisi adını verdiği radikal planla futbolu kullanarak bütün takımı demokratikleştirip, Brezilya toplumunu da değiştirmek istiyordu. Onun çok sevdiği Brezilyasında, o vakitler demokrasinin adından söz edilmezken, Socrates demokrasinin sembolü olmuştu. Kısaca, o yaşadığı toplumu değiştiren bir devrimciydi.

Bu Socrates'le yaptığım son röportajımdı- barda oturuyorduk ve o en sevdiği şeylerden bahsetmeye başladı: futbol, felsefe ve politikanın birlikteliği...

D: Her zaman bu kadar açık fikirli miydin?
S: Sana ihtiyar bir adamdan bahsedeceğim. Benim babamdan. Babam dünyaya geldiği Brezilya'nın kuzey doğusunda okuyamamış ama her şeyi de orada öğrenmiş. Okula gitmeden kendisini geliştiren, tamamen bir kitap kurduydu. O yüzden doğduğumda sanki bu ülkede yer alan bir çok değişik sosyal fikrin yer aldığı bir kütüphanede doğmuş gibiydim. Brezilya öyle bir ülke ki, her konuda büyük bir potansiyele sahip ama insanlarını yeteri kadar eğitemiyor. Bence ben de bu ruhla doğdum- düşüncelerimi yansıtma ve her şeyi sorgulama, özellikle sosyal konuları...

D: Futbol oynadığın dönemde, okuduğun gazeteyi takım arkadaşına verirken spor sayfasını yırtıyordun. Mesleğine saygı duymuyor muydun?
S: Aslında mesele bu değildi. Ben etrafımdakileri okumaları konusunda teşvik etmek için bunu yapıyordum. Brezilyalı futbolcular sadece spor sayfalarını okumayı tercih ederler. Gazeteyi satın alırdım, spor sayfasını yırtardım ve takım arkadaşlarımın okuması için bırakırdım. En önemli haberlerin spor sayfasında olmadığını vurgulamak istiyordum - politika, ekonomi ve diğer haberlerin daha önemli olduğunu anlamalarını arzuluyordum. Bu nedenle insanların diğer haberleri de okumalarına gayret ediyordum.

D: O halde spor haberlerine karşı değilsin?
S: Hayır, her ne kadar onları okumasam da, hayır. Aktif futbolculuk hayatımda asla spor sayfalarını okumadım...

D: Ya şimdi?
S: Şimdi okuyorum. Futbol oynarken asla okumazdım çünkü yaptığım mesleği etkileyeceğini düşünüyordum. İster olumlu olsun, ister olumsuz olsun her türlü eleştiri seni bir şekilde etkileyecektir, bu nedenle spor haberlerini göz ardı etmeyi tercih ettim. Eğer biri seni övmeye başlarsa, sen de ona inanmaya başlıyorsun. Bu yüzden bilmemeyi tercih ettim.

D: Futbolcuların büyük bir gücü olduğunu ama bu gücü kullanacak eğitimlerinin yetersizliğinden sürekli bahsedersin. Bunu biraz açar mısın? Futbolcunun nasıl bir gücü var?
S: Futbolcular çok güçlü. Çalışanın patrondan daha güçlü olduğu tek meslek futbolculuk. Futbolcu kitleleri elinde tutabiliyor ve onları yönlendirebiliyor. Ama futbolcu ortada savaşacak sosyal bir mevzu olduğunda elinde bu gücün olduğunu ve onu zekice kullanabileceğinin farkında olmalı. Tarihin başlangıcından bu yana insanoğlunun en önemli amacı yaşadığı toplum üzerinde etkili olabilecek iktidarı elde etmektir. İktidarı elde etmenin bir çok yolu var ama hepsinin sonucu aynı- iktidar popülerlik sağlar, popülerlik de iktidar. Futbolcular bu popülerliğe sahip, bu sebeple de inanılmaz güce sahipler çünkü medya ağızlarından çıkan her kelimeyi manşetlere taşıyor. Mesajlarının ne kadar etkili olacağı ise futbolcunun ne kadar ünlü olduğu ve formasını giydiği takımın gücüne göre değişiyor. Ama büyük bir ekonomik güce sahip olduklarını söylemeden de geçmeyelim, en azından şöhretli futbolcuların...

D: Brezilyalı futbolcuların büyük bir ekonomik güce sahip olduklarını düşünüyor musun?
S: Benim top koşturduğum yıllarla karşılaştırırsak kesinlikle evet. 20 - 30 yıl evvele göre günümüzde transfer teklifleri oldukça astronomik. Brezilya'ya kıyasla Avrupa'da futbolcuların kazançları arasında değişiklikler o kadar büyük değildir ama futbolcular hala organizasyonsuzluk sıkıntısı yüzünden kazanmaları gerektiği kadar kazanamıyorlar, ama yine de en azından durumları geçmişten daha iyi. Bu günlerde topçular futbol oynayarak zengin oluyorlar ve para da onlara bağımsızlık, iktidar ve kendi hayatını istediği gibi yaşama özgürlüğü veriyor. Futbolcuların, tek eksik yanları eğitimsizlik. Eğitimsizlik, tecrübe ve bilgi.


D: Bütün bu güçle futbolcu ne yapabilir?
S: Toplumu değiştirebilir. Futbol oynadığım dönemde ben toplumu değiştirebildim. Ünlü ve popüler olduğum için ülkemdeki demokratikleşme sürecinde aktif bir katılımcıydım. Ve söz konusu gücümü toplumu değiştirmek için kullandım. Böyle bir süreçte insanın tek ihtiyacı yaşadığı topluma olan inanç, halden anlama ve savaşma isteği. Ama tek problem bir çok futbolcu bunu anlayacak seviyede eğitimli değil ve bu yüzden maalesef ellerindeki güçle yaşayabilecek şartlarda hayatlarını yaşayamıyorlar.

D: Ama bir çok futbolcu kendine dikkat ediyor gördüğümüz kadarı ile?
S: Ne kadar aktif olduk istedikleriyle ilgili bir konu bu. İnsanlar ilgisiz de olabilir.

D: Futbolcuların kendilerinden başkalarını düşünmek gibi bir sorumlulukları olduğuna inanıyor musun?
S: Bence bir çok konuda eksiklikleri olan bizim gibi bir ülkede yaşıyorlarsa, onların da sosyal sorumlulukları olmalı. Futbolcular yaşadıkları toplumun sesi olabilirler - başka bir deyişle mecliste koltuğu olmayan bir milletvekili gibi davranabilirler. Sadece birlikte yaşadıkları toplumu değiştirebileceklerinin farkına varsalar yeter. Benim görüşüm bu.

D: Ama Brezilyalı futbolcular arasında bir "sessizlik yemini" mevcut. Genelde konuşup, ceza almaktan korkuyorlar...
S: Politik olarak cahil bir topluma sahibiz. Eğitimsizliğin yanında en büyük problemimiz de bu. Bunun sebebi de son yüzyılda ülkenin başına musallat olmuş bir çok siyasi rejim. Neredeyse 50 yıl kadar süren iki tane diktatörlük yaşadık ve bunların meyvesi olarak da politik bilince oldukça uzak bir nesle sahip olduk. Sokaktaki ve spordaki bütün bu sessizliğin sebebi gerçekten bu.

D: Futbolcuların en azından ortaöğretimi bitirmeleri şartıyla profesyonel olabilecekleri konusundaki planların hakkında bilgi verir misin?
S: Bu benim hayallerimden biri ve onun için de Mecliste deyim yerindeyse bir savaş veriyorum. Bakış açıma göre futbolcu ulusal bir figürdür - inanılmaz derecede tanınan biridir ve sözü Brezilya Devlet Başkanından bile daha fazla dinlenir. Prestij ve başarının en büyük sembolüdür. Özellikle de maddi durumu daha kötü olanlar için, futbolcu hayatta bir hedeftir - binlerce kişinin bulunmak istediği yerdedir. Bu yüzden futbolcu olduğu yere en az eğitim ve bilgi ile gelirse, kendisini örnek alacak gençleri de kötü etkileyecektir. Ve sonra ne mi olacak? Bizler zaten her geçen gün daha eğitimsiz ve daha kültürsüz nesiller yetiştiriyoruz. Zaten fakirler, hayatları "bitmiş" ve  neden eğitim almak için uğraşsınlar ki? Onların idölleri okumamış ki, onlar neden farklı davransınlar? Ben futbolu yeni nesillerin daha fazla eğitimli olmaları için bir araç olarak kullanmak istiyorum. Eğer futbolcu olmak istiyorsan, sen de okula devam etmelisin. Böylece profesyonel olamasalar bile - ki çok az bir kısmı olacaktır - en azından herkes öyle ya da böyle, az çok eğitim almış olacaktır. Bir çok çocuk için futbolun tek bir ümit olduğu gerçeğini gözden kaçırmamalıyız. Ve onların aynı zamanda eğitime de ihtiyaçları var. Bu şekilde çocukları ders çalışma konusunda yüreklendirebiliriz.

D: Peki senin bu çalışmalarda rolün nedir? Bu değişikliği anlatmak için neler yapıyorsun?
S: Aslında bu hükümetin görevi. Ben sadece bunun önemli olduğu konusunda politikacıları ikna ediyorum. Çok az kişinin - belki de hiç kimsenin - önemsemediği bu konuda bir fikir tartışması ortamı yaratmak istiyorum. Futbola sadece bir oyun olarak değil de toplumun bir parçası olarak bakmak oldukça hayati. Futbolcular da toplumun bir öğesi olarak görülmeli ve bu nedenle daha iyi eğitime ihtiyaçları var.

D: Bir şeylerin gerçekleşme ihtimali nedir?
S: Doğru insanlarla konuşmaya bağlı. Ve bu da kolay değil.


D: Corinthians Demokrasisi nasıl başladı?
S: Demokrasiyi seviyorum. Daha tutarlı ve mantıklı başka bir rejim düşünemiyorum. Örneğin, ailende bir çok konu seni ya da diğer aile fertlerini ilgilendirir. Bunları tartışabilirsin - herkesin katılımıyla- ve en sonunda çoğunluğun vermiş olduğu kararla en iyi çözümde karar kılabilirsin. İşte demokrasi tam da böyle bir şey. Her zaman bunu sevmiş ve onun için savaşmışımdır. Fakat demokrasinin gerçekleşmesi için bir yerlerde birileri bazı güçlerinden vazgeçmek zorundadırlar. Hiç kimsenin bir diğerinden fazla gücü olamaz ve herkes belli ölçüde tevazu sahibi olmalıdır. Bir şekilde ruhuma işleyen ve hayatım boyunca uğruna savaştığım görüş budur. Bu kişisel bir savaştır. Günlük yaşantım ve mesleğimle ilgili şeyler için savaştım. Sadece mesleğimin getirmiş olduğu sonuçlarla yaşayıp, acı çekmek yerine koskoca bir futbol kulübünün yapısını değiştirme şansını eline geçirmiş aktif bir katılımcı olmak istedim. Kulüpte kriz vardı, felaket bir sezon geçirmiştik ve yeni bir başkan geldi. Topçular kulübü yönetenlerle daha açık ve geliştirici konuşmalar yapmaya başladılar. Bu nedenle, kaptan olarak kulübü daha ileriye götürecek bir çözüm buldum - "Hepimizin karar verme sürecine katılacağı ve herkes için en iyinin ortaya çıkacağı yeni bir demokratik rejimi kabul etmeye ne dersiniz?" Ve biz bununla neyi mi yarattık: Sorumluluk... Grubu ilgilendiren her konuda oylamayla karar verdik. Antrenmanın saat kaçta olacağı, deplasman maçına saat kaçta yola çıkılacağı, nerede konaklayacağımız gibi basit şeyler için bile oylama yapıyorduk. "Goodbye, Mr. Chips" filmindeki öğretmen gibi. Takıma yeni katılan futbolcular bile oylamaya katılıyordu. Yeni Corinthians yaşamını en iyi temsil eden kişileri seçiyorduk ve bunu yaparken de herkesin eşit derecede oyu vardı, çoğunluk kazanıyordu. Kulüp menajerinin yedek kaleci kadar ağırlığı vardı. Malzemeci ya da masör de Brezilya milli takım kaptanı olan benim kadar kulübün bir parçasıydı. Ve bu yaptığımız, kulüp içindeki statülerine bakmaksızın herkese kulübün işleyişine inanılmaz derecede katılım imkanı tanıyordu.
Bir futbol takımı içinde inanılmaz derecede bir rekabet olur, herkesin birinci önceliği ilk onbirde oynamak, sonra da takım arkadaşları arasından sivrilmek. Bu da olumsuz manada rekabetçi bir hava yaratır. Ama biz herkesi işbirlikçi bir ortama soktuğumuzda takım içindeki rekabeti azalttık ve böylece maç sonuçları da düzelmeye başladı, çünkü bireysellikten uzak inanılmaz bir takım ruhu yakalamıştık. Böylece de Corinthians Demokrasisi ortaya çıkmış oldu.

D: Herkes yeni sisteme uyum sağladı mı yoksa karşı çıkan oldu mu?
S: Başlangıçta bir çok insan tepki göreceği korkusuyla fikir ve önerilerini belirtmekten çekiniyordu. Ki zaten o dönemde hükümet de "sesi çok çıkana" karşı oldukça sertti. Futbolu günlük yaşamdan farklı düşünemezdiniz, bu nedenle insanlar "fikirlerini söylemekten kaçınmaya" alışmışlardı. Lakin, zamanla futbolcular daha cüretkar olmaya, fikirlerini daha açıkça belirtmeye başladılar. Şüphesiz bütün bu gelişmelere karşı çıkanlar vardı ama hayatlarında daha önce böyle bir şey görmemiş olanlar için bunun normal olduğunu düşünüyorum. Yaşamlarında hiç oy kullanmamışlardı ve çoğunluğun söyleyecek sözü olan bir toplum görmemişlerdi. Ama hala bir oyuncu bize katılmak istemediyse bu onun problemiydi. Oy kullanmamış bir kişi gibi düşün - oldukça adil, sana söz söyleme hakkı verildiğinde fikrini beyan etmemişsen, işler istediğin gibi gitmediğinde de şikayet etmeye hakkın yok...

D: Corinthians Demokrasisiyle başardığın işten dolayı gururlu musun?
S: Geçmişe müthiş bir gururla ve zevkle bakıyorum. Daha önce böyle güzel ve inanılmaz bir şey yaşamamıştım. Hepimizin yaşadığı şey özel bir anın gerçekleşmesiydi - özellikle de Brezilya'nın askeri bir diktatörlükle yönetildiği dönemde. Popular kültür sayesinde - ki burada o rol futboldaydı - askeri diktatörlük tarafından yönetilen ülkeye müthiş bir demokrasi getirmiştik. Popüler bir kulüp olan Corinthians'ın ünlü futbolcuları olarak bizler hiç bir şüpheye yer bırakmadan demokrasi kavramını topumun bilincine yerleştirmiştik. Şüphesiz ki muhafazakar kesimler bizim yaratmış olduğumuz hareketi engellemeye çalıştılar ama toplumda gelişmeye başlayan ilerici fikirler bu hareketi destekledi, hatta daha da ileriye götürdü. Futbolu temeline oturtan sosyal bir gelişmeydi ve zamanının da çok ötesindeydi. Bundan sonra böyle bir şeyin olabileceğini hayal bile edemiyorum. Futbolun oldukça tutucu ve muhafazakar bir spor olduğu düşünülürse, bu başardığımızı şimdi düşünmek bile imkansız.

D: Demokrasi hareketini engellemek isteyen çok sayıda karşıt fikirli insan var mıydı?
S: Şüpheniz mi var? Futbolun içindeki muhafazakar kesimler diktatörlüğün onlara sağladığı konumdan faydalanıyorlardı. Bu nedenle bizi istemediler. Biz "kötü örnektik". Fakat Corinthians'ta meydana getirdiğimiz "mini-toplum" farklı bir şeyler gerçekleştirmek istiyordu ve bunu da başardı. Dürüst olmak gerekirse, çok da uğraş verdik. Fikirsel bir savaş verdiğimiz için üzerimizde de büyük baskı vardı. Bugün yaşadığımız ülkeden oldukça farklı şartları olan bir ülkede yaşıyorduk. Muhafazakarlar günümüze kıyasla çok daha güçlüydüler ve biz de bazen dayanılmayacak seviyeye gelen baskılara karşı yine de "yerimizde" inatla durabildik. Tabii, toplumu değiştirmekle mükellef kurumlar da bize destek oldu. Geleceğin devlet başkanı Lula'nın İşçi Partisi ile yan yana büyüdük; kulüpte bir konser organize edip, futbol maçı ayarlayıp ya da mangal partisi düzenleyerek onların seçim kampanyası için ilk finansal kaynağı sağladık.


D: Başarılı bir takımınız olduğu için Corinthians Demokrasisi fikri tuttu. Ortalama bir profesyonelin sizin gibi üst düzey futbolcular kadar gücü var mı?
S: Bu önemli bir nokta. Bazı insanlar toplumu değiştirecek kadar toplumsal güce sahip oluyorlar. Ama çoğunluk bunu elde edemiyor. Fakat bu her toplumda aynı - bazı kişiler yaptıklarıyla dikkat çekerler, bazıları önemsenmez bile. Gücü olmayanlar bunu başaramaz, nasıl yapabilsinler ki?

D: Her şey yeteneğe mi bağlı yani?
S: Evet. Her şey yetenek ve inandığın bir fikir uğruna savaşmaya bağlı. Eğer gücün olup, onu kullanmak istemezsen, bu gerçekten anlamsızdır.

D: Profesyonel olarak futbol oynayıp, aynı zamanda üniversitede de okumanın imkanı olduğunu düşünüyor musun?
S: Tamamen önceliklerinizle ilgili bir soru bu. Brezilya futbolu oldukça muhafazakardır - eğer futbolcu okur ve başarılı olursa kendilerine sıkıntı yaratacağı korkusuyla futbolcuların eğitim almamaları için elinden geleni yaparlar. Hiç bir patron altında çalışan işçisinin kendisinden daha akıllı olmasını istemez - özellikle de haklarını bilenleri hiç sevmezler. Bu nedenle sistem herkesin kendi pozisyonu koruması üzerine kuruludur. Ama futbolcu eğer kendi eğitimini önceliklerse, her iki alanda da başarılı olabilir. Bir vatandaş olarak tamamen buna hakkı var. Ama futbolcunun sahip olduğu gücün farkında olmasını istemeyen güçler onu eğitimsiz bırakmak için çalışacaktır. Demokrasi hareketi ülkede diktatörlüğü ortadan kaldırıp, demokrasiyi yeniden inşa etmeye çalıştıkça, çok daha politik oldu. Fakat eşit ve adil şartlarda bir başkanlık seçiminin yapılması sağlanamayınca birden bu fikir hareketi sona erdi.

D: İtalya'da yapılan 1982 Dünya Kupasında oynamak için ülkeden ayrıldığında başlatmış olduğun bir işi terk etme duygusu yaşadın mı?
S: Tek kelimeyle harap ve bitap düşmüştüm. Tamamen tükenmiştim. Çünkü bir şey uğruna savaşmak yaşamın bir parçasıdır. Farklı öneme sahip bir çok savaşlarımız oluyor bu hayatta. Birine başlarsın, sonra bir diğerini kazanmak istersin. Ülkenin başkanını seçecek seçimlerin demokratik bir ortamda yapılması için iki yıl boyunca savaşmıştık. Fikirlerimizi halka indirerek, Sao Paulo, Anhangabau'da bir milyondan fazla vatandaşı sokaklara dökmüştük. Belki 1.5 milyon kişi vardı orada. Tamamen çılgınlıktı ve bu eylem meclise gitti ama onaylanmadı. Meclistekiler demokrasi hareketimizi "kısırlaştırdı" ve bu beni tamamen yıktı. Eğer yasa değişikliğini geçirirlerse, ülkeyi terk etmeyeceğimi bir çok defa söylemiştim, yasa geçmeyince sözümde durmamın yerinde olması gerektiğini düşündüm ve ayrıldım.

D: Gerçekten meclisin bu yasayı geçireceğine inanmış mıydın?
S: Sonucu duyduğumda ağladım. Popüler hareketlere inanmıştım. Fakat en nihayetinde öyle ya da böyle karar verme yetkisi hükümetteydi. Lakin, bu karar kaçınılmaz sonucu sadece bir kaç sene geciktirdi, çünkü çok zaman olmadan diktatörlük devrilmişti. Bir geçiş hükümeti ülke yönetimini devraldı ama en azından artık memlekette askeri rejim yoktu.

D: Corinthians Demokrasisi neden sona erdi?
S: Grubun en çok öne çıkanı olduğum için, bence benim ayrılmam en önemli etkendi. İnandıklarımız uğruna en fazla savaşandım ve toplum ile basına fikirleri ileten kişiydim. İtalya'ya gittiğimde Corinthians'ta bir liderlik sorunu baş gösterdi. Ayrıca, takıma 10 yeni oyuncu getirdiler ve takımın havası tamamen bozuldu. Böylece bizim hareketimizin amacı ve bakış açısı da değişti.

D: Ülkeyi değiştirmek isteyen bir futbol kulübüydü, öyle mi?
S: Sadece işleyişi değiştirmek isteyen bir kulüp değildi. Toplumun ihtiyaçlarını yansıttığımızı düşünüyordum. Kulüp belli konuları ve tartışmaları yüksek sesle dile getiren toplumun bir katalizörü gibiydi. Yalnızca yaptığımız da buydu aslında. Ama Brezilya'yı değiştirmek isteyen tek grup biz değildik, başkaları da çaba içindeydi. Bizim sahip olup, diğer gruplarda eksik olan şey ise bizim mesajı iletebilme gücümüzdü. Ülkedeki en sevilen sporu yapan herkesçe bilinen Corinthians'ın futbolcuları olarak diğer bağımsız kişilerden daha fazla güç ve popüleriteye sahiptik. Bu sebeple kalabalıkların temsilcisi ve sözcüsüydük.

D: Futbolun günümüzde hala bu kadar muhafazakar olduğunu düşünüyor musun?
S: Kesinlikle. Değişen hiç bir şey yok. Futbol her şeyi yok eden bir tümöre sahip.

D: Corinthians Demokrasisinin tekrar ortaya çıkabileceğine inanıyor musun?
S:  Bizim toplumumuza ve insanların ne kadar ileriye gitmek istediklerine göre değişir. Böyle şeyler, herhangi bir yerde, herhangi bir zamanda ortaya çıkmazlar. Zamana ve mekana bağlı olarak değişen bir çok etkene sahip olmalısınız. Antik Yunandaki demokrasi sadece belirli bir çağda ve belirli bir yerde ortaya çıktı. Tamamen çeşitli faktörlere bağlı. "Her şey ne kadar iyi olsa da, haydi bakalım farklı bir şeyler yapalım" diyebilecek yüreklilikte kişiler ya da gruplarla başlar devrimci hareketler. O yüzden bu süreci ortaya çıkarabilecek uygun şartları ya beklemelisin ya da yaratmalısın.

D: Brezilya futbolunda sınıfsal ön yargılar var mı?
S: Hayır. Brezilya toplumu zaten ön yargılı, özellikle ekonomik açıdan - siyahi vatandaşların daha fakir olması şansa olmasa gerek - ama futbolda ekonomik anlamda ya da davranışsal manada ön yargılar toplumsal hayata göre daha az. Spor yaparken her çeşit ırk ve sınıfsal statüdeki insanla birlikte belli amaç doğrultusunda omuz omuza mücadele sergilediğin için spor sana ülkendeki gerçeklere daha derin ve etraflıca bakma imkanı sağlıyor. Botafogo'da gençken top oynadığım yıllarda yiyecek ekmeği olmayan başka bir çocukla aynı takımda top koşturuyordum. Ben kurslara gider, tıp eğitimi alırken, bu çocuğun tek derdi karnını doyurmaktı. Onun evine gittim ve onun gerçeği ile yüzleştim.

30-40 yıl önceye kadar Brezilyalı futbolcular mesleği sokaklardan öğreniyorlardı. Futbol elit kesimi de çok ilgilendirmediği için, "orta direk" asla kafasını bu işlere takmazdı . Bu nedenle düşük gelirliler bu işe kafa yordu çünkü bu onlar için hayatta profesyonel bir başarı elde etme şansıydı. Ne zamanki spor gelişip daha ticari olmaya ve paranın kokusu alınmaya başlandı, orta sınıf kulüp sahipleri yeşil sahaya odaklanmaya da başladılar. Futbolu bir meslek olarak görüp, takımda forma almaya çalıştılar. Ama onların ekonomik gücü olmasına rağmen futbol yetenekleri yoktu. Onlar her zaman yaptıkları gibi kulüpleri yönetiyorlardı. Bu sebeple onların bu gücü, fakir insanların onlarla yarışmasını biraz daha zorlaştırdı. Lakin yetenek hala değer görüyordu ve fakir sporcular için çok az kapı kapanmıştı. Bütün bunlara rağmen bugün 40 sene evvele göre futbolcu olarak kulübe girmek daha zor çünkü diğer sınıflardan insanlar da takımda forma giymek için yarışıyor ve onların imkan ve olanakları daha fazla.

D: Topluma yardımcı olup, insanları futbolun gücünü kullanarak eğitmek isteyen eski futbolcuların kurmuş olduğu organizasyonlar hakkında ne düşünüyorsun?
S: Harika iş yapıyorlar ama en nihayetinde bu hükümetin görevi. Hükümet sorumluluğunu yerine getirmediği için bu gibi kurumlar ortaya çıkabiliyorlar. Kimsenin böyle bir işi yapmak zorunda olmadığı günleri düşlüyorum, olması gereken bu.

D: 2001 Brezilya Futbol Federasyonu seçimlerinde karşı aday olarak ortaya çıktığın doğru mu?
S: Evet. İnsanların ülke futbolunda olup bitenler hakkında gerçekten konuşmaları için seçimlerde karşı aday olarak ortaya attım kendimi. Bu federasyon nasıl bir şey, biliyor musun? Sanki bir diktatörlük... Federasyonda görev yapanlar dışında kimse onların arasına katılamıyor. Sadece onların söz hakkı var ve istediklerini yapıyorlar. Kimse onlara bulaşamıyor. Bu nedenle ben sadece bir çok kişinin dahil olduğu bir tartışma ortamı oluşturup, "tepedeki" bazı şeyleri değiştirmek istedim. Federasyonda hiç bir futbolcu görevli değil, oysaki en fazla ilgili olması gereken kişiler onlar...

D: Platini'nin UEFA'da çalıştığı gibi sen de federasyonda çalışmayı hiç düşünmedin mi?
S: Benim görüşlerim onunla tamamen karşıt. Ben bir şeyleri değiştirmek istiyorum, güce sahip olmak istemiyorum. Güç sahibi olmak kolay, toplumu değiştirmek oldukça farklı bir şey. Fakat, Brezilya futbolunda çalışmak konusunda kendim için pek de ümitli değilim. Benim en iyi bildiğim ve tutkunu olduğum şey futbol ve sahip olduğum CV ile spor dışında bir şey yapamayacağımı da biliyorum. Lakin, hem doktor hem de yönetici olan eski milli bir futbolcu partinin dışında nasıl bırakılabilir ki?


D: Bir iddiaya göre Muammer Kaddafi seni Brezilya hükümet başkanlığı seçimlerinde destekleyecekmiş. Ne diyorsun bu konu hakkında?
S: Kaddafi tarafından yapılmış bir şaka olarak düşünüyorum bunu. Belki ilerde bir gün bu fikri değerlendirmeye alabilirim ama şimdi değil. Riberao Preta'da politik sekreter olarak çalıştım ama hiç bir şeye adaylığımı koymadım. Dürüst olmak gerekirse aklıma bile gelmedi. Böyle küçük şeylerle uğraşmak oldukça zor bir uğraş. Ben büyük resmin peşindeyim - ulusal politika. Ama oraya gelmek için de benim özellikle hoşlanmadığım bir çok farklı iş yapıp çeşitli basamaklardan geçmelisin.

D: Brezilya'nın 2014 Dünya Kupasına ev sahipliği yapmasıyla ilgili sürece nasıl bakıyorsun?
S: Çok büyük bedel ödeyecekler - hem de çok. Bir çok insan zengin olacak. Ama ne Brezilya futbolu, ne kulüpler, ne futbolcular ne de taraftarlar bu işten faydalanabilecekler. Yine de birileri gittikçe zengin oluyor. Bir çok stadyumumuz olmasına rağmen, hala yeni stadyumlar inşa ediyorlar ve onları bir daha da kullanmayacaklar. Ev sahibi şehirlerden biri olan Cuiaba'nın 60 bin kişilik bir stadyum yapma projesi var. Sadece şehirden değil, eyaletten bütün takımların taraftarlarını alsan bile o stadı senede sadece bir buçuk kere doldurabilirsin. Bu nedenle kimsenin asla gitmeyeceği bir stadyum inşa ediyorlar. Aynı şey Manaus ve Natal için de geçerli, Sao Paulo'yu bile bu listeye ekleyebiliriz. Onlar Sao Paulo'nun Morumbi stadını kullanmak istemiyorlar. Sanki en önemli sorun buymuşçasına birileri para kazansın diye yeni bir stadyum yapmak istiyorlar. Futbol çimler üzerinde oynanan bir oyun - gerisini kim takar ki? Söyle bana, kim? Bir çok insanın televizyonda seyredeceği maç için kim 60 bin kişilik stadyum inşa etmek ister ki? Üstelik Brezilyalılar tribünde de olmayacak - bilet alacak para bulamayacaklar zira. Nijerya'yı, Kamerun'u, ABD'yi, hatta İtalya'yı seyredecek 60 bin kişi bulamayacaksın. Sadece Brezilya milli takımı bu kadar fazla insanı maçlarına çekebilir.

D: Sence Brezilya Dünya Kupasını kazanabilir mi?
S: Brezilya sadece kazanmak için oynar. Onlar her zaman kazanabilirler ama kupayı alıp alamayacaklarını kimse bilemez. Fakat şöyle bir şey var ki, Dünya Kupası en iyi takımın kazandığı kupa değildir. Bir sirkten bile daha karmaşıktır. Bir ayda 7 maç yaparsın. Ulusal lig maçları gibi değildir. Kazanmak için tek önemli şey maç gününde tam formda olmaktır. Uluslararası bir lig görmek istiyorum, belki de en şahanesi bu olacaktır - dört senede bir içeride ve deplasmanda maçların yapılacağı bir turnuva. Harika olmaz mı? Brezilya-İtalya maçı önce Maracana'da, üç ay sonra da San Siro ya da Roma Olimpiyat Stadında İtalya-Brezilya maçı. Eğer böyle olsaydı, Arjantin '94'te, Brezilya '82'de, Hollanda '74'te, Macaristan '54'te Dünya Şampiyonu olabilirdı, çünkü o zaman iyi futbol oynayan kazanacaktı. Sadece bir maçla Dünya Şampiyonu olmamalısınız. 2002 Fransa'ya bir bakın - Zidane sakatlıktan dolayı takımda olmadığı için ilk turda kaybettiler. Zidane olmayınca takım da olamadılar. Oysa ki Dünya Kupasından bir iki ay evvel, dünyanın en iyi takımıydılar. Eğer bu bir lig şampiyonası olsaydı, Zidane bir ay içinde iyileşir, Fransa da kupayı kazanabilirdi. Futbol hakkında en iyi şey de  zaten emek ve ortaya çıkan ürün değil mi? Diğer türlü, bir oyuncu sakatlanır ve her şey altüst olur. Bunda eğlenceli bir şey yok. Bu sadece ticaretin bir yolu. Dünya Kupaları bir kaç kişiye para kazandırmak için düzenleniyorlar artık...

*The Blizzard dergisinin "The Best Of Five Years" sayısından çevrilmiştir.

Hiç yorum yok:

Blog Widget by LinkWithin