Avrupa kupalarında 3. maçımızda Yunan temsilcisini ağırladık. Maç öncesi seyircinin ciddi katkı vereceğini doluluk oranının bir hayli yüksek olacağını düşünüyordum. Aslında katkı tatmin edici düzedeydi ancak futbol takımının bu kadar kötü olduğu bir dönemde oynadığı her maçı büyük zevk ve çekişme içinde geçen, yine futboldaki deyimle "formanın hakkını" sonuna kadar veren oyunculara sahip basketbol takımını desteklerler diye düşünmüştüm. Beklediğim ilgi oluşmasa da gelen seyirci baştan sona maçın her anında çok güzel görüntüler verdi. Teşekkür etmek lazım.
Panellinios takımı, milli takımlarının da rengi olan aynı tonda bir mavi forma ile çıkmıştı sahaya. Önemli oyuncularının da olmaması sebebiyle maç daha baştan farklı geçeceğe benziyordu. Bizde beyaz forma hakimdi ve Koç maça 4 yabancı'lı ve Caner'den oluşan değişik bir beşle başladı. İlk periyotta biraz işler ağır aksak ilerlese de 2. periyottan itibaren bir Galatasaray Kasırgası esti. Takımımız ilk 4,20 dakikada bol bol şut kaçırmış tek sayısını serbest aştıştan bulmuş ve 1 sayıyı hanesine yazdırabilmişti. Konuk ekip o sekansta 3 üç sayılık basketlerle cevap verince takım hemen toparlanma belirtileri gösterdi. Skor 11-5 iken iyi savunma sonrası kazanılan spotmenlik dışı faul bir anlamda imdada yetişti. Sonrasında Koç Mahmuti'nin Shumpert'i oyuna almasıyla, 4 kısa+ Andric'li beşi farkı kapatıp öne geçti ve bu sürede 10-0'lık seri yakaladı. Maçın kilit noktası da burasıymış meğer. Bu noktadan sonra Galatasaray farkı dalga dalga açarak galibiyeti daha 3. periyotta perçinlemişti bile. Özellikle Shumpert'in oyuna girmesi ve Tutku'nun 2. çeyrekteki muazzam oyunu bu 26 sayılık farklı görüntünün oluşmasında temel etkendi diye düşünüyorum. Takımın hücumdaki bu iyi performansının savunmadan kaynaklandığını da unutmamak gerekir. İlk 5 dakikada 11 sayı yedikten sonra takımımızdevreye kadar geçen 15 dakikalık sürede 11 sayıya izin vererek Yunan temsilcisinin 22 sayıda kalmasına izin verdi.
2. devre ise tamamiyle festival havasındaydı. Bu bölümde öne çıkan isim Shipp'ti. Galatasaray savunmanın dozunu öyle bir artırdı ki ilk 6 dakika da 6 top çalarak harika işler yapıp güzel hızlı hücumlar izlettiler. Üstüne de 5-6 tane üçlük ekleyince fark 20'yi aştı, taraftarlar şova başladı. Hatta takımımızı izlemeye gelen "Engelsiz Aslanlarımız" tekerlekli sandalye basketbol takımımıza sevgi gösterilerinde bulundular.
Yönetim de pek bir sevinmişe benziyordu. Yine "birlik beraberlik" havasında tam kadro oradaydılar sanırım.
Bugünün bana anlattıkları arasında en önemli faktör takımın günden güne farklı bir kimliğe doğru yol aldığı yönde. Kötü taraflar da var aslında. Mesela Ribanunt sıkıntısı böylesine kolay geçen bir maçta yine orataya çıktı. Dikkat etmek lazım artık! Ayrıca savunma keskinleştikçe hücum da o nebze de şekilleniyor takımda. Daha yolun başında bu kadar iyi bir görüntü ister istemez bana EuroCup'da yine bir Final Four göreceğimizi fısıldamıyor değil. Tabi bu düşüncenin, bu harika görüntü devam ettikçe oluşacağı bir gerçek. Ancak Oktay Mahmuti'nin olduğu yerde de disiplinsizlik olmayacağı için güzel günler göreceğimizi düşünerek çok sevindiğimi belirtmeliyim. Koç takımı yavaş yavaş işlerken bizim de izleme aşamasında olmamız gayet keyif verici bir durum. Maçın yıldızının da 2. çeyrekteki muazzam performansını maçın sonuna kadar devam ettiren Tutku olduğunu da belirtelelim.
Yer: Abdi İpekçi Spor Salonu / İSTANBUL
Rakip: Panellinios BC
Tarih: 30.11.2010
* Josh Shipp: (29:37, 19 sayı, 5 ribaund, 2 asist, 4 top çalma, 3 top kaybı)
* Caner Topaloğlu: (21:11, 1 sayı, 3 ribaund, 3 asist)
* Preston Shumpert: (22:38, 12 sayı, 1 ribaund, 4 asist)
* Taylor Rochestie: (23:59, 4 sayı, 4 ribaund, 4 asist, 2 top çalma, 4 top kaybı)
* Tutku Açık: (23:25, 15 sayı, 1 ribaund, 2 asist, 5 top çalma, 1 top kaybı)
* Luksa Andric: (19:50, 5 sayı, 3 ribaund, 3 asist, 2 top çalma, 3 top kaybı)
* Radoslav Rancik: (21:04, 10 sayı, 4 ribaund, 1 top çalma)
* Haluk Yıldırım: (09:40, 0 sayı, 1 ribaund, 1 asist, 2 top kaybı)
* Evren Büker: (13:08, 5 sayı, 2 ribaund, 3 asist, 1 top kaybı)
* Ermal Kurtoğlu: (16:28, 8 sayı, 2 ribaund, 1 top çalma, 1 top kaybı, 1 blok)
1. ÇEYREK: 16 – 15
2. ÇEYREK: 19 – 7 (35 – 22)
3. ÇEYREK: 15 – 11 (50 – 33)
4. ÇEYREK: 29 – 20 (79 – 53)
(fotoğraflar ve istatistikler resmi siteden)
30 Kasım 2010 Salı
3'de 3... Galatasaray: 79 - Panellinios: 53
Cantona'dan Devrim Çağrısı
CSKA-Beşiktaş Maçına Doğru#2
- CSKA Sofya'nın genç oyuncusu Spas Delev'in Rusya Premier ekibi Volga'ya transferini dün gece yazmış, aynı haber Rus ekibinin web sitesinden de duyurulmuştu lakin Ruslar 500 bin verirken, Bulgarlar 1 milyon isteyince transfer işi de yattı... Lakin, bu oyuncudan para kazanmak niyetindeki Titan yönetimi, Delev için Lazio, Roma ve Napoli ile görüşmelere başlamışlar bile...
- CSKA Sofya yönetimi, Bulgar İçişleri Bakanlığı ile görüşüp taraftarın Beşiktaş maçı için yapacağı kareografide zorluk çıkarmamaları ve gerekli esnekliği göstermeleri için başvurmuş ve yapılacak kereografiyi destekleyeceklerini kulübün resmi sitesinde belirtmiş. Perşembe gecesi Bulgar taraftarlardan kartonlu, bayraklı ve bol sloganlı bir gösterinin geleceği artık kesin...
- Beşiktaş maçı öncesi teknik direktör Radukanov'un en büyük sıkıntısı savunma hattı olacak. Sakat ve cezalılar sebebiyle dörtlü defans oynatan hocanın elinde sadece beş savunmacı var: Vidanov, Stoyanov, Grill, Minev ve Dechev... Defansın göbeğinde Vidanov ve Stoyanov yer bulacakken, Grill solda, Minev ya da Dechev ise sağ bekte görev yapacak. Trifanov'u bek pozisyonuna çekme durumu var lakin bu topçu orta sahada oynamakta çoğunlukla. Orta sahada Markinyos takımı adına en büyük silah olurken, Yanchev'in de yeri çoktan garanti... Arjantinli forvet Trekarichi 18 kişilik kadroya alınmazken, ileri hattın en ucunda Delev, arkasında da Platini ve Sheridan Beşiktaş karşısında gol arayacak. Kalede ise kuşkusuz M'Bolhi görev yapacak...
- Bulgar basını ısrarla Beşiktaş'ın 2000 bilet talebinde bulunduğunu belirtmekte ama İstanbul'dan gelecek olan taraftarlar ve Bulgaristan'da yaşayan ve okuyan Türklerle birlikte stada gelecek deplasman taraftarının sayısının 500 cıvarında olacağına ihtimal vermekteler... Dün başlayan bilet satışında 700 bilet satılmışken, bugün itibarı ile satılan bilet sayısı 11 bin... Satışların böyle gitmesi durumunda Bulgarlar bu sezon için seyirci rekorunun kırılacağını tahmin etmektedirler...
Bir Yasak Başlarken, Diğeri Kalkıyor
CSKA-Beşiktaş Maçına Doğru#1
- İlk olarak maçın biletleri bugün satışa çıktı ve ilk aşamada 700 bilet satıldı. Sector G'deki biletler için de öğrenci, emekli ve kırmızı-beyazlı kulübün resmi fan kulübü üyeleri için indirimli biletler satışa çıktı. Maç bilet fiyatlarına gelirsek 18-25 ve 30 levadan satılıyor, bizim parayla ise 1 leva eşittir 1 lira... Vasil Levski stadına 7 bine yaklın CSKA taraftarının gelmesi hesap edilirken, 2 bin de Beşiktaş'lının gelmesi bekleniyor...
- CSKA, 19 yaş altı genç takımlar liginde ezeli rakibi Levski Sofya'yı Vladimir İvanov'un golüyle bir sıfır yenerken, A takımın Akademik karşısında aldığı 1-1lik beraberliğin moral bozukluğunu atarken, futbolcu transferlerinden alması gereken para nedeniyle CSKA'yı mahkemeye veren Sırp Katarina Paunich davasını da kazanarak, maddi yönden iyice sıkıntılı olduğu bu günlerde rahat nefes aldı...
- CSKA Sofya, bu yıl Rusya Premier ligine yükselme başarısı gösteren Volga takımına Spas Delev'n satışını gerçekleştirdi. Genç oyuncu Rus ekibiyle 3 yıllık kontrat yaparken, bu transferden oyuncu ve CSKA'nın alacağı ücret ise açıklanmadı... Rus pazarına topçularını satmakla meşhur CSKA'nın yeni hedefi ise Markinyos'u uygun fiyata Ruslara vermek...
Barcelona:5-0:R.Madrid
29 Kasım 2010 Pazartesi
Hepten Kül Olduk
Galatasaray.1 - Beşiktaş.2
- Maç öncesi stat hoparlöründen oyuncuların soyadının okunup, isminin tribünler tarafından söylenmesi Türkiye’ye ilk Galatasaray vasıtasıyla geldiğinde, Kayserili bir arkadaşımla tribündeydik. Tribünlerin soyadlardan isimleri hep bir ağızdan söyleyebilmesi çok ilgincine gitmişti ve “Kayseri’de bunu yapmaya kalksan, 3–4 oyuncunun ismi ancak söylenir” demişti. Velhasıl, yıllar geçti; artık Galatasaray’ın kadrosunda da soyadı söylendiğinde ismi çoğunluk tarafından hatırlanamayan oyuncular var.
Maç öncesi düz mantığım şuydu. Beşiktaş’ın çizgi defansına ikiden az gol atanı dövüyorlar, Galatasaray’ın da defansının ondan aşağı kalır yanı olmayacağına göre, kim kazanır bilemem ama iddaada üst oynamak farzdır.
- Bunu dile getirdiğimde “Galatasaray’da gol atacak adam yok ki” diye karşı çıktığım bir cevap geliyordu. Bu Beşiktaş’ı sadece uzatma dakikasında hasbelkader bulduğumuz bir gol ile gönderiyorsak, tamam ikna oldum, bizde hakikaten gol atacak adam yok. Neyse ki, son anda gol sayısı üst oldu da karizmayı kılpayı kurtardık.
- Gerçi sahada bu düz mantığımı bozacak çok fazla etken vardı. Bunlardan biri olan Ali Turan, ilk 10 dakikada çıktı sahneye. En başından beri merak etmişimdir Galatasaray’ın Ali Turan’ı alma sebebini. Hadi Galatasaray açgözlülük etti, doğma büyüme Kayserili olan Ali Turan Galatasaray’a gidebilmek uğruna bir dönemini top oynamadan geçireceğine, “Ben memleketimin takımını tutuyorum ve gücüm yetene kadar kaptanı olduğum bu takımın başarısı için çalışacağım” diyebileceği gün mü acaba Türk futbolunda asıl bir şeyler değişecek?
Beşiktaş’ta ilk kez deplasman tribünlerinde Çarşı pankartının olmadığını gördüm. İlk devre önde oldukları halde suskunlardı, 2.yarıda 60.dakikadan sonra açılabildiler ancak.
- Galatasaray tribünlerinde son senelerin klasiği olan eski açığın ayrı, kapalının ayrı tezahürat yapması devam ediyor. Çekirdek çitleyenlerin hiçbir tezahürata katılmayıp, yönetimi salyalarla istifaya çağırmasının devam ettiği gibi.
Beşiktaş’ta Guti takıma uyum sağlamış, buraları sevdiği gol sevincinden, suratının ifadesinden, attığı pastan bile belli oluyor. Kaleci Cenk Gönen, ilginç kurtarışlarının yanında garip gol yemeleriyle, heyecanlı tavırlarıyla, taraftarın sevgisiyle ve onun bu sevgiye aşırı tepki vermesiyle 2. Fevzi Tuncay olacak gibi.
- Arda Turan’dan 1 yaş büyük olmasına rağmen genç kabul edilen Mehmet Batdal’da hayatında ilk kez derbi oynayan bir futbolcunun heyecanını ve hırsını bir türlü görememek bazı yargılarımı değiştirmeme neden oldu. Şunu da net olarak söylemeliyiz ki, boyunun uzun olması tamamen yanıltıcı bir özellik, hava topuna çıkmayı bilmeyen bir hücum oyuncusu. Galatasaray’ın attığı golde ortayı yapanın Kewell değil kendisi, kafayı vuranın kendisi değil Kewell olması da ayrı bir tesadüftü.
- Bir başka fiziği bizi yanıltan oyuncu da Ufuk Ceylan. Volkan Demirel'i karakteri nedeniyle pek sevmesem de, hakkını vermek gerekir yan toplara çıktığı zaman rakip forvetleri dağıtıp, kaleci olmasının avantajını kullanabiliyor. Hemen hemen aynı fiziğe sahip Ufuk Ceylan ise yan toplarda hala bir türlü üzerinden çekingenliği atamamış tecrübesiz kaleci izlenimi veriyor.
- Bir derbi karşılaşması sonrası rakip takımın galip gelmesine rağmen deplasmanda sahayı alkışlarla terk etmesinin en son görüldüğü tarihe benim yaşım yetmiyor. Beşiktaşlıları alkışla uğurlayan Sami Yen tribünlerini görerek de bir başka tarihe tanıklık ettiğimi düşünüyorum.
28 Kasım 2010 Pazar
"7 Değil 4"
27 Kasım 2010 Cumartesi
Dimitar "Beş"batov
Temiz Yüzlü Pis Ağızlı Hakem
İstanbul Büyükşehir Belediyespor-Fenerbahçe maçının ardından hakemin kötü yönetiminin konuşulmasını beklerken, iki takımın futbolcularının da açıklamaları sonrası Halis Özkahya'nın saha içinde topçulara "uygun olmayan" kelimeler sarf ettiğini öğrenmiş bulunuyoruz. Aslında sadece Halis Özkahya değil, günün diğer maçı olan Gaziantepspor-Trabzonspor maçında Bünyamin Gezer'in Tolunay hocayı saha dışına atarken, yardımcısına "At şunu" tarzı bir ifade kullandığını okuduk dudaklarından. Bu gece Olimpiyat Stadındaki karşılaşma sonrası açıklama yapan Belediyesporlu Efe, hakemin konuşma tarzını eleştiriken, ''Halis Özkahya bunu düşünmeli. Futbolcuları tahrik eder konuşma tarzı vardı. Futbolcular olarak resmen bir tek dayak yemediğimiz kaldı" derken, Serhat ise " Hakemin bize karşı takındığı tavırlar doğru değildi. Biz elit kişileriz, Süper Lig futbolcularıyız. Türkiye'de sayılı insanlar içerisindeyiz. Bize karşı tavırları, konuşması, üslubu çok yanlıştı. Ben buradan Halis hoca için üzülüyorum, kendisine dikkat etmesini istiyorum." diye şikayetini Lig TV muhabirine belirtirken, maçın galip tarafının futbolcusu olan Gökhan Gönül de "Mağlup takımın oyuncuları hakem için böyle şeyler söyler ama galip gelen takımın futbolcusu olarak ben de birşeyler söylemek istiyorum. Sanki hakem maça çıkmadan önce sahanın patronu sensin, istediğini yapabilirsin semişler. Hakem 'siz nasıl konuşuyorsun diyemiyoruz' nasıl cesaret vermişlerse artık. Bazı hitap şekillerini çok yanlış buluyorum. Biraz daha dikkat etsin" şeklinde görüşlerini belirtti. Fenerbahçe teknik direktörü Aykut Kocaman da "Sahada otoriteyi futbolcuya çirkin sözler söyleyerek kuramazsınız. Benim futbolcularım da rakip futbolcular da bundan şikayetçi. Daha önce bu tür davranışlarda bulunan hakemler vardı. Bunlar temizlenmişti ama Özkahya'nın futbolculara üslübu çok yanlış" diyerek futbolcularının şikayetini dile getirdi...
Engelsiz Aslanlar Sezonu Galibiyetle Açtı
Engelsiz Aslanlar namı diğer Tekerlekli sandalye basketbol takımımız gecikmeli de olsa başlayan sezona galibiyetle başladılar. Sezonun ilk maçında Şanlıurfa Engelliler takımını 104-50 yenen takımımızda 41 sayı üreten Matt Scott, maçın en skorer oyuncusu oldu. Mateusz Filipski 20 sayı, Özgür Gürbulak 18 sayı ve Fikri Gündoğdu ise 15 sayıyla oynayarak galibiyete katkıda bulundular.Üzülerek sözlüyorum ki kıtalar arası şampiyon oldukları sezon takip etmeye başlamıştım kendilerini. Milli takımın da iskelet kadrosunu oluşturan takımımızın başarıları bütün dünyada duyuldu ve gururumuz oldular. Bu noktada Sevgili hocamız Sedat İncesu'nun da hakkını teslim edelim. Çok büyük özveri ile çalışıyor. Kulübümüzüm bu değerini biz de blogun sayfalarına taşıyarak desteğimizi en azından burada devam ettirelim. Şampiyonlukla taçlanacak bir sezon geçirmeleri dileğiyle...
Efesliler'in Bildiri Sorunu Üzerine
Perşembe akşamından beri çok sular aktı bu olayın üzerinden. Ben de işin doğrusunu Efesliler gurubunun kurucularından Veysel Fahir Karaçam'a sordum. Fahir'in açıklamalarından önce olayın seyrine bir kez daha değinelim. Öncelikle Olay Efes Pilsen yönetiminin ve oyuncularının Efesliler gurubunun davul çalmasından ve bench'in arkasında bulunmalarından rahatsız olduğu yönündeydi. Efesliler'in tepkisi ve yayınladıkları bildiri üzerine ben onlara destek vermek için "Efesliler'den anlamlı hareket" isimli yazımı kaleme aldım. Bugün, Turkbasket sitesinde yayınlanan haberde bir anlamda U dönüşü yapılmış gibi bir hava sezilmişti. Bunu üzerine de Sabri abi "Efesliler'den Anlamsız Hareket" adlı yazısını yayınladı ve haklı olarak bizim verdiğimiz destek sonrası böylesi bir durumun yanlış olduğunu(kendisinin de yıllarca bir taraftar gurubunun içinde bulunmasının verdiği tecrübeyle) dile getirdi. Ben de kendisine katılarak böyle bir durumun ortaya çıkmasına üzülmüştüm. Yukarıda da değindiğim gibi bu durumu sevgili arkadaşım Fahir'e sordum. Onun yanıtı ise şu şekilde oldu:
"Yayınlanan ilk açıklamanın büyük kısmına katılmakla birlikte oradakilerin tamamının bizim anlayışımız ve ağzımızdan çıkan sözler olduğu doğru değil. Özellikle bundan sonra arkalarında olmayacağımız en azından şimdilik doğru değil. Kulüple zaten irtibat halindeyiz. Problemi birlikte çözmek taraftariyiz ve kişisel fikrim Telekom maçına kadar kesin bir sonuc elde edilir. Açıklama krizi ile de bize ait olan tek aciklama turkbaskette benim adim verilerek yapılan aciklamadir. İlk açıklama bize ait olmadıgı icin duruşumuzda bir U dönüşü soz konusu değil. Birileri bunu rating malzemesi yapmak istiyor ama biz buna musade etmeyeceğiz. Kulüple bir sorunumuz yok zaten. Sadece taraftara nasıl davranacağını bilmeyen birileri varmış, bunu çözeceğiz ama kulüp yardımcı olmazsa protestomuz devam eder. "
Fahir ile 2 ayrı mesaj ve soru cevap şeklinde geçen konuşmamızın özü bu şekilde. İlk açıklamanın kimden çıktığını öğrenmeye çalışıyorlar sanırım. Ama açıklama net: "Bize kolaylık göstermezlerse biz de desteğimizi çekeriz." Ama şu bildiri muhabbetinin bir an önce açıklığa kavuşması gerektiği, ortada bir ikilik olduğu ve bu durumun kendilerine zarar vereceği kesin. Beklemeye devam edeceğiz...
Kadınlarda Derbi Heyecanı
Başlık "kadınlarda" diyor ama futbol'da Beşiktaş, voleybol erkek ve basketbol Kadın takımlarımız da bu hafta Fenerbahçe ile derbi mücadelesi verecek. Tüm maçlardan kazançlı çıkmak asıl amacımız tabi ama ben basketbol kısmına yöneleyim şimdilik.
Yarın oynanacak Fenerbahçe maçı bir anlamda en skorer ile en savunmacı takımın mücadelesi olacak. Tabi takımımızın zorluk derecesi yüksek maçlarda yaptığı kötü savunmayı saymazsak. Yine de istatistikler en az sayı yiyen ve ligin tepesindeki takım olarak bizi gösteriyor. Fenerbahçe çok formda. Diana Taurasi ve Penny Taylor çok kaliteli oyuncular ama bizim öncelikle Nevriye-Birsel-Esmeral üçlüsüne dikkat etmemiz lazım. Geçen haftaki Botaş maçının 3. periyodundaki savunma azmini ve kararlılığını ortaya koyduğumuzda başa baş bir mücadele olur. Maç deplasmanda yani Caferağa'da oynanacak ve 19:30'da başlayacak. Haydi sultanlar alın şu maçı...
Galatasaray: 97 - Türk Telekom: 69
Tempolu ve yorucu bir haftanın sonunda Galatasaray'ı izlemek keyif verecekti. Öyle de oldu yalnız bizim açımızdan. Telekom cephesi adeta savaş meydanına dönmüş durumda. Kağıt üzerinde iyi olan kadronuzu sahaya dökebilmeniz için, öncelikle yönetim kanadının size güvenmesi, destek vermesi gerekir. Sonrasında Antrenör, oyuncu anlayışı vs. gelir. Yalnız Telekom yönetimi son yıllarda o kadar akıl almaz işler yapıyor ki olan oyunculara ve onları desteklemye gelen taraftara oluyor. İyi giden Ercüment Sunter'i devre dışı bıraktılar. Sonra büyük umutlarla takım başına gelen Murat Özyer'e aynısını yaptılar. Şimdi de Faruk Akagün'e. Maç içinde taraftarın da gazlanmasıyla Faruk Akagün'e küfürler tırla gitti. Kimsenin sesi çıkmadı Faruk Akagün dışında. "İspanya'dan sonra en iyi Basketbol ligiyiz" demek kolay değil. İcraatleriniz öyle göstermiyor malesef. Günümüzde böyle olayların yaşanması sadece bizim gibi liglerde olur zaten. Spor denen olgunun başat öğelerinden biri "söylemler ve eylemler"dir. Ne söylemler tutarlı ne de eylemler. Herkes koltuğunu kurtarır ama olan oyunculara ve küfreden, gazlanan taraftara olur. (şu an farkında olmasalar bile)
Maç bu ortamda gelişti. Maç sonuna Faruk Akagün'ün açıklamaları damga vurdu. Aradan sıyrılan tek güzellik yine Galatasaray'ın günden güne iyileşen, güzelleşen ve keyif veren basketboluydu. Cantu maçı sonrası koç Mahmuti: "çok çalışan, çalışmasından fazlasıyla verim alan, birbirini tamamlayan bir ekibe sahibiz. Bu bizi çok mutlu ediyor. Bir anda bir şeyleri ortaya koymamız imkansız ama zamanla çok daha iyi olacağımzıı düşünüyorum" demişti. Galatasaray da o yolda ilerlemeye devam ediyor. İlk çeyrek, Telekom'un savunma yapmama anlayışıyla rahat bir basketbol oynayan takımımız farkı maçın başında açmaya başladı. hatta biraz daha aceleci davranmasak fark daha da açılabilirdi. Aslında ilk periyot sonunda Telekom'un gardı düşmüştü ancak 2. periyot bir kaç kıpırdanma belirtisi gösterdiler. Ona cevap da Shumpert'den geldi. 2. periyodun neredeyse tamamını domine etti. 10 sayı atıp 4 asist yaptı. Maç o noktada bitti. Son düdük çalana kadar da Melih, Göksenin gibi oyunculara kendilerini gösterme fırsatı doğdu.
Telekom geçen hafta Tofaş'ı yenerken hem benim düşüncem hem de bir çok basketbol severin düşüncesi maçın zorlu geçeceği yönündeydi. Bu kodar kolay olacağını tahmin etmemiştim. Yine son periyotta farkı açacağımızı ve kazanacağımızı düşünüyordum maç öncesi. Hatta "Efesliler" haberini hazırlarken maçın başını kaçıracağımı düşünmüştüm ama ucu ucuna yetiştim. "Efesliler"e destek verelim dedik ama işler iyice karıştı. Durun bakalım daha neler olacak. Galatasaray'ımıza başarılar dileyelim ve istatistikleri paylaşalım:
Yer: Atatürk Spor Salonu / ANKARA
Rakip: Türk Telekom
Tarih: 26.11.2010
* Josh Shipp: (09:23, 6 sayı, 1 ribaund, 1 top çalma)
* Melih Mahmutoğlu: (22:10, 13 sayı, 1 ribaund, 1 asist)
* Göksenin Köksal: (03:26, 0 sayı)
* Caner Topaloğlu: (24:20, 12 sayı, 4 ribaund, 1 asist, 1 top çalma, 1 top kaybı)
* Preston Shumpert: (20:39, 18 sayı, 7 ribaund, 4 asist, 2 top çalma)
* Taylor Rochestie: (23:28, 6 sayı, 3 ribaund, 2 asist, 2 top kaybı)
* Tutku Açık: (16:32, 5 sayı, 3 ribaund, 7 asist, 2 top kaybı)
* Luksa Andric: (10:18, 8 sayı, 2 ribaund, 1 top kaybı)
* Radoslav Rancik: (28:31, 13 sayı, 9 ribaund, 3 asist, 4 top çalma, 1 blok)
* Evren Büker: (21:33, 0 sayı, 4 ribaund, 3 asist, 1 top çalma, 1 top kaybı)
* Ermal Kurtoğlu: (19:40, 16 sayı, 6 ribaund, 1 asist, 1 top çalma, 1 top kaybı)
1. ÇEYREK: 8-20
2. ÇEYREK: 15-29 (23-49)
3. ÇEYREK: 26-26 (49-75)
4. ÇEYREK: 20-22 (69-97)
Efeslilerden Anlamsız Hareket
25 Kasım Perşembe akşamı Sinan Erdem Spor Salonu’nda oynanan Efes Pilsen – Union Olimpia maçında takımımızı en güçlü şekilde desteklemek adına organize olmuş; davul, megafon gibi ses çıkarmaya ve ritim tutmaya yarayan aletleri etkin bir biçimde kullanırken bir kulüp çalışanı tarafındanoyuncuların gürültüden rahatsız oldukları gerekçesiyle davulları kullanmamamız istenmiştir. Bunun üzerine tepki olarak davulları bıraktık ve salondaki yerimizi değiştirip üzerimizdeki formaları çıkardık. Geçtiğimiz sene oyuncularımızın ‘’Yanımızda mısınız ?’’ temalı çağrılarına ithafen hazırladığımız‘’Yanınızdayız’’ yazılı pankartımızı kırgınlığımızın sembolü olması için ters biçimde astık.
Efes Pilsen Spor Kulübü’ne gönül vermiş taraftarlar olarak bizler de oyuncularımızın ve dolayısıyla takımımızın başarısı için hiçbir karşılık beklemeden emek sarf eden insanlarız ve bu davranışa karşı haklı tepkimizi bize yakışır biçimde gösterdiğimize inanıyoruz.
Yaşanan tüm bu gelişmelerin Efes Pilsen sevgimizden bir şey kaybetmeyeceğini ve tüm sorunlarımızı taraftarıyla, sporcularıyla ve idarecileriyle bir aileden farksız olan kulübümüzün çatısı altında, kulübümüzün menfaatleri doğrultusunda çözeceğimize olan inancımızın tam olduğunu tüm basketbolseverler ile paylaşırız.
26 Kasım 2010 Cuma
Her Şeyin Suçlusu Sensin Ertuğrul Sağlam
Şifresiz Maçlar
Bir Din Gibidir Bizim Takım
Efesliler'den Anlamlı Hareket
Spor dediğiniz olgu taraftar olmadan bir hiç aslında. Özellikle futbol, basketbol gibi sporlarda taraftarın olmadığını düşünmek kabus gibi bir şey. Biz de her şeyden önce taraftarız. Bu sayfalarda yüzlerce yazı yazıyor, vakit harcıyor, gece uykusunda uyanıp çocuğunun üstü açık mı diye düşünen bir baba gibi bu sayfalara önem verip sonrasında asıl amacımız,tutkumuz bir anlamda yaşam biçimimiz olan tuttuğumuz takımlara destek vermeye çalışıyoruz. Her fırsatta, her koşulda... Ancak bu yolda biz taraftarların önüne taş koymaya çalışıldığı zaman moralimiz bozuluyor, güvenimiz sarsılıyor ve kulübümüze, aşık olduğumuz renklere küstürülüyoruz.
Yukarıda gördüğünüz fotoğraf dün oynanan Efes Pilsen- Union Olimpija maçından bir kare. Efesliler gurubunun üyelerinden sevgili Serdar Ocaksönmez çekmiş. Efesliler gurubu bu ülkede imrenilmesi gereken ve her fırsatta destek verilmesi gereken bir gurup. Her deplasmanda takımlarının yanındadırlar, her maçta tribünlerdedirler. Mersin, Bursa, Ereğli, Moskova, Atina dinlemezler, her maça giderler. Hem de Efes Pilsen'in taraftarı, seyircisi yok diyenlere inat yaparcasına. Onların çektiği sıkıntıları, yaptıkları işleri, desteklerini azimlerini az çok bilirim. Hatta Efesliler'in önemli isimlerinden sevgili Veysel Fahir Karaçam ile de bu sanal alemde tanışıp fikir alışverişi yapmışlığımızdan ve sanal da olsa geliştirdiğimiz arkadaşlıktan dolayı yaptıklarını çok daha iyi bilirim. Sevdiklerim arasına giren son Efes'li de blogumuzun sevgili okuru @kafsinkaf'tır. Ondan da her Efes maçı için davet alırım. Sağolsun tekrardan.
1200 kişilik bir ekip de olsalar yaptıkları, duruşları, tavrıları, farklılıkları ile EuroLig tarafından en iyi taraftar ödülüne layık görülmüşlerdir. Tekrarlıyorum 1200 kişi ile. Salonun zeminine o ödülün simgesinin yapıştırıldığı günün akebinde Efesliler gurubuna yapılan "oyuncular çaldığınız davullardan rahatsız oluyor" gibi bir açıklama yakışmadı. Çok ayıp oldu. O insanların Efes Pilsen kulübünün kapanmaması için bildiri yayınlayıp eylem yaptığını da unutmayın sevgili Efes Pilsen yönetimi ve oyuncuları. Onlar sizi ayakta tutan yegane unsurdu, onu da kaybettiniz. Aferin size. Olayın gelişimini Efesliler bir bildiri ile yayınlayıp desteklerini çektikleri belirtmişler. Bildirinin tamamı altta. Buyrun...
-------------------------------------------------------------------------------------
Efes Pilsen Spor Kulübü'nün organize olmuş tek taraftar grubu olan Efesliler, Efes Pilsen - Union Olimpija maçında yaşanan üzücü ve incitici olaylar sonucunda bu açıklamayı yapmak zorunda kalmıştır. Maçın başında kulübümüze ait davullar görevlilerden alındı ve CSKA Moskova maçında olduğu gibi taraftarı, tribünleri coşturmak için gerekli organizasyonlar yapıldı. Maçın başlaması ile birlikte davullar çalınıp, takımımız ateşli bir şekilde desteklenmeye başlanmışken, kulübümüzün bir görevlisi gelerek ''Oyuncularımız sesten rahatsız oluyorlar, davullar kaldırılacak '' dendi. Takımımızın arkasında oturduğumuz bütün oyuncular ve kulüp çalışanlarınca bilindiği halde bize davulları veren insanların bu durumdan rahatsız olması ve davulları alması sonucunda yaşanan şaşkınlık tarif edilemez.
Grubumuza ait olan pankartlar tarafımızca tepki göstermek amacı ile söküldü ve sürekli oturduğumuz yer çoğunluk sağlanarak terk edildi. Oyuncularımızın sahaya giriş yaptığı bölüm üstündeki balkona geçildi ve ''YANINIZDAYIZ'' yazan pankartımız gösterilen tepkinin devamı olarak ters asıldı ve üstümüzdeki Efes Pilsen formaları çıkarıldı. 10 yıldır kendi çabalarımızla verdiğimiz mücadeleler sonucunda grubumuz toplamda 1200 civarında bir üyeye sahip olmuştur. Grubumuzun üyeleri sadece Türkiye ile sınırlı kalmamış diğer ülkelerdeki Efes Pilsen gönüllülerini de bir araya toplayabilmiştir.
Bizler bazen bireysel olarak, bazen de grup halinde hem yurt içinde, hem de yurt dışında deplasmanlara giderek takımımızı destekledik. Bu seyahatlerde yol parasını bile zorla toplayabilen ve sadece bir adet simit ile karnını doyuran arkadaşlarımız bile olmuştur. Moskova'da, Milano'da, Sopot'ta ve yurt içindeki şehirlerde de takımımıza destek verip onların yanında olduğumuzu hissettirmek için elimizden gelen gayreti gösterdik. Kulübümüzün kapatılması için yürütülen yanlış çalışmalara da tepkisiz kalmayarak basın açıklaması yaptık. 'Efes Pilsen Spor Kulübü'nün taraftarı yoktur' diyen insanlara inat takımımızı her şartta her maçta destekledik. Yaşanan bu üzücü olay ile bizlerin desteğinden rahatsız olan oyunculara gösterilen bu tepki yersiz değildir. Son 10 yıldır grubumuzla destek verdiğimiz takımımızın bugün gösterdiği tepki, bir takımın gönül verenlerine bu sebeple göstereceği bir tepki değildir. Bizim desteğimizden rahatsız olan oyunculara bundan sonraki bütün maçlarında başarılar dileriz ve onların yanlarında olmayacağımızı belirterek, bir daha asla rahatsız olmayacaklarını üzüntü ile belirtiriz
EFESLİLER TARAFTAR GURUBU
Barcelona 1. Galatasaray 29.!
’T’estimo Barça’
Barcelona taraftarının Pazartesi geceli El Clasico öncesi yapacakları kareografinin şekli yanda, üzerine yazacakları da başlıkta. İlk olarak 'T'estimo Barca' yani Seni Seviyorum Barça, dünyanın gözünün çevrildiği ve Mourinho'nun Barcelona-Inter maçından sonra yaptığı "el-kol hareketi" ve açıklamalar sonrası Nou Camp'a gelecek olması gibi bir etkenin olduğu bir zamanda oldukça manasız ve sönük kalmakta. Ayrıca, sadece ufak bir söz yazıp, koca stadı kartonlarla donatmak da yine İspanya'nın bu dev karşılaşması için hafif kalmakta. Bunlar bir yana, bir de kareografiye kulübe hazırlatmak da ne demek? Bu işler taraftarın işi değil midir?
25 Kasım 2010 Perşembe
Beko Basketbol Ligi'nde 7. Hafta
Salı akşamı Cantu'yu farklı geçince moraller iyice yükseldi takımımızda. Hafta sonu Başkent'te güzel bir galibiyet de tadından yenmez olur. Takımımızın Türk Telekom ile oynayacağı 7. haftanın açılış mücadelesi yarın (26 Kasım Cuma) saat 19:00'da başalayacak ve Ankara Spor Salonunda oynanacak. Maçın yayını yine Spormax kanalında. Yükselişteki Galatasaray'ın durmaya niyeti yok. 7. haftanın programı ise şu şekilde:
26 Kasım 2010 Cuma
19.00 Türk Telekom - Galatasaray Cafe Crown (Ankara Atatürk Spor Salonu)
27 Kasım 2010 Cumartesi
13.00 Fenerbahçe Ülker - Olin Edirne (Sinan Erdem Spor Salonu)
15.00 Beşiktaş Cola Turka - Medical Park Trabzonspor (Beşiktaş Cola Turka Arena)
16.00 Bornova - Erdemir (İzmir Halkapınar Spor Salonu)
17.00 Oyak Renault - Antalya BŞB (Bursa Atatürk Spor Salonu)
17.30 Aliağa Petkim - Pınar Karşıyaka (İzmir Enka Spor Salonu)
18.00 Banvit - Tofaş (Bandırma Kara Ali Acar Spor Salonu)
28 Kasım 2010 Pazar
16.00 Mersin BŞB - Efes Pilsen (Mersin Edip Buran Spor Salonu)
Bir Klasiko Daha
El klasiko yaklıştıkça röportajlar, açıklamalar, beylik laflar, hoş anılar bir bir dökülmeye devam ediyor. Başlığın sahibi fotoğrafdan anladığınız ve birazdan yazısını okuyacağınız Zaman gazetesi yazarı, usta spiker Okay Karacan. Zamanında NTV'deyken çok anlatmıştı klasikoyu. Maçı Pazartesi günü yine büyük bir usta Ercan Taner'den dinlememiz kuvvetle muhtemel. Ancak öncesinde güzel bir klasiko yazısı için sayın Karacan'ın "Bir Klasiko Daha" yazısını okumak hoş olur. Buyrun...
-------------------------------------------------------------------------------------
Bir klasiko daha
Dünya para piyasaları İber Yarımadası ikizleri İspanya ve Portekiz'in ekonomik darboğaza girme tehlikesini kırmızı kalemle not ediyor.
Planlar Yunanistan ve İrlanda'nın yaşadığı krizlerin o tarafta nüksetme ihtimaline göre yapılıyor. Döviz kurlarını, borsa endekslerini İberya'dan gelecek haberler oynaklaştırırken, İspanya'da herkes esas kıyametin pazartesi akşamı kopacağını çok iyi biliyor ve kimse devlet tahvillerinin likidite problemleriyle ilgilenmiyor.
Barcelona kulüp üyelerinin vergilerden önce kulüp aidatını ödemeyi tercih edeceğine emin olabilirsiniz.
Kriz İspanya'nın olabilir ama Barcelona Katalunya'nındır.
Öte taraftan bakınca "kuralı koyan parayı alır, parayı alan kuralı koyar" tarafındadır Real Madrid.
Bir keresinde hatırlayın nasıl girmiştir devreye Madrid Belediyesi ve silinmiştir tüm borçlar...
İspanya'nın IMF'lik olma ihtimali vardır ama Barça ile Real'siz futbol, televizyon ve hatta UEFA bile düşünülemez.
İspanyol futbolu, içinde 'dram ve zafer'i barındıran tragedyayı andırır. Aynı sahne üzerinde bir taraf zaferi tadarken, diğerinin payına dram düşebilir.
Ne zafer ne de dram bir alın yazısı değildir. Sürekli yer değiştirerek alay eder tragedyanın yazarıyla.
Sonsuz zafer sarhoşluğu, umutsuz dram kasveti bilmez bir klasiktir Barcelona-Real Madrid rekabeti..
Aklım Barcelona'nın anlaştığı, ancak bir siyasi güç gösterisiyle Real Madrid'in rakibin elinden aldığı Arjantinli Di Stefano'nun tuhaf hikâyesini milat alıyor.
Di Stefano'yu keşfeden ve eline geçiren aklın, muhteşem Arjantinliyi, o akla Madrid kurallarını dikte ettiren diktaya kaptırdığı günden beri "Barcelona bir kulüpten daha fazlası, Real Madrid İspanya'dır".
Kulüp tarihinin en büyük futbolcularından birisi Di Stefano bugün beyaz forma giydirilen her yeni dünya yıldızının yanında fotoğraf karelerine giriyorsa bunun nedeni sadece topun efendisi olması değil, sembolleşmesini sağlayan eylemin hafızalarda canlı tutulması hınzırlığıdır.
Di Stefano'nun kaçırılması hikâyesi trajik safhadan traji-komik evreye terfi etmiş olabilir. Oysa Luis Figo'nun ihanetinden bu yana Katalan hafızasına kazılı kalmıştır tercih dışı tutulmak.
Bir domuz başının yeşil sahaya düşmesi, bir fotoğrafçının deklanşöre bastığı an sembolleşen görüntünün anlattığı şeydir anti-Real histeri..
Bir kez daha bir Portekizli İspanya'da yeni bir iç savaşın yakıtı olabilir.
Kibirli Jose'nin geçen yıl Şampiyonlar Ligi yarı finalindeki ziyaretinin ardından Nou Camp'a en ürkütücü seferi olacak. Barcelona'da Bobby Robson ve Louis Van Gaal'in yanı başında geçen yılların ardından kendisine değil de Sera Ferrer'e layık görülen Barcelona teknik direktörlüğü koltuğu da tıpkı Di Stefano hikâyesinde olduğu gibi bugünün tarihini değiştirmiştir. Jose önce Porto'nun, sonra Chelsea'nin ve İnter'in kahramanı olarak gelir Madrid'e...
Barça için acı olanı Bernabeu'daki finalde, yani Madrid'in tam orta yerinde bir Katalan cumhuriyeti kuracakken, Avrupa'nın en büyük kupasını kaldırmaya ramak kalmışken, eski tercüman, antrenman hocası Jose'nin tekmesini yemektir.
Pazartesi akşamı, Schuster ile Guti'nin hangi duygularla ekran karşısında olacaklarını kestirmek için zihnimizi meşgul etmeyelim, aynı zamanda ilk Barçalı Türk Rüştü Reçber'in içindeki sesi, gözlerindeki merakı da düşünmeyelim isterseniz.
Raul Gelsenkirchen'deki evinde mi olacak, yoksa tarihine geçtiği kulübün locasında mı oturacak o gece?.. Ya eski Gelsenkirchenli, bizim Zonguldaklı Mesut mevzuu ne olacak?
Mesut'u mu yoksa "Mesut'un bizi tercih dışı bırakması ihanettir motto'suyla" bizim havayollarıyla zafere kaçan öteki tarafı mı tutacağız?
Sahaya bir domuz başı daha atacak kadar bize yakın değil ama bir o kadar Figo'nun ihaneti kıvamında kimi futbol sevgisizlerine göre...
Mourinho bir taraftan İnter'e "Benitez yine mi kaybetti?" alaycılığıyla mesaj atarken, bir taraftan geçen yıl Nou Camp'ta elindeki kadroya göre en doğru olanı yaparak, Schuster tabiriyle söylüyorum "60'ların futbolunu oynatarak" final yolunu açtığı ikinci maçın kaybettirdiği prestiji kurtarmayı planlıyor olmalı..
İnterli küskün ve yaşlı çocukları Avrupa'nın en büyüğü yapan Jose'nin eski dostu Guardiola'ya aynı tarifeyi uygulaması bir parça ters kaçacağından dünyayı bir büyük ofansif düello bekliyor.
Şu ana kadar satırlar iki futbol takımının sportif hikâyesini değil, iki ülkenin kıta sahanlığı kavgasını anlatıyor sanki değil mi? Satırların yazarı, 'futbol sadece futbol değildir' okulunu fena halde benimsediğinden olsa gerek, ne zaman Barcelona-Real Madrid maçı arefesi olsa hafızasına kaydettiği "La Liga resmî tarihinin sert ve milliyetçi söylemini" oyunun sahne dekorları olarak görür.
O bakımdan Messi'nin Rijkaard tarafından ilk kez efektif kullanılmaya başladığı o günü, Ronaldinho ile Di Stefano'nun kökenden vatandaşı Messi'nin Real'i 3-0 mağlup ettikleri gece Bernabeu tribünlerinin azılı düşmana tuttukları alkışı hatırlamayı hep sona bırakır. Üstelik o gece bilmem kaçıncı kez Real-Barça maçı için mikrofon başında görev yaptığı halde...
Bütün milliyetçi, ayrılıkçı ve futbolu bir milletin kurtuluşu, futbol takımını bir milletin bayrağı ilan eden görüşü bir tarafa ayırınca aslında şunu görüyorsunuz:
Bugünün çocukları her iki formayı da seviyor.
Önünüzde iki seçenek oluyor zaten.
Beckham, Ronaldo veya Mesut Özil'seniz.. Real ya da Barça...
Samuel Eto'o'nun Real Madrid'e transferini uygun bulmayan Başkan Perez'e, Kamerunlu, Bernabeu'da attığı bir golün ardından nasıl da vücut diliyle gönderme yapmıştı.
Oysa bu bile aslında ne kadar istediğini göstermiyor mu o beyaz formayı?
Tarihleri birbirlerini itse de formaları çekiyor birbirini.
avrupa'da en çok taraftarı olan kulüp barça
Eylül ayında Avrupa genelinde yapılan bir araştırmayı kapsayan rapor yayınlanmıştı. Sport+Markt'ın araştırmasına göre Avrupa'da taraftarı en çok olan kulüp açık ara Barcelona.
Barça'yı tutanların sayısı 57,8 milyon olarak ölçülürken, Real Madrid 31,3 milyon ile ikinci sırada kalmış. İspanya'da 6,8 milyon Real, 5,5 milyon Barcelona taraftarı olduğu hesabıyla yola çıkarsak, ülke dışındaki taraftar sayısı itibarıyla Barcelona Real Madrid'i ikiye katlıyor. Üstelik 2006 yılından itibaren oluşuyor iki takım arasındaki büyük fark. Real, Avrupa'da 10 milyon sempatizan kaybederken, Barça 13 milyon kişiyi kendine âşık ediyor.
Cruyff'un kapıdan içeri soktuğu total futbol felsefesinin her sene yenilenen sürümü sayesinde olduğunu tahmin etmek için sadece son Dünya Kupası finalini seyretmiş olmak bile yeterliydi sanırım.
Siyasi çekişmeler bir yana, Barcelona altyapıdan yetiştirip yıldızlaştırdığı oyuncularıyla, Real Madrid büyük paralar karşılığında satın aldığı yıldızlarla yürüyor yıllardır. Barcelona satın almıyor mu?
Kendi sistemine adapte edebileceği hesabıyla alıyor.
Mesela David Villa.
Real yetiştiriyor mu?
Toshack'ın 17'sinde forma verip sahaya sürdüğü ve o günden beri formasını kimseye kaptırmayan Casillas'ı bir kenara koyunca, aklınıza sadece Guti ile Raul geliyor değil mi?
Zaten yoklar!
Avrupa'da 2 kişi Barcelona sempatizanı, 1 kişi Madrid taraftarıysa Türk Hava Yolları işe hiç siyaseten bakmadan ticareten iyi iş yapmış diyebilir miyiz?
Dünyanın en çok pas, gol, enerji ve taraftar üreten futbol takımının renklerine bürünmeyi hafife almayın.
Özetle Cruyff felsefesi, bir anayasa olarak yapışmış Barcelona genetiğine.
Bugün dünya futbolunda ideali bulmuş bir takımdır Barcelona..
Jose Mourinho Barcelona karşısında gittikçe zayıflayan rekabet gücüne karşı Real Madrid cephesinin son tercihiydi. Bir futbol takımına gerektiğinde total futbol, gerektiğinde catenaccio oynatabilen, rakiplerine sinir sistemleri üzerinden de ayar verebilen karakteri ve tabii ki futbol konusundaki dehasıyla tek seçenekti Mourinho.
Bu satırların yazarı büyük futbol yıldızlarının da tıpkı Avrupa'daki taraftar sayısının dramatik değişimine paralel olarak artık önce Barcelona, sonra Real Madrid dediğine inanıyor.
Pazartesi akşamı bir Portekizli İspanya'daki kıskançlık histerisini ateşleyip, yeni bir kavga başlatabilir. Barcelona'nın son 25 yılda katettiği mesafeyi Mourinho'nun iki maçı da kazansa bile yok edemeyeceği açıktır.
Ama hiç kimse Real Madrid'in Barcelona'nın popüler yürüyüşü karşısında ezildiğini iddaa edemez.
Real Madrid-Barcelona maçları bir Klasik'tir evet.
Cruyff genetiğiyle büyüyen Barcelona'da bir Klasik olmuştur.
Mourinho'nun Klasik olmadığını söyleyebilir misiniz?
İşte size bir Klasiko daha...
o.karacan@zaman.com.tr
25 Kasım 2010, Perşembe
24 Kasım 2010 Çarşamba
Öğretmenler Günü Kutlu Olsun
23 Kasım 2010 Salı
Yollar Uzun Dikenli Olsa da...
yollar buzlu, dikenli, taşlı olsa da
bastığın yer üzüntülerle dolsa da
sel, çığ, ateş önünde her ne olsa da
cimbom gülerek yürür
haydi haydi haydi cim bom
haydi haydi haydi cim bom
haydi haydi haydi cim bom
cim bom başı dik yürür
22 Kasım 2010 Pazartesi
Galatasaray-Beşiktaş Maçına Bilet
2-Aynı kişi birden fazla cevap yazdığı takdirde, ilk doğru cevabı geçerli sayılacak...
3-Yanlış cevaplar, adsız cevaplar ile hesap numarasız cevaplar yorum sayısına dahil edilmeyecektir... GSBilyoner hesap numarası olmayanlar buradan kolayca kayıt olabilirler...