29 Kasım 2010 Pazartesi

Galatasaray.1 - Beşiktaş.2

  • Maç öncesi stat hoparlöründen oyuncuların soyadının okunup, isminin tribünler tarafından söylenmesi Türkiye’ye ilk Galatasaray vasıtasıyla geldiğinde, Kayserili bir arkadaşımla tribündeydik. Tribünlerin soyadlardan isimleri hep bir ağızdan söyleyebilmesi çok ilgincine gitmişti ve “Kayseri’de bunu yapmaya kalksan, 3–4 oyuncunun ismi ancak söylenir” demişti. Velhasıl, yıllar geçti; artık Galatasaray’ın kadrosunda da soyadı söylendiğinde ismi çoğunluk tarafından hatırlanamayan oyuncular var.
  • Maç öncesi düz mantığım şuydu. Beşiktaş’ın çizgi defansına ikiden az gol atanı dövüyorlar, Galatasaray’ın da defansının ondan aşağı kalır yanı olmayacağına göre, kim kazanır bilemem ama iddaada üst oynamak farzdır.

  • Bunu dile getirdiğimde “Galatasaray’da gol atacak adam yok ki” diye karşı çıktığım bir cevap geliyordu. Bu Beşiktaş’ı sadece uzatma dakikasında hasbelkader bulduğumuz bir gol ile gönderiyorsak, tamam ikna oldum, bizde hakikaten gol atacak adam yok. Neyse ki, son anda gol sayısı üst oldu da karizmayı kılpayı kurtardık.
  • Gerçi sahada bu düz mantığımı bozacak çok fazla etken vardı. Bunlardan biri olan Ali Turan, ilk 10 dakikada çıktı sahneye. En başından beri merak etmişimdir Galatasaray’ın Ali Turan’ı alma sebebini. Hadi Galatasaray açgözlülük etti, doğma büyüme Kayserili olan Ali Turan Galatasaray’a gidebilmek uğruna bir dönemini top oynamadan geçireceğine, “Ben memleketimin takımını tutuyorum ve gücüm yetene kadar kaptanı olduğum bu takımın başarısı için çalışacağım” diyebileceği gün mü acaba Türk futbolunda asıl bir şeyler değişecek?
  • Beşiktaş’ta ilk kez deplasman tribünlerinde Çarşı pankartının olmadığını gördüm. İlk devre önde oldukları halde suskunlardı, 2.yarıda 60.dakikadan sonra açılabildiler ancak.

  • Galatasaray tribünlerinde son senelerin klasiği olan eski açığın ayrı, kapalının ayrı tezahürat yapması devam ediyor. Çekirdek çitleyenlerin hiçbir tezahürata katılmayıp, yönetimi salyalarla istifaya çağırmasının devam ettiği gibi.
  • Beşiktaş’ta Guti takıma uyum sağlamış, buraları sevdiği gol sevincinden, suratının ifadesinden, attığı pastan bile belli oluyor. Kaleci Cenk Gönen, ilginç kurtarışlarının yanında garip gol yemeleriyle, heyecanlı tavırlarıyla, taraftarın sevgisiyle ve onun bu sevgiye aşırı tepki vermesiyle 2. Fevzi Tuncay olacak gibi.

  • Arda Turan’dan 1 yaş büyük olmasına rağmen genç kabul edilen Mehmet Batdal’da hayatında ilk kez derbi oynayan bir futbolcunun heyecanını ve hırsını bir türlü görememek bazı yargılarımı değiştirmeme neden oldu. Şunu da net olarak söylemeliyiz ki, boyunun uzun olması tamamen yanıltıcı bir özellik, hava topuna çıkmayı bilmeyen bir hücum oyuncusu. Galatasaray’ın attığı golde ortayı yapanın Kewell değil kendisi, kafayı vuranın kendisi değil Kewell olması da ayrı bir tesadüftü.
  • Bir başka fiziği bizi yanıltan oyuncu da Ufuk Ceylan. Volkan Demirel'i karakteri nedeniyle pek sevmesem de, hakkını vermek gerekir yan toplara çıktığı zaman rakip forvetleri dağıtıp, kaleci olmasının avantajını kullanabiliyor. Hemen hemen aynı fiziğe sahip Ufuk Ceylan ise yan toplarda hala bir türlü üzerinden çekingenliği atamamış tecrübesiz kaleci izlenimi veriyor.
  • Bir derbi karşılaşması sonrası rakip takımın galip gelmesine rağmen deplasmanda sahayı alkışlarla terk etmesinin en son görüldüğü tarihe benim yaşım yetmiyor. Beşiktaşlıları alkışla uğurlayan Sami Yen tribünlerini görerek de bir başka tarihe tanıklık ettiğimi düşünüyorum.
  • Ali Turan’ı ve bir senedir formsuz Hakan Balta’yı bir kenara koyarsak, bu adam da ne biçim oynadı, şundan kaybettik diyemememiz asıl üzücü nokta. Herkes kapasitesine yakın oynamasına rağmen verim alamıyorsak; geçmişte bayağı bayağı yanlış yapılmış demektir.


Hiç yorum yok:

Blog Widget by LinkWithin